1. YAZARLAR

  2. Muhammed Atta

  3. CTS lideri Sufan'ın sulh önerisinin değerlendirilmesi
Muhammed Atta

Muhammed Atta

Aktivist, ilim adamı.Yazarın Tüm Yazıları >

CTS lideri Sufan'ın sulh önerisinin değerlendirilmesi

A+A-

Devrimin başat gruplarından kabul edilen Ahraru'ş-Şam, son dönemlerde sergilediği tutumlarla bu özelliğinden epeyce uzaklaştığını göstermekte. 2014 senesinde Ahrar liderlerinin bir genel toplantı sırasında hedef alınmaları, yapı içerisinde köklü değişikliklere neden oldu. Yapının hem siyasi hem de ruhani liderlerinden Ebu Halid es-Suri'nin Daiş tarafından şehid edilmesi ise, Ahrar'a gelen ikinci büyük darbeydi. Geçen hafta içerisinde vefat eden Ebu Cemil, hareket içerisinde ilkelerine sıkı sıkıya tutunan ve bu uğurda birçok bedeller ödeyen öncü şahsiyetlerden biriydi, herkes için büyük bir kayıp oldu. Allah hepsine rahmet etsin.

Tüm bu güzel emirlerin yanında, Ahrar'da her gelen emirin gideni arattığını görmekteyiz. Hey'et Tahriru'ş-Şam teşkili sırasında, ana unsurlardan birisini Ahraru'ş-Şam oluşturuyordu. O vakit Ahrar’ın emiri olan Ebu Ammar, grupların tek çatı altında birleşmesi anlaşmasına imza atmış ve (Abdullah el-Muhaysini’nin ifadesiyle) bunun sevinciyle şükür secdesinde bulunmuştu. Toplantıda, bir gün sonra teşkilin ilan edilmesine karar verildi ve bu anlaşma üzerine meclis dağıldı. Ancak ertesi gün hiç beklenmedik bir şekilde, Ebu Ammar’ın, yaptığı istişareler sonucu, birleşmede bulunamayacağını belirtmesi herkesi çok şaşırtmıştı. Ahrar’ın şurasında bulunan bazı etkin kimseler bu birleşmeden rahatsız olmuş olmalı ki, Ebu Ammar bu kadar kişinin huzurunda verdiği sözden geri döndü.

İki güçlü yapının bir arada bulunduğu her yerde olduğu gibi, Hey’et ile Ahrar arasında çatışmalar yaşandı ve Ahrar beklenmedik bir şekilde birkaç gün içerisinde birçok bölgeden tasfiye edildi. Babul-Hava gibi ellerinde bulunan stratejik noktalar Hey’et’in eline geçti. Yaşanan bu başarısızlıklar üzerine, Ebu Ammar emirlikten istifa etmek zorunda kaldı.

Ebu Ammar’ın yerine, bir enkaz denilebilecek yapının emirliğini, henüz rejim hapishanelerinden yeni çıkan Hasan Sufan aldı. Emirliği sırasında Hasan Sufan’ın rejime karşı gözle görülür bir hamlede bulunmadığı, son dönemlerde rejimin Hama ve İdlib kırsallarına ilerleme girişimlerinin durdurulması için yardım talep edildiğinde ise, ‘silah ve mühimmat bulunmadığı ve alınan hakların geri iade edilmesi’ gerekçeleriyle, bundan geri durduğu görüldü.

Rejimin ilerleyişinin durması ve Harici sorununun bitmesi üzerine, İdlib bölgesinde nispeten bir istikrar olması beklenirken, bu kez Hey’et komutanlarına ve genel olarak muhacir mücahidlere yönelik suikast eylemleri baş gösterdi. Emniyet görevlilerinin yoğun çabaları ve işin hakikatinde Allahu teala’nın muvaffakiyeti ile, bu eylemlerin arkasında bulunan iki şebeke tutuklandı. İtiraflarda, bazı eylemlerin arkasında Ceyşus-Suvvar ile koordineli hareket eden Zenki Hareketi olduğu ortaya çıktı. Böyle bir durumun ifşa olmasının kendilerinin sonu olacağını fark eden Zenki Hareketi Hey’et’e karşı aleni bir hamleye geçti ve Hey’et ile sorunları olan diğer grupları da yanına alarak “Cephetu Tahriru Suriye” adı altında yeni bir yapı ile hep birlikte Hey’et’e karşı yeni bir savaş başlattılar. Zenki Hareketi’nin, bu saldırının gerekçesi olarak, hakların alınmasını öne sürmesinin hiçbir tutarlı yanı yoktur. Zira Hey’et’ten ayrılması sırasında, Zenki’nin birçok ağır silah ve envanteri iade etmediği, olayları takip edenler tarafından bilinen bir meseledir. Dolayısıyla, Zenki’nin böyle bir saldırı başlatmasının nedeni, hakların alınması değil, bazı sırlarının ifşa olmasıdır.

Hey’et’e karşı savaşmak üzere kurulan “Tahriru Suriye” yapısı kendilerine emir olarak, daha önce Ahrar’ın emiri olan Hasan Sufan’ı seçti. Yapı daha ilk açıklamalarında, bağyin sonlandırılması ve tüm hakların iade edilmesi amacı güttüğünü belirtiyordu. Daha önce bunun hazırlıklarını yapmış olmalı ki, Ahrar bir anda sahada bulunmayan birçok ağır silah ve mühimmatını ortaya sürdü. Aslında Ahrar, kendi savaşı olmayan böyle bir çatışmaya girmekle gereksiz yere büyük bir risk almış oluyordu. Bu risk, sadece Ahrar’ın kendisini ciddi anlamda yıpratacak bir savaşa sokması değil, aynı zamanda her iki taraftan akacak olan Müslüman kanlarının vebalidir.

