"Ömer Abdurrahman, içine ruh üflenmiş canlı bir dağ idi"

"Ömer Abdurrahman, içine ruh üflenmiş canlı bir dağ idi"

El Kaide örgütünün dilinden, Mısır'daki Cemaat-i İslamiye'nin kurucusu ve manevi lideri Ömer Abdurrahman...

Mısır'daki Cemaat-i İslamiye'nin kurucusu ve manevi lideri Ömer Abdurrahman ABD hapishanelerindeki tutukluluğu sırasında hayatını kaybetmişti. 

Abdurrahman, ABD'nin New York kentindeki Dünya Ticaret Merkezi'ne 1993'te düzenlenen saldırının ve bazı bombalama eylemlerinin sorumlusu olduğu iddiasıyla ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı.

Mısır'da Cemal Abdulnasır yönetimine karşı hutbelerinde sert eleştirilerde bulunan Abdurrahman defalarca hapis cezası almış ve işkenceler görmüştü. Ömer Abdurrahman'ın rejim karşıtlı ve cesareti o kadar ileri derecedeydi ki verdiği hutbelerde Abdulnasırın cenaze namazının kılınmasının caiz olmadığını dahi söyleyebiliyordu. 

Abdurrahman, çocukluğundan beri âmâ olmasına karşın edindiği ilmi birikimi ve aktivist kişiliği ile tanınıyor ve cihat yanlısı kesimler tarafından öncü bir karakter olarak görülüyordu. 

Abdurrahman'ın ölümünün ardından El Kaide örgütü de bir açıklamaya yayınladı ve Mısırlı ilim adamı için "İçine ruh üflenmiş canlı bir dağ gibiydi" benzetmesinde bulundu. Örgütün resmi medya organı Es Sahab Medya tarafından yayımlanan açıklamada Abdurrahman için, "Şayet arzu etmiş olsaydı, dünya nimetleri önüne serilir ve dilediği kadar faydalanabilirdi. Ancak o Allah’ın katındakini tercih ederek lisanı haliyle 'Allah’ım ahiret yaşamından başka yaşam yoktur' diyordu." ifadelerine yer verildi.

Açıklamada Abdurrahma hakkında ayrıca şu ifadelere yer verildi:

"Konuştuğunda öz konuşur, hutbe irad ettiğinde, kelimeleri kalpleri titretirdi. Akıcı konuşur, lehçesi açık, ikna edici, keskin zekâlı idi. Hakkı söyler kınayıcıların kınamasından da çekinmezdi. "

Açıklamanın tam metni şu şekilde: 

"Eş Şeyh Alim Mücahid Ömer ibn Abdurrahman’ın Vefatı İle İlgili Açıklama

Muhakkak ki; kalp üzülür, göz yaşarır ve biz Allah’ı gücendirecek bir şey söylemeyiz. Ey Mücahitlerin Şeyhi biz senin vefatından dolayı hüzünlüyüz

Mücahidlerin imamı, abid, zahid, fakih ve müfessir olan Şeyh Ömer Abdurrahman yaşamının yaklaşık 60 yılı boyunca yeryüzündeki tağutlarla mücadele ettikten sonra ebedi saadete intikal etti. O bir gün dahi inandığı değerlerinden taviz vermedi,  akidesinden vazgeçmeyip dünyasından vazgeçti. Şayet arzu etmiş olsaydı, dünya nimetleri önüne serilir ve dilediği kadar faydalanabilirdi. Ancak o Allah’ın katındakini tercih ederek lisanı haliyle  "Allah’ım ahiret yaşamından başka yaşam yoktur" diyordu.

Fesahat ve belağat sahibi vefat etti. Konuştuğunda öz konuşur, hutbe irad ettiğinde, kelimeleri kalpleri titretirdi. Akıcı konuşur, lehçesi açık, ikna edici, keskin zekâlı idi. Hakkı söyler kınayıcıların kınamasından da çekinmezdi. 

O güzel insan! Hakkın yüce olduğu bir zamanda minbere çıkarak, İslam ülkelerinde güneşin yörüngesinin değişmesine neden olan şu meşhur sözünü söyledi: "Cemal Abdunnasırın cenaze namazını kılmak caiz değildir".

O günlerde halk âdete Abdülnasır’a tapıyordu. Allah’ın basiretini nurlandırdığı Â’ma Şeyh sadece onurlu insanların, kesintiye uğramayan altın silsiledeki büyük erlerin söyleyebileceği bir makamda,  sert karşılığını bile bile bu sözü söylemişti.

Şiir 

‘’İbn Abdurrahman’ı tek başına yücelere yükselirken gördüm 

Onur için bir bayrak kaldırıldığında, Ömer onu sağ eliyle tutardı’’

Şeyh sadece kendisi gibi benzersiz olanların güç yettirebileceği bir yolu tercih etmişti. Bu yol zorluklarla, engebelerle dolu bir yoldu.  Bu yol, bir araya gelerek tek bir merkezden oklarını Şeyh’e çevirmiş olan rejim imamlarından oluşan hasımlarla dolu bir yoldu. O ise yerinde dimdik durarak alev topu misali hüccet ve delilleriyle muhaliflerine karşılık veriyordu. O Hakkın rızasını halkın rızasına tercih etmişti. Kendisi ve ailesi sıkıntıları tatlı bulur,  sıkıntının erlerin mihenk taşı olduğuna inanırdı. Bu yüzden  'Allah yolunda bela ve musibete merhaba' derdi! 

