Analiz | Birleşmiş Milletler İsrail'in Gazze'deki saldırılarını durdurabilir mi?

Analiz | Birleşmiş Milletler İsrail'in Gazze'deki saldırılarını durdurabilir mi?

Birleşmiş Milletler Gazze'de kelimenin tam anlamıyla bir soykırıma girişen İsrail'i durdurabilecek mi?

Gazze'ye ölüm ve umutsuzluk yağarken dünyanın en güçlü karar alma organı olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni felce uğratan çıkmazı aşmak için gergin ve zorlu müzakereler devam ediyor.

Al Jazeera'nın edindiği bilgiye göre Malta'nın BM Büyükelçisi Vanessa Frazier, geçtiğimiz ay boyunca başarısızlıkla sonuçlanan bir dizi çabanın ardından nihayet Gazze'deki savaşla ilgili bir karar çıkarabilmek umuduyla Konsey üyeleri arasında yeni bir karar tasarısını üzerinde düşünülmesi ve olası bir oylama yapılması için dolaşıma soktu.

Malta, Konsey'in seçilmiş 10 üyesinden biri ve 2022'den bu yana silahlı çatışmalarda çocuklar konusunda söz sahibi. Bu pozisyon Malta'ya BMGK'nın çatışma bölgelerindeki çocukların korunmasına yönelik çabalarında öncü bir rol oynama fırsatı veriyor. Al Jazeera'ya konuşan diplomatik kaynaklar, yeni karar tasarısının BMGK'nın 15 üyesinin tamamının devam eden çatışmalarda çocukların korunması konusunda uzlaşabileceği umuduyla çocuklara odaklanarak hazırlandığını söyledi.

UNICEF Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölge Direktörü Adele Khodr Cuma günü yaptığı açıklamada, "Çocukların yaşam ve sağlık hakkı engelleniyor" dedi. BM kurumu, Gazze Şeridi'nde çocuk sağlığı hizmetleri neredeyse çökerken, kuşatma altındaki bölgede bir milyon çocuğun hayatının "pamuk ipliğine bağlı" olduğu uyarısında bulunmuştu.

BMGK'nın Gazze'deki savaşa nihayet tepki vereceğine dair umutlar, sadece ABD de dahil olmak üzere tüm üyelere hitap edecek uzlaşmacı bir dil bulmaya yönelik yeni girişimler nedeniyle değil, aynı zamanda ABD'nin tutumunda bir değişiklik olduğu için de yenileniyor. Başkan Joe Biden 2 Kasım'da ilk kez İsrail'in sürdürdüğü saldırılara insani bir ara verilmesi çağrısında bulunmuştu.

ABD, seçilmiş üyelerle (Arnavutluk, Brezilya, Ekvator, Gabon, Gana, Japonya, Malta, Mozambik, İsviçre ve BAE) aktif olarak temas halinde olduğunu söylüyor. Bu önemli bir gelişme zira ABD'nin veto yetkisi, 7 Ekim'de şiddet olaylarının patlak vermesinden bu yana Konsey'in önceki kararlarından birçoğunun başarısızlıkla sonuçlanmasının nedenlerinden biri oldu.

Ancak, her zaman olduğu gibi, Konsey'de kararın içeriği konusunda büyük tartışmalar yaşanıyor. Rusya ve Çin, ABD'nin "insani duraklama" çağrısında bulunan karar tasarısını veto etti. Konsey'in geri kalanının çoğu kararda "ateşkes" kelimesinin yer almasını istiyor. Kararda tek bir kelimenin (duraklama ya da ateşkes) tercih edilmesi, uluslararası barış ve güvenliği korumakla görevli BM'nin en üst organında bir çıkmaza neden oldu.

