Çin'in Ortadoğu'da artan etkisini nasıl okumak gerekiyor?

François Godement

Semboller bazen gerçeklerden daha yüksek sesle konuşur, konuşmamaları gerekse bile.

Çin'in Suudi Arabistan ve İran arasındaki sözde ara buluculuğunu takip eden "kalkınma" odaklı kamu diplomasisi, her zamanki propaganda tarzına sahip baş döndürücü bir dizi ziyaret ve girişimi içeriyordu. Bunlar Çin'in dünyaya dair çeşitli büyük planlarıyla genel olarak bağlantılıydı. Devlete ait Global Times'ın şimdi "Xivilization" (Çin lideri Xi Jinping ve 'civilization-medeniyet' kelimelerinin birleştirilmesi-mütercim) olarak adlandırdığı şeye kadar. ABD'nin stratejik ilgisizliği ve Avrupa'nın sınırlı etkisi nedeniyle Ortadoğu'da bir boşluk oluştuğu yönündeki söylemler de bunu destekliyor.

Bu ziyaretler ve söylemlerden, Çin'in Ortadoğu'da büyük bir dayanak gücü haline geldiği fikrine atlayıvermek caziptir. Çinli uzmanların, bölgedeki pek çok çatışmaya müdahil olmayan ve tüm taraflara ulaşmakla yetinen önceki pozisyonlarından uzaklaşarak, bölgenin jeo-ekonomisinde olduğu kadar jeo-politiğinde de daha büyük bir rolü savunmaya başlamaları özellikle dikkat çekicidir.

2019'dan önce, Çin'in Devlet Güvenlik Bakanlığı'na bağlı önde gelen jeopolitik düşünce kuruluşu olan Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (CICIR) ile yıllar süren "Track 1.5" bilgi alışverişleri sayesinde, Suriye'deki iç savaşla ilgili olarak "Şam yolunu kim tutarsa tutsun onların üstesinden geliriz" gibi sözler ya da Batı'ya yönelik "siz bozdunuz, siz düzeltin" şeklinde özetlenebilecek mesajlar duyulabiliyordu.

Yemen'e "dünyadaki en büyük ateşli silah nüfus oranlarından birine sahip kaotik bir toplum" düşüncesi temel alınarak bakılıyordu. (Çin bu konuda en düşük oranlardan birine sahipti.)

Çin'in enerjiye değil teknolojiye dayalı olduğu için daha da etkileyici bir ticari ilişki kurduğu İsrail'le sessiz bir ortaklık şeklinde ilişki kuruldu. Göçmen Çinli işçiler Gazze'den atılan roketlerle vurulduğunda, genellikle yurt dışındaki vatandaşlarının güvenliğini vurgulama konusunda çok hızlı olan Çin sessiz kaldı.

Yakın geçmişte bile Çin'in Irak'la yaptığı sayısız enerji ve ulaşım altyapısı anlaşması tamamen ticari bir temelde yürütüldü ve Çinli şirketler iş tamamlanır tamamlanmaz ülkeden ayrıldı.

Çin ile Arap dünyası ilişkilerinde yeni dönem

Tüm bunlara rağmen CICIR'den aynı seslerden biri, yani Niu Xinchun, şimdi Çin'in Arap dünyasıyla "ortak değerlere ve ortak çıkarlara" sahip olduğunu ve Çin-Arap dünyası ilişkilerinde "daha önce hiç görülmemiş yeni bir dönemin" geldiğini iddia ediyor.

Tarihsel olarak Pekin'in eli kolu bağlı tutumunun iki önemli istisnası vardı.

İlki Çin'in Afro-Asya Konferansı ve Bağlantısızlar Hareketi tarihi boyunca ulusal kurtuluş hareketlerine verdiği destekti. Bu destek 1955'te Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti (GPRA) ile başladı ve bugüne kadar Filistin'deki El Fetih'i (1988'de tanındı) ve Filistin Kurtuluş Örgütü ile devam etti.

