Röportaj | İslami Mağrip El Kaidesi lideri Ebu Ubeyde Yusuf el Annabi Fransız gazeteciye konuştu

Fransız gazeteci Vesim Nasr, İslami Mağrip El Kaidesi (İMEK) liderliğini yürüten Ebu Ubeyde Yusuf el Annabi ile bir röportaj gerçekleştirdi.

Fransız gazeteci Vesim Nasr, fiilen El Kaide’nin Kuzey ve Batı Afrika’daki genel lideri olarak görülen ve halihazırda İslami Mağrip El Kaidesi (İMEK) isimli örgütün liderliğini yürüten Ebu Ubeyde Yusuf el Annabi ile bir röportaj gerçekleştirdi.

Röportajda İMEK lideri bölgedeki gelişmelere ve grubun faaliyetlerine ilişkin dikkat çekici detaylar paylaştı.

Röportaj Perspektif tarafından Türkçeleştirildi. Röportajda Vesim Nasr’ın soru ve ifadeleri kalın şekilde, Ebu Ubeyde Yusuf el Annabi’nin ifadeleri normal olarak aktarıldı. Mütercimin, anlaşılmayı kolaylaştırmak için eklediği açıklamalar ise parantez içerisinde sunuldu. Aynı zamanda okuma sürecini kolaylaştırmak için metin içerisine ara başlıklar eklendi.


Bunlar, sorduğunuz sorulara yanıtlarımdır. Güvenlik gerekçeleri ve hususi şartlar dolayısıyla yaşanan gecikmeden dolayı özür dilerim.

Cevaplamaya, Allah azze ve celle’den tevfik ve mükafat niyaz ederek başlıyorum. Allahım, sadrımı genişlet, işimi kolaylaştır, dilimdeki düğümü çöz ki sözümü anlasınlar.

Soru 1: Ebu Yasir Cezayiri’nin El Endülüs medya tarafından yayınlanan bir yayınında, (Cezayir’deki) mevcut rejime karşı askeri eylemlere teşvik bulunmaktaydı. Ki siz bu eylemleri bir müddet, Hirak’a (Cezayir’deki yönetim karşıtı halk hareketl) destek amacıyla yahut onların maslahatı için askıya almıştınız. Bu halk hareketinin başarısız olduğu ve bu sebeple askeri eylemleri askıya alma kararının sona erdiği kanaatinde misiniz? Cezayir’de El Kaide’nin mevcut durumu göz önüne alındığında, bu kararı eyleme dönüştürebilecek misiniz?

Cezayir’deki protestolar

Cezayir’deki mevcut yönetici rejimin kafir ve mürted bir rejim olduğu malumdur. Allah’a ait olan hüküm ve teşri hakkını, halka ait olan yöneticilerini ve bunun altındaki kimseleri seçme hakkını gasp eden iğrenç bir askeri diktatörlük olduğu malumdur. Şahsi ve ailevi çıkarları için milletin servetini gasp ettiği malumdur. Öyleyse Cezayir halkının da ona karşı ayaklanıp devrim yapması haktır ve adil olandır. Ve Allah’a hamdolsun, son yıllarda Cezayir milletini bir uyanış ve teyakkuz dalgası sarmıştır. Çeşitli aşamalarındaki son halk olayları, yani Hirak’ı kast ediyorum, tarihi ve nesnel çerçevesinden ayrılamaz.

Cezayir’deki olaylar bir anlık bir netice olmadığı gibi birdenbire, sebepsiz yere de ortaya çıkmamıştır. Aksine, 2 asırdan daha önce Fransız Haçlıların bölgeye gelmesinden bu yana, bölgedeki büyük halkın ortaya koyduğu dikkat çekici mücadele halinin bir manifestosudur. Ki Haçlılar, bu kadim halkın akidevi ve medeni kimliğini yağma etmeye çalışmıştır. Ve bu çatışmanın ortasında, İslam ve onun taşıyıcıları, bir zelzele vaktinde ümmetin vicdanı olmuşlardır. Bu, Emir Abdulkadir’den Alimler Cemiyeti’nin erlerine ve onlardan da kendilerinden sonra gelenlere uzanmıştır.

