Akıl/Felsefe - Din/Vahiy İlişkisi Üzerine (1)

Akıl/Felsefe - Din/Vahiy İlişkisi Üzerine (1)

Grek mitolojik düşüncesinde akıl, tanrıdan çalınmış olup tanrıya rağmen ondan bağımsız olarak kullanılan bir özgürleşme aracı olarak kabul edilmiştir. 

 لَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِۖ لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَاۚ أُولَٰئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

Andolsun ki,cinlerden ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık.Onların kalpleri vardır fakat onunla gerçeği anlamazlar.Gözleri vardır fakat onlarla görmezler.Kulakları vardır fakat onlarla işitmezler.İşte bunlar hayvanlar gibidirler.Hatta daha da aşağıdadırlar.Bunlar da gafillerin ta kendileridir.( Araf Suresi 179.Ayet)

Beşer aklı ve onun ürünü olan felsefe ile vahye dayanan din arasındaki ilişki kadim ve temel bir problem olarak günümüze kadar gelmiştir.Allah (c.c), vahyi'nin taşıyıcısı olarak kendi cinsimizden Peygamberler göndermiştir.Peygamberler kendilerine vahyedileni insanlara tebliğ,tebyin etmiş ve günlük hayatın içinde pratiğini insanlara göstererek öğretmişlerdir.Bu anlamda Peygamberler vahyin manalarını insanların kalplerine, akıllarına ve hayatlarına taşımışlar,akıl ve kalp bütünlüğünü sağlayarak kalbi aklın inşaası için çalışmışlardır.Akıl ve kalp bütünlüğü bozulunca din de  tahrif edilmiş,her muharref ilahi dinden sonra insanları yeniden sırat-ı müstakime/doğru yola çıkarmak için Allah (c.c) yeniden Peygamber göndermiştir.Son gönderdiği din ise daha önce gönderdiği kitapları tashih eden  ve tamamlayan İslam'dır. İslam dini ile Allah (c.c) biz insanlara olan nimetini tamamlamış ve din olarak bize İslam'ı seçmiştir.Bundan sonra vahiy ve Peygamber gelmeyecektir.Dolayısıyla bundan sonra kim doğru yola gelirse kendi iyiliğine kim de saparsa kendi aleyhine bir iş yapmış olacaktır.

Allah (c.c) son kitabı Kur'an'ı Kerimde 49 yerde akletme fiilinden bahsetmekte ve insanları yukarıda ziktrettiğimiz ayet-i kerime de dahil olmak üzere akıllarını kullanmaya davet ederek,akletmeyenleri kınamaktadır.Zira daha önce göndermiş olduğu kitapları tahrif eden kavimlerin durumlarının akletmemelerinin bir sonucu olduğunu, akılla iman uyumunun bozulmasının bu durumun bir sonucu olduğunu bize haber vermektedir.

Bu kısa girişten sonra aklın Grek/Yunan felsefesindeki ve Hristiyan teoljideki tanım ve yeri ile modern Batı düşüncesinde/felsefesinde aklın tanım ve işlevi nedir? sorularına yanıt arayarak, Batı akıl paradigmasının oluşumu konusunda bir fikir sahibi olduktan sonra İslam'da akıl nedir, fonksiyon ve sınırlılığı nedir sorularına Kur'an perspektifinde cevaplar bularak İslam'daki akıl paradigmasının oluşumunu ana hatlarıyla ve makalemin sınırlılığı içerisinde izah etmeye çalışacağım inşaallah.

GREK/ANTİK YUNAN DÜŞÜNCESİNDE DİN-AKIL İLİŞKİSİ 

Greklerde dünyaya,hayata yön verdikleri düşünülen tanrılar,tanrısal güçler,yarı tanrılar,daimonialar ve benzeri elle tutulur gözle görülür varlıklar olarak algılanmış ve tasarlanmıştır.Bu tanrılar insanları cezalandıran,bağışlayan,kendi aralarında da çekişmekten ve savaşmaktan geri kalmayan bireyin dışında konumlanmışlardır. Antik Yunan halk ozanlarının halkın muhayyilesini de gözeterek uydurduğu bu tanrılar yine onların anlatılarıyla anonim kültürün bir yansıması olarak mitolojiye dönüştürülmüştür. Tamamen mitolojik kahramanlar olan tanrılar ve onların hikayeleri Grek   politeizm/paganizm inancının temelini oluşturmaktadır.