Daha önemli olan diğer istisna ise Çin'in ayrım gözetmeksizin yapılan silah satışlarıydı. Bunlar arasında 1980'lerin başında Suudi Arabistan'a yapılan orta menzilli balistik füze ve İran-Irak savaşı döneminde İran'a yapılan Silkworm gemisavar füzeleri de dahil olmak üzere büyük silah satışları yer alıyordu. Ki bu füzenin bir İran varyantı 2006'da bir İsrail fırkateynini vurmuştu. Yine de Çin kırmızı çizgilere uymayı öğrendi. Örneğin Suriye'ye balistik füze transfer etmedi ve insansız hava araçları da dahil olmak üzere İran'a yaptığı satışları sınırlandırdı. Çin, Suudi Arabistan gibi daha öngörülebilir ortaklarla daha da ileri giderek insansız hava aracı üretim tesisleri kurdu ve füze teknolojisi transfer etti.

Bu dönemden geriye iki unsur kaldı.

Birincisi suçlama oyunu: Ortadoğu'da ters giden her şeyin sorumlusu ABD ve -genellikle tanımsız bırakılan- Batı'dır. Diğeri ise Çin'in tarafsız ve dolayısıyla adil bir ortak olma iddiasıdır. Bugün Çin'in son derece muğlak barış planları aracılığıyla köklü krizleri çözmeyi önerdiği temel budur. Ortadoğu için Çin, "uzlaşma dalgası" (和解潮) üzerinde yükselen bir müstakbel kalkınmayı düstur olarak sunuyor.

Çin'in gerçek barış ara buluculuğu sicili çok daha mütevazı ve teklifleri her zaman tarafsızlıktan uzak değil. İki Ortadoğulu rakibin Mart 2023'te Pekin'de diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması konusunda bir anlaşma imzaladığı İran-Suudi Arabistan ara buluculuğunu düşünün. İran ve Suudi Arabistan arasındaki görüşmeler uzun süredir Bağdat'ta devam ediyordu ancak Irak'taki hükümet değişikliği nedeniyle kesintiye uğramıştı. Pekin, büyük ölçüde olumsuz nedenlerden dolayı muhtemel bir alternatif oldu: İran, "Büyük Şeytan" Amerika'nın ya da onun zayıf yardımcısı Avrupa'nın iyi niyetini asla kabul edemezdi. Suudi Arabistan'ın Veliaht Prensi, Kaşıkçı cinayetinden bu yana insan hakları konusunda ABD ile arasına mesafe koydu. Suudi Arabistan, İran'ın hamisi Rusya ile uzun süredir petrol fiyatlarındaki ortak çıkarlara dayalı bir yakınlaşma tasarlamıştı. Çin Rus petrolünün ilk alıcısı olurken bu anlaşma şimdi suya düşüyor.

Bu görüşmelere başarılı bir şekilde ev sahipliği yapmasının hemen ardından, Çin'in Ortadoğu özel temsilcisi -2002'den beri var olan ancak hiçbir zaman sonuç vermeyen bir pozisyon- büyük bir tantana ile Filistin'e ve İsrail'e bir barış planı ile gönderildi. Bu mevcut öneri, Çin'in geçmişte yaptığı diğer önerileri tekrarlamaktan öteye gitmiyordu. "Filistinliler", yani Hamas ile El Fetih arasındaki uzlaşıyı destekleme iddasına sahipti. Dolayısıyla Çin'in Filistin için hazırladığı barış planı, "Ukrayna krizini" çözmek için hazırladığı 12 maddelik öneriye çok benziyordu ve şekil olarak olduğu gibi içerik olarak da taraflıydı.

Bu arada Çin, Sincan'daki Müslümanlara uyguladığı baskı da dahil olmak üzere tüm temel konularda Filistin Ulusal Yönetimi'nden ve Arap Birliği'nden memnuniyetle destek almakta.

Çin'in ticari ve teknolojik gücü

Çin'in gerçek gücü başka bir yerde yatıyor: Tüm taraflar için büyük ölçüde artan ticari ve teknolojik çekiciliğinde. Bugün Çin'i görmezden gelmek mümkün değil. Çin, ödüllendirme ya da cezalandırma kapasitesine sahip kaçınılmaz bir ortak. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Pekin'e bir ziyaret düzenleyeceğinin bildirilmesi, İsrail'in şu iki unsuru dengelemek zorunda olduğunu gösteriyor: ABD'yle olan güvenlik çıkarlarını ile Çin'le ticari ilişkileri ve Çin'in artan sıkıntı yaratma potansiyelini...