Al Jazeera'ya konuşan kaynaklara göre Malta kararıyla birlikte tartışmaya açılabilecek kilit soru çatışmalara verilen aranın süresi. İnsani yardım kuruluşları ve hatta ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrail'in kabul ettiği dört saatlik molaların şu anda insani acıları anlamlı bir şekilde hafifletmek için yeterli olmadığını söyledi. Ancak ABD'nin birkaç gün sürecek molaları kabul edip etmeyeceği belli değil.

Yine de önceki kararlardan bu yana değişen bir şey var. Tüm BM üye devletlerini temsil eden BM Genel Kurulu, 27 Ekim'de 193 üyeden 120'sinin oyuyla kabul edilen insani ateşkes çağrısıyla açık görüşünü ifade etti. Böyle bir karar bağlayıcı olmamakla birlikte, dünyanın ruh halini gösteren bir sıcaklık kontrolü olarak ahlaki bir ağırlığa sahiptir.

BM Gazze'de ateşkes konusunda neden başarısız oldu?

Gazze'de ateşkes çağrısında bulunan önceki BMGK karar tasarıları başarısız oldu. Rusya tarafından hazırlanan iki karar tasarısı yeterli oyu alamadı ve ABD de bu tasarılara karşı oy kullanan ülkeler arasında yer aldı. Brezilya tarafından önerilen bir karar tasarısı 15 üye ülkeden 12'sinin oyunu alsa da ABD tarafından veto edildi. Rusya ve Çin de ABD tarafından hazırlanan bir karar tasarısını veto etti.

BMGK'nın beş daimi üyesi -Çin, Fransa, Rusya, Birleşik Krallık ve ABD- beğenmedikleri herhangi bir kararı veto etme yetkisine sahip olsalar da bu durum oldukça nadirdir. ABD ve Rusya geçmişte veto yetkilerini en çok kullanan iki ülke olmuştur. Son yıllarda ABD veto hakkını çoğunlukla müttefiki İsrail'i korumak için kullandı.

Bu durum her zaman böyle değildi. ABD 1970'lerden önce sık sık İsrail'in hoşuna gitmeyen kararların geçmesine izin veriyordu.

ABD, 1956'da diğer BMGK üyeleriyle birlikte İsrail'i bir önceki yıl Gazze'ye düzenlediği askeri operasyon nedeniyle eleştiren bir oy kullandı. O dönemde Gazze Mısır'ın kontrolündeydi.

İsrail çıkan karara uyacak mı?

Daha yakın bir tarihte, 23 Aralık 2016'da, Barack Obama yönetiminin son günlerinde, BMGK 2334 sayılı kararı kabul etti.

Bu kararda İsrail'in Doğu Kudüs de dahil olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarındaki yerleşimlerinin "hiçbir hukuki geçerliliği olmadığı ve uluslararası hukukun açık bir ihlalini teşkil ettiği" bir kez daha teyit edildi.

Yerleşimlerin iki devletli çözüm vizyonunun önünde büyük bir engel teşkil ettiği de kararda yer alıyordu. Obama yönetiminin kararı veto etmesi için İsrail'den ve ABD içinden ciddi baskılar vardı, ancak sonuçta yönetim çekimser kaldı. Karar 14 oyla kabul edildi.

Sivillere yönelik şiddetin önlenmesi için acil adımlar atılması çağrısında da bulunan Konsey kararı "bağlayıcı uluslararası hukuk" olmasına rağmen İsrail tarafından görmezden gelindi.

Bir ülke BMGK kararına karşı gelirse ne olur?

Eğer karar çiğnenirse, bir sonraki adım Konsey'in cezalandırıcı önlemler almasıdır. Bu, ihlali ele alan ve eylem çağrısında bulunan bir takip kararıyla yapılır.

BM geçmişte ihlali yapan ülkelere yaptırım uygulayarak harekete geçmiştir. Ancak son yıllarda, BMGK'nın yeni yaptırımlar kabul etmesini istemeyen daimi üyeler Rusya ve Çin'den geri adım geldi.

