Yüzüncü Yılında Sykes-Picot Anlaşmasının Geleceği

Yüzüncü Yılında Sykes-Picot Anlaşmasının Geleceği

Sykes-Picot Antlaşması, Orta Doğu’da boydan boya görkemli bir kibir örneği olarak nefret ediliyor ama alternatifleri de 'endişelendirici'.

Asırlıklar nadiren sağlıklıdır. Bu, belli ki pazartesi günü 100. doğum gününü kutlayan Sykes-Picot Antlaşması için de geçerli.

Sykes-Picot Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş toprak kitlesini Britanya ve Fransa’nın nufüz ettiği bölgelere bölmek; bugünkü Lübnan, Suriye, Irak ve Orta Doğu’da bulunan birçok yerin sınırlarının -en azından sözde- bugünkü halini alması için zeminini oluşturulan gizli antlaşmadır.

Bu düzen, şimdilerde hiç olmadığı kadar korkutuyor. Irak bölünüyor, Kürtler kuzeyde kendi gönül maceralarının peşinde koşuyor ve Suriye iç savaşı o kadar şiddetli ki, birleşik bir milletin varil bombalarıyla bombalanmış şehirlerinin küllerinden meydana gelmesini hayal etmek zor.

IŞİD, 'İslami hilafet' rotasını engelleyen her sınıra kasten meydan okuyor. İslamcılık hakkında yazan Tarık Osman’a göre, biz sonu belli olmayan bir devrime doğru sadece yolun son kısmındayız.


Mark Sykes (Sol) ve Francois Georges-Picot (Courtesty/Wikimedia Commons)

Osman "Sykes-Picot, bugün Orta Doğu’da paramparça olduğunu gördüğümüz, Ortadoğu'daki yeni sistemin bir ayağıydı. Şu an bir akışkanın, kaos aşamasının içindeyiz ve yeni bir sistem yıllar boyunca ortaya çıkmayacak." dedi.

"Bu (yeni) sistemin ne olacağını bilmiyorum. Mezhepçi bir yapısı olabilir, geçen 90 yıldan bazı eski özellikleri alabilir veya yeni milletlerin oluşturulduğunu görebiliriz. Ama Sykes-Picot’un bir parçası olduğu sistem dağılıyor."

Antlaşmadan Büyük Ölçüde Nefret Ediliyor

Bugünlerde Orta Doğu’da Sykes-Picot’un çok az hayranı vardır. Kendi kendine kural koymak için yerel istekleri çiğnerken kendi çıkarlarının peşinde iştahla koşan sömürge Avrupa’nın bir simgesi olarak nefret ediliyor.

Bu bir hataydı. Mark Sykes ve Francois Georger-Picot’un -antlaşmayı imzalayan saygıdeğer Britanyalı ve Fransız diplomatlar- her ikisi de Arapların ve onların komşularının Avrupalıların boyundurluğu altına girmesi gerektiğini düşünen küstah aristokratlardı.

Bu görkemli kibrin göstergesi, 1915’te Sykes’ın Downing Sokağı 10 Numara’da Akka’nın ‘’A’’sından Kerkük’ün son ‘’K’’sine kadar nasıl bir sınır çizmek istediğini bir parmağını haritada Akdeniz’den Kuzey Irak’a doğru kaydırırken yaptığı konuşmasıdır.


Doğu Türkiye’nin Asya’da olduğunu, Suriye’yi ve Batı İran’ı gösteren ve Britanya ile Fransa arasında anlaşılmış kontrol ve etki bölgelerini gösteren Sykes-Picot haritası (Wikimedia Commons)

Birinci Dünya Savaşı şiddetlenirken, Sykes ve Picot Orta Doğu’da çoğunlukla (sınırları belirleyen) düz çizgileri tartıştı ve Mayıs 1916’da Irak’ı, eski Ürdün’ü ve Filistin’i Britanya’ya; Suriye ve Lübnan’ı Fransa’ya bırakan antlaşmayı imzaladılar.

Araplar için bu, bozulmuş bir yemindi. Londra önceden Arap liderlere, Osmanlı’ya karşı gelmede Britanya ve müttefiklerini desteklemesi halinde bu imparatorluğun çöküşünün onlara bağımsızlıklarını kazandıracağının sözünü vermişti.

Bunu yalnızca, 1917’de Rusya’nın yeni Sovyet liderlerinin Britanya ve Fransa’yı ifşa etmesiyle öğrenebildiler.

American Kurdish Information Network adlı akademik çalışmalar merkezinin direktörü olan Kani Xulam için, Kürt bölgesinin yakınlarındaki uç merkezlerde -günümüzdeki Irak, Suriye,Türkiye, İran ve diğerlerini kapsayan- böylesine bir antlaşma, pişmiş bir Amerikan Şükran Günü hindisiymiş gibi bölümlenmişti.⁠⁠⁠⁠

Xulam, "Sonuç olarak Fransa ve Britanya Orta Doğu’yu terk etti. Ama onlar bizi halkların hassas acıları olan Irak’ın Saddam Hüseyin’i ve Suriye’nin Hafız Esed’i ile terk etti. Onların bize ne yaptığını tekrarlamama gerek yok.’" diyor.