Kökleri tarihe uzanan Cezayir halkının tabiatını tanıyan bir kişi, onların izzetli, yakınmayan, zilleti reddeden ve zulme karşı ayaklanan kadim bir halk olduğunu bilir. Bu sebeple, Allah ve rasulüne karşı savaşan askeri rejimin yazgısında devamlılık yoktur. Ve bu rejimin sonu, Allah’ın izniyle, eski sömürgeci güçlerin sonu gibi olacaktır. Rejimin güç gösterilerine, askeri ve emni durumu kontrol etmesine aldanmayın. Bu, savaşın tabiatından hiçbir şey değiştirmeyecektir. Bu yalnızca bir zaman meselesidir. Bunun ardından, Allah’ın yardımıyla, durum bu halkın mustazaf evlatlarının lehine dönecek, mücahidler dizginleri ele alacaktır. Bu Allah’ın sabit, değişmez sünnetlerinden biridir ki O, aziz kitabında şöyle buyurmaktadır:

“İnkar edenlerin diyar diyar dönüp dolaşmaları sakın seni aldatmasın. Bu pek kısa bir faydalanmadır. Sonra varacakları yer cehennemdir.” (Al-i İmran Suresi, 196-197’nci ayetler)

Şu da malumdur ki tarih boyunca dünyadaki halk devrimleri değişken ve dalgalı bir tabiata sahiptir, kuvvet ve zayıflık arasında gidip gelmektedir. Kimi zaman genişlemekte, kimi zaman küçülmekte, sonra gücünü geri kazanmakta, böylece devam etmektedir. Tüm bunlardan önemlisi, mücahidin ilkelerinde sebat etmesi, kimliklerini koruması, planlarına bağlı kalması, vakıadan ve değişimlerinden gafil olmamasıdır. Ta ki mürted rejim düşsün ve Cezayir beldesinde Allah’ın hükmü hakim olsun, yahut bizler bu olmadan can verelim.

Bu münasebetle, ümmeti ve halkı, bu mücrim çetelere karşı çeyrek asırdan fazla süredir savaşan, canlarını avuçlarında taşıyan, canlarını Allah yolunda ve mustazafları bu müstekbir cellatların elinden kurtarma uğrunda sunan en hayırlı gençlerine destek olmaya teşvik ediyoruz.

Şüphesiz Allah emrinde galiptir, ancak insanların çoğu bilmezler. Allahu teala şöyle buyurur:

“Sizden evvel nice olaylar gelip geçti. Yeryüzünü dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün. İşte bu (Kur’an), bütün insanlara bir açıklamadır, takvâ sahiplerine bir yol gösterme ve öğüttür. (Ey mü’minler!) Gevşemeyin ve üzülmeyin. Eğer mü’min iseniz üstünsünüzdür. Eğer siz (Uhud’da) yara aldı iseniz, (düşmanınız olan) o kavim de benzeri bir yara almıştı. İşte biz, o günleri insanlar arasında döndürür dururuz. Bu da, Allah’ın gerçekten iman edenleri ortaya çıkarması ve sizden şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.” (Al-i İmran Suresi, 137-140’ıncı ayetler)

Soru 2: Grubunuzun Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin ile beraber güneyde sürekli olarak genişlemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni bölgesel vilayetler ortaya çıkarma durumu söz konusu mu? Bu genişlemenin akidevi yönü bir kenara bırakılırsa, askeri ve siyasi gerçeklik bakımından, bunu sonlandıracak yahut bir sınır koyacak mısınız?

Batı Afrika’da El Kaide genişlemesi

Allah’a hamdolsun ki Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin’deki mücahidler ahlaklarının güzelliğiyle, amellerinin sadıklığıyla, akidelerinin sağlamlığıyla, düşmana karşı güçlerinin şiddetiyle ve muzaffer cihadlarının temizliğiyle yükselmişler ve Allahu teala’nın fazlıyla güç kazanmışlardır. Ve mücahidler bölgenin gençleriyle yaşlıları için bir model haline gelmiş, sahih cihadın aydınlığı onlara sirayet etmiş, nuru kalplerinde parlamıştır.

Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin’in isminin de kendisine bir delildir. Mahiyetine, projesine ve hedeflerine delildir. O, Müslümanların evlatlarından bir cemaattir, Afrika’daki ve dünyadaki kafirler onlarca yıldır ona saldırmaktadır.

Mali beldeleri ve çevresi, İslam ümmetinin ayrılmaz bir parçasıdır. İslam buraya çok eski zamanlarda girmiştir. Bu beldenin farklı dil ve ırklardan halkları ve kabileleri İslam’ı benimsemiş, birbirlerini seven kardeşler olarak bu beldenin bağrında yaşam sürmüşlerdir. Ta ki Haçlılar burayı barbarca Hıristiyanlaştırma hamleleriyle işgal edinceye dek… Onlar ne burada kalmış ne de buradan ayrılmışlardır. İşgalciler buradaki halkların birliğini dağıtmış, saflarını bölmüş, aralarına fitne, nefret ve düşmanlık ekmiştir. İçlerinde gaflet olduğu bir zamandan, aralarında kan davası olan taife ve cemaatlere dönüşmelerine kadar…

Bugün, ümmetin düştüğü yerden kalkmasının zamanı gelmiştir. Tıpkı Mali’deki Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin’de bulunan mücahid evlatlarının uyandığı gibi. Ve tıpkı, Müslümanların beldelerinde bulunan diğer davet ve cihad cemaatlerindeki kimseler gibi. Ki bunlar, nerede olursa olsun İslam’a ve Müslümanlara yardım etmeye kararlıdırlar. Öyle ki insanlar, kendi beldelerinde haysiyetli, emniyetli bir hayat yaşayabilsinler. Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin’in hedefi budur. Ki bu hedef için canla başla ve kararlı bir şekilde, acele etmeden, pervasız davranmadan mücadele etmektedir. Tevfik ise Allah’tandır.

