Cihadi harekete bir bakış - 8: Seyyid Kutub, kökler ve çağdaş cihadi akımın doğuşu

İsmail Bahadır

Hiç şüphesiz, cihadi hareketin çağdaş bir askeri-siyasi akım olarak doğuşunda İslam alemindeki birçok farklı coğrafyanın etkisi bulunmaktadır. Fas'tan Türkistan'a kadar İslam alemindeki fikri ve fiili diriliş süreçlerinin tamamı, doğrudan yahut dolaylı olarak, cihadi akımın doğuşu üzerinde etki sahibidir.

Bu bakımdan cihadi akımın köklerini incelerken, esasen tüm İslam aleminde bilhassa 1960'lı yıllar ve sonrasında ivme kazanan İslami diriliş düşüncesinin derinliğine inmek gerekir.

Ancak böylesi bir çalışma yapılırken, İslami diriliş sürecinin çoğu zaman, konunun uzmanı akademisyen ve yazarların dahi ayrıntılarına vakıf olamayacağı kadar detaylı ve gözlerden uzak çabalar sonucu ortaya çıkan bir ürün olduğu da hesaba katılmalıdır. Sözün özü, cihadi akımın oluşumunda, takip ve tahlil edilemeyecek kadar küçük detayların bir araya gelmesi söz konusudur. Yemen'in ücra bir kasabasındaki küçük bir camiden Afganistan'ın dağlık bir bölgesindeki medreselere, Suudi Arabistan'daki bir ilim halkasından Mısır'daki bir üniversiteye, Suriye'deki bir cami avlusundan Somali'deki bir köy meydanına, Türkiye'deki bir semtin sokaklarından Irak'taki bir çay bahçesine kadar uzanan küçük detaylar... Çoğu zaman isimleri dahi bilinmeyen ancak binleri etkileyen, hiçbir akademik çalışmaya geçmeyecek kadar az tanınan ve yalnızca sözlü iletişimde hatıraları yaşayan şahsiyetler... Tüm bunları ne hatırlamak mümkündür ne de ortak bir çalışmada toplayabilmek.

Bu sebeple, cihadi akımın ortaya çıkışı, tıpkı İslam alemindeki diğer birçok genel düşünce gibi, çok bilinmeyenli bir denklemdir. Bu denklemin ancak çok kuvvetli elemanlarını ve kayıtlara geçecek kadar yoğun işlere imza atan kimselerini inceleyebilmek mümkündür. Ancak kimse, örneğin Özbekistan'da kurulmuş yasa dışı bir mescitte, geleceğe etki edecek düzeyde nasıl fikirlerin kaynamakta olduğunu bilemeyecektir. Yine de bu gibi değişkenleri, yukarıda bahsettiğimiz "denklemin kuvvetli elemanları"nın tecrübeleri üzerinden bir örneklemeye tabi tutmak mümkündür.

Cihadi akım denildiğinde ise bu kuvvetli elemanın Mısır olduğunu söylemek mümkündür. Bilhassa Seyyid Kutub, onun çevresinde toplanan kimseler ve fikirlerinin tesir ettiği İslami hareket mensupları, cihadi hareketin doğuşunda büyük bir ağırlık merkezidir. Kutub'un idam edilmesi, emek verdiği fikirlerin tahmin edilenin de ötesine geçmesine vesile olmuştur.

Seyyid Kutub, Mısır'daki İslami hareketler için bir çatı niteliğine sahip olan Müslüman Kardeşler (İhvan) içerisinde faaliyet göstermiştir. Kutub'un buradaki rolü birçok farklı yorumla değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Ancak Kutub'un çalışmalarından anlaşılan husus, onun belirli bir fikri ve fiili mücadele perspektifi etrafında düşünceler serdettiği, bu paralelde aktif bir harekete de hocalık ettiği gerçeğidir. Kutub, Mısır'daki mevcut rejimi devirerek İslami bir yönetim kurulmasına yönelik olarak teorik olduğu kadar pratik çalışmalar içerisine de girmiş, temel olarak bu vazifeyi üstlenecek gençlerin yetiştirilmesi hususuna odaklanmıştır.

Kutub ve yeni bir akımın doğuşu

Bu yıllarda Mısır'daki İslami hareketin de bir dönüşüm süreci içerisinde olduğu dikkat çeker. Mısır'daki yönetimin 1948, 1954 ve 1965 yıllarındaki tutuklama ve işkence dalgası, İslami hareketi yeni yol ve yöntemler aramaya, dolayısıyla daha keskin yaklaşımlar benimsemeye yöneltmiştir. Bu açıdan Kutub'un fikirleri, söz konusu dönüşüm süreci içerisinde, dönüşüm için bir işaret arayan İslami hareket üyesi gençler için dikkat çekici bir nitelik kazanmıştır. İslami hareket mensupları, bu yılları çoğunlukla ya cezaevlerinde yahut sıkı bir emniyet takibatı altında geçirmiştir. Dolayısıyla, kendilerine yönelik baskıları artıran, dışarıda ise İsrail'e karşı etkisiz bir görünüm sergileyerek tepki toplayan Mısır yönetimi aleyhindeki tavırları günden güne sertleşmeye, pasif-siyasi yollardan evrilerek şiddet kullanımına yönelmeye başlamıştır. İhvan'ın "ılımlı ve rejimle uzlaşmacı" olarak görülmesi de bu tavır değişikliğinde büyük pay sahibidir. Bu durum karşısında fikirlerine ilk başvurulan kimse de Kutub'dur.

