İslami Çalışma Dersleri 13: Islahat çalışmalarında yöntem ve İslami düzen hedefi

Mahmut Cemil İnce

Bu derste ıslahat çalışmasının ne olduğuna dair detaylardan bahsedeceğiz.

Öncelikle şunu ifade etmekte fayda var. "İnkılap merkezli ıslahat çalışması" dediğimiz mefhum içerisinde aslında hem inkılabın hem de ıslahatın teorik ve pratik yönleri vardır. Ancak inkılap merkezliliğin daha ziyade teorik yönü, ıslahat çalışmasının ise daha ziyade pratik yönü ağır basar. Yani biz "inkılap merkezli ıslahat çalışması" dediğimizde inkılap meselenin teorisi, ıslahat ise meselenin pratiği olmaktadır.

Ancak her ikisi de, yani inkılap merkezlilik de ıslahat çalışması da kendi içerisinde teorik ve pratik yönler barındırır. Bu derste ise ıslahat çalışmasının ne olduğu konusunu ele alacağız.

Islahat çalışması, tahmin edileceği üzere "ıslah" kökünden geliyor. Genel olarak düzeltmek, daha iyi hale getirmek gibi anlamlar barındırıyor.

Burada biz ıslah dediğimizde ise şunu kast ediyoruz: Herhangi bir durumun (yani bu sosyal, siyasi, askeri, iktisadi, ahlaki, eğitimsel, İslami vd. her alanda olabilir) mevcut halden daha iyi bir hale dönüştürülmesi, daha iyi bir hale getirilmesi. Buradaki "iyi"den kasıt ise İslami açıdan, fıkhi açıdan, akidevi açıdan, fenni açıdan, teknik açıdan bir iyilik halidir.

Bunun yanından "tecdid" dediğimiz bir kavram da var. Tecdid de yenilemek, yeni bir yol açmak anlamına geliyor. Buna belki "ihya" da denilebilir. İhya bir şeye yeniden hayat vermek gibi bir anlama sahip. Yine "irşad" kelimesi de akla getirilebilir. Bu da yol gösterme, doğru yola, rüşde yöneltme anlamına geliyor.

Aslında ıslahat dediğimiz zaman kastımız şu: Mevcut halde bir düzen var, bir gidişat var, insanların içerisinde bulunduğu bir durum var. Bu durumu şekillendiren ana nokta, insanların batılı ve doğulu tağutlar tarafından dizayn edilen sistemin her açıdan bir parçası haline gelmiş olması. Yani siyasi açıdan, sosyal açıdan, ahlaki açıdan vesaire, insanların bu küfür sistemlerine köle edilmiş olması.

Islahat çalışması dediğimizde aslında tam olarak bu halin düzeltilmesini, İslamileştirilmesini, fıtrata uygun hale getirilmesini kastediyoruz. Yani başta kendi nefsimiz, ondan sonra yakın çevremiz, ondan sonra halka halka büyüyecek şekilde, içerisinde bulunduğumuz her sosyal yapının ıslah edilmesi. Yani ben önce ferden kendimi ıslah ederim, sonra ailemi, ondan sonra mahallemi, ilçemi, sonra şehrimi, bölgemi, ülkemi, dünyayı... Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in yaptığı gibi. Önce yakın çevresine tebliğ etti, ardından bu mü'minler halka halka büyüdüler, dünyanın birçok coğrafyasını fethe muvaffak oldular.

Bu ıslah hareketini inkılap düşüncesiyle birleştirmek gerekir. Yani gayemiz insanlar sadece daha kendi hallerinde yaşayan iyi insanlar olsunlar diye çalışmak değildir. Bu insanlar dünyanın batıl sistemini değiştirsinler diye çalışmaktır. Öyle ki artık insanları ifsad eden bir sistem kalmasın.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in örnekliği

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bu davet yolunda ilk olarak insanların zihinlerindeki anlayışı ıslah ile işe başlamıştır. İnsanlara ilk olarak ıslah etmeleri gereken temel inançlardan bahsetmiştir. Tevhidden, şirkten bahsetmiş, Allah azze ve celle'ye dair, dinin aslına dair hakikati onlara anlatmıştır. İnsanların zihnindeki ilah algısını, din algısını ıslah etmiş, onlara gerçek mü'minler olma yolunu göstermiştir.

Bununla birlikte insanların ahlakını ıslah etmiştir. Yalan söylememek, doğru olmak, anne-babaya iyilik yapmak, yalnızca Allah'a ibadet etmek, İslam'ı tebliğ etmek gibi meseleleri onlara öğretmiştir. Fertleri ıslah etmiş, onlar arasına Rahmani bir sevgi koymuş, bir bağlılık oluşturmuştur.