Şiir 

Kişi kabre konuluncaya kadar, musibetlerle karşı karşıyadır,

Geç gelen musibet ailesini yok eder, Erken gelen ise kendisini helak eder.

Firavunların ininde Allah’tan başkasından korkmayarak hakimin önünde durup hakkı haykırarak : 

"Evet ; Hüküm yanlızca  Allah’ındır" dedi.  Bu öyle bir sözdü ki daha önce  Hz.Yakup Hz.İshak ve Hz.İbrahim’in oğlu hz. Yusuf aleyhi selamın Mısır zindanlarında iken söylediği sözdü. Prangalar hakkı ilan etmesine engel olamamıştı.

Kendisini harici olmakla itham ettiklerinde ise; Eğer biz harici isek siz kimsiniz? Sizler Ali ve ashabı mı oluyorsunuz? Ali (Radiyallahu anh) şeriat hükümlerini Hristiyan ve Yahudilerden mi alıntı yapıyordu? Yahut yönetimi Sosyalizme ve demokrasiye mi dayanıyordu?  demişti. 

Hapsedildi, işkenceye uğradı ve her türlü sıkıntılara maruz kaldı buna rağmen davetinden ve inandığı hakkı yaymaktan vazgeçmedi. Doğru sözleri ile hak arayışında olan Müslüman gençlerin coşkularını alevlendirdi. Mısır Tağutu Enver Sedat’ın öldürülmesinden sonra söylediği sözleri onu neredeyse darağacına götürüyordu. 

Şeyh hutbeleriyle, dersleriyle, vaazlarıyla yetinmeyerek; komünizmle mücadele etmek için, savaş hattında cephede nöbet tutan evlatlarıyla omuz omuza durmak üzere Afganistana cihad topraklarına hicret etti  . Engelli olan Şeyh Komünistlerin başlarına mermi yağdırmak için orada bulunuyordu. Avazı çıktığı kadar ‘’Ey iman edenler! Size ne oldu ki, «Allah yolunda savaşa çıkın!» denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır ’’ ayetini okuyup, islami hareket liderlerinden en güzel örnekler vererek artık  kimsenin cihad etmemek için özrünün  bulunmadığını ifade ediyordu.

Şeyh tefsirde imam olduğu gibi fıkıh ve usülde birinci sınıf alimdi. Aynı zamanda dinleyenlerin kaplerini coşturan bir hatip ve ön saflarda cihad eden bir mücahitti. O çokça ibadet eden , oruç tutan , gece ibadeti yapan bir zahitti. Karanlık çöktüğünde Rabbinin huzurunda saf tutardı. Bu onun bütün zorluklara rağmen vazgeçmediği yol azığıydı. Şeyh yaşamının son anlarını haçlıların zindanlarında, tecritte bir garip olarak geçirdi. El Kaidede bulunan kardeşler Şeyh Ömer Abdurrahman ile takası gerçekleştirmek için Fas , Pakistan ve Yemen’de Amerikan ve müttefiklerini kaçırma operasyonları düzenlediler. Ancak Şeyh’in hapisde bulunmasını ümmetin zilleti olarak görenler bu girişimlerin tamamlanmasını engelledi, şeyh sabrederek ukbaya hazırlandı Mevla’ya kavuşuncaya dek sıkıntılara göğüs gerdi. Nitekim Amerikalılar değerli ailesinin açıklamasına göre kendisine ihtiyaç duyduğu ilaçları vermeyerek hapiste öldürmeye karar vermişlerdi. Allah ailesine sabır ve metanet nasip etsin. Şeyh; katında hiç kimsenin zulme uğramadığı rabbinin huzuruna giderken ardında ümmete bir vasiyet bıraktı şöyle ki;

‘‘Şayet beni öldürürlerse –kesinlikle yapacaklardır- cenazemi kaldırıp aileme gönderin ama kesinlikle kanımı yerde bırakıp heba etmeyin ve en şiddetli şekilde intikamımı alın. Hakkı söyleyip Allah yolunda öldürülen kardeşinizi hatırlayın.’’

O gerçekten içine ruh üflenmiş (canlı) bir dağ idi!

Ey ümmetin gençleri veaslanları işte bu elinizdeki şeyhin vasiyetidir onu yerine getirmeye çalışın amerikalıların güvenliği tatmalarına müsade etmeyin onları öldürün, her köşe başında onları gözetleyin şeyhinizin intikamını alın, her yerde çıkarlarını yok edin.ayaklarının altındaki toprağı ateşe çevirin,onların kanlarını dökün ve müminlerin kalplerini rahatlattırın. 

Ey Kur’anı indiren ,bulutları yürüten ve toplulukları bozguna uğratan Rabbimiz onları hezimete uğrat ve bizleri muzaffer eyle."

Kaynak: Mepa News

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
1 Yorum