İran, Ahvaz saldırısı için Suudi Arabistan’a neden karşılık veremez?

Shahir Shahidsaless

İran, Ahvaz Saldırılarının İntikamı için Suudi Arabistan’a Neden Karşılık Veremez?

İran’ın rakiplerine karşı sürekli olarak kullandığı ateşli tehdit söylemlerine rağmen, İran’a karşı rakipleri tarafından yapılan saldırılara gösterilen tepkiler hep iyi hesaplanmış, dikkatli ve sabırlı bir şekilde verildi.

22 Eylül’deki Ahvaz saldırıları sonucu İran derin bir sarsıntıya uğradı. Saldırıda en az 29 kişi ölürken, 70 kişi de yaralandı. Saldırıyı ilk önce adı daha önce duyulmamış Ahvaz Milli Direnişi üstlenmesine rağmen IŞİD’de saldırıyı üstlenen bir açıklama yaptı. Bu nedenle, saldırıyı gerçekleştiren dört kişilik ekibin kimden olduğu konusunda şüphe meydana geldi.

Saldırıya karşı ilk tepki, İran devletinin radikal kesiminin ağzı olarak bilinen Kayhan gazetesi editörü Hüseyin Shariatmadari’den geldi. Son yayımlanan yazısında, özellikle Suudi Arabistan olmak üzere İran’ın rakiplerini işaret ederek; “Neden onların dünyanın birçok yerinde bulunan ordu ve güvenlik güçleri yetkilileri intikam ateşinden muaf olsun ki?.. Kendi gölgelerinden dahi korkmalılar zira İran’ın fedaileri heryerdeler.”

Devrim Muhafızları komutanlarından Tuğgeneral Hüseyin Selami, 28 Eylül Cuma günü Tahran’da yaptığı ateşli konuşmasında Suudileri ve BAE’lileri kastededek; “Camdan yapılma bir evde oturuyorsunuz ve İran milletinin intikamını kaldıramazsınız” ifadesini kullandı.

Suudi Arabistan’ın Rolü

Suudilere yöneltilen suçlamaların içi tamamen boş değildir. Ülkenin 33 yaşındaki fiili yöneticisi olan Muhammed bin Selman, Suriye ve Yemen’deki göz alıcı fiyaskoların ve Katar’a diz çöktürme girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Riyad’ın haysiyetini yeniden kazanmak için ülkesini İran ile bir savaşın eşiğine getirmeyi planlıyor olabilir.

Prensin hırs dolu mali reformları da, ARAMCO’nun özelleştirilmesi meselesinde babası Kral Selman’ın araya girip süreci durdurması nedeniyle buhar olup uçma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.

Muhammed bin Selman 2017 yılının Mayıs ayında yaptığı bir konuşmada açık açık, “Savaşın Suudi Arabistan’da olmasını beklemeyeceğiz. Bunun yerine savaşın İran’da yaşanması için çalışacağız” demişti.

İran, Ahvaz saldırısının sorumlusu olarak Suudileri (aynı zamanda BAE, İsrail ve ABD’yi de) gösteriyor. Saldırının arkasında hangi grubun olduğuna dair sağlam bir kanıt olmaması İranlı liderlerin Suudi karşıtı suçlamalarını güçlendiriyor.

İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney yaptığı açıklamada, “Bu terörist cürümlerin kaynağı, sevgili vatanımızı istikrarsızlaştırmak isteyen, ABD’nin bölgedeki kukla devletlerinin komplolarıdır. Teröristlerin elleri Suudilerin ve BAE’nin cebindedir” ifadelerini kullandı.

İran Başbakanı Hasan Ruhani de “Pers Körfezinin güneyindeki ülkelerden birini” saldırıyı düzenleyenlere mali, lojistik ve siyasi destek vermekle suçlarken, “bölgedeki bütün kukla devletlerin ABD tarafından desteklendiğini ve ABD’nin bu ülkeleri İran’a karşı harekete geçmeleri için kışkırttığını” söyledi.

İralı liderler öfke dolu konuşmalarında saldırının intikamını alma tehditleri de savurdu. Durumu takip eden birçok isim İran’ın suçladıkları arasında bir numarada duran Suudi Arabistan’a karşılık vereceğini ve bölgesel bir savaşın başlayacağını düşündü. Hatta bazı uzmanlar, Suudilerin planının İran’ı karşılık vermesi için kışkırtarak ABD’yi savaşa dahil etmek olduğunu iddia etti. Ancak İran, ülkenin dört bir yanından yükselen sözlü sataşmalara rağmen, Suudi Arabistan ve BAE’ye bir karşılık vermeyecektir.

Topyekün Savaştan Kaçınmak

İran’ın rakiplerine karşı sürekli olarak kullandığı ateşli tehdit söylemlerine rağmen, İran’a karşı rakipleri tarafından yapılan saldırılara gösterilen tepkiler hep iyi hesaplanmış, dikkatli ve sabırlı bir şekilde verildi. Her olaydan sonra hükümetin nasıl tepki verilmesi gerektiği hususunda, topyekün bir savaşa yol açmama başlığı öncelik olarak kabul edildi.

98’de, Şii İran’ın yeminli düşmanı Taliban’ın Afganistan’ı kontrol ettiği dönemde, silahlı kişiler İran’ın Mezar-ı Şerif’teki temsilciliğini bastı ve 10 diplomatı öldürdü. Bu olay üzerine Afganistan sınırına onbinlerce İran askeri yığıldı ve Taliban’a karşı topyekün bir savaş emrini beklemeye başladılar. Ancak Humeyni bu plana karşı çıktı ve plan iptal edildi.