Bundan sonra olay daha toplumsal bir boyut almıştır. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashabı tebliği açıktan yapmaya, cemaat halinde açıktan namaz kılmaya, Kabe'ye gidip Kur'an okumaya başlamıştır. Bunların hepsi, İslam davetini topluma arz etmeye yöneliktir, toplumu ıslaha yöneliktir. Bu, o dönemdeki toplumun içerisinde bugünkü gibi bozukluklar olduğunu göstermektedir. Güçlü güçsüzü ezmekte, insanların hakkı yenmektedir. Kadın-erkek ilişkilerinde fıtrat aşılmıştır. İnsanlar sahte ilahlara, putlara yapmakta, ve bu putlar üzerinden bir güç üretilmektedir. Putları elinde bulunduran, bu güç ortamına hakim olan aileler diğerlerini ezmekte ve toplumun anlayış sistemlerini istismar etmektedir.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashabı bunu ıslah etmeye çalışmıştır. İnsanları şirkten ve putlara tapmaktan vazgeçirmeye çalışmış, ahlaklı olmaya yönlendirmiştir. Onları Allah azze ve celle'ye ibadet etmeye, atalarının batıl dinini terk etmeye davet etmiştir. Bunun üzerine toplumu elinde tutan küfür önderleri, gücün ellerinden gittiğini anlamaya başlamış, Müslümanlara karşı baskı ve işkence yöntemlerini devreye sokmuştur.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bu dönemde davet ve tebliği Mekke dışına yaymış, bölgedeki diğer toplumlara da ıslahı yaymıştır.

Daha sonra ise Allah azze ve celle'nin emriyle hicret gerçekleşmiştir. Aslında hicret de bir ıslah yöntemidir. Kendilerini ıslah eden mü'minler geniş çaplı bir ıslahat ve inkılap için bir yola çıkmıştır. Medine'ye gidip orada tam teşekküllü bir İslam toplumu ve İslam devleti kurmuşlardır. Bu dönemle beraber ıslahat çalışmalarına yeni bir boyut gelmiş, Allah azze ve celle ıslahat yollarına bir yenisini eklemiştir: Silahlı cihad. Bu dönemde şu ayet nüzul olmuştur:

"Kendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir. Onlar, başka değil, sırf 'Rabbimiz Allah'tır' dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile def edip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir." (Hac Suresi, 39-40)

Bu süreçle birlikte artık Müslümanlara savaş yolu açılmış, silahsız bir şekilde ıslaha yol olmayan toplulukları güç kullanarak ıslah etmek helal ve farz hale gelmiştir. Özellikle Mekke'de küfrün ve şirkin koruyucusu olan Kureyş'in önde gelen müşrik otoritesini yıkmak ve toplumu bu şekilde ıslah etmek gibi bir mecburiyet doğmuştur. Burada şunu anlamak gerekir: Mekke'yi küfür üzere tutan şey otoritenin kendisiydi. İnsanları batıl, tağuti tarafta yer almaya mecbur ediyordu. Bu otoritenin yok edilmesi insanlarla iman arasındaki duvarları yıkacaktı.

Benzer bir durumu geçtiğimiz yıllarda Afganistan'da da gördük. İnsanları küfür düzenine destek vermeye iten, Amerikan destekli bir rejim, bir otorite vardı. 2021 yılında bu otorite yıkıldı ve Amerika ülkeden kovuldu. İnsanları ister isteyerek ister istemeyerek batıla sevk eden düzen ortadan kaldırılmış oldu. Bu sayede geçmişte hükümetin yanında yer alan bazı insanların bu küfri ve tağuti düzenle olan ilişkisini bırakarak Müslümanlarla ilişki kurmak zorunda kaldıklarını gördük.

Mekke'de de benzer bir şey oldu. Mekke'yi kuşatan İslam ordusu yaklaşık 10 bin kişiden ibaretken, Veda Haccı'nda 100 binden fazla Müslümanın toplandığını biliyoruz. İşte bu cihadın bereketi ve inkılabın getirisidir. Bu inkılap, cihadı da içerisine alan bir ıslahat çalışması vesilesiyle mümkün olmuştur. Bu bir ıslahat çalışmasıdır. İnkılap bu çalışma sonucunda doğmaktadır.

Örneğin başka bir yerde, içki satışının önüne geçilmesi, uyuşturucu ticaretinin engellenmesi, herhangi bir mahalledeki ahlaksızlıkların önüne geçilmesi... Bunların hepsi ıslahat yollarıdır. Bu pasif olarak da olabilir, aktif olarak da. Bunların hepsi birer ıslah faaliyetidir.

