Sanaa'daki saldırı sonrası İran'ın güvenlik anlayışını okumak

Sanaa'daki saldırı sonrası İran'ın güvenlik anlayışını okumak

Politik açıklamalar Tahran’ın geleneksel olarak Yemen’deki savaşı nasıl algıladığına dair semboller içeriyor.

Yemen’de Ansar Allah’a ( Husiler olarak da bilinir ) karşı Suudi liderliğindeki askeri koalisyon son olarak Sana’da bir cenaze merasimini bombaladı. Batılı kaynaklar 8 Ekim’de gerçekleşen saldırıda Husi üyelerinin yanı sıra 140’tan fazla kişinin de öldüğünü bildirdi. Al Arabiya gazetesine göre Kral Salman yaralıların tedavisi için talimat verse de Krallık saldırıda gerçekleşen geniş çağlı kayıpların sorumluluğunu almaktan kaçınıyor.

İran’ın bakış açısından Husi yandaşlarına yönelik hava saldırıları Arap Yarımadası’ndaki çatışmanın kızıştığını ifade ediyor. Dahası saldırı İran yönetiminin bölgedeki bağlantılarını hedef almış gibi görünüyor. Bu durum İran ve Suudi Arabistan arasındaki mevcut gerginliği besleyebilir ve iki Körfez gücü arasındaki bölgesel soğuk savaşı teşvik edebilir. Yükselen mezhepçilik ve Suriye iç savaşı bu gerginliğe kaynaklık ederken jeopolitik durum ve mevcut ittifakları da İran’ın saldırı sonrası kınama açıklaması yapmasında etkili oldu.

Bugüne kadar İran’dan Suudi Arabistan’a yönelik Dışişleri Bakanı Muhammed Cevat Zarif ve yardımcıları da dâhil olmak üzere kınama açıklamaları yapıldı. Fakat İran ordusu ve üst düzey güvenlik yetkililerinin tepkilerini, muhafazakâr medya organları özellikle vurguluyorlar. Bu kınamaların en belirgin özellikleri ise hamasi surette olması, süregelen savaşa dair bizzat desteki ifadelerini içermesi ve Yemen’e yönelik askeri koaliyona olan desteğini son zamanlarda gözden geçiren Amerika’yı da sorumlu tutması… Bu tarz politik açıklamalar Tahran’ın geleneksel olarak Yemen’deki savaşı nasıl algıladığına dair semboller içeriyor.

Tahran’da günlük yayınlanan muhafazakâr gazetelerden Kayhan ve Vatan Emroz Cumartesi günü gerçekleşen saldırıları manşetlerinde sırasıyla “Sana’nın Kerbela’sı” ve “Yemen’in Kerbela’sı” olarak isimlendirdiler. Kerbela 680 yılında Hz. Muhammed’in torunlarının şehit olduğu yer olarak biliniyor. Kerbela aynı zamanda Hüseyin’in öldürülüşünün yasını ifade eden Aşura bayram ile örtüşüyor. Böylece Kerbela referansı Sana saldırısında ölenleri şehitler olarak isimlendirerek onları Hüseyin’in seviyesine çıkartıyor. Şehitlik ve yas tutmanın Şii İslam anlayışında anahtar kavramlar olduğu düşünüldüğünde bu iki gazetenin çıkışı açık bir dini mesaj ortaya koyuyor. Vaten-e Emrooz Suudi Arabistan’ı daha fazla suçlayabilmek adına abartarak 500 olarak bildirdi. Editörü İran dini lideri Ayetullah Hamaney’e yakınlığı ile bilinen Kayhan baş editörü ise Suudileri silah ve teçhizat anlamında destekledikleri için Amerika , İngiltere ve Avrupa’yı sert bir şekilde eleştirdi. Kayhan’da yayınlanan makale Batının insan hakları koruyucusu olduğu iddiasıyla dalga geçerek Sana’da yaşanan bu olayın Batının ikiyüzlülüğünün bir kanıtı olduğunu ifade etti. 

İran askeri yetkilileri bu eleştirileri daha da ileriye taşıdılar. İran eski savunma bakanı General Ahmed Vahidi basına şöyle dedi: “İnsan hakları kuruluşları Yemen’deki Suudi vahşetini kınamadıkları takdirde bu durum onlar için utanç verici bir vaka olarak kaydedilecektir.” Suudi saldırganlığının kaynağı hakkında ise “Suudi Arabistan’a yönelik Amerikan desteği geçmişten daha fazla olarak Suudi küstahlığını artırmaktadır.” dedi. Şu anda İran Ulusal Güvenlik Konsülü sekreteri olarak görev yapan eski savunma bakanlarından Ali Shamkhani de Amerika’yı suçladı. Shamkani; “Amerika –Amerikan’ın sağladığı silahlarla Yemen’de bir cenaze merasiminin bombalanmasını kastederek – Suudi rejiminin ortaya koyduğu vahşiliklere ortaktır ve muhasebe edilmelidir.” dedi.