Soru 3: Bugün, grubun (İslami Mağrip El Kaidesi) devamının Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin’in devamına bağlı olduğu açıktır. El Kaide’nin diğer kollarının tecrübelerinin çoğunun tecrübelerinin başarısız olduğu hesaba katıldığında, bu tecrübenin başarısının stratejik olduğunu düşünüyor musunuz? Örneğin, Togo ve Benin’deki yerel liderlerle birlikte paralel yapılar inşa etme arayışında mısınız? Bunlar içerisine grubun liderleri veya tecrübeli isimleri yerleştirilecek mi? Bunların biatleri İslami Mağrip El Kaidesi’ne mi, Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin’e mi yoksa genel olarak El Kaide’ye mi olacak? Örnek olarak, Nijerya’nın batısında bu yılın başında size biat eden grubu (Ensaru isimli grup kast ediliyor) alabiliriz.

Evet. El Kaide’nin genel liderliği tarafından benimsenen bu plan ve strateji büyük ölçüde başarılı olarak görünüyor. Sadece İslami Mağrip kolu açısından değil, diğer kollar açısından da böyle. Bu yalnızca Allah subhanehu ve teala’nın fazlıyladır. Hamd ve minnet O’nadır.

Sahel ve Sahra bölgelerindeki bu başarının hali, kabilelerin genç ve yaşlılarının cihadi çalışmalara artan şekilde katılımıyla da tecelli etmektedir. Azavag kabilelerinin son zamanlarda Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin’e biati de bunun bir delilidir.

Bizler, Allahu teala’nın yardımıyla, tüm hedeflerimizi gerçekleştirinceye kadar, farklı milliyetlerden işgalciler beldelerimizden çıkarılıncaya kadar ve onların yönetimi gasp eden uşakları azledilip saf dışı bırakılıncaya kadar bu yolda ilerleyeceğiz. Ve Allahu teala’nın dilemesiyle, bunun ardından çatışma bölgelerinde emniyeti ve barışı ikame edeceğiz. Kabileler ve ırklar arasında adalet ve eşitliği sağlamak için çalışacağız. Sonra da Allah’ın yardımı ve tevfikiyle, bu geniş bölgelerde iktisadi, içtimai ve ilmi bir kalkınma hareketi oluşturacağız. Tefvik ise Allah’tandır.

Soru 4: Burkina Faso’daki genişlemenizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Saflarınızda, halkı yabancılaştırmamaya yönelik emirlerinizden sapan disiplinsiz unsurlar ve tugaylar bulunduğu malumdur. Buna örnek olarak Solan’daki katliamı verebiliriz. İnkar etmelerine rağmen bu Cemaat ile (Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin) bağlantılı bir tugayın işiydi.

Derim ki: Elhamdulillah, Burkina Faso’da da diğer bölgelerde de saflarımızda, sizin söylediğiniz gibi itaatsiz unsurlar yahut tugaylar bulunmuyor. İlişkilerimiz, Allahu teala’nın fazlıyla, gerçekten çok iyi. Aramızda rabbimiz azze ve celle’nin şeriatı hükmediyor, iman bağı bizi birleştiriyor ve Allah yolunda cihad misakı aramızda bağ kuruyor.

Burkina’daki mücahid kardeşlerimiz, bizim bildiğimiz kadarıyla, hiç kimseye karşı herhangi bir saldırganlıkta bulunmadı. Bunun aksine çok kısa bir süre zarfında, kafir düşmanı uykusuz, savaşta yaralanmış vaziyette bıraktılar. Ta ki korkak rejim, sıradan halk için zorla askere alma uygulaması başlattı. Ve Wagner paralı askerlerinden yardım istemeye başladılar.

Ve (son olarak) sizden bu haberlerin nasıl nakledildiğini tesbit etmenizi ve soruşturmanızı rica ediyorum.

Soru 5: Neden grup (İslami Mağrip el Kaidesi) ve cemaat (Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin) olarak, faaliyet gösterdiğiniz bölgelere yönelik açık bir hicret çağrınız yok? Bunun sebebi elverişli bir halk zemininin mevcut olmaması mı? Yoksa lojistik meseleler sebebiyle mi, taktik bir tercih mi? Yoksa buna şu an izin vermeyen şer’i bir hüküm yüzünden mi?