Davetin yayılması

Günümüzde bir davet çalışması sırasında insanlarla kurulan ilişkilerde bu örnekliği esas almamız, yaşadığımız yeri Ebu Cehil'in Mekke'sinden Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in Mekke'sine çevirmemiz gerekir. Bir semtte yaşanan günlük hayatın ıslah edilmesi, Müslümanların bu insanlarla oturup kalkması, onlara dini anlamda, İslami anlamda bir şeyler anlatması, iş yerinde bunları yapması, örneğin onları helal rızka teşvik etmesi, onları Müslümanların meseleleriyle ilgilenmeye sevk etmesi, okulda bunu yapması... Bunların hepsi birer ıslah faaliyetidir.

Islah derken bu noktada kastımız nedir?

İnsanlar maalesef dünyada Müslümanların neler yaşadığını umursamıyorlar. Biz onları, Müslüman olarak bunları umursamaları gerektiğine teşvik ediyoruz. İnsanlar namaz kılmak, oruç tutmak, faiz kullanmamak, cihad etmek gibi İslam'ın gereklerini umursamıyorlar. Biz onlara anlatarak, tebliğ ve davette bulunarak onları ıslah etmeye çalışıyoruz.

Bu ilk olarak fertlerle başlıyor, sonra topluma, semte, şehre yayılıyor. Ki bu bizim yakın tarihimizde gördüğümüz bütün İslami hareketlerin temeli olan bir metottur.

Bu sayede ortaya çıkan şey, yaşanan hayatın bizatihi kendisinin İslamlaşmasıdır. İslam'ı yaşayan bir semtin, yeni bir Mekke'nin, yeni bir Medine'nin oluşmasıdır. Bir berber dükkanında malayani günlük meselelerin değil, İslami konuların konuşulduğunu düşünün. Bir çay ocağında futbolun değil, Gazze'nin konuşulduğunu düşünün. Bir markette İsrail mallarının satılmadığını, bunun tüm semte yayıldığını hayal edin. Sokakta oynayan çocukların futbolcu isimleriyle, aktör ve aktris isimleriyle değil, İslam öncülerinin isimleriyle büyüdüğünü aklınıza getirin. Camilerin her vakitte dolduğu, camilerde İslam'ın asıl meselelerinin, cihadın, mücadelenin konuşulduğunu düşünün. Böyle bir semt, düşündüğümüz inkılap merkezli ıslahat çalışmasının nüvesidir.

Kılavuz

Yani biz "inkılap merkezli ıslahat çalışması" dediğimizde tam olarak bundan bahsediyoruz. Bizim hedefimiz mevcut düzeni değiştirmektir. Yöntemimiz ise, bunun için kendimizden başlayarak tüm toplumu ve toplumları, başta cihad olmak üzere caiz olan tüm yöntemleri kullanarak ıslah etmektir.

Islah yolunda bizim elimizde bir kılavuz olması gerekiyor. Bu kılavuz Allah azze ve celle'nin dini. Biz insanları keyfimize göre değil, Allah'ın dinine göre ıslah etmeye çalışıyoruz. Yani biz, insanlar bizim düşündüğümüz gibi düşünsünler diye değil, Allah'ın dininin emrettiği ölçüde düşünsünler diye gayret ediyoruz. Allah'ın dininin hükümlerinin nasıl uygulanacağına, ıslahatın nasıl yapılacağına dair ölçüleri Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ve onun ashabından öğreniyoruz. Çünkü bu ıslahı ve inkılabı en güzel şekilde onlar yapmıştır.

Önce kendi nefislerini ıslah ettiler, daha sonra kendi ailelerini ve çevrelerini ıslah ettiler. En sonunda hicret etmek zorunda kaldılar. Hicret ettikleri beldeyi ıslah ettiler. Daha sonra, müşrik toplumu müşrik olarak tutan otoriteyi yıkmak için cihad ederek, savaşarak, o otoriteyi ortadan kaldırarak orayı ıslah ettiler. Ondan sonra diğer kabilelerle mücadele ettiler, kimisiyle sulh yoluyla, kimisiyle savaş yoluyla. Onları küfür üzere tutan otoriteleri ve unsurları yıktılar ve onları ıslah ettiler.

Daha sonra Mısır, Şam, İran, Irak, Yemen gibi yerlerde İslam dinini yaymak için buralara ıslah amacıyla, İslam'ı yayma gayesiyle davetçiler gönderdiler. Burada herhangi bir tağuti otoritenin baskısı ile karşı karşıya kalınmayan yerlerde (Yemen gibi) İslam yayıldı. Ama Irak, Anadolu, Mısır, İran, Şam gibi bölgelerde batıl otoriteler, insanları sömürmeye devam etmek, bu sebeple onları küfür üzere tutmak istedi. Müslümanlar onlarla da cihad etti, bu tağuti otoriteleri ortadan kaldırdı ve o bölgeleri de ıslah etti.

