Bangladeş'in İslami muhalefet hareketi Hifazat-ı İslam'ı anlamak

Mubashar Hasan

Hindistan, Bangladeş devletinin kuruluş sürecinde özel bir yere sahip. 1971 yılında, Hindistan Başbakanı Indira Gandhi, Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılma talebine diplomatik, askeri ve insani destek sunmada önemli bir rol oynadı. Bu nedenle, Bangladeş’in bağımsızlığının 50. yıl dönümü törenlerinde Hindistan Başbakanı Narendra Modi iki gün boyunca boy gösterdi.

Modi’nin ziyaretinden birkaç gün önce, Bangladeş’in sol ve merkez siyasetçileri Hindistan’daki Müslüman azınlığa yönelik kötü muameleler nedeniyle protesto gösterileri düzenlemek istedi. Bu protestolar, polis ve iktidardaki Avam Partisi destekçileri tarafından acımasızca bastırıldı.

Ancak, Modi’nin ziyaretinin arefesinde muhafazakar-gelenekselci bir grup olan Hifazat-ı İslam’ın (İslam’ın muhafızları anlamına gelmektedir) önderliğinde ülke çapında geniş bir protesto kampanyası başlatıldığında mesele daha karmaşık bir hale geldi.

Hifazat-ı İslam'a saldırı ve protestolar

Aktivistlerin iddiasına göre, ülkenin liman kenti Chittagong’a bağlı Hathazari semtinde dört Hifazat-ı İslam aktivisti barışçıl protestolar sırasında polis kurşunu ile öldürüldü. Hathazari, Bangladeş’in en eski ve büyük medresesine ev sahipliği yapıyor ve aynı zamanda Hifazat-ı İslam’ın merkezi sayılıyor. Grup bu saldırıya karşı misilleme yaptı. Aktarılan haberlere göre, en az 10 kişi ölürken, “dört polis karakolu, sekiz kamu dairesi, iktidar partisinin ofisleri, Hindu tapınakları ve otobüsler ateşe verildi veya tahrip edildi”.

Hifazat-ı İslam, 2013 yılında ülkenin başkentinde sokağa döktüğü yarım milyon insanla dikkatleri üzerine çekmişti. Ülke sathına yayılmış Kawmi medreselerden neşet eden grup, hükümete karşı 13 maddelik bir manifesto yayınlamıştı. Bu manifestoda, dinden dönmenin ölümle cezalandırılması, ulusal kadın kalkınma yasasının iptal edilmesi, kamuya açık alanlarda heykel dikilmesini yasaklanması, haremlik-selamlık uygulaması ve Kadıyanilerin gayrimüslim olarak tanımlanması gibi talepler bulunuyordu. Başbakan Şeyh Hasina’nın hükümeti sert önlemlere başvurdu ve resmi olarak en az 50 Hifazat-ı İslam aktivisti öldürüldü.

Ülke geneline yayılan medrese ağı

Avam Partisi'nin baskıları nedeniyle önemli ölçüde zayıflamış olan diğer siyasi parti ve muhalif grupların aksine Hifazat-ı İslam ülke geneline yayılmış olan binlerce medreseden oluşan ağıyla kalesini korudu. Bu dayanıklılığın nedeni, Hifazat-ı İslam’ın güvenlik, kültür ve ülkenin tarihiyle iç içe geçmiş iki önemli ve kompleks misyona sahip olması.

Birincisi, Hifazat-ı İslam, geleneksel manada bir İslamcı parti değil. Bazı liderlerinin İslamcı gruplarla bağlantısı olmasına rağmen asıl gücünü, geleneksel İslamı öğreten medreselerin organizasyonel birlikteliğini içeren kurumsal yapısından alıyor. Bir siyasi parti ya da İslamcı grubun aksine Hifazat-ı İslam’ın iktidara gelmek gibi açık bir siyasi gündemi yok.

Gösterileri şiddet eylemlerine dönüşse de, Hifazat-ı İslam alenen şiddet içeren yöntemleri benimsemiyor. Bazı (Batı kaynaklı) analizlere göre, kimi Hifazat-ı İslam aktivistleri Avrupa’daki aşırı sağ gruplara benzer bir siyaset yürütüyor.

Öğrenciler Jamia Rahmania Arabia medresesinde eğitim görüyor, Dakka, Bangladeş

İkincisi, Hifazat-ı İslam’ın dayandığı tarihi ve kültürel kaynaklar Bangladeş toplumunda derinlere temas ediyor. Grubun kökeni, medrese öğrencilerinin ve öğretmenlerin İngiliz işgaline karşı savaşmak için Türkiye (Osmanlı) topraklarına giden Bengalleri desteklediği ve İngiliz rejimine karşı vaazların verildiği dönemlere uzanıyor.

Bangladeş’in bağımsızlığı sonrasında bu gelenekselci merkez, şimdi Berlin’de kalıcı sürgünde yaşayan ve 1974 yılında İslam karşıtı bir şiir kaleme alan Daud Haider’in ülke dışına sürülmesinde kilit rol oynadı. Aynı zamanda 1994 yılında Taslima Nasrin adında bir yazarın, Kuran, İslam ve Müslümanlara saygısızlık ettiği suçlamasında da kilit roldeydi. Nasrin, binlerce protestocunun Birleşik Eylem Konseyi (BEK) adı altında Dakka sokaklarına dökülmesinin ardından sürgün edildi. Hifazat-ı İslam’ın 2013 yılındaki manifestosu BEK’in taleplerinin adeta bir izdüşümüydü.

Liberalizm karşıtı duruşuna karşın, Hifazat-ı İslam sosyal olarak kabul görüyor. Çünkü medreseler yüzlerce yetimi ücretsiz barındırıyor, İslami hizmetler ve ibadetler bu medreselerde icra ediliyor, İslam inancının temellerinden olan zekat bağışları bu kurumlara yapılıyor. Dindarlığın yüksek düzeyde olduğu Bangladeş’te, dini bir imaja sahip olan grup bir otorite olarak varlığını koruyor.

Hindistan karşıtlığının artması ile birlikte, Bangladeş hükümeti Hifazat-ı İslam’a karşı dikkatli ve bilinçli bir politika benimsemek zorunda. Artık olağan hale gelen sert uygulamalar, özgürlük talebi bağlamında hükümete karşı şikayetleri ve tansiyonu daha da artırırken, aşırılığı da körükleyebilir. Büyüyen bir Hint-Pasifik yarışının ortasında, stratejik önemi giderek artan bu ülkede huzursuzlukları daha fazla artırmadan istikrarı korumak önemli bir görev.


Mubashar Hasan'ın Lowy Institute'da yayınlanan değerlendirmesi Mepa News okurları için tercüme edildi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.