İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri ve üst düzey İranlı siyasetçi Ali Laricani'nin bu haftaki Lübnan ziyareti, Tahran'ın Hizbullah'ın silahsızlandırılmasıyla ilgili söylemlerinden dolayı oluşan rahatsızlığı yatıştırma girişimi olarak görülüyor.
Ağustos ayı başında ABD'nin baskısı altındaki Lübnan hükümeti, uzun süredir Tahran'ın başlıca müttefiki olarak görülen Hizbullah'ı yıl sonuna kadar silahsızlandırmaya çalışacağını açıkladı.
Örgüt silahsızlanma çağrısına öfkeyle tepki gösterdi ve Genel Sekreter Naim Kasım Cuma günü bu fikri kınayarak Lübnan hükümetinin “direnişin meşruiyetini sorgulama hakkına sahip olmadığını” söyledi.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi geçen hafta verdiği bir röportajda şunları söyledi: “Grubun aldığı her kararı destekliyoruz ama müdahale etmiyoruz.”
“Bu Hizbullah'ın silahlarını elinden almaya çalıştıkları ilk sefer değil” diyen Arakçi, “Nedeni açık: Direnişin gücü sahada kendini kanıtladı.” diye ekledi.
Bu sözler Beyrut'ta öfkeyle karşılandı. Hizbullah karşıtı sağcı Lübnan Güçleri partisinden olan Dışişleri Bakanı Yusuf Racci, Arakçi'nin açıklamasının “kesin bir dille reddedildiğini ve kınandığını” söyledi.
Racci, “Bu tür açıklamalar Lübnan'ın egemenliğini, birliğini ve istikrarını baltalamakta ve iç meselelerine ve egemen kararlarına kabul edilemez bir müdahale teşkil etmektedir” dedi.
Hizbullah Kasım ayında, İran ise Haziran ayında İsrail ile ayrı ayrı girdikleri çatışmalardan derin yara alarak çıktılar. Analistlere göre Beyrut'un Hizbullah'a silahsızlanma talimatı vermesi, kritik bir dönemde örgütün önemini daha da azaltma riski taşıyor.
Kararı kim verecek?
Birçok uzmana göre silahlarını muhafaza etme ya da bırakma kararı sadece Hizbullah'a ait olmayabilir.
Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü'nden HA Hellyer Al Jazeera'ye verdiği demeçte “Hizbullah bu konuda tam bir hareket özgürlüğüne sahip değil” diyerek örgütün İran'la olan yakın bağlarına atıfta bulundu.
Hellyer, İsrail'in Ekim 2023'te Gazze'ye savaş açması ve ardından Lübnan ve Suriye'ye saldırılar başlatmasından bu yana yaşanan bölgesel çalkantılar hakkında şunları söyledi: “Ancak sadece Tahran'ın vekili olarak hareket etmiyor ve özellikle de bölgenin jeopolitiği göz önüne alındığında, varlığının oldukça zorlu bir döneminde bulunuyor.”
Bu saldırılar başta Beyrut'un güney banliyöleri ve Hizbullah'ın destek üssünün bulunduğu güney Lübnan olmak üzere Lübnan'a önemli ölçüde zarar verdi.
Lübnan İsrail'in saldırılarından önce zaten ekonomik bir krizin içindeydi ve Dünya Bankası Mayıs ayında yeniden inşa için 11 milyar dolara ihtiyaç olduğunu tahmin etti. Merkezi hükümet bu paranın dağıtımından sorumlu olacak ve Hizbullah üzerinde bir miktar nüfuz sahibi olacak.
Hellyer, “Tahran Hizbullah'ın silahsızlanmasına çok karşı çıkacaktır” dedi ve ekledi: “Ancak Hizbullah siyasi konumunu korumak için buna ihtiyaç duyduğuna karar verirse Tahran bunu veto edemez.”
Hellyer ayrıca Tahran'ın, Laricani'nin Beyrut'tan önce ziyaret ettiği Irak'taki bazı müttefik gruplara, özellikle de Aralık ayında Suriye'de Beşar Esed'in devrilmesiyle Lübnan'a giden kara ikmal yollarının kesilmesinden sonra daha sıcak bakabileceğini öne sürdü.