BM Sözleşmesi uyarınca Konsey daha da ileri giderek uluslararası bir gücün yetkilendirilmesini emredebilir. Bunun kayda değer bir örneği 1991 yılında Irak lideri Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgalini tersine çevirmek için ABD öncülüğünde bir askeri ittifakın oluşturulmasıydı.

Sorun, olası bir takip kararında yatmaktadır. Biden yönetiminin İsrail'e karşı güçlü adımlar atacak cezalandırıcı bir kararı destekleyeceği neredeyse hiçbir koşul yok.

Halihazırda ABD yönetiminin İsrail'in askeri operasyonlarını dizginlemesi ve sivilleri öldürmekten vazgeçmesini sağlamaya yönelik arka planda çabaları var. Ancak bunlar işe yaramıyor.

İsrail şu anda uluslararası hukuk çerçevesinde hesap verebilirlik konusunda hiç de endişeli görünmüyor. İsrail ve ABD, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni (UCM) kuran Roma Statüsü'nün imzacıları değil.

Mahkeme, Gazze çatışmasında işlenen suçlarla ilgili yargı yetkisine sahip olduğunu açıkça belirtmiştir. BMGK kararlarının ihlali ve hastanelerin hedef alınması ve sivillerin ayrım gözetmeksizin bombalanması gibi uluslararası insancıl hukuk ihlalleri, ikna edici bir davanın bir parçasını oluşturabilir.

Ancak UCM harekete geçse bile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Lahey'de gönüllü olarak teslim olması mümkün değil. Aynı şekilde, Mart ayında UCM tarafından savaş suçları nedeniyle hakkında tutuklama emri çıkarılan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in de kendisini UCM yargıçlarına teslim ettiğini görmedik.

Tüm bunlar koşulların bir noktada değişmeyeceği anlamına gelmiyor. Ve eğer uluslararası hukuku ihlal ederseniz, savaş suçlarında zaman aşımı yoktur. UCM ve 2021 yılında BM İnsan Hakları Konseyi tarafından kurulan ayrı bir Uluslararası Bağımsız Soruşturma Komisyonu mevcut çatışmaya ilişkin kanıt topluyor. Bunlar tüm dünyanın görmesi için kayıt altında tutulacaktır.

BM bugüne kadar ne yaptı?

Geçmişe dönecek olursak, BM İsrail'i ilgilendiren sorunlarla mücadele etmek için barışı koruma güçleri kurmuştur. Bunlar arasında 1956 yılında Mısır ile İsrail arasındaki sınıra uluslararası barış gücü askerleri konuşlandıran BM Acil Durum Gücü (UNEF) de yer almaktadır.

Diğer iki misyon bugün hala faaliyet göstermektedir. BM Ayrılma Gözlemci Gücü (UNDOF) 1974 yılında Golan Tepeleri'ndeki İsrail ve Suriye güçlerinin anlaşmalı olarak ayrılmasının ardından kurulmuştur. İsrail'in Lübnan'dan çekildiğini teyit etmek ve uluslararası barış ve güvenliği yeniden tesis etmek amacıyla 1978 yılında Lübnan'daki BM Geçici Gücü (UNIFIL) kurulmuştur.

Bu güçler her türlü ihlali rapor etme, durumu izleme ve sakinleştirici bir varlık sağlama yetkisine sahiptir.

Yine de bu güçlerin barışı tesis etme yolunda yapabileceklerinin sınırları var. Lübnan ile İsrail arasındaki Mavi Hat olarak bilinen cephe hattında şu anda herhangi bir sakinlik yok ve Hizbullah ile İsrail güçleri arasında son yılların en şiddetli çatışmaları yaşanıyor.

Golan Tepeleri'ndeki durum da Suriye savaşı da dahil olmak üzere uzun süredir çok gergin.

Ancak tüm bunların tek önemi BMGK'nın bir karar tasarısı üzerinde anlaşmaya varabilmesi.

BMGK bir kez daha sınanmak üzere.


Al Jazeera için James Bays tarafından kaleme alınan bu analiz Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Analizde yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
2 Yorum