Derim ki: Hayır ey Vesim. Söylediğinin aksine kardeşler birçok kere Mali ve çevresindeki mücahidlerin desteklenmesi yönünde çağrı yaptılar. Bunlar Müslümanların tümüne hitap eden genel ve Banbara, Fulan, Sangay, Dogon, Tuareg, Arap ve diğer tüm kadim kabilelere hitap eden hususi çağrılardı. Ve Allah’a hamdolsun bu çağrılar ve seslenişler meyvesini verdi, birçokları halen bu çağrılara yanıt veriyor.

Bununla birlikte, cihad sahası cidden geniş, bu sebeple daha fazla yardıma ve desteğe ihtiyaç duyuyor. Sadece adama, mala ve silaha değil, her türden yardım ve desteğe… Ve bu saha gerçekten gelecek vadeden bir saha. Ehemmiyet açısından diğer cihad sahalarından daha az öneme sahip olan bir saha değil. Sadece beşeri ve maddi servetinin bolluğu sebebiyle değil, aynı zamanda büyük jeostratejik öneminden dolayı da böyle. Bu sebeple bugün küresel güçlerin bu Afrika ülkelerindeki nüfuzlarını artırmak için adeta kudurduklarını görmekteyiz. Öyleyse dünyadaki tüm Müslümanların bu ülkelerdeki cihadi hareketlere, her türlü destek ve yardımda bulunmak için inisiyatif alması gerekir. Her türlü yardım ve destekten bahsediyorum. Şayet kuvvetli bir şekilde desteklenirse, Allah’ın izniyle, bunun tüm dünyadaki Müslümanlara büyük bir etkisi olacaktır.

Soru 6: Medyada bir gelişme fark ettik. Sizin arka planda Cezayir bayrağıyla, Ebu Musab’ın da arka planda Mali bayrağıyla bulunduğu bir yayın gördük. Bununla arzu edilen mesajları açıklar mısınız? Bu genel olarak cihadi hareketin özel olarak ise El Kaide’nin ulusal bayrakları reddetmesiyle alakalı bir şey mi?

Asli olarak, bayraklar ve sancaklar edinmekte ve bunları çeşitli münasebetlerle dalgalandırmakta bir mani yoktur, aksine bu caizdir, bazen ise mendubtur. Bunun şartı ise (bayraklarda) şeriatın aslı ve hükümleriyle çelişen bir şey bulunmamasıdır. Asıl olan budur. Ancak, söz konusu zamandaki bayraklar “ulusal/vatani” bir tabiatta olması, “ulus/vatan” mefhumunun “ümmet” yerine yüceltilmesi söz konusudur. Ve bunların, yani bu ulusal bayrakların çoğusu kindar Haçlı sömürgecilik tarafından ortaya çıkarılmıştır. (Haliyle) bu bayraklar insanlardan bir kısmı ve mücahid cemaatler tarafından reddedilmiştir ki bu tabiidir.

Soru 7: El Kaide’nin, sizin ve Ebu Musab’ın istediğinize yaklaştığı değerlendirmesinde bulunmak mümkün mü? Ki bu (sizin düşündüğünüz şey) kaynakları ABD ile savaşa ve Batı’da düzenlenecek saldırılara harcamak yerine, varlık gösterdiğiniz (yerel) bölgelere odaklanmaktır.

Yakın ve uzak düşman

Derim ki, Mali ve çevresindeki bölgelerde cihadi faaliyetler dün doğmamıştır. Ve mücahidlerin askeri seviyede elde etmekte oldukları başarılar bir tesadüf eseri değildir. Bilakis bu, 20 seneden uzun bir süredir devam eden gayretli ve sürekli çalışmaların neticesidir. Bunun için bölgenin halkları ve kabileleri canlarını feda etmiştir. Mücahidler bu uzun yol boyunca çeşitli plan ve stratejiler takip etmiştir. Bunların tümü bölgenin dini, etnik, coğrafi ve tarihi özellikleri ile uyumludur. Aynı zamanda bu konuda zamana bağlı merhaleler ve şartlar da hesaba katılmıştır. Her merhale kendisine has, uygun bir plana sahiptir. Cihadi çalışmalar halen aynı düzen ve minvalde devam etmektedir. Ta ki Allahu teala’nın izniyle kamil bir zafer elde edilinceye dek. Allah’tan yardım ve destek niyaz ederiz.