Hellyer, “Hizbullah elbette İran için çok önemli ama bence Iraklı milis gruplar, özellikle Esed'in kaybından sonra daha da önemli hale geliyor” dedi.
"Tehdit ve provokasyon"
Hizbullah uzun zamandır Orta Doğu'daki en güçlü devlet dışı silahlı aktör, İran için değerli bir müttefik ve İsrail için bir düşman olarak görülüyor.
Atlantik Konseyi'nde kıdemli araştırmacı ve Hizbullah konusunda uzman bir isim olan Nicholas Blanford, “Hizbullah, nerede durduğunuza bağlı olarak her zaman bir tehdit ve provokasyon olmuştur” dedi.
Grubun İsrail'in Ekim ve Kasım aylarında Lübnan'a karşı başlattığı savaş öncesinde ve sırasında İsrail'in saldırılarından ve liderlerine yönelik suikastlardan gördüğü zarara dikkat çeken Blanford, “Çok daha az derecede olsa da hala tehdit ve provokasyon barındırıyor” diye ekledi.
"İran'ın Hizbullah'ın olduğu gibi kalmasını istediği ve söyleyebildiğimiz kadarıyla saflarını yeniden düzenlemesine yardımcı olduğu açık. Hizbullah'ın silah bırakmaya niyeti olmadığı da yaptıkları açıklamalardan anlaşılıyor. Grup içindeki görece ılımlı isimler bile bunu intiharla karşılaştırıyor."
Naim Kasım Cuma günü yaptığı konuşmada kesin bir dille silah bırakmayı reddetti: "Saldırganlık devam ettiği ve işgal sürdüğü sürece direniş silahsızlanmayacaktır."
Kasım, hükümeti uyararak Lübnan ordusunu öfkesinin dışında bırakmış görünüyordu: "Ulusal orduyu bu çatışmaya bulaştırmayın. ... Tertemiz bir sicili var ve [bunu] istemiyor."
"Çadırın içinde"
Laricani'nin Çarşamba günkü ziyareti Beyrut'un bölgenin en önemli aktörlerinden biri olan Tahran'la yeni iletişim kanalları açması ve İran'ın Hizbullah'ın gelecekte silahsızlandırılması karşılığında neleri göz önünde bulundurabileceğini belirlemesi için potansiyel bir fırsat olarak görülüyordu.
Carnegie Orta Doğu Merkezi'nden Michael Young, “Lübnan'ın Şii toplumu ile İran arasındaki ilişkileri koparması, Sünni toplumu ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerden daha fazla mümkün değil” dedi.
"İran önemli bir bölgesel aktör. Ülkedeki en büyük iki topluluktan biriyle güçlü bir ilişkisi var" diyerek Lübnan'ın büyük Şii topluluğu hakkında konuştu.
"Bağları koparamazsınız. Bu mantıklı değil. İranlıları çadırın içinde istersiniz, dışında değil."
Lübnan'ın ABD desteği ile ihtiyaç duyduğu bölgesel ittifaklar arasında dengelenen konumunun istikrarsızlığı göz önüne alındığında Young, Lübnanlı milletvekillerinin Beyrut'ta bazılarının İran'la herhangi bir müzakereyi kabul etmeye istekli olmayabileceğini kabul ederken yine de bir tür orta yol bulma fırsatı aramalarını önerdi.
“Lübnanlılar için İran'ın pozisyonunda bir açıklık olup olmadığını görmek önemli” diye devam eden Young, Laricani'nin ziyaretini Lübnan hükümetinin İran'ın Hizbullah'ın geleceği konusundaki tutumunu etkilemesi için potansiyel bir fırsat olarak değerlendirdi.
“Bu da Laricani'nin ziyaretinin iyi değerlendirilmesi halinde sağlayabileceği bir şey” diyen Young sözlerini şöyle sürdürdü: “Lübnanlılar için İranlıların gelecekte bir şey önerip önermediğini ya da Hizbullah adına uzlaşmaya istekli olup olmadıklarını görmek önemli.”
Kaynak: Mepa News, Al Jazeera