Mitoloji  Antik Yunan'da kendine özgü bir kozmoloji/evren ve varlık kavrayışı oluşturmuştur. Mitolojinin bir işlevi de  mevcut toplumsal düzeni destekleyip  onu kendiliğinden sonuna kadar bağlı tutarak bir duygular ve inançlar sistemi oluşturmasıdır. Tıpkı günümüz batıl sistemlerin ürettiği sahte kutsallar üzerinden oluşturulan  duygu ve inançlarla halkı kendisine bağlayarak kollektif şuur inşa etmesi ve bu suretle devamlığını güvenceye alması gibi.Yine bu tanrılar adına düzenlenen festivaller ve olimpiyatlarda ( günümüzdeki olimpiyatların kökeni Yunan/Grek paganizmine dayanmaktadır)  yapılan gösteriler,sunaklar bu inancın ayini ve bir nevi milli bayramı olarak kabul edilmektedir. Grek paganizminde tanrılar aslında insan ve kaderi arasındaki tampondan başka bir şey değildir.Zira nedenselliğini kavrayamadıkları doğa olaylarını tanrıların ereksel eylemi olarak görüyorlardı,örneğin gök gürültüsünü tanrının kızması,şimşek çakmasını tanrının kılıcı olarak yorumluyorlardı.

Antik Yunan'da mitostan logos'a (akıl,bilgi) geçiş kendisini yine mitolojik bir tanrı olan Prometheus'un kişiliğinde bulmaktadır.Efsane'ye göre Prometheus aydınlıkla özdeşleşen  bilgi ateşini tanrılar tanrısı Zeus'tan çalarak yerdeki insanlara vermiştir.Böylece Yunanlılar bu bilgi ateşi ile aydınlanarak tanrıların boyunduruğundan kurtulmuşlardır.Ancak insanseverlik tanrısı Prometheus bu eyleminden dolayı Zeus tarafından cezalandırılmıştır.Nitekim  bazı meydanlarda bu gün gördüğümüz  elinde yanan meşale heykeli Antik Yunan tanrısı Prometheus'u temsil etmektedir.

Anlaşıldığı üzere Grek/Antik Yunan düşüncesinde insan akılcı düşünceye ve aydınlığa tanrıdan çaldığı bigiyle ulaşmıştır.Ve bu "tanrıya rağmen" olmuştur.Bu aşamadan sonra Grekler mitolojinin karanlığından ve kendi tasvvurlarının ürünü olan tanrıların baskılarından kurtularak logos'un ( akıl,bilgi) aydınlık evrenine girmişlerdir.Büyük bir kısmı tanrıda kalan bu ateş(bilgi/akıl/aydınlık) sayesinde tanrıyla akraba olduklarına inan Grekler aklı tanrısal bir cevher olarak görerek tanrıdan aldıkları bu aklın tanrısal külli akılla çelişmeyeceğine inanarak akla ilahi bir misyon biçmişlerdir. Mitostan logos'a geçiş döneminin filozofları olan Thales,Anaksimandros ,Anaksimenes ve Heraklietos gibi doğa filozofları varlık / ontoloji üzerine yoğunlaşarak ilk neden ve ilk madde (arkhe) problemi üzerine yoğunlaşarak akıl yürütme yoluyla doğaya rasyonel bir dayanak bulma çabasına girmişlerdir.Oluşturulan bu akıl paradigmasına göre hiç bir şey mistik ya da anlaşılmaz değildir.Akıl almaz tanrılara ya da ifritlere (cinlere) yer yoktur.Böylelikle varlığın bir keşmekeşin karanlığından değil,logos'un aydınlık düzeninde mitos'tan bağımsız olarak anlaşılabilir,davranışları tahmin edilebilir hatta kontrol edilebilir olması mümkündür.Böylece Thales ve kuşağı olan Anaksimandros,Anaksimenes ve Heraklietos rasyonel ontolojiyi/varlık düşüncesini inşa etmişlerdir.Varlığı (tanrı da dahil) ve varlığın oluş ve bozuluşu (el kevn ve'l fesad) ile varlığın zorunlu nedenlerinin açıklanışında akıl(nous) ana referans olarak belirlenmiştir.Anaksagoras'a göre akıl(nous) maddeden ayrı ve cisimsel olmayan bir ilkedir.Pythagoras'ın Antik Yunan akıl paradigmasına kazandırdığı en önemli şey gerçekliğin matematiksel bir yolla algılanabileceği düşüncesidir.Bu düşünce modern bilimin de temellinde yatan matematiksel gerçekliğe tekabül etmektedir.