Soru 8: Grubun emiri olduğunuz zaman yaptığınız ilk beyanatlarda ve Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin tarafından yayınlanan birkaç beyanatta, Sahel bölgesi ve Afrika’daki çatışmanın çerçevesinin Fransa ile tanımlamış, ancak grubun da (İslami Mağrip El Kaidesi) cemaatin de (Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin) Fransız toprakları içerisinde operasyon düzenlemeye hazırlanmadığını belirmiştiniz. Bu Fransa’ya siyasi bir mesaj olarak değerlendirilebilir mi ve bu beyanatların yorumuna dair detay verebilir misiniz?

Batı’nın liderleri müstekbirlerdir. Kindar sömürgeci tarihlerine özlem duymaktadırlar. Ancak zamanın değiştiğini, işgalcilerin devrinin bir daha geri dönmemek üzere geçtiğini bilmiyorlar. İnsanlar, geçmişin derslerini acı bir şekilde öğrenmiştir. Zillete ve köleliğe artık razı olmazlar. Yok olmalarına ve yıkılmalarına yol açacak dahi olsa, işgalcilere direnmek ve onları topraklarından çıkarmak için hiçbir çabayı esirgemezler. Birçok Afrika ülkesinin bugün şahit olduğu şey işte budur. Bilhassa Fransa’ya karşı düşmanlık ve nefretin artan şekilde açığa çıkması… Ki bunun son örneği Fransız güçlerinin Mali’den çıkarılmalarından sonra Burkina Faso’dan da çıkarılmasıdır.

Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin’in hedefinin açık olmasına rağmen, Fransa ve Batılı ülkelerin liderleri bizlere karşı şerlerini durdurmamıştır. Beldelerimiz halen onlara ait sömürgelermiş gibi iç işlerimize müdahil olmaktadırlar. Bu, işgal ve sömürgecilik zihniyetinin Batı’nın liderlerinin strateji ve planları üzerinde egemen olduğuna açık bir delildir. Şöyle buyuran Allah el-azîm, doğruyu söylemiştir:

“Sen, onların milletlerine (dinlerine) uyuncaya kadar Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmayacaktır. Onlara de ki ‘Allah’ın hidayeti (olan İslâm) doğru yolun ta kendisidir.’ Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların arzu ve heveslerine uyarsan, artık senin için Allah’tan yana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara Suresi, 120’nci ayet)

Soru 9: Beyanatlarınızda Fransız halkını devletlerinden ayırmanız hususunu nasıl meşrulaştırıyor yahut nasıl tahlil ediyorsunuz? Bu ayrımı, faaliyet gösterdiğiniz bölgelerdeki yabancı ve Fransız siviller hususunda tatbik etmiyor musunuz? Halka yönelik bu doğrudan yaklaşımla, Vagadugu’daki “Aziz İstanbul” restoranına yönelik eylemden bu yana şehirlerde eylemlerinizi kesmeniz arasında bir bağlantı var mı? Ve neden o zamandan bugüne dek saldırı ne üstlenildi ne de saldırı hususunda özür dilendi? Sizin ve El Kaide’nin diğer kollarının geçmişte (sivillerin öldüğü saldırılar için) ister açık ister gizli olsun özür dilediği ve tazminat ödediğiniz biliniyor.

Modern Batılı devlet, kurucularının kendi bakış açısına göre, bir dizi yüce insani değer ve mefhum üzerine bina edilmiştir. Tıpkı ferdi ve toplumsal hürriyetler, hakkın ve kanunun egemenliği, halkların ve kitlelerin güç ve idare hususunda güçlendirilmesi gibi… Buna binaen bizler zaman zaman bu insanları, kendilerine hakim olan kanun ve yasalarla garanti edilen egemenlik rollerini oynamaya çağırıyoruz. Bu, onların siyasilerinin ve liderlerinin, mustazaf halklara karşı cürümlerini durdurmaları içindir. Eğer bu Batılı kitleler, bilhassa onların aydın ve siyasi seçkinleri, kendi hükümetleri tarafından dünyadaki mustazaflara karşı işlenen zulmü durdurma konusunda üstlerine düşen medeni rolü oynamış olsalardı, insanlar vatanlarında güvende olurdu, barış ve sükunet içerisinde yaşarlardı. Ancak bu kişiler üstlerine düşeni maalesef yapmadılar.

Soru 10: Fransız ordusunun Mali’den çıkmasını kendiniz için bir zafer olarak addediyor musunuz? (Ayrıca) Rusya’nın çatışma hattına girmesi ve ülkenin orta kesimlerindeki katliamları göz önünde bulundurulursa, mevcut askeri rejimle müzakere etmekte bir fayda görüyor musunuz?

