"Ömer bin Hattab radiyallahu anh, Hürmüzan'a 'kendine bir faydan dokunabilecekse bana nasihatte bulun' dedi ve 'konuş, bir zararı yok' diyerek ona eman verdi. Bunun üzerine Hürmüzan şöyle söyledi:
- 'Evet, bugün Farısiler bir baş ve iki kanattan ibarettir.'
Ömer radiyallahu anh 'Baş nerede?' diye sordu. Hürmüzan şöyle yanıt verdi:
- 'Nihavend ile Bender, Kisra'nın muhafızları ve Isfahan ahalisi de onunla beraberdir.'
Ömer radiyallahu anh 'iki kanat nerede' diye sorunca Hürmüzan unuttuğum bir yerden söz etti ve 'eğer iki kanadı kesersen baş zayıflar' dedi.
Ömer radiyallahu anh ona şöyle söyledi:
- 'Yalan söyledin ey Allah'ın düşmanı! Aksine, ben başı hedef alacağım ve Allah da onu kesecektir. Allah onu kestiği zaman kanatlar da kesilmiş olur.'" (Numan bin Mukarrin rivayet etti. İbn Hibban, 4756)
Metod konusunda bizleri başıboş bırakmayan, bize Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile ashabı vesilesiyle müthiş bir örnek gösteren Allah azze ve celle'ye sonsuz hamdolsun.
Bu Nebevî metodu mükemmel bir şekilde tatbik eden Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'e, âline ve ashabına salat ve selam olsun.
Kıymetli okur kardeşim...
Şayet hakkıyla inceler ve günümüzdeki vakıalara tatbik etmeyi başarabilirsek, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile ashabının mücadelesi, bizler için karşılaştığımız her problemde büyük bir rehberdir. Bizler buna aslında Nebevî metod diyoruz.
Nebevî metod üzere amel etmek aklı başında olan bir Müslüman için, bir tercih değil bir mecburiyettir. Bizler davetimizde, cihadımızda, tüm çalışmalarımızda bu metodu kullanmakla mükellefiz. Zira Allah azze ve celle, peygamberini ve onun ashabını -haşa- onlara sıkıntı vermek için dünyevi badirelerden geçirmiş değildir. Bilakis bu badireler hem onlar için birer imtihan vesilesi olması hem de kıyamete dek gelecek olan Müslümanlara bir örnek kalması içindir.
Eğer bizler İslam tarihini bu gözle okursak, yaşananlar bizlere çok büyük bir rehberlik sunacaktır.
Bu girizgahın ardından, yazının girişinde paylaştığım hadise üzerine bazı yorumlarda bulunmak istiyorum.
Ömer radiyallahu anh, İran'ın fethi sırasında İslam halifesiydi ve bu geniş coğrafyanın fethedilmesi kendisine nasip oldu. Şüphesiz bu fethin vesileleri arasında, İslam ordularının fedakarlıkları ve sebatı olduğu kadar, Ömer radiyallahu anh'ın hikmetli ve stratejik yaklaşımı da yer alıyor.
Esasen Hürmüzan ile diyaloğunda Ömer radiyallahu anh, Nebevî metodun özünde yer alan mühim bir yaklaşımı ortaya koyuyor. Bu da, Müslümanların bir güç elde ettikten sonra doğrudan küfrü ve şirki ayakta tutan merkezleri hedef alması yönündeki yaklaşım. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem de Medine ile çevre bölgelerinde İslam etkin bir güç haline geldikten sonra, başta Mekke'deki Kureyş'in küfür otoritesi olmak üzere, küfrün önderlerini hedef aldı. Birçok gazve ve seriyye ile hedef alınan müşrik otoriteler birbirini ardına devrildi. Böylece, varlığı güçlü bir küfür merkezine bağlı olan diğer küçük küfür merkezleri kolayca yok oldular. Bu durum insanların fevc fevc, kitleler halinde İslam'a girmesine kapı araladı. Mekke'nin fethi sırasında İslam ordusu yaklaşık 10 bin kişiden ibaretken, yaklaşık 2 yıl sonraki Veda Haccı'na takriben 120 bin Müslüman katıldı. Bu kişiler birer birer davet yapılarak veya ikna edilerek Müslüman olmadılar. Kendilerini küfür, zulüm ve şirk üzere tutan, onların gözlerini bağlayıp kalplerini ele geçirmiş olan küfür otoritesi yok olduğunda, kendiliğinden İslam'a girdiler.