Kutub, kendisi de İhvan bünyesinde yer alan ve 1954-1966 yılları arasındaki sürecin tamamını, 1964 yılında birkaç aylık dönem hariç, cezaevlerinde geçiren bir isimdir. Bu durum onun söylediklerini İslami hareket mensupları nezdinde daha muteber bir noktaya oturtmaktadır.

İhvan'ın pozisyonundan hayal kırıklığı duyan, Kutub'un ortaya koyduğu fikirlerden etkilenen ve değişim için doğrudan bir tavır alınması gerektiğini düşünen kişilerin sayısı gündem güne artmıştır. Kutub; modern cahiliye, tağut, hakimiyet, cihad gibi bilindik İslami kavramları, çağın getirdiği yeni çıkmazları açıklamak ve "modern küfür sistemi"ne hücum etmek için kullanmıştır. Dil ve anlatım konusundaki yetkinliği Kutub'un sözlerinin tesirini artırmıştır. "Cahiliye nizamı" olarak nitelediği sistemlerin "fiili cihat yoluyla yıkılması" gerektiğini vurgulayan Kutub, birçok farklı kesimden İslami hareket mensubunun, bu yönde yeni düşünceler geliştirmesine kapı aralamıştır.

Bu süreçte İslami hareketteki dönüşüm yoğunlaşıp Mısır rejimini tehdit eder bir hal aldığında, 1965 yılında rejim çok geniş kapsamlı tutuklamalara girişerek İslami hareketi bir kez daha cezaevlerine doldurmuştur. Bazı kaynaklar, örneğin Zeyneb Gazali, bu dönemde tutuklananların sayısını 100 bin olarak ifade etmektedir. Ancak cezaevleri Mısır İslami hareketi için bir son olmamış, aksine, hareketi Mısır'ın da ötesine taşıyacak şartları oluşturan birer okul halini almıştır.

Kutub'un çevresi başta olmak üzere İslami hareketin yeni fikri liderleri cezaevlerini, yeni fikirleri yaymak ve kadroları eğitmek için birer merkez olarak kullanmıştır. Cezaevlerindeki ağır işkenceler ve rejime karşı tepkinin yükselmesi, yeni dönem için belirgin bir rekabetin işaret fişeği olacaktır. Artık, yeni fikirler ve kinle silahlanan İslami hareket ile Mısır yönetimi arasında barış oldukça uzak bir ihtimaldir.

Kutub'un Yoldaki İşaretler kitabı gerekçe gösterilerek 1966 yılında idam edilmesi ise, çevresindeki kişilerin ve fikirlerinden etkilenenlerin faaliyetlerini bitirmek şöyle dursun, kat be kat artırmıştır. Kutub'un ortaya koyduğu düşünceler, temelini attığı fiili çalışmalar ve Mısır rejimine karşı İslami harekete gösterdiği hedef, belirli bir kesim tarafından bir dava hale getirilmiştir artık. Üstelik bunlar arasında bulunan kişiler, alt ve orta tabakalardan gelen işçi, zanaatkar ve esnaflardan ötesindedir.

Birçok asker, subay, doktor, mühendis, üniversite ve ilim talebesi, Mısır rejimine karşı fiili bir mücadele içerisine girilmesine yönelik fikirleri kuşanmış haldedir. Kutub'un fikirleri bir temel teşkil etmiş, üzerine döşenen tuğlalar yeni akımın binasını oluşturmuştur. Kutub'un Yoldaki İşaretler'inin neşredildiği 1964'ten 9 yıl sonra Salih Seriyye'nin yazdığı "İman Risalesi" ve 1980 döneminde Muhammed Abdusselam yazdığı "Kayıp Fariza" kitapları, 1960'lı yıllar ve sonrasında doğmakta olan cihadi akımın ayak sesleri niteliğindedir.

Bir kısmı cezaevlerinde, diğer bir kısmı ise üniversitelerde ve meydanlarda olan bu yeni fikri kesim günden güne büyümüş ve Mısır'da Cemal Abdunnasır'ın liderliğindeki yönetimle uzlaşıyı reddetmiştir. Bu dönemi takiben Cihad Cemaati, Cemaat-i İslamiyye, Askeri Teknik Akademi gibi birçok yapı kurulmuş, bunlar cihadi akımın ilk dönemleri için bir çekirdek teşkil etmiştir.

Bu fikri değişim süreci neticesinde ortaya çıkan akımlar ve içerisindeki isimler, aynı zamanda ortaya koydukları entelektüel çalışmalar, cihadi akım için büyük bir önem taşımaktadır. Mısır'daki askeri, siyasi ve sosyal gerilimlerle başlayan mücadele, Mısır rejiminin yıkılmasına yönelik başarısız girişimlerle sürmüştür. Zaman içerisinde cihadi akım için Afganistan başta olmak üzere farklı coğrafyalarda planlarını geliştirme imkanı doğdukça, Mısır'daki birikim de bu bölgelere yönelmeye başlayacaktır.

Mısır ve Seyyid Kutub örneği üzerinden anlatmaya çalıştığımız bu köken hususu, Fas'tan Somali'ye, Pakistan'dan Türkistan'a kadar benzer bir serencamdan geçmiştir. Tüm bu tecrübeler nihayetinde Afganistan'da bir araya gelme imkanı bulacak, ardından artan teknolojik imkanlar ve iletişim vasıtalarıyla daha genel bir fikir akımı ve bir yaklaşım halini almaya başlayacaktır. 1970'lerin sonlarına yaklaşıldığında cihadi akım, kendisine gerçek bir ideolojik temel ve köken teşkil ederek yoluna devam etmektedir. Mısır ise bu kökenin yalnızca görünen ve bariz yüzlerinden birisi olmuştur.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.