Doğa filozofları Grek kültüründe mitolojik çağın sonunu getirmiş oldukları gibi,bilimsel felsefi çağın hazırlayıcıları ve başlatıcıları olmuşlardır.Onların Arkhe temelinde varlığa bir dayanak bulma girişimleri Grek kültüründe rasyonel/akılcı bir paradigmaya imkan vermiştir.Daha sonra gelen Sofistler, doğa filozoflarının dış dünyaya yönelmiş felsefelerini sorgulayarak bunun yerine sujeye/insana ve onun iç dünyasına yönelmiş bir felsefe ortaya koymuşlardır.Sofistlerin felsefesinin temel özellikleri her şeye şüphe ile yaklaşmaları, pragmatist/yararcı oluşları ve gerçekliğin bilgisinin izafi/görece olduğunu kabul etmeleridir.Nitekim Protagoras sofizminde "insan herşeyin ölçüsüdür,var olanların varlıklarının da , var olmayanların var olmadıklarının da ölçüsüdür" sözü gerçekliğin yada hakikatin bilgisinin tek kaynağının insan olduğunu ve hakikatin insandan insana değişebileceğini yani görece olduğunu belirtmektedir.Sofistler'in geliştirmiş oldukları ahlak felsefesine göre insana haz veren şeyler iyi ve doğru , elem ve acı veren şeyler ise kötü ve yanlıştır.İnsanın erdemi iyi olana, haz verene yönelmek olmalıdır.İnsanın ahlaki iyiyi gerçekleştirmesi ve hakikatin bilgisine ulaşması ancak nefsine hoş gelen şeyleri terk edip ,bedeni arzuların isteklerini reddederek ruhunu temizlemekle mümkün olabilir.

Sofistlerin bu bireysel kurtuluşçu ve hakikati bireyselleştirip göreceleştiren  etiğine karşı Sokrates Sofist karşıtı bir duruş sergileyerek rasyonel etiğin temellerini atmıştır.Sokrates "ben sokaklarda dolaşarak hepinizi,paranın ve vücudun değil , ruhun en yüksek terbiyesine önem vermeniz gerektiğine inandırmaya çalışıyorum" diyerek rasyonel etiği toplumsal alana mal etmeye çalışmıştır.Bu anlamda Sokrates Grek düşüncesinde doğa felsefesinden insan felsefesine geçişin filozofudur.

Sorates'in öğrencisi/tilmizi olan Platon felsefesini belirlediği iki ilke üzerine oturmuştur. İdealar dünyası ve duyumlar dünyası olarak dünyayı ikiye ayırmıştır. Platon'a göre idealar ruhun ontolojik gerçekliğidir.Bilgi ise ruhta uyumakta olan ideaların ani olarak bir yansıması veya parlamasıdır.O ruhta bilinçsiz bir halde bulunan doğuştan tasavvurların (a priori/önsel) olduğu görüşündedir.Bu nedenle Platon "bilgi hatırlamaktır" der.Duyumlar dünyası, duyu organlarımız ile elde ettiğimiz ve günlük yaşamın içinde deneyimlerlerimizle elde ettiğimiz bilgilerden oluşur.Ancak bu bilgiler sanı/doksa'dan ibarettir.Doğruluğu ancak idealar dünyasındaki gerçeklikle çatışma içinde olmazsa onaylanabilir ve doğru bilgi hüviyetini kazanır. Platon'a göre akıl bizi iyi ideasına bağlayan yetidir,tıpkı gözün bizi güneşe bağlayan duyusal organ olması gibi.Fakat göz, ya da görme yetisi,güneşle özdeş değildir,tıpkı aklın iyi ideasıyla özdeş olmaması gibi. O filozofların dininin sadece bilim ve erdem olması gerektiğini söyleyerek filozofları tanrıya benzetmeye çalışmıştır.

Bir bütün olarak değerlendirildiinde Platon'un felsefesi , akıl ve madde,tanrı ve dünya,ruh ve beden arasında keskin bir biçimde tanımlanmış düalizme/ikiciliğe dayanan idealist bir sistem olarak Antik Yunan düşünce  geleneğinde yeni bir fay hattına tekabül etmektedir. Platon felsefesinin günümüz modern laik din ve dünya algısının oluşumunda da büyük bir etkisi olmuştur.

