Yeni Myanmar'da Müslüman Arakanlılara yer olacak mı?

Nina Wolfe

Myanmar bir zamanlar 'burası benim evim' dediğim bir ülkeydi. Bu kez Londra’ya dönerken üzüntü, çaresizlik ve demokrasi yolunun örüldüğü bir yeri bir daha asla ziyaret edemeyeceğime dair hisleri üstümden atamıyordum.

Geçtiğimiz Şubat ayında, şu anda Yangon şehrinde ikamet eden eşimi ziyaret etmek için Myanmar’a yolculuk edebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Ziyaretim sırasında son derece güzel, zengin ve mozaik yapıdaki toplumun aniden patlak veren bir siyasi girdabın içine çekildiğine şahit oldum. Min Aung Hlaing liderliğindeki acımasız askeri cuntanın tüm Myanmar ve dünyayı sarsan saçma sapan bir darbe ile ülkeyi karanlığa geri atmasını şehrin içindeki evimizin balkonundan dehşet içinde izledim.

Şubat darbesinin ardından, farklı sosyal gruplardan insanlar bir araya gelerek ülkenin büyük bir kısmını resmen yakan alçak askeri diktatörlüğün tekrar geri geleceği korkusuyla protestolara başladı. Ordunun bu saçma hareketliliği insanlara, Tatmadaw’ın 26 yıl boyunca muhalefeti ve konuşma özgürlüğünü sindirmek için kullandığı korku ve şiddete dayalı askeri yönetimin neden olduğu travmanın yaralarını hatırlattı.

Ordunun yönetime el koymasının ardından Daw Aung San Suu Kyyi’nin de aralarında bulunduğu önde gelen NLD parti üyeleri ev hapsine alınırken kimisi de sürgüne zorlandı. Olayın hala sıcak olduğu o ilk günlerde benim dikkatimi en çok çeken ayrıntılardan bir tanesi de gösteri yapan kalabalıkların “Esas Hanıma” gösterdikleri şartsız sevgi, Suu Kyyi’nin fotoğraflarının Yangon’daki tabelalara asılması, insanların tişörtlerinde ve suratlarında bu fotoğrafları taşıması olmuştu. Protestocuların tamamının bu eğilimde olduğunu söyleyemem ancak yine de insanların büyük bir kısmının söz konusu hanımı “idolleştirme” içgüdüsü beni rahatsız etti ve aklımın sürekli Arakanlılara ve ülkeden nasıl kaçmak zorunda kaldıklarına gidip durmasına neden oldu.

Arakanlılara yönelik katliam

Tatmadaw’ın 2017 yılında başlattığı dehşet verici etnik ve dini mezalim sonucunda Rakhine Vilayetindeki Arakanlı köylerinin yakıldığı, binlercesinin vahşice öldürüldüğü ve yüz binlercesinin de komşu Bangladeş’e kaçmak zorunda kaldığı anılar bilincime adeta kazınmıştı.

Bütün bu olaylar yaşanırken Aung San Suu Kyyi ve Burmalıların çoğunun sessizliği sağır edici türdendi. Geçmişte Suu Kyyi’yi yüceltmekte ve podyumun ortasına çıkarmakta hiçbir sorun görmeyen Batı medyası onun altı üstü kendisine verilen askeri emirleri uygulamaktan başka çaresi olmayan ve siyasi olarak hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazır birisi olduğu gerçeğini ıskaladı.

Darbenin üstünden neredeyse dört ay gibi bir zaman geçmesine rağmen Arakanlı halkın meselesi hala ortada durmakta olup bu halkın Myanmar’ın geleceğinde oynayacağı rol de belirsizliğini korumaktadır.

Demokratik yollardan seçilen Ulusal Savunma Ligi (National Defence League – NDL) ve ASSK hükümetinin zorla indirilmesinin ardından Sivil İtaatsizlik Hareketi tarafından başlatılan boykot ve grevler tüm ülkeye yayıldı. Çoğunluğu zorla görevlerinden istifa ettirilen NLD mensuplarından müteşekkil bir yasama yapısı ve Myanmar’ın yaralı ancak zengin toplumsal kumaşını oluşturan çeşitli etnik gruplar üzerinden gücünü pekiştirmeyi amaçlayan Ulusal Birlik Hükümeti (National Unity Government – NUG) ülke dışında toplandı.

Cunta gidince ne olacak?

Bu gruplar şu anda federal demokrasi çağrıları ve çeşitli imtiyaz vaatleri ile askeri cunta yönetimini devirmek için uluslararası destek toplamak adına birbirleriyle yarışmaktadır. Gelinen noktada şu sorunun sorulması önemlidir - bu gruplar gerçekten de askeri rejimi devirip gücü aldıklarında gerçekten de verdikleri sözleri tutup daha yenilikçi ve kucaklayıcı bir yaklaşımı benimseyecekler mi? Arakanlıların yaralarını kendi yaraları bilip onlara karar masasında bir yer verecekler mi?

Son birkaç ayda hem NUG hem de diğer gruptan yapılan açıklamalarda sadece 2017’de ülkedeki Müslümanlara ve Arakanlılara yönelik etnik temizlik operasyonları sürecinde işlenen vahşi suçlara karşı değil aynı zamanda on yıllardır bu azınlıkların maruz kaldığı ayrımcılığa da sessiz kaldıkları için pişman oldukları belirtildi.

Sosyal medyada da insanların pişmanlık duyguları kendini göstermeye başladı. Birçok Burmalı ordunun acımasız uygulamalarına karşı harekete geçmediklerinden ötürü duydukları utancı açık bir şekilde dile getirdi.

Benzer şekilde, Tatmadaw da hala Rakhine Vilayetinde kalan Müslüman liderlere zeytin dalı uzattı. Tatmadaw uluslararası camiaya kendilerine güvenebileceklerini ve meşru oldukları sinyalini vermek için bölgedeki camilere bağışlar yaptı ve iktidara gelmesi halinde Arakanlılara köylerine dönebilecekleri sözünü verdi.

Myanmar’ın geleceğindeki bir sonraki siyasi salınımın rüzgârı ne yöne estireceği hususunda Arakanlı halkın meselesi merkezi bir konumdadır. Halihazırda yurtdışında faaliyetlerine devam eden grupların manifestolarına Arakanlı meselesini de ekliyor olmalarının samimi bir adım mı yoksa sadece uluslararası camiadan destek kazanmak için yaptıkları siyasi bir hamle mi olduğunu herkes merak etmektedir.

İçimdeki idealist ilk seçeneğin doğru olmasını ve Arakanlılara vatandaşlık, iade-i itibar ve çekmeye hala devam ettikleri acılar için tazminat verilmesi umuyor.


Güneydoğu Asya ve Myanmar’ı ziyaret ederken kimliğini saklı tutabilmesi için 'Nina Wolfe' mahlasını kullanan yazarın gerçek ismine yer verilmedi. Wolfe mahlasıyla kaleme alınan ve The New Arab'da yayınlanan yazı Mepa News okurları için tercüme edildi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.