Fransa’nın Mali’den çekilmesi

Kesinlikle diyorum ki Fransız ordusunun Mali’den çekilmesi, Fransa ve müttefikleri için korkunç bir hezimettir. Buna karşın Mali’deki Müslümanlar için ise büyük bir zaferdir. Mücadele ettikten, savaştıktan, mücahid evlatlarına yardım ve destekte bulunduktan sonra, bu zaferi hak ederek kazanmışlardır. Bununla birlikte derim ki: Hezimete uğramış düşman karşısında dikkatli olmak gerekir. Zira o belirli bir süreç için çekilmiş olabilir. Ardından geri döner ve saldırganlığına çeşitli vasıta ve yollarla devam eder. Düşmanın aslı (kendisine) suizan ve güvensizlik duyulması, kendinden sadır olanlarla itham edilmesidir. Bu, mücahidlerin rahata ve gaflete bel bağlamaması içindir. Bilakis daima ihtiyatlı ve uyanık olmaz gerekir.

Mali’nin yeni liderlerinin derslerini iyice öğrenmiş olmasını ve sadece Fransa ile değil, milliyeti ne olursa olsun tüm sömürgeci güçlerle bağlarını kesmelerini temenni ettik. Zira bu kuvvetler en nihayetinde işgal, yağma ve tahribat güçleridir. Aralarında bir fark yoktur. Katolik Fransa’nın ateşinden Ortodoks Rusya’nın ateşine sığınmak akıl ve mantık eseri değildir. Bunlar bir madalyonun iki yüzü değil midir? Mali’nin ve tüm dünyanın liderleri bilmelidir ki İslam şeriatıyla hükmedilmesi ve topraklarımızın sömürgecilikten tamamen arındırılması meselesi, müzakereleri ve yarım çözümleri kabul etmeyecek, hayati bir meseledir.

Soru 11: Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin tarafından önemli operasyonlara veya Batı çıkarlarını hedef alan saldırılara ilişkin bilgilendiriliyor musunuz? Yahut bu hususta sizinle istişare ediyorlar mı? Veya bu grup, El Kaide’nin diğer kolları gibi, genel organizasyon ile istişare etmeye gerek olmaksızın mı faaliyet gösteriyor? Geçmişte rehinelere dair müzakere şartları, yahut Ebu Dücane el Horasani veya Faysal Şehzad operasyonları gibi konularda yeşil ışık yakılması hususunda El Kaide’nin yaşadığı problemlerin sebebi bu mu?

Sevk ve idareye dair usullerimiz şura prensibine dayanmaktadır. Bu, bizim yönetim hususundaki asli prensibimizdir. Bunun tatbiki ise, emniyet ve harp durumlarında vakıanın değişimine adapte olur. Zira harp hali, bilhassa gerilla harpleri, idare usullerinin barış halindekinden farklı olmasını gerektirir. Harp halinde liderliğin, idare ve işlerin yönetimi hususunda gerçekten esnek olması gerekir. Bu yüzden çoğunlukla merkezi olmayan bir üslupla faaliyet gösterir. Saha komutanlarına geniş bir alan ve yeterli bir boşluk tanınır ki işlerini, bilhassa operasyonel olan işlerini idare edebilsin. Elbette bu (aynı zamanda), çizilen planın genel çerçevesinden sapmamayı da zorunlu kılar. Ve Allah’a hamdolsun, bizim işlerimiz geniş kapsamlı bir istişare, tam bir insicam ve karşılıklı koordinasyon içerisinde yürümektedir, elhamdulillah.

Soru 12: Amerikan ordusunun çekilmesi ve Emirlik’in (Afganistan İslam Emirliği) geri dönmesi hususunda Taliban hareketini değil Afgan halkını tebrik etmenizde bir çelişki fark ettik. Bunun sebebi nedir? Bu hükmetme şeklini açıklamalarındaki gecikmeye ilişkin mi? Sizin hareketin durumunu ve 2001 sonrasında içerisinde bulunan kesimleri tecrübe ettiğinizi, El Kaide’nin bugünkü Taliban liderlerinden bazılarına karşı dikkatli (bir duruşa sahip) olduğunu biliyoruz. Zevahiri’nin Birleşmiş Milletler (‘e katılma) hususunda yayınladığı uzun reddiyeyi -ki bu Taliban’a karşı doğrudan bir eleştiri ve uyarı olarak değerlendirilmişti- ve Kabil’de öldürülme koşullarını hatırlamadan edemeyiz.

Afganistan

Hayır ey Vesim. Sen bizim beyanatlarımızın iyi bir takipçisisin. El Endülüs ve Ez Zallaka tarafından yayınlanan açıklama hem Afgan halkına hem de Taliban’a bir tebrik mesajı içeriyordu ki sen de bunlara bakabilirsin.