Çin, kriz çözmenin anahtarı olarak kalkınmaya odaklanmasına rağmen, bunun ardından somut yardımlar gelmiyor. Filistin'de bile ABD yardımları Çin'den 500 kat daha fazla. Bunun yerine Çin, Ortadoğu petrolüne olan bağımlılığını ve ticaret açığını, şimdi bölgenin kendisi tarafından finanse edilen yatırımlarla tırmanan bir ihracat hamlesine başarıyla dönüştürdü. Bu, yakın geçmişte Irak'ta kullanılan ve Çin kredilerinin Çin tarafından inşa edilen projeleri finanse ettiği Kuşak ve Yol modeli gibi değil.

Çin'in Avrupa'ya yönelik doğrudan yabancı yatırım hamlesinin zirvesinde Çinli firmalar Euro piyasasını ve düşük faiz oranlarını kullanıyordu. Bugün, dünyanın en büyük döviz rezervine sahip olan Çin, Suudi Arabistan'dan yaptığı devasa enerji alımlarını altyapıdan dijitale, silahtan alternatif enerjiye kadar bir dizi mega proje için kullanıyor. Bunlar, petrol sonrası çağda Suudi Arabistan'ı Çin'e bağlayacak endüstriler. Bu durum iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde dengeyi sağlamaya başladı bile. Benzer anlaşmalar Körfez Ülkeleri ile de devam ediyor. Çin'in önde gelen ekonomi dergisi Caixin, Ortadoğulu yatırımcıların Çin pazarı için olduğu kadar yerel projeler için de Çinli firmalarla iş birliği yaptığını belirtiyor.

Bu ekonomik çekimle bağlantılı jeopolitik gelişmelerde, NATO üyesi Türkiye de dahil olmak üzere bölge devletleri, Çin'in öncülük ettiği ve başta terörle mücadele olmak üzere güvenlik iş birliğine odaklanan Şanghay İş Birliği Örgütü'ne (ŞİÖ) akın ediyor. Bu esnada Birleşik Arap Emirlikleri de Mayıs 2023'te ABD liderliğindeki Ortadoğu Deniz Güvenliği İttifakı'ndan çekildi. Bu gelişme, İran'ın Körfez İş Birliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle bir "deniz ittifakı" kurma iddiasının ardından geldi. Haziran ayında İran'ın donanma komutanı, İran, Rusya ve Çin'in yıllık tatbikatlar düzenlediği üçlü deniz koalisyonunun gelişmekte olduğunu söyledi.

İran'ın iddiaları muhtemelen abartılı. Bölge, Körfez'de güvenlik konusunda muhtemelen Tahran'a güvenemez. Ancak bu iddiaların yalanlanmaması, Körfez bölgesinin ABD güçlerine olan gerçek bağımlılığının devam etmesi ile bu güçlerin risklerini azaltmaya yönelik diplomatik hamleleri birbirine karıştırdığının bir işareti.

Bu bağlamda Çin'in elinde önemli bir koz var. Yeni bir gelişme olarak Çin, Batı'nın Rus enerjisine yönelik yaptırımları sayesinde, Rusya'dan daha düşük fiyatlarla petrol ve LNG alımlarını büyük ölçüde artırıyor. Rusya 2023'ün başlarında Çin'in en büyük petrol tedarikçisi haline geldi. Böylece Çin, Ortadoğu üzerinde önemli bir nüfuz kazanırken aynı zamanda Rusya'nın kaynaklarıyla kendi enerji tedarik risklerini de azaltabilir. ABD'nin enerji konusunda kendi kendine yetme durumunda olmasa bile Çin, örneğin Avrupa ya da Japonya'dan daha fazla seçeneğe sahip.

Tehlike kapıda. Pekin'in Ortadoğu'ya ilişkin "söylem gücü" adını verdiği ve giderek yaygınlaşan retoriğini bir kenara bıraksak da pratikteki etkisini bu bariz "diplomasisi darbeleri" aracılığıyla gösterdiği bu uyarılara kulak vermeliyiz.


François Godement tarafından kaleme alınan ve Institut Montaigne'de yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.