Bizler bu sebeple Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in metodunda, Müslümanların organize bir güç haline gelmesinin ve küfür güçlerini bertaraf etmesinin yer aldığını biliyoruz. Müslümanların sonuçlarla değil sebeplerle mücadele etmesi gerektiğini vurguluyoruz.
***
Kıymetli okur kardeşim...
Bugün İslami çalışmalar, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashabının metodundaki hikmete ve stratejik yaklaşıma her zamankinden daha muhtaç durumda.
Müslümanların zaten kısıtlı imkanları, kısıtlı kadroları ve kısıtlı vakitleri bulunuyor. Bu imkan ve vaktin en verimli şekilde değerlendirilmesi bizim en büyük sorumluluklarımızdan biri.
Bugün, İslam davetçilerinin ve İslami çalışmalar içerisinde yer alan kişilerin karşılaştıkları en büyük krizlerden biri de bu. Bizler maalesef küfür zihniyetinin ve küfür sistemlerinin kendisinden ziyade neticeleriyle meşgul oluyoruz. Dolaylı meselelerle ve dolaylı düşmanlarla imkanlarımızı ve vaktimizi harcıyoruz. Halbuki bir atımlık barutu olan Müslümanların bu konuda çok daha hassas olması gerekli.
Bu noktada, toplum içerisindeki münkerlere karşı duyarlılık çalışmaları yapılmasını veya topluma marufun emredilmesini küçük gördüğüm gibi bir algının oluşmasını istemem. Bilakis bu çalışmaların tamamını büyük ve önemli görüyorum. Söylemek istediğim şey, Müslümanların enerjilerinin daha doğru bir metod üzere yönlendirilmesi.
Örneğin Müslümanlar yıllardır yılbaşı kutlamalarına karşı duyarlılık oluşturmak için çalışmalar yürütüyor ve davette bulunuyor. Ancak bu kutlamalara iştirak eden bilinçsiz kimselerin her geçen gün arttığını görüyoruz. Bunun sebebi Müslümanların davetinin başarısız olması mı? Bence hayır. Sebep daha ziyade küfür zihniyetinin ve sistemlerinin her geçen gün güç kazanması ve Müslümanların bunlara karşı ciddi bir çalışmasının olmaması.
Bunu sinek-bataklık örneği üzerinden de ifade edebiliriz. Bizim öldürdüğümüz sinek sayısı her geçen gün artıyor olabilir. Fakat sinekleri üreten bataklık sürekli olarak kat kat büyüyorsa, bu durum sinek sayısını azaltmaz, bilakis artırır. Mesele sineklere karşı savaşırken bir yandan da bataklığı kurutmaktır ki meseleye kalıcı bir çözüm bulunabilsin.
Bu durum aynı zamanda kendi içerisinde bir problem de barındırıyor. Bizler küfür zihniyetini ve sistemlerini güçsüzleştirmediğimiz sürece, bilinçsiz insanları da hakka çekmemiz oldukça zor olacak. Tıpkı Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in davetine 20 sene boyunca kulak tıkayan insanlar gibi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ne kadar tebliğ ederse etsin bu insanlar hakka tabi olmadılar. Ancak Kureyş'in küfür düzeni ortadan kalktığı zaman, İslam ile aralarındaki mesafe yok oldu. Tamamı İslam'a girdi, hatta ilerleyen yıllarda İslam ordularının askerlerinden ve komutanlarından oldular.
Benzer şekilde bugün birçok insan, dünyadaki küresel küfür zihniyetinin etkisiyle bizlerin davetini kabul etmeyebilir. Yaşadıkları hayat, inandıkları doğrular, kutsal saydıkları "ulu önderler" kendilerine sorgulanamaz gelebilir. Mevcut düzenler zayıflamadıkça veya ortadan kalkmadıkça, bu insanların ekseriyetini doğru bir çizgiye çekmek mümkün olmayabilir. Bu sebeple bizler, kanatları değil başı kesmeye odaklanmalıyız. Bir yandan ferdi daveti, emri bi'l maruf ve nehyi ani'l münkeri sürdürürken, diğer yandan da daha geniş stratejik ve hikmetli bir yöntem üzere olmalıyız.
Malcolm X'in de söylediği gibi. İnsan iyi nişan almalı, kuklayı değil, kuklayıcı vurmalı.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.