Ve bununla birlikte derim ki: Afgan beldesi, Allahu teala’nın yardımıyla (Allahu teala’nın ardından, ikincisi olmayan tek bir emirle) işgalcilerin mezarlığı ve üç imparatorluğun yok edicisi değil midir? Üç işgalin her merhalesinde düşmanları yenen işte bu halktır. Diğer İslam halklarının aksine, nesiller değişse bile, düşmanlarının karşısında değerlerini, kimliğini ve dik duruşunu değiştirmeyen tek halk işte budur. İşte bu acayip farklar, bu halkı (Afganları) diğerlerinden ayırmaktadır. Yani bu halk sömürgeleştirilemeyen halktır. Belki de Malik bin Nebi’nin, Allah ona rahmet etsin- nazariyesi maalesef birçok Arap ve İslam halkı için doğru olsa da bu büyük halk için asla geçerli olmayacaktır. Ve Taliban hareketi de var olduğundan beri kendisini milletinin bağlamından hariçte bir pozisyonda sunmamıştır. Taliban, tıpkı Afgan halkı gibi, acılardan doğmuştur. Onlar, süregelen tek bir tarihi bağlama sahiptir. Dini, mezhebi ve fıkhi vakıaları birdir. Taliban’ın kuvveti ve zaferi, Afgan halkının tamamının kuvveti ve zaferidir. Ve gerilla savaşında tecrübesi olan bir kimse bilir ki gerilla savaşında güçlü bir halk desteği olmadan kazanmanın yolu yoktur. Ve tevfik Allah’tandır.

Soru 13: El Kaide’nin en önemli kollarından birinin lideri olarak pozisyonunuz sizi genel organizasyonun heyet ve komiteleri içerisinde yeni bir yere koyuyor mu? Bu bağlamda sizin selefinizin (Ebu Musab Abdulvedud) ve Ebu İyad et Tunusi’nin pozisyonunu zikredebiliriz. Örneğin “Hıttin Komitesi”nden bahsedebiliriz. Bunun rolü nedir? Fikirleri bağlayıcı mıdır yoksa sadece istişari nitelikte midir?

Derim ki: Ben İslam’ın askerlerinden bir askerim. Dinim ve ümmetim için yaşıyorum. İlahım ve yaratıcım (olan Allah)dan beni kendisine itaat ve kendi yolunda cihad için kullanmasını, hayatımı da kendi yolunda şehadetle noktalamasını niyaz ediyorum. Bu temenni edebileceğim en kıymetli şeydir.

Soru 14: Yerel veya yabancı grup ve hükümetlerle doğrudan yahut dolaylı müzakerelere ilişkin pozisyonunuz nedir? Ebu Yahya ve Ebu Musab Abdulvedud arasındaki görüş farklılıkları, örneğin barış yapmanın meşruiyetine, yorumuna ve kiminle olacağına dair farklılıklar ışığında, sizin için bu husustaki sınırlar nelerdir? Moritanya (ile barış) örneğini diğer komşu ülkelerin takip etmesi mümkün mü?

Barış müzakereleri

Doğrusu, birçok defa savaş hususundaki kaidemizi açıklamış olmamıza rağmen, bu soru oldukça fazla tekrar edildi. O da şudur: Savaş savaşana karşı, barış ise barışana karşıdır. Allahu teala şöyle buyurur:

“Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Allah adaletli olanları elbette sever.” (Mumtehine Suresi, 8’inci ayet)

Allah subhanehu ve teala bunun ardından aynı surede şöyle buyurur:

“Allah ancak, din konusunda sizinle savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanlarla dostluk kurmanızı yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte bunlar zalimlerin ta kendileridir.” (Mumtehine Suresi, 9’uncu ayet)

Ve bunun üzerine: Müzakereler hususundaki pozisyonumuz açıktır. Düşmanlığını durduran ve tarafsızlık isteyene bunu veririz. Böyle yapmayanlara ise istediklerini veririz, tevfik ise Allah’tandır. Bunlar ilkelerdir. Detaylara gelince, bu mevzu elbette, hem grup içerisinde hem de kabilelerin evlatlarıyla ve beldenin ehliyle kapsamlı bir istişare gerektirir.

Soru 15: Sizin varlık gösterdiğiniz bölgelerde faaliyette bulunan, İslami olsun yahut olmasın insani örgütlere dair düzenlemelere ilişkin duruşunuz nedir? Ayrıca bunların Müslüman olsun olmasın çalışanlarına ve yabancılara ilişkin (duruşunuz nedir?)

Bu örgütlere dair şer’i duruş onların mahiyetine, çalışmalarının tabiatına, gerçek hedeflerine, ahitlerine olan bağlılıklarına ve onlarla yapılan ahitlere bağlıdır. Bu örgütlerinin birçoğunun hükümetlerle ve hükümet dışı (yapılarla) bağlantılarının olduğu sır değildir. Bunların aralarında İslam’a ve Müslümanlara düşman olan grup ve kuruluşlar için çalışanlar da vardır. Faaliyetleri belki zahiren insani faaliyet ve hayır faaliyeti olsa da iç yüzleri düşmanca ve istihbaratla ilgili olabilir. Son olarak söylediğim bu vasfı taşıyanlar hoş karşılanmayacaktır.

