Andreas Whittam Smith

Andreas Whittam Smith

Macron ve Trump aynı politik kaderi paylaşabilir

Macron ve Trump aynı politik kaderi paylaşabilir

Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda iyimser güçler, karamsarları alt etti. 

Yeni partisi En Marche! ile Emmanuel Macron’un, merkez sağın adayı François Fillon’un ve iş hayatında dijital devrimin etkilerini tartışan ve evrensel bir gelir öneren tek aday olan Sosyalist Parti adayı  Benoît Hamon’un iyimserliği temsil ettiğini söyleyebilirsiniz. Bunların toplam oyu, seçmenin yüzde 50,1’ine denk düştü.

Fransız “medeniyetinin” tehdit altında olduğu uyarısını yapan Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen ile hareketini La France insoumise/isyankâr Fransa olan adlandıran, Fransa’nın NATO’dan ayrılmasını ve Avrupa Birliği ile ilişkisini tekrar müzakere etmesini talep eden radikal solcu aday Jean-Luc Mélenchon ise ilk tur oylarının yüzde 40,1’ini topladı.

İyimserliğin bu zaferi, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk sürprizi oldu çünkü genele bakıldığında Fransızların karamsarlıkta dünya şampiyonu olduğu düşünülüyor. Geçtiğimiz yıl Ipsos tarafından Fransa’da yapıla bir ankette katılımcıların yüzde 88’i, ülkenin “yanlış yönde” gittiğini düşündüğünü belirtmişti. Buna kıyasla, İsveç’tekilerin yüzde 73’ü ve Almanya’dakilerin yüzde 71’i ülkelerinin yanlış yönde gittiğine inanırken, bu oran, ABD’de yüzde 64, Avustralya’da yüzde 58 ve İngiltere’de yüzde 56 idi.

Uzmanlar seçimden önceki günlerde de seçmenlerin sürece katılımına dair belirsiz bir bakış açısı ortaya koymuşlardı. Anket düzenleyenlere verilen yanıtlara göre seçmenlerin yüzde 37’si seçimin ilk turunda evde kalacaklarını söylüyorlardı. Ve Nisan’ın ilk haftası kadar yakın bir dönemde, seçmenlerin dörtte biri henüz fikirlerini netleştirmediklerini belirtiyorlardı. Seçim günü ise katılım epey iyi bir şekilde yüzde 78’i görerek en son yapılan İngiltere referandumundaki oranı geçti.

Fransız seçmenlerin, niyetleri konusunda biraz çekimser olma gereklilikleri anlaşılabilir. Nihayetinde, gelenekten kararlı bir şekilde ayrılmak üzerelerdi. Sadece dörtte birinden biraz fazlası ana akım partilere –Cumhuriyetçilerden Fillon yüzde 19,9 ve ülkeyi 1981’den 1995’e kadar ve yine 2012’den 2017’ye kadar yöneten Sosyalist Parti’nin adayı Hamon sadece yüzde 6,3- oy verdi. 2012’de, bu iki parti birlikte, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda seçmenin yüzde 56’sının desteğini almıştı, yani beş yıl içerisinde sahip oldukları desteğin yarısını kaybettiler.

Bununla birlikte, ana akım dışından gelen başarılı adaylar Le Pen ve Macron, 7 Mayıs’ta gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunu beklerlerken büyük sorunlarla yüz yüzeler. Örneği Le Pen, başarı için en iyi zamanı henüz kaçırdı.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turundan üç gün önce Paris’in tam kalbindeki Avenue des Champs Elysées’de korkutucu bir terör saldırısı oldu. Le Pen hızlı bir şekilde, “İslamcılık, bizim milletimize, aklımıza, medeniyetimize savaş ilan eden canavarca bir totaliter ideoloji… Bu yeni kurbanların isimleri, terör şehitlerinin uzun listesine eklendi.” diye açıklama yaptı. Fransa’ya sınır kontrollerini eski durumuna getirme, terör izleme listesindeki tüm şüphelilerin gözaltına alınması ve yabancı şüphelilerin sınırdışı edilip çifte vatandaşlığı olanlarının Fransız vatandaşlıklarının iptal edilmesi ile çağrısı yaptı. 

Buna karşın, Pazar günkü seçimlerde Macron’un arkasında ikinci sırada yer aldı. Eğer bu elverişli şartlar altında rakibini geçemediyse, bir daha hiç kazanamaz.

Öbür tarafta, Macron’un en büyük sorunu, muhtemel zaferinden kısa bir süre sonra ortaya çıkacak çünkü Fransa cumhurbaşkanlarının sadece sınırlı yönetme yetkileri var. Çoğunlukla, politikalarını Ulusal Meclis tarafından kabul edilmesi gereken mevzuata uydurmak zorundalar. Fakat Macron’un Ulusal Meclis’te bir partisi yok ve bu da sıfırdan başlamak demek.

Ancak yeni bir Ulusal Meclis için seçimler Haziran’da yapılacak. Macron, 577 bölgenin tamamında adaylar gösterme sözü verdi. Bu tek başına oldukça zor bir iş. Fakat bundan da öte, geleneksel partiler sahada, seçim bölgelerinin her birinde örgütlenme anlamında güçlerini koruyorlar.

Macron’un sonu da Donald Trump gibi olabilir, yasalarını Kongre’den geçiremeyen yeni seçilmiş bir başkan. İkisi tamamen farklı figürler ancak etkili olmak anlamında aynı kaderi paylaşabilirler: Kolları çekiyorlar ama hiçbir şey olmuyor.

Kaynak: Andreas Whittam Smith/ The Independent

Dünya Bülteni için çeviren: Deniz Baran

 

Bu yazı toplam 2673 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Andreas Whittam Smith Arşivi