Analiz | ABD ve İsrail Gazze'nin geleceği konusunda anlaştı mı?

Analiz | ABD ve İsrail Gazze'nin geleceği konusunda anlaştı mı?

"İkilinin geçmişi çok eskilere dayanıyor ve ilişkileri son kırk yılda yaşanan krizler boyunca inişli çıkışlı bir seyir izledi."

Lorraine Mallinder | Al Jazeera | Tercüme: Mepa News

Son birkaç haftadır Amerika Birleşik Devletleri, İsrail'in Gazze'ye karşı yürüttüğü savaşın sona erdirilmesine yönelik vizyonunu ortaya koyuyor. Başkan Joe Biden'a inanılacak olursa, yönetimi şimdiye kadar imkânsız olanı hedefliyor: "Savaşı sonsuza kadar sona erdirmek" için bir teklif.

Cumartesi günü Washington Post'ta bir yazı kaleme alan Biden, işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze'nin Filistin Yönetimi altında yeniden birleştirilmesinden ve iki devletli bir çözüm için çalışılmasından söz etti. Barışa ulaşmak için Filistinlilerin "zorla yerlerinden edilmemesi", "yeniden işgal, kuşatma ya da abluka olmaması ve topraklarda küçülmeye gidilmemesi" gibi temel ilkeleri ortaya koyan Biden, "işe şimdi başlanması" gerektiği konusunda ısrar etti.

Tüm bunlar kağıt üzerinde oldukça umut verici görünüyordu, ancak Tel Aviv'den gelen sözler epey farklıydı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Filistin Yönetimi'nin Gazze'yi ele geçirmesi fikrini reddederek, savaş sonrası Gazze'de "üstün ve aşırı kapsamlı bir İsrail askeri şerit" planlarını çoktan açıklamıştı. ABD'nin 14.3 milyar dolarlık yardımı İsrail ordusuna doğru ilerlerken, savaş henüz bitmemiş gibi görünüyor.

ABD ve İsrail çelişik mesajlara yabancı değil. İşte bu ikili ilişkide işlerin nasıl yürüdüğüne ve bunun Gazze için ne anlama geldiğine dair bir tahlil:

ABD ne dedi?

Hamas savaşçılarının 7 Ekim'de Gazze sınır tellerini aşarak yaklaşık 1.200 kişiyi öldürmesi ve 240'tan fazla kişiyi esir almasından üç gün sonra Biden İsrail'e güçlü bir desteğin sinyallerini verdi.

İsrail, Gazze Şeridi'ne yönelik hava ve kara saldırısı derinleştikçe ABD yönetiminin başına bela olacak "savaş kanunları"na atıfta bulunarak 13 binden fazla insanın ölümüne neden oldu.

Foundation for Middle East Peace Başkanı Lara Friedman sürece ilişkin şu ifadeleri kullandı: "Hamas saldırısının korkunç doğası ve ölçeği göz önüne alındığında ABD'nin ilk tepkisi şaşırtıcı değildi. Ancak daha sonra gelenler neredeyse kasıtlı bir cehalet gibiydi."

Kısa bir süre sonra Biden mesajının dışına çıktı. Hamas tarafından kafaları kesilen bebeklerin fotoğraflarını gördüğünü söyledi, bu iddialar daha sonra Beyaz Saray sözcüsü tarafından geri çekildi. Gazze'ye bombalar yağarken, BM kuruluşlarının geçmiş değerlendirmelere dayanarak inanmamak için hiçbir neden görmediği Filistinli ölü sayısını sorguladı.

Savaşın üzerinden bir ay geçtikten sonra tonda bir değişiklik oldu. O zamana kadar Gazze'ye, Hiroşima'ya atılan atom bombasının tahrip gücünü ziyadesiyle aşan 25 bin tondan fazla patlayıcı atılmıştı ve bölünmüş Demokratlar içindeki ilericiler ile uluslararası aktörlerden İsrail'in dizginlenmesi için baskılar artıyordu.

Ölü Filistinli çocukların görüntülerinde "kendi çocuklarını" gördüğünü söyleyen ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Netanyahu'nun İsrail'in savaştan sonra "belirsiz bir süre" boyunca enklavın güvenliğinden sorumlu olacağı iddiasına karşı çıktı. Tokyo'da düzenlenen Yedi Grup zirvesi çerçevesinde yaptığı konuşmada Filistinlilerin sesinin Gazze'de kriz sonrası yönetimin "merkezinde" yer alacağını söyledi.

Bununla birlikte Blinken, güvenlik için bir "geçiş" ve "mekanizmalar" olacağını söyledi. Geçiş döneminde Gazze'yi kontrol etmek üzere çok uluslu bir Arap gücü devreye girerek Filistin Yönetimi'nin önünü açacak mı? Yoksa bu büyük rol "belirsiz bir süre" boyunca İsrail tarafından mı yerine getirilecek? Bugün için bu soru hala tartışmalı.

Peki ya İsrail?

Blinken'in konuşmasından sonra Netanyahu, ülkesinin savaşın bitiminden sonra şeridi "işgal etme" niyetinde olmadığını söyleyerek ABD'nin oyun planını kısmen kabul eder gibi göründü. Pek çok kişi İsrail'in 2005'te çekildikten sonra bölgeyi işgal etmeyi hiç bırakmadığına ve devam eden kara, hava ve deniz ablukası yoluyla etkin bir kontrol uyguladığına dikkat çekti.

Ancak İsrail başbakanı CNN'e verdiği bir mülakatta kontrolü Filistin Yönetimi'ne devretmeyeceğini açıkça ifade etti. Filistin Yönetimi için "Yeniden yapılandırılmış bir sivil otorite olmalı, başka bir şey olmalı." dedi. Bir basın toplantısında, Filistin Yönetimi'nin İsrail nefretini körüklediğini iddia ettiği okul müfredatına ve hapisteki Filistinlilerin ailelerine yaptığı ödemelere karşı çıktı.

İsrail'in zorla yerinden etmesi ve hastaneler de dahil olmak üzere sivil altyapıya yönelik tekrarlanan saldırıları sosyal medyada ortaya çıktıkça, daha büyük bir soru soruluyor. İsrail gerçekten de Gazze'de hiç Filistinli kalmasını istiyor mu?

Friedman, "Bu noktada, ilk günden beri soykırım ve etnik temizlik dilini kullanan İsrailli üst düzey kamu görevlilerinden bu çok açık bir şekilde anlaşılıyor" dedi.

Soykırım niyetini kanıtlamak için çıta oldukça yüksek, ancak İsrailli politikacılar ve yetkililer