Soru 16: Sorularıma verdiğiniz son cevaplardan bu yana, İslam Devleti cemaati (IŞİD) ile olan çatışmanız geri dönüşü olmayan bir merhaleye ulaştı. Sadece çatışmalar değil, onları tekfiriniz ve nitelendirmeleriniz de şiddetlendi. Onlara karşı seküler veya kabilevi diğer hiziplerle ittifak kurmayı caiz görüyor musunuz? Buna dair esaslar nelerdir? Tıpkı son zamanlarda Mali’deki Talatay’da olanlar gibi… Geçmişte Ebu Yahya ile, El Kaide ve dönemin Somali ordusu arasında, Etiyopya ordusuna karşı koymak için ittifak kurulmasının caizliğe dair bakış açıları arasında ihtilaf olduğunu hatırlıyoruz.

IŞİD ile çatışmalar

Evet, harici cemaatine karşı askeri duruş tarafsızlıktan çatışmaya evrildi. Şu anda, bizimle onlar arasındaki ilişkiler harptir. Geçmişte, onlarla aramızda harp olmaması hususunda oldukça dikkatliydik. Bundan sakınmak için elimizden gelen her şeyi yaptık. Tüm bunlar, asli düşman olan Fransa ve müttefiklerinden başkasıyla meşgul olmamak içindi. Fakat Allah’ın kaderi önceden takdir edilmiştir. Olur ki bir şeyden hoşlanmazsınız ancak Allah onda çokça hayır var etmiştir. Her halde, alemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun. Mücahidler, Allah’ın yardımı ve fazlıyla, bu haricileri hezimete uğratmayı başarmış ve onları saldırdıkları bölgelerden çıkartmıştır. Bu, kabilelerin evlatlarıyla dayanışma içerisinde olmuştur. Bunlar laik hareketlerin mensupları değildir. Her halükarda bizler, Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin’in mücahidleri olarak, körü körüne çekilmiş bayrakların altında ve laik hareketler içerisinde savaşmaya cevaz vermiyoruz.

Soru 17: Son soru, kaçırılan Fransız Olivier Dubois’ya dair. Sizin tarafınızdan bana, onun kandırılıp tuzağa düşürülerek kaçırılmadığına ilişkin teyit verildi. Ancak kendisine Talatay’daki saha komutanlarınızdan El Bakay ile röportaj yapma sözü verilmişti. Onunla, Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin adına, İslam Devleti cemaatiyle olan çatışmaya ilişkin görüşecekti. Yakinen biliyoruz ki grup (İslami Mağrip El Kaidesi) ve cemaat (Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin) olarak sizin bu mevzulara ilişkin sözleriniz pek azdır ve liderlik dışında aleni olarak söylenmezler. Konuya dair söylenti ve yorumları gidermek adına, bu kişinin kaçırılmasına ilişkin koşullar hakkında ve serbest bırakılmasına neyin mani olduğu hususunda bizi bilgilendirmenizi istiyoruz.

Rehine meselesi

Sen de biliyorsun ki Vesim, rehine meseleleri büyük bir gizlilik ve ketumiyet gerektirmektedir. Bizler genellikle bunların detaylarını ve gelişmeleri medyayla paylaşmaktan kaçınmaktayız. Bu ilk olarak rehinenin maslahatı için. Bunun oldukça açık olduğunu zannediyorum.

Ancak sana ve özellikle rehinenin ailesine şu hususta güvence vermek isterim: Olivier Dubois, iddia edildiği gibi kandırılarak tuzağa düşürülmedi. Ve kardeşimiz El Bakay’ın da bu meseleyle bir ilgisi yok. Olivier, Fransız emniyet müessesesinin gayet iyi bildiği meselelerden dolayı kaçırıldı. Ve şayet bu meseleyi çözmeye niyetleri varsa, Fransız yetkilileri bunu yapmak için sadece inisiyatif almalıdır, zira top onların sahasındadır. Ve kuvvet kullanmaktan da sakınmaları gerekir, zira bu ilk olarak rehineye zarar verecektir. Ve uyaran mazurdur.

Böylece, sorularına cevap vermeyi tamamladım. Bu görüşme için sana şükranlarımı sunarım, teşekkürler.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.

İlgili Haberler

Mogadişu yönetimi lideri: Şartlar dahilinde Eş Şebab'la masaya oturabiliriz

Röportaj Haberleri