Bu sebeple "ıslahat çalışması" dediğimizde aklınıza yalnızca pasif bir süreç gelmemeli. Islah, hem pasif hem de aktif olarak yapılan tüm düzeltme hareketlerinin bütünüdür. Bizim ıslahattan kastettiğimiz şey budur. Ve bunun hem manevi hem de maddi yönlerde aynı şekilde yürütülmesi gerekir. Bugün maalesef İslam toplumunda, İslami ihya hareketlerinde, İslami ıslah hareketlerinde genel olarak bu çalışmaların ya sadece siyasi yönünü görüyoruz, ya da sadece manevi yönünü. İkisini cem eden ve Nebevi metoda uygun hareket eden hareketler ise maalesef azınlıktalar.

Halbuki biz, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in örnekliğine baktığımızda, onun hem manevi hem de maddi açıdan ıslahatı aynı anda yaptığını görüyoruz. Yani bu ıslahı tek boyutla sınırlandırmıyor. Müslümanlar hem kendi kalplerini ıslah ediyor hem de içinde bulundukları toplumu ıslah ediyor. Neden? Zira bir insan, kalbini ve kendi nefsini ıslah etmeden dünyayı ve çevresini ıslah edemez. Aynı şekilde bir insan, kendini ve kalbini ıslah ettikten sonra ailesini, çevresini ve dünyayı ıslah etmezse, o insan zamanla bozulmaya başlayacaktır. Çünkü bozuk bir dünya sistemi insanların nefislerine ve akıllarına nüfuz ederek, düşüncelerini çelerek ifsad eder. Bu sebeple bizim hem kendimizi hem de dünyayı ıslah halinde olmamız gerekir.

Bu yüzden biz hep şunu görüyoruz: Kalbini terbiye eden insanlar dahi, ifsad edilmiş bir toplumda yaşadıkları ve toplumu maddi ve manevi yönden ıslah etmeye çalışmadıkları için ya kendileri, ya çocukları, ya da yakın çevreleri İslam'la, imanla hiç bağdaşmayan noktalara savrulmuşlardır. Bu da maalesef kaçınılmaz bir durumdur.

Yani biz ne kadar kendimizi, nefsimizi ıslah edersek edelim, çocuklarımız sokağa çıktığında fuhşiyatla dolu ortamlarda bulunmak zorunda kalıyor, kapitalizmin kol gezdiği şehirlerde yaşıyor, tağuti sistemlerin, batıl düzenlerin, putlaşmış otoritelerin propagandalarına maruz kalıyor, hatta içki, uyuşturucu, kumar gibi şeylere maruz kalıyor. Bu durumda sizin şahsınızı ve nefsinizi ıslah etmiş olmanız, bir süre sonra işe yaramamaya başlıyor. Evladınız elinizden kayıp gidiyor, hatta kendiniz bu çarklar arasında yok oluyorsunuz. Bu yüzden, bozuk bir sisteme razı gelmemek, bununla sürekli bir mücadele, bir savaş içerisinde olmamız gerekiyor. Belki bu savaşı kısa bir sürede kazanamıyoruz ama bu savaşın, mücadelenin içerisinde olmak bizi diri tutuyor.

Nihayetinde, ıslahat çalışmasının gelip bağlandığı iki nokta var:

Birincisi: Islahatı esas almak. Yani hem manevi hem de maddi yönden ıslahı, hem ferdi hem toplumsal olarak İslami esaslara göre bir ıslahat yapmayı esas almak, bunu sürekli bir yöntem edinmek.

İkincisi: Islahatı inkılap merkezli bir düşünceyle yapmak. Yani ıslahatı sadece sosyal bir faaliyet olsun diye, sadece insanlara bir şey anlatmış olmak için, sadece manevi yönden ya da ahlaki yönden toplum gelişsin diye yapmamak. İnsanları batıla, küfre, şirke, tağuta iten düzenler ortadan kalksın ve Rahmani bir düzen kurulsun diye yapmak.

Bu çalışmamızın topluma dönük, sosyal olan, genel kısmıydı. Bir sonraki ve son dersimiz ise "İslami sistem hedefli kadro hareketi" olacak ki bu da meselemizin daha siyasi ve hususi kısmını teşkil edecek. Burada da inşallah inkılap merkezli ıslahat çalışmalarını ne şekilde yapacağımızı, hangi amaçlarla gerçekleştireceğimizi ve nasıl bir doğrultuya yönelteceğimizi daha net göreceğiz.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Yorum Yap
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.