"Sykes-Picot Antlaşması’nın ölümü, tabii ki biz Kürtler için güzel haber. Benim tek üzüntüm, ilk ölümcül darbesini IŞİD’den almasıdır. Umardım ki, bunu kendimiz halletmiş olalım.’’

Tarık Osman, "Sykes-Picot sınırları; sahadaki mezhepsel, kabilesel veya etnik gruplara göre olmadı." diyor. Ama bu farklılıklar, 20. Yüzyılın başlarında Arapların Avrupalıları kovmak için ve bir Pan-Arap kimlik inşa etmek için mücadele etmesiyle toprağa gömüldü.

1980’ler ve 1990’larda Arap dünyasının Hafız Esed, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi gibi güçlü adamları, bu grupları sıklıkla şiddet ile bastırdı. Kendi milli sınırlarını koruma yetkisini almışlardı.

Diktatör karşıtı Arap Baharı ayaklanmaları, etnik ayrışmaları yeniden başlattı. Hiç değilse IŞİD lideri Ebu Bekir el Bağdadi’nin Orta Doğu haritasını reddettiği ve Sünni askerlerini; Şiileri, Yezidileri, Hıristiyanları ve diğerlerini 'kesmek için' gönderdiği Suriye’de.

IŞİD’in, Musul’daki Büyük el Nuri Camii’ni ele geçirmesinden sonra Temmuz 2014’te dünyadaki Müslümanlara hitaben el Bağdadi, "Bu mübarek ilerleyiş ta ki Sykes-Picot komplosunun tabutuna son çiviyi çakıncaya kadar duramayacak." demişti.

IŞİD’in isteklerine karşın; bölgedeki diğer 'hoşnutsuz' Sünniler, Kürtler ve diğer azınlıklar, bölgenin sınırlarını yeniden tanımlıyorlar. Onlar, birçok Arap merkezinde, İran’da, Türkiye’de ve BM ile global güçler tarafından ‘tanınmış’ olarak kalmaya devam ediyor. 

Emperyalizm 2.0

Sadece ABD, Irak’ın ve Suriye’nin sınırlarını korumak için kan ve mal harcamadı; Rusya, Avrupalılar ve diğerlerinin de bu oyunda zarı var. Federalizm, Kürt özerkliği ve ‘’Sünnistan’’ konuşmalarına karşın Sykes-Picot sınırları, üzerinde fikir birliği olan bir idealdir.

Eski Pentagon yetkilisi Michael Rubin, Middle East Eye sitesine şu açıklamada bulunuyor:

"IŞİD’in yayılmasıyla, bazı insanlar bu sınırları yeniden çizmenin zamanının geldiğini söyledi. Bu aslında 'Emperyalizm 2.0'dır."

"Birisi bunu yapmış olsa bile; bu, çatışmaları çözecek mi? Orta Doğu’nun insanları muntazam bir bölgede yaşamıyor, yayılmış durumdalar. Yeni sınırlar, farklı gruplar arasında temiz bir şekilde bölünemez. Bir yeniden çizme olayında, ikinci ve üçüncü düzenin etkileri ne olacak?’’

Şüpheci kimseler, ayrılıkların 'çok az dostane' olduğu konusunda uyarıyor. Sudan, Yugoslavya ve Hindistan’ın bölünmesi; büyük göçlere, etnik şiddete ve kaynaklar ile toprak için rekabete sebep olmuştu. Yıllar sonra dahi bazılarının çözülemediği yeni problemlemlere yol açmıştı.

Ve bir asır önce Sykes ve Picot tarafından çizilen düz çizgiler etnik gerçekleri göz ardı ederken, ortaya çıkan devletler hayali değildi. Irak, Suriye, Türkiye ve Lübnan’ın bir tarihsel kimliği vardı; üzerinde fikir birliği olan sınırların dışında bile.

Amerikan Girişimcilik Enstitüsü’nde bir danışman olan Rubin, "Bu kesinlikle emperyalizme, sömürgeciliğe ve Batı mirasına darbe vurma modasıdır. Ama modaya uygun olan şey, zorunlu doğru değildir.’" diye ekledi.

"Sykes-Picot için matem tutmak yerine; onun ne olduğunun farkına varalım: Görkemli kinizmde* doğan mekanizma, her şeye rağmen bazı fırsatlar sağladı; çoğunlukla kaybedilen özgürlük ve milli özlem için."⁠⁠⁠⁠

*İnsanın, mutluluğa, hiçbir değere bağlı olmadan ve tüm gereksinimlerinden sıyrılmak suretiyle, kendi kendine erişebileceğini savunan Antisthenes öğretisi. 


Middle East Eye yazarı James Reinl tarafından kaleme alınan bu makale Mepa News okurları için Mert Gezici tarafından tercüme edilmiştir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.