Analiz | Filistinlilerin kendi topraklarında maruz kaldığı yerleşimci terörü

Analiz | Filistinlilerin kendi topraklarında maruz kaldığı yerleşimci terörü

"İsrail hükümeti yerleşimcileri silahlandırarak sadece şiddeti sürdürmekle kalmıyor, aynı zamanda Filistinlilerin daha fazla tahakküm altına alınması, yerinden edilmesi ve etnik temizliğe tabi tutulması için zemin hazırlıyor."

Falastine Saleh | Middle East Eye | Tercüme: Mepa News

2015'te Beyrut'ta oturup gazetecilik yapan bir arkadaşımla endişelerimi paylaştığım o anın etkisini hala hissedebiliyorum. İsrail'in yerleşimcileri silahlandırmasından ve bunun işgal altındaki Batı Şeria'da şiddetin artmasına ve etnik temizliğe yol açacağına dair derin endişelerimden bahsettim.

Arkadaşım bana sanki uzak ve mantıksız bir yerden konuşuyormuşum gibi baktı ve zamanın değiştiği, yeni bir Nekbe'nin ihtimal dahilinde olmadığı konusunda ısrar etti.

Şimdi, dokuz yıl sonra buradayız ve korktuğum kabus gözlerimizin önünde gerçekleşiyor.

İşgal altındaki Batı Şeria'da son dönemde artan yerleşimci terörü ve şiddeti, yıllardır alınan politik kararların kaçınılmaz sonucudur. Geçtiğimiz on yıl boyunca, birbirini izleyen İsrail hükümetleri yerleşimcileri hiç çekinmeden silahlandırdı ve onları kendi yıldırma ve saldırganlık yöntemlerini uygulamak üzere etkin bir şekilde donattı.

Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir'in 7 Ekim olaylarının ardından daha da fazla silah dağıtma kararı, bu acımasız hikayenin bir başka bölümüdür.

Amaç her zaman son derece açık olmuştur: Yerleşimcileri İsrail hükümetinin planlarının uygulayıcıları olarak cesaretlendirmek, kaos yaymak ve Filistinli topluluklarımıza korku salmak.

İsrail yönetimi Yahudi yerleşimcileri silahlandırarak sadece şiddeti sürdürmekle kalmıyor, aynı zamanda daha fazla tahakküm, yerinden edilme ve etnik temizlik için zemin hazırlıyor.

Bu strateji Filistinlilerin yaşamları, güvenlikleri ve haysiyetleri pahasına hegemonyaya öncelik vermektedir.

BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'nin son verileri, işgal altındaki Batı Şeria'daki yaşamın çarpıcı ve ürkütücü bir tablosunu çizmektedir.

7 Ekim'den bu yana, halkımız günde ortalama dört olay olmak üzere 700'den fazla belgelenmiş saldırıya maruz kalmıştır.

Kara gerçeklik

Bu tüyler ürpertici rakamların ardında daha da karanlık bir gerçeklik yatıyor: Güvenlik ve istikrar duygumuzu yıpratan sürekli tehdit, taciz ve gözdağı akımı.

Belki de en tüyler ürpertici olanı, İsrail ordusunun bu yerleşimci saldırılarının çoğuna inkar edilemez bir şekilde dahil olmasıdır. Bu rahatsız edici gizli anlaşma, yerleşimci şiddeti davalarında yüzde üç gibi düşük bir mahkumiyet oranıyla birleştiğinde, failleri hesap verebilirlikten korumaya yönelik sistematik bir çabayı gözler önüne seriyor.

Bunlar rastgele şiddet eylemleri değil, hayatlarımız üzerindeki korku ve kontrolü sürdürmek için tasarlanmış, varlığımıza yönelik kasıtlı, planlı bir saldırının parçasıdır.

İşgal altındaki Batı Şeria'daki Filistinli topluluklara yönelik son koordineli yerleşimci saldırıları kalplerimizin derinliklerine korku saldı. Ramallah yakınlarındaki bir yerleşim bölgesinde 14 yaşındaki bir Yahudi gencin kaybolmasının ardından yaşananlar dehşetten başka bir şey değildi.

Yerleşimcilerin çok sayıda Filistin köyüne yönelik kitlesel ve organize saldırısı ardında bir yıkım izi bıraktı.

Evler ateşe verildi, arabalar yakıldı, mülkler tahrip edildi ve aralarında El Muğayer'de 17 yaşında bir çocuğun da bulunduğu masum Filistinliler nihai bedeli ödedi. İsrail güçlerinin koruması altında gerçekleşen bu saldırılar, asimetrik güç dinamiklerini ve Filistinlilerin bu tür saldırılar karşısındaki savunmasızlığını tüyler ürpertici bir şekilde ortaya koydu.

Yerleşimci şiddeti döngüsü geçtiğimiz hafta sonu boyunca devam etti ve Nablus yakınlarındaki Es-Saviye köyünde saldırıya uğrayanlara yardıma giden Filistinli bir ambulans şoförünün öldürülmesiyle trajik bir şekilde vurgulandı. Bu vaka, 12 Nisan'dan bu yana Yahudi yerleşimciler tarafından öldürülen beşinci Filistinli oldu.

İşgal altındaki Batı Şeria'da Filistinliler olarak bizler için hayat dayanılmaz hale geldi. İsrail ordusunun, genellikle yerleşimcilerin korunmasını kolaylaştırmak için kontrol noktaları ve dolambaçlı yollar dayatması, hareket özgürlüğümüzü boğuyor.

Bu engeller sadece eğitim ve tıbbi yardım gibi hayati hizmetlere erişimimizi engellemekle kalmıyor, aynı zamanda geçim kaynaklarımızı da daraltarak kendimizi ve ailelerimizi geçindirmemizi giderek zorlaştırıyor.

Yıkıcı etkiler

Ben şahsen bu kısıtlamaların etkisini çok şiddetli bir şekilde hissettim. Ramallah'ta sadece bir saat uzaklıkta yaşamama rağmen kendimi Nablus'taki yaşlı annemi ve ailemi çok daha seyrek ziyaret ederken buluyorum. Sevdiklerimizle bağlantı kurmak gibi basit bir eylem bile lojistik bir kabusa dönüştü ve bu, bu politikaların hayatlarımızın ve topluluklarımızın dokusunu parçalamasının yalnızca bir şekli.

Batı Şeria Koruma Konsorsiyumu tarafından sağlanan istatistikler, sadece geçtiğimiz yıl 117 bölgeden 4.500'den fazla çocuğun eğitime erişimde amansız engellerle karşılaştığını gösteriyor. İster güvenlik kontrol noktalarından geçmek olsun, ister okula giderken her gün taciz ve şiddet tehditlerine maruz kalmak olsun, bu çocuklar güven içinde eğitim alma ve büyüme gibi temel haklarından mahrum bırakılıyor.

Bir zamanlar civar köyler için hareketli bir ekonomik merkez olan Huvvara gibi kasabalar, tekrar eden Yahudi yerleşimci saldırıları nedeniyle eski hallerinin hayaleti haline geldi. Bu saldırıların yıkıcı etkisi, birçok işletme sahibini hayatta kalmak için çaresizce geçim kaynaklarını terk etmeye ve yer değiştirmeye zorladı.

Bu, yerleşimci terörizminin hayatlarımızı her gün nasıl derinden şekillendirdiğine dair sadece bir anlık bir örnektir ve bu zulümlerin kontrolsüz bir şekilde devam etmesine izin verilmesi halinde bizi bekleyen kasvetli geleceğin bir öngörüsüdür.

Acımasız yerleşimci şiddeti dalgası insanları şimdiden köylerinden uzaklaştırıyor ve güvenlik için şehir merkezlerine doğru itiyor.

Yakında, kendimizi daha da izole edilmiş kentsel ceplere hapsolmuş, yerleşimlerle çevrili ve ötesine geçmeye cesaret edersek yerleşimci terörizminin sürekli hayaleti olarak bulabiliriz. Kendi vatanımızda tutsak hale geliyoruz, varlığımız tehdit altında.

Filistinlilerin varlığını ve atalarımızın toprakları üzerindeki haklarımızı ortadan kaldırmaya yönelik hesaplanmış, amansız bir çabayla karşı karşıyayız.

Kendimizi bu terörle, cesaretimiz ve dualarımızdan başka hiçbir şeyimiz olmadan, bizi yaklaşan karanlıktan koruyacak bir mucize umuduyla yüzleşirken buluyoruz.

Dünya uykusundan uyanacak ve çok geç olmadan bu felakete doğru gidişe bir son verecek mi?


Middle East Eye için kaleme alınan bu içerik Mepa News okurları için Türkçeleştirilmişti. Yazıda yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.