Humeyni yaptığı bir açıklamada; “Afganistan bir bataklık gibidir. Oraya kim girdiyse haysiyetini bırakıp çıkmak zorunda kalmıştır” demişti. Ancak İranlılar bu baskını asla unutmadılar ve üç yıl sonra ilginç bir işbirliğine giderek, Taliban’ın devrilmesi için ABD askerler, İran Devrim Muhafızları ve Şii milisler omuz omuza mücadele verdi.

Geçtiğimiz Temmuz ayında yaşanan bir diğer olayda, İranlı Kürt militanlar bir saldırıda 10 İranlı sınır muhafızını öldürdü. Eylül ayının başlarında, Devrim Muhafızları Irak’taki muhaliflere ait bir üsse füze saldırısı gerçekleştirdi. İran verdiği bu tepkiye, Irak’ın Kürt bölgesinin veya Irak devletinin askeri bir saldırı ile mukabele etmeyeceğini çok iyi biliyordu.

2010-2012 arasında dört İranlı nükleer bilim adamının suikastle öldürülmesi sürecinde İran saldırıların sorumlusu olarak İsrail’i göstermiş ve sürekli olarak “sert, kararlı ve kahredici” bir intikam naraları atılmıştı. İran Devrim Muhafızlarının ikinci adamı olarak bilinen, şahin görüşleri ile ünlü Hüseyin Selami konu hakkında; “Yaptıklarına nasıl cevap verdiğimizi sadece onlar (İsrail) biliyor. Biz yaptıklarımızı açıklamayız. İsrail bu yaptığımız şeyden sonra nükleer bilim adamlarımızı öldürmeyi bıraktı” demişti.

“Ölümcül ve Unutulmaz İntikam”

İranlı militanlara yakınlığı ile bilinen Mashreg News’teki “İran nükleer bilim adamlarının intikamını nasıl aldı?” başlıklı bir haberde; “Selami açıklamalarında büyük ihtimalle Brüksel’deki Yahudi müzesinde, 4 Mayıs 2014’te meydana gelen olaya işaret etti ... Bu operasyonda, 2008’deki Hizbullah mensubu İmad Mughniyeh’nin suikastinden sorumlu iki tecrübeli Mossad ajanı öldürülmüştü” ifadelerine yer verilmişti.

Selami’nin iddia ettikleri doğru bile olsa (ki kendisi İran’ın bugüne kadar gördüğü ağzı en fazla laf yapan adam olup, İran’ın askeri kabiliyetlerini abartma konusunda uzmandır) yaptığı açıklamadaki tarzı ve kullandığı kelimeler İran’ın askeri bir müdahale ile sonuçlanacak bir kışkırtmadan ne derece uzak durmaya çalıştığının bir göstergesidir.

Bu hususta bir diğer örnek de, 2015 yılında Golan Tepeleri'nde İsrail hava saldırısı sonucunda 6 Hizbullah militanının ve bir de yüksek rütbeli Devrim Muhafızları komutanının öldüğü olaydır. Saldırıdan sonra bir açıklama yapan Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi, "Siyonistler yokedici yıldırımlar beklesin” demişti. Yine İran medyasında çıkan haberlere göre 10 gün sonra Şeba bölgesinde İsraillilere ait bir askeri konvoy Hizbullah tarafından hedef alındı ve 15 İsrail askeri öldürüldü. Söz konusu olay diğer medya kuruluşları tarafından 2 kişinin öldüğü ve 7 kişinin yaralandığı bir saldırı olarak aktarılmıştı.

İran bir kez daha topyekün bir savaştan kurtulmuş oldu.

Ahvaz saldırısı sonrası, İran sözlü sataşmaları haricinde saldırıdan sorumlu tuttuğu ne Suudi Arabistan’a ne de BAE’ye bir karşılık verme girişiminde bulundu. Yapılan resmi açıklamalar daha farklı bir seyir izledi. Örnek olarak Hamaney bir konuşmasında; “istihbarat organizasyonları hızlı ve titiz bir şekilde saldırıların diğer faillerini bulup tutuklamalı ve güçlü yargıya teslim etmelidir” ifadesini kullandı.

Devrim Muhafızları ise, “teröristlerin liderlerinin ... takip edileceğini ve yakın zamanda, ölümcül ve unutulmaz bir intikamın alınacağını” iddiasına devam etti.

Gelecekteki Karşılık İhtimali

İran’ın saldırıya nasıl karşılık vereceğini görmek için çok fazla beklemeye gerek kalmadı. 1 Ekim’de, “Muharrem Saldırısı” ismi verilen bir operasyon çerçevesinde, İran’ın batısında bulunan Devrim Muhafızlarının Hava Kuvvetlerine ait bir üsten altı adet orta menzilli balistik füze atıldı. Füzelerin ardından ise yedi adet SİHA, Devrim Muhafızları tarafından “paralı askerler ve suçlular” olarak tanımlanan Suriye’deki hedeflere saldırdı.

Bu saldırı, Ahvaz’daki olay nedeniyle otoritesinin sarsıldığını düşünen öfkeli şahin cenahın gerçekleştirdiği son karşılık hamlesi olmayabilir.

Geçtiğimiz Kasım ayında, Ahvaz’ın Özgürleştirilmesi Arap Mücadele Hareketi grubunun İranlı kurucusu Ahmed Mola Nissi’nin Hollanda’daki evinin önünde bir suikastçi tarafından silahla öldürülmesi olayını bu noktada tekrar hatırlatmamız gerekir.

Middle East Eye'de yayınlanan ve Mepa News'in tercüme ettiği bu makalede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir, kurumumuzun editöryel politikasını yansıtmayabilir.