İlk etapta ciddi ilerlemeler kaydeden Tahriru Suriye, karşı saldırıların daha düzenli ve daha ciddi bir şekle bürünmesiyle, ele geçirdiği birçok bölgeden geri çekilmek zorunda kaldı. Son birkaç gündür İdlib’de yaşanan gelişmeleri gözlemlediğimizde, Hey’et’in gözle görülür bir şekilde -ya tarafsızlaştırma ya da ele geçirme yoluyla- bir ilerleme kaydettiğini söyleyebiliriz.

Hey’et’in bu ilerleyişi ve her iki taraftan da kayıplar yaşanması üzerine, Tahriru Suriye emiri Hasan Sufan yeni bir açıklamada bulundu ve ateşkes istediğini söyledi. Tahriru Suriye’nin emirinin Hey’et’e karşı operasyona başlarken yayınladıkları ilk açıklamaları ile son açıklamaları arasında bir mukayeseye gittiğimizde, -her ne kadar karşı taraf hakkında sert ifadeler kullanılsa da- aslında bu girişimin samimiyetsiz bir geri adım atma olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim açıklamanın yapıldığı sıralarda, Tahriru Suriye’ye bağlı bir grup Hey’et’e karşı başarısız bir saldırı girişiminde bulunmuş ve 15 unsur esir verilmişti.

Hasan Sufan sulh istediği açıklamasında, Daiş ile mücadelen bahsetmiş, ancak bu mücadeledeki paylarının ne olduğunu ve Daiş’i kimin bitirdiğini söylememiştir.

Birleşmenin gerekliliğinden söz etmiş, ancak büyük birleşme sırasında buna ilk muhalefet edenin Ahrar olduğunu zikretmeyi unutmuştur. Yine Hey’et’in bu birleşme için birçok ödünler verdiğini, bazı sorunların çıkacağını tahmin etmesine rağmen el-Kaide ile olan bağın koparılması gibi önemli adımlar attığına değinmemiştir.

Sufan Doğu Ğuta’ya yardım etmek istediğini söylemiş, ancak Hama kırsalında tren yolunun doğusunda yürütülen savaşlarda, ne ağır silah olarak ne de asker olarak neredeyse hiçbir destekte bulunmamıştır. Oysaki İdlib’de bulunan muhaliflerin Doğu Ğuta’ya verebilecekleri en önemli destek, bulundukları bölgelerde yeni cepheler açarak rejimin gücünü dağıtmak ve yıpratıcı operasyonlarda bulunmak olduğunu herkes bilir.

Sufan, birçok hakları geri aldıklarını söylüyor. Oysaki yaşanan çatışmalarda kaybeden her iki taraf olmuştur, çatışmaların kazananı yoktur. Özellikle Ahrar’ın ağır silah garajlarının Hey’et tarafından ele geçirildiği göz önünde bulundurulursa, Ahrar’ın bitme durumuna geldiği ve bu açıklamalarla son kozlarını oynadığı tahmini yürütülebilir.

Sufan açıklamasında, Hey’et’i kırdıklarını belirtmiş. Ancak sahada Hey’et’e olan teveccühe, çıkarılan askeri konvoylara ve genel gidişata bakıldığında ve bunun tam aksinin olduğu, Hey’et’in öncesine göre daha güçlü çıktığı söylenebilir.

Sufan açıklamasında, Hey’et’i, ihanet, aşırılık, düşmanla işbirliği yapmak gibi sıfatlarla niteledikten sonra, ‘bizim için sulh yapılmasında bir sorun yoktur’ demektedir. Buradan, ‘bizim için bu sıfatların bulunduğu kimselerle anlaşma yapmakta bir sorun yoktur’ mu demek istemektedir? Yoksa ‘artık daha fazla dayanamadığımız için bunlarla anlaşma yapmak zorunda kaldık’ mı demek istemektedir? Bunu kendisinin daha net bir beyanla açıklaması gerekir.

Tahriru Suriye’nin ilk yaptığı hamlede büyük bölgeler ele geçirmesi sırasında, Ceyşu’l-İzze, Ceyşu’n-Nasr, Türkistan grubu ve başkalarının aracılığıyla, sulh için Hasan Sufan ile görüşüldüğünde; ‘bu iş sonlanana kadar böyle bir şeyin olmayacağını’ söylemiş, resmi beyanlarında ise şu ifadelere yer vermişlerdir: “Kuşkusuz bağilere karşı devrimin karşısında durmaya çalışmak ya da hedeflerini gerçekleştirmeden önce onu engellemek, baği ile birlikte aynı safta durmak ve onun bineğine binmektir. Bize, bazılarının ayırıcı kuvvet olarak girişimde bulunacaklarına dair haberler gelmekte. Bizler bu güçlere şunu diyoruz: Gücünüzü saldırganın bitirilmesi için saklayın.” Son açıklamasında ise, savaşa teşvik üslubuyla başlayıp, sonunda Doğu Ğuta’ya destek gerekçesiyle sulh önerisinde bulunması, içerisinde bulundukları durumun Sufan’ı çelişkiler girdabına soktuğunu düşündürmekte.

Yaşanan iç çatışmaların en hızlı bir şekilde Müslümanların lehine sonlanması dileğiyle.

Kaynak: Telegram

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 4802 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.