Türk-Japon ilişkilerinde bir mihenk taşı: Ertuğrul Fırkateyni

Türk-Japon ilişkilerinde bir mihenk taşı: Ertuğrul Fırkateyni

Ertuğrul Fırkateyni, dönüş yolunda Kushimoto açıklarında fırtınaya yakalanıp kayalara çarparak parçalanmıştı...

Osmanlı İmparatorluğu ile Japonya İmparatorluğu arasındaki ilişkiler bundan yaklaşık 130 yıl önce başlamış ve Ekim 1887’de dönemin Japon İmparatoru Meiji’nin amcası Prens Komatsu’nun İstanbul’a gelişi bir dönüm noktası olmuştu.

Batılı ülkelerin sömürgeleştirme çabalarına direnen Osmanlı Devleti ile Japon İmparatorluğu 19. Yüzyıl’ın sonlarına doğru ikili ilişkiler kurma yoluna gitti. İkili ilişkileri geliştirme yolundaki en kapsamlı adım Japon Prensi Komatsu Akihito’nun İstanbul’u ziyareti ile gerçekleşti.

Japon İmparatorunun dostluk mesajını Padişah II. Abdülhamit’e ileten Komatsu ve heyeti padişah tarafından büyük bir misafirperverlik ile karşılandı. İstanbul’da bulundukları sürece Dolmabahçe Sarayında ağırlanan Komatsu ve heyeti II. Abdülhamit tarafından madalya ve nişanlar ile taltif edildi.

Japon heyetinin İstanbul’da gördükleri misafirperverlik ve padişah tarafından nişanlarla onurlandırılmaları üzerine Japon İmparatoru Meici II. Abdülhamit’e teşekkür mektubu gönderdi. Bir yıl kadar sonra Japonya hükümeti, Padişaha Japonya’nın en büyük nişanı “Büyük Krizantem Nişanı”nın verilmesinin düşünüldüğünü ve buna karşılık da Osmanlı Devleti’nden Japon imparatoruna uygun bir nişanın verilmesinin mümkün olup olmadığı sordu. Osmanlı hükümeti de cevaben aynı derecede bir nişanın Japon İmparatoruna takdim edileceğini bildirdi.

ERTUĞRUL FIRKATEYNİ               

1889 yılında İstanbul’dan Japonya’ya doğru yola çıkan Ertuğrul Fırkateyni’nin ve padişahın özel elçisi Osman Paşa’nın görevi işte bu nişanın götürülmesiydi. Bununla beraber nişanın götürülmesi vesilesi ile dış politikada önemli bir adım atılmış olacaktı. Avrupa devletlerine karşı denge politikası izleyen Osmanlı devleti Halifeliği öne çıkararak Müslümanlar arasındaki birlik-beraberliği artırmayı hedefliyordu. Arap topraklarından Uzakdoğu'ya uzanan Müslüman coğrafyada Hilafet makamının güçlendirilmesi Osmanlı devletini dış politik baskılardan -özellikle İngiltere- kurtarabilirdi.

Rusya’nın İstanbul büyükelçisi Nelidov, kendi Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği 25 Temmuz 1889 tarihli raporunda bu gezinin amacını doğru bir şekilde şöyle özetliyordu: “... Bu kere gönderilecek olan Ertuğrul Fırkateyni’nin asıl amacı, Kızıldeniz ve Arabistan sularında Osmanlı bayrağının dalgalandırılması, bir de çok sayıda Müslümanın bulunduğu Hindistan’da sultan’ın emeli olan gösterilerin yapılmasıdır... Ertuğrul Firkateyni, yerli Müslümanların manevî güçlerini ve sultana olan bağlılıklarını arttırmak için, bazı Hindistan limanlarına uğrayacaktır. İngilizler ise, onların sultana olan manevî itaatlerini kırmak için hiç durmadan çalışmaktadırlar.”   

Gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra, 14 Temmuz 1889 tarihinde Albay Osman Bey komutasında 50‘den fazla subay ve toplam 609 kişilik mürettebatıyla  Ertuğrul Fırkateyni İstanbul’dan harekete hazırdı. Gemiyi uğurlamak isteyen İstanbul halkı Sarayburnu’na akın etti. Firkateyn Saat 10.15’te Haliç’ten çıkmak için pervanelerini hareket ettirdiğinde güvertesinde bulunan bando marşlar çalmaya başlamış askerler de kahraman bir tavırla sıralanmışlardı. Ertuğrul Firkateyni, zafer kazanmayı, fethi müjdeleyen ayetler yazılı çeşitli bayraklarla süslenmişti. Sarayburnu açıklarına ulaştığı zaman Üsküdar önlerine doğru yönünü çevirmiş ve o sırada askerler üç kere “Padişahım çok yaşa” şeklinde bağırmışlardı. Gemiyi uğurlayanlar arasında Bahriye Nazırı Hüseyin Paşa, Bahriye Nazırı Hüseyin Paşa hazretleriyle Nafia ve Ticaret ve Maarif Nazırları Zihni ve Münif Paşalar da vardı. Bunun yanı sıra birçok kişi de istimbotlarla Ertuğrul’u Sarayburnu açıklarına kadar takip etmişti.

İstanbul’dan yola çıkan Ertuğrul Fırkateyni 11 ay sonra 7 Haziran 1890’da Yokohama Limanı’na ulaştı. Japon İmparatoru tarafından görkemli bir törenle karşılanan Osmanlı heyeti İmparator Meici’ye Padişah II. Abdülhamit’in dostluk mesajlarını ve hediyelerini iletti. 50 kişilik bandosuyla konserler verip 3 ay boyunca Japonya’da kalan Ertuğrul Fırkateyni 15 Eylül 1890 tarihinde dönüş için yola çıktı. Ancak bir gün sonra Kushimoto açıklarında fırtınaya yakalanıp kayalara çarparak parçalandı. Gemideki 540 kişilik mürettebattan sadece 69 kişi yaralı olarak sahile ulaşabildi, geri kalan mürettebat şehit oldu. Sabahın ilk ışıkları ile 60 haneli Oshima Köylüleri yaralıları ve şehitleri denizden çıkarmak büyük gayret gösterdiler. Ertuğrul Fırkateyni şehitleri, Oshima Köylüleri tarafından yine Oshima Adası’na defnedildi. Ardından 21 Eylül 1890 ve Şubat 1891 tarihlerinde buraya şehit anıtı dikildi.

Kazadan yaralı olarak kurtulanlar Japon İmparatorunun özel ilgilisi ile tedavi edildiler. İyileşen 69 kişi Kongo ve Hiyei adlı iki Japon gemisi ile 10 Ekim 1890’da Japonya’dan hareket etti. 2 Ocak 1891 tarihinde İstanbul’a varan gemiler Dolmabahçe önlerine demir attılar. Binlerce İstanbullunun sevgi gösterileri ile karşılandılar. Gemi komutanları padişah tarafından kabul edildi ve Mecidiye nişanıyla taltif edildiler.

Ertuğrul Fırkateyni görevini tamamlamıştı. Japonya ziyareti yolunda Hint ve Pasifik okyanuslarında Osmanlı bayrağını dalgalandıran Ertuğrul Fırkateyni uğradığı Bombay, Kolombo,Singapur ve Honkong gibi şehirlerde halkın yoğun ilgisi ile karşılandı. Yolculuk Arap bölgelerinden Uzakdoğu’ya kadar Müslümanların halifeye sadakatini göstermişti. Kazada şehit olanların yakınlarına başta Osmanlı dahilinde olmak üzere diğer ülkelerdeki Müslümanların yardım için seferber olması Müslümanların bir ve beraber olabildiğini gösteren delil oldu.

1938-1946 yılları arasında Türkiye Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel de, anılarında annesinin ağzından o günü ve Ertuğrul’un İstanbul’dan ayrılışını:  “Sultanselim’den Haliç tabak gibi görünürdü. Ertuğrul da Kasımpaşa’da Divanhane önünde duruyordu. Hasta, lohusa döşeğinde yatan annemden başka bütün ev halkı, pencerelerde gemiyi seyrediyorduk. Öğle üzeri bir de baktık, gemi hareket etti. Bütün askerler güvertede, mızıkalar ey gazileri çalıyor. Yelkenleri açılmamış gemi, çarkını işleterek yürüyordu. Bayraklarla donatılmıştı. Zannettik ki Beşiktaş önünde duracak. Hâlbuki Sarayburnu önünde kıvrılınca işi anladık. Hepimizde bir ağlama... Böyle gittiler.” cümleleriyle anlatmıştı

Kaynak: Dünya Bülteni

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.