İran Devrim Muhafızları da saldırıyı kınamada benzer söylemler ortaya koydu. İran Devrim Muhafızları bir basın açıklaması yayınlayarak olayları “Beyaz Saray’ın Afganistan, Irak, Lübnan, Filistin, Suriye, Libya, Bahreyn’i içeren ve son yıllarda savunmasız Yemen halkına karşı giriştiği vahşiliklerin bir halkası” olarak tanımladı.

Devrim Muhafızları İran’ın mezhepçi tavırlarını (bu mezhepçi tavırlar sayısız Müslüman’ın ölümüne sebep olmuştur) halı altına süpürerek Amerika’nın Müslümanları kademeli olarak katletmeyi içeren yeni bir bölgesel politikası olduğunu iddia etti. Basın açıklaması Suudi Arabistan ile ilgili olarak alay ederek "Suudi rejiminin döktüğü kanın İslam dünyasındaki kayıplarını telafi etmekten başka bir şey olmadığını" iddia etti. Bu İran’ın, Arap Baharı sonrası İran destekli güçlerin ve Şii militanların Sünni veya Batı destekli güçler tarafından yenildiğinde kullandığı yeni bir stratejik dil…

Basın açıklamasının içerdiği önemli noktalardan birisi ise Husilere yönelik destekle alakalı müphem ifadeler… İran’ın Husilere yönelik güçlü politik ve ideolojik desteği olmasına rağmen basın açıklaması sadece “güçlü ve soylu İran halkı her zaman Müslüman halkların, özellikle Suudi Arabistan’ın siyonistvari zulümlerine maruz kalan mazlum Yemen halkının direnişini desteklemiştir”  vurgusu yaptı. Bu açıklama Tahran’ın İsrail’e karşı savaşan gruplara yönelik desteğini açıkça belirttiği gibi Husilere yönelik askeri desteklerine vurgu yapmıyor. İran’ın Husilere askeri desteğini açıkça ifade etmiyor olması İran desteğinin gerçek boyutlarını saklamak veya Suudi zırhlı araçlarına karşı kullanılan anti tank füzeleri meselesinde olduğu gibi çatışma alanlarında rastlanan İran yapımı silahlarla gündeme gelen İran askeri desteğini gizlemeyi amaçlıyor olabilir. İran –Irak savaşı boyunca İran Devrim Muhafızları’nı kumanda eden Mohsen Rezaie de desteğin askeri boyutunu göz ardı ederek İran’ın BM ve BM Güvenlik Konseyi gibi uluslararası organizasyonlarda güçlü bir şekilde yer alması gerektiğini not etti. İran’ın Arap Yarımadası içerisindeki çatışmalara silah göndererek, Lübnan’daki kolu Hizbullah aracılığı ile müdahil oluşuna kamuoyunda deklare etmiyor oluşuna bakıldığında Husilere yönelik İran desteğinin gerçek boyutu ve kapsamı bir müddet daha karanlık kalacağa benziyor. 

Geri dönecek olursak Hamaney’in askeri danışmanı ( eski genekurmay başkanı ) Seyyed Hassan Firoozabadi Krallığın (Suudi Arabistan) IŞİD’in başarısız olduğu bölgelere girdiğini iddia etti. Firoozabadi; Vahhabiliği (daha çok Suudiler tarafından kabul edilen Sünni İslam anlayışı) itham ederek “Suudi savaş jetlerinin saldırıları Vahhabiliğin gerçek yüzünü ortaya koymuştur” diye ekledi. Firoozabadi Vahhabiliğin “İngiliz bağlılığı” olduğunu söyleyerek bölge için yabancı bir unsur olduğunu ifade etti. Devrim Muhafızları resmi açıklamasının yansımaları olarak Firoozabadi “bugün Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’de Suudi hükümetinin direnişle karşılaştığını fakat Yemen’deki direnişin Suudileri birçok yerde hezimete uğrattığını” iddia etti. İran üst düzey güvenlik yetkililerinin mevcut tehditler abartarak kullanabilecekleri şekilde kavramsallaştırdıkları anlaşılıyor. İran üst düzey güvenlik yetkilileri bölgesel ihtilaflar ve rakipleri mezhepçilik ve küresel ittifaklar gibi daha büyük ölçeklerde görmeye ve isimlendirmeye devam ediyor. Dolayısıya Sana’da gerçekleşen bu son olay İran açısından sadece bu söylemlerini destekleyecek ve dünya kamuoyunu Tahran’ın bakış açısına göre yönlendirecek bir başka veri olarak değerlendiriliyor. 

Defense of Democracies Foundation için çalışan tecrübeli İran analisti Behnam Ben Taleblu'nun kaleme aldığı bu analiz Mepa News okurları için tercüme edildi.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.