Platon'un öğrencisi/tilmizi olan Aristoteles, Platon'un idealar düşüncesini eleştirerek Grek  düşünce paradigmasının içindeki en büyük kırılma noktasını oluşturmuştur.Aristoteles,Platon'un idealar sistemine karşı töz/cevher fikrini ön plana çıkarmıştır.Platon'un idealar öğretisi ( tümelin bilgisi,idea/değişmez olanın gölgesi olan görüngüler dünyası) karşısında Aristoteles tikel şeylerin içkin doğasında düşünülebilen bilgi anlayışını savunmuştur.Bu görüşe göre her varlık kendi içkin doğasında kendi ereğini/amacını ve bilgisini taşımaktadır.Varlıklar birer töz'dür ve töz maddde ve suretten/form'dan oluşmaktadır.Töz,somut,bileşik varlık ve form olmak üzere iki çeşittir.Tözün bir formu,madde ile birleşmiş formdur,diğeri ise kelimenin tam anlamında formdur.Somut bileşik varlık anlamında her töz oluşa tabi olduğundan yok oluşa da tabidir.Form ise bunun tersine yok oluş sürecine tabi değildir,çünkü oluşa tabi değildir.Meseleyi somutlaştırırsak at bir varlıktır ve oluş ve yok oluşa tabidir.At ölürse atın formu/sureti/şekli zihnimizde yok olmaz.Oluşa tabidir(çünkü at diye bir varlık olmasa onun şeki/formu da olmaz) ancak yok oluşa tabi değildir.  

Aristoteles'e göre akıl insanda içkin olan tanrısal bir unsurdur.Bu nedenle Grek düşüncesinde insan sahip olduğu akıl nedeniyle tanrıya akrabadır.Aristoteles'e göre akıl ruhun etkinliklerine dışarıdan gelmiş yeni ve daha yüksek bir şey olarak ruhun öteki etkinliklerindeki fail rolüyle kendisini gerçekleştirir.Aristoteles aklı ikiye ayırır.Aklın kendinde olan salt çalışması olarak etkin/faal akıl ve kendinde yetersiz,bedenin edilgin duyularını işleyen edilgin/pasif akıl olarak ikiye ayırarak açıklamaya çalışır.Buna göre etkin/faal akıl meydana gelmemiştir,yok da olmayacaktır, çünkü o tanrısal bir cevherdir.Ancak pasif/edilgin akıl bağlı olduğu bireylerde ortaya çıkar ve onların ölümüyle de yok olur.

DEĞERLENDİRME

Grek mitolojik düşüncesinde bilgi ve onunla özdeş kabul edilen akıl tanrıdan çalınmış olup tanrıya rağmen ondan bağımsız olarak kullanılan bir özgürleşme ve hakikatin bilgisini elde etme aracı olarak kabul edilmiştir. 

Thales'le başlayan mitostan/dinden/dogmadan/doksadan(sanıdan) logos'a (bilme yetisi/akıl) geçiş ve rasyonelleşme sürecinde ilk etapta bir bütün olarak varlığa bir ilke bulma gayreti kendini göstermiştir.

Sokrates'in diyalektik yaklaşımları çerçevesinde etik-politik insan sorunsalına dayalı düşüncenin ortaya çıkışı ve Platon'un idealar teorisi ile  düalist varlık ve dünya tasavvurunun etkisi günümüzde de devam eden laik zihniyetin oluşumuna zemin hazırlamıştır.

Grek kültüründe doğa filozofları ekseninde belirtmiş olduğumuz mitos'tan logos'a geçiş kırılması,rasyonel bir varlık tasavvurunu mümkün kılmış ve buna bağlı olarak Platon ve Aristoteles ile birlikte aklın kendini yeni bir terminoloji içerisinde kuracağı rasyonel bir epistemoloji gelişimine imkan vermiştir.

Aristoteles, Platon idealizmine karşılık daha realist hatta duyusal verilerin epistemolojik bir meşruiyete kavuşmasını sağlamıştır.Platon'un idealar dünyasında aradığı "hakikat" Aristoteles sisteminde "eşyanın kendisinde" aranmıştır. 

Hüseyin Kurşun / Mepa News

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.