Biden, Körfez'in ABD için halen önemli olduğunu şimdi anlıyor

Mahmud Alluş

13 Mayıs'ta Al Jazeera'de Amerikan Başkanı Joe Biden'in ABD ile Körfez bölgesi arasındaki ortaklığı yeniden düzeltmeye istekli ve muktedir olup olmadığını sorduğum bir makale yazdım. Bu ortaklığın şu anda  -seksen yıl önceki-  kuruluşundan beri benzeri görülmemiş bir takım zorluklarla karşı karşıya olduğu göz önüne alındığında, eski haline dönebileceğini söylemek zor.

Görünüşe göre Başkan Biden, Körfez bölgesinin ABD için hala önemli olduğunu şimdilerde fark ediyor ve iki ana müttefiki, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkileri yeniden düzeltme arzusunda olduğuna dair daha fazla sinyal veriyor. Sadece geçtiğimiz iki hafta içinde, birçok üst düzey ABD'li yetkili Suudi Arabistan’a ziyaret gerçekleştirdi ve küresel enerji kaynakları, İran konusu ve diğer bir takım bölgesel meselelere odaklanan müzakerelerde bulundu.

Yine ABD başkan yardımcısının liderliğinde büyük bir ABD heyeti, BAE Devlet Başkanı Şeyh Halife bin Zayed'in ölümüyle ilgili taziyelerini sunmak için Abu Dabi'yi ziyaret etti. Ayrıca ABD'li yetkililer, Biden'in önümüzdeki Haziran ayının sonunda bölgeye bir gezi yapma niyetinde olduğunu ve Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüşmeye çalışacağını açıkladı.

Biden'in Körfez bölgesine olan ilgisi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin, Biden yönetiminin jeopolitik hesabını nasıl şaşırtıcı bir şekilde değiştirdiğini ve onu bölgenin önde gelen liderlerini dışlama çabalarından vazgeçmeye ittiğini gösteriyor. Biden yönetimi, geçtiğimiz yıl Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile İsrail ve Gazze’deki direniş grupları arasında ateşkesin sağlanması hususunda yardım talebi ile defalarca görüştü. Ki Donald Trump'ın Sisi’yi -bir zamanlar  “favori diktatörü” olarak tanımlanmasına rağmen.

Ve yönetim, geçtiğimiz günlerde Chinook-47F tipi helikopterlerin ve ilgili teçhizatın 2,6 milyar dolarlık bir anlaşmayla Mısır'a satışını onayladı. Ayrıca, iki kez de Türk mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan ile -Türkiye’nin Rusya ile olan ihtilafında Türkiye'yi Batı'nın yanına itme umuduyla-  masaya oturdu.

Suudi Arabistan ve BAE için ABD'nin bu ilişkileri düzeltme çabaları Körfez ile olan stratejik ortaklığa bağlı kaldığını göstermenin de ötesinde geçiyor. Riyad ve Abu Dabi'nin Rusya-Ukrayna savaşının ardından petrol üretiminin artması konusunda restleşmesi ABD ekonomisinin yaşadığı sıkıntılarının artmasına ve küresel enflasyon krizinin şiddetlenmesine neden oldu. Ancak Riyad, Abu Dabi ve hatta Biden yönetimiyle iyi ilişkilere sahip olan diğer Körfez başkentleri açısından sorun, sadece Rusya’ya yönelik tutumla sınırlı değildir.

Aksine sorun, Körfez'deki müttefiklerin -bölgenin güvenliğine dair- “tarihi güvenlik taahhüdünün geleceği” hakkında artan şüpheleriyle de alakalıdır. Ve bu şüpheler haklıdır. Çünkü Biden, iktidarının açılışını, Yemen'deki Suud liderliğindeki koalisyona askeri desteği sona erdirip Husileri terör listesinden çıkarak ve  Suud Veliaht Prensini -açıkça- gazeteci  Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinden sorumlu olmakla suçlayan bir ABD istihbarat raporunun bazı bölümlerinin gizliliğini kaldırarak yaptı.

Bütün bu şüphelere, ABD'nin BAE ve Suudi Arabistan'a yönelik Husi saldırılarına karşı zayıfça karşılık vermesi, Biden’in Husileri yeniden terör listesine almaması ve BAE ile  -F-35 savaş uçakları da dahil olmak üzere- gelişmiş bir silah anlaşmasını yapma konusundaki isteksizliği de eklenebilir. Aynı şekilde Biden nükleer anlaşmaları yeniden canlandırmak için İran ile müzakerelere girişirken Körfez’in çıkarlarını görmezden geliyor gibi görünüyor.

ABD-Körfez ilişkilerinin bu seviyeye düşmesinden tamamıyla Biden sorumlu değil. Bu düşüşte, başta Körfez ülkelerinden dışarıda bırakarak İran'la nükleer anlaşma imzalayan Obama ve görev süresince Suudi Arabistan’ı ziyaret edip yaptığı yüz milyarlarca dolar değerinde anlaşmalara rağmen krallığı sürekli hor gören Trump olmak üzere, önceki iki Amerikan yönetimi de rol oynadı.

Buna rağmen Suudi Arabistan ve BAE liderlerine karşı Biden'in gösterdiği bu ilgisizlik, ABD-Körfez ilişkileri tarihinde alışılmış bir durum değildi. Ve şimdi görünen o ki, Biden bu ilgisizliğin yanlış olduğu anlamış ve bu gidişatı düzeltmeye çalışıyor. Bununla birlikte, ABD'nin Körfez bölgesiyle bu ilişkisi, Riyad ve Abu Dabi için, ABD'nin bölgede rolünün azalmasından kaynaklanan boşluğa karşı bir tedbir olarak, dış politikalarında yeni alternatifler aramaları hususunda güçlü bir motivasyon oldu.

Amerikalı eski diplomat William Roebuck, yakın zamanda Washington Körfez Devletleri Enstitüsü tarafından yayınlanan bir makalesinde, Riyad ve Abu Dabi geliştirdiği bu stratejik tedbiri, ABD'nin güvenliği sağlama konusundaki kararlılığının zayıflamasıyla ilgili endişelerin yansıtılmasına da bağlıyor. Washington'un bu iki ülke Avrupalı ​​müttefiklerle -Fransa veya Birleşik Krallık gibi- bağlarını güçlendirirken stratejik tedbirler alma konusunda alışılmış endişelerini taşımamasına karşın Çin'in yükselişi hayaletinin ABD'yi dönüştürdüğünü de ekliyor.

Körfez ülkeleri dış seçeneklerini çeşitlendirme konusundaki arzuları kadar, ABD ile olan geleneksel ortaklıklarına da önem vermeye devam ediyorlar. Bu da gösteriyor ki Suudi Arabistan ve BAE'nin Çin ve Rusya gibi uluslararası güçlerle başka ortaklıklar kurma mesaileri veya Türkiye ve İran gibi bölgesel rakiplerle ilişkilerini iyileştirme ve İsrail’le ortaklık kurma gibi yeni stratejik tedbir seçenekleri ABD askeri varlıklarının bölgenin güvenliğini artırma hususunda oynadığı ana rolün yerini tutamaz.

ABD'nin çeşitli Körfez ülkelerinde askeri üsleri var. Yaklaşık 13.000 Amerikan askeri Kuveyt'te konuşlandırıldı. Ve yine bölgedeki Amerikan kuvvetleri için en büyük lojistik destek merkezi Kuveyt Havaalanı’nda yer alıyor. Umman Sultanlığı'nda yüzlerce Amerikan askeri var ve Sultanlık Amerikan kuvvetlerinin limanlarını ve hava sahasını kullanmasına izin veriyor. Katar'daki El Udeyd Hava Üssü'nde ABD Merkez Komutanlığı güçleri var. BAE'deki Cebel Ali limanı yurt dışındaki ABD kuvvetleri için en büyük lojistik destek merkezlerinden biri ve ayrıca BAE -bazıları Abu Dabi'de ve Al Zafra Hava Üssü'nde olmak üzere- yaklaşık 5.000 Amerikan askerine ev sahipliği yapıyor.

Her ne kadar Biden yönetiminin Körfez ile ilişkileri yeniden kurmada ana motivasyonu petrol olsa da,  Çin'in bölgede bir yer edinme çabalarıyla ilgili endişeler de Washington'u Körfez ile ilişkilerini yeniden düzeltmeye zorluyor. Biden'in bölgeye yapması beklenen ziyaret bu hususlar açısından büyük bir önem taşıyor. Bir Amerikan başkanının Körfez'e yaptığı son ziyaretin üzerinden 5 yıldan fazla zaman geçti. O dönemden bu yana ABD'nin Riyad ve Abu Dabi ile ilişkileri sürekli bir düşüşe tanık oldu. Washington, Riyad ve Abu Dabi, her biri bu ortaklığın yıpranmasına ilişkin farklı yorumlara sahip olabilirler. Bununla birlikte Amerikalılar ve Körfez halkının fark ettiği gerçek şu ki, Körfez ve ABD hala birbirine ihtiyaç duyuyor.

ABD son hamleleri ile ilişkileri iyileştirmede kabul edilebilir büyük ilerlemeler kaydetti. Ancak Biden yönetiminin Körfez'e yeniden önem vermesinin petrol ihtiyacına bağlı olmadığını göstermesi gerekecek. ABD yönetimi, Körfez müttefiklerinin petrol fiyatlarının yükselmesi kriziyle yüzleşmesine yardım etmelerini istedi ve bu gayet mümkün gibi duruyor. Ancak buna karşılık, Suudi Arabistan ve BAE de Biden'in, Washington'un Körfez'in güvenliği politikasına hâlâ bağlı olduğuna dair söz değil eylem göstermesine ihtiyaç duyuyor.

ABD-Körfez ilişkilerinin düzelme süreci net bir yol haritasına ihtiyaç duyuyor. Washington'un  -şuanda-  önceliği küresel pazarlara daha çok Körfez petrolü pompalamaksa, Körfez’in de ABD'den acil istekleri olacaktır:

- Birincisi, bu süreçte yeniden liderlik düzeyinde güveni tesis edilebilmesi -acil bir gereklilik olarak- Biden'in Suud Veliaht Prensini hiçe saymaktan vazgeçmek yönündeki adımlarına bağlı.

- İkincisi, ABD yönetiminin, Yemen'deki savaşı bitirme baskısı ile -Husilerin Körfez bölgesinin güvenliğine yönelik tehditlerini ele alacak şekilde- Körfez’in güvenlik çıkarları arasında bir denge kurması gerekecek.

- Üçüncüsü, Biden’in, İran’la -bölgeyi istikrarsızlaştıran faaliyetleri durdurması için bir takım şartlar dayatmadan- nükleer anlaşmaları canlandırma çabalarının, Tahran ve Körfez ülkeleri arasında uzun vadeli bölgesel istikrar sağlayamayacağını da hesaba katması gerekecek.

- Son olarak da Washington, Körfez ile ortaklıkta bencillikten vazgeçmeli ve Körfez ülkeleriyle -petrol meselesini bir yana bırakarak- Amerikan’ın önemli müttefikleri olarak ilişki kurmalı.


Al Jazeera için kaleme alınan bu görüş yazısı Mepa News okurları için Zehra Çamdalı tarafından Türkçeleştirilmiştir. Yazıda yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.