Kadın cinayetleri ve Müslümanlara yönelik ithamlar
Maalesef ülkemizde uzun süredir, kadınlara yönelik vahşi saldırı ve cinayetler yaşanıyor. Ardı arkası kesilmeyen bu olayların elbette birçok sebebi bulunuyor. Şüphesiz bu sebeplerin temeli, yanlış bir zihniyetle yetiştirilmiş toplum ve şiddetin yaygınlaşması.
Öyle ki, bu cinayetler ve şiddet kadınlarla da sınırlı kalmıyor. Gözü dönmüş kişiler, kendisinden güçsüz, zayıf, çaresiz gördüğü herkese karşı şiddet uygulayabiliyor. Bir gün kadın oluyor bu, ertesi gün bir erkek, bir çocuk, bir yaşlı, bir sığınmacı, bir doktor, öğretmen, bazen bir sokak hayvanı bile şiddetin hedefi olabiliyor.
Özel olarak kadına yönelik şiddet ve cinayetleri, genel olarak ise meselenin temelindeki bu şiddet sorununu çözmek, hepimizin boynunun borcu.
Müslümanlara yönelik ithamlar
Ancak maalesef malum kesimler, bu gibi şiddet olaylarının ardından, sorunu çözmek yerine Müslümanlara saldırmayı tercih ediyor.
Bu kesimler için kadına yönelik şiddet gibi hayati bir mesele bile insani bir yön arz etmiyor. Onlar için bu yalnızca, Müslümanlara saldırabilecekleri bir bahane. Kadına yönelik şiddet ve cinayetler gibi ağır bir mağduriyeti dahi istismar edecek kadar insaniyetlerini yitirmiş durumdalar.
Bu kişiler, hemen Müslümanları hedef alıyorlar. Sanki kadına yönelik şiddeti İslam emrediyor, Müslümanlar bu şiddet eylemlerinde başı çekiyor, kadınları Müslüman kesim mağdur ediyormuş gibi.
Oysa ki İslam'ın ve İslam şeriatının, kadına karşı şiddet ve cinayetlere dair hükümleri oldukça açık. Eşini yahut herhangi bir kadını, herhangi bir insanı bu şekilde darp eden, hatta öldüren bir kişiye, İslam dini en ağır cezaları öngörüyor.
Ama İslam'a saldıran bu kişiler için gerçeğin bir önemi yok. Tek bildikleri, "çamur at izi kalsın" benzeri bir kirli zihniyet.
Şiddete sarılan bu toplumu İslam yetiştirmedi
Üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, İslam'a saldıran bu kesimlerin, sanki Türkiye'de bir İslam rejimi varmış gibi davranıyor olmaları.
Halbuki Türkiye, yaklaşık bir asırdır siyasi ve sosyal açıdan, laik bir anlayışla idare edilen ve sosyal hayatına sekülerizmin egemen olduğu bir ülke.
Hem de Türkiye'de Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu'ndan bugüne kadar resmi olarak eğitimin temelini laiklik, modernite, sekülerizm ve milliyetçilik kavramları oluşturuyor. Yaklaşık bir asırdır resmi ve gayriresmi tüm eğitim kurumları, bu temel üzerine insan yetiştiriyor.
Yani Türkiye'de bir asırdır yetişen nesillerin sorumlusu, olumlu açıdan da olumsuz açıdan da, İslam olamaz. Çünkü İslami anlayış temelinde verilen eğitimler resmi olarak yasak. Özetle, şiddetle ve vahşetle suçlanan bu toplumu İslam dini yetiştirmiş değil.
***
Küçük bir örnek daha. Türkiye'de cinayetlerde, şiddet olaylarında ve ölümlü trafik kazalarında en büyük sebeplerden biri alkol ve madde tüketimi.
Ama idari sebeplerle bile bu tüketim yasaklanmaya çalışıldığı zaman, ilk itirazlar bu malum kesimden geliyor. Gerekçe ise Türkiye'nin laik ve seküler bir yapıda olması ve alkolün yasaklanamayacağı.
Alkolün sebep oldukları ise bu kesimin umrunda değil.
Aslında, trajikomik bir durumdayız. Hayati sorunların dahi malum kesimlerce kutuplaşma için istismar edildiği, suçsuzların suçlandığı, suçluların ise ahkam kestiği, tuhaf bir haldeyiz.
Sonumuz hayrolsun.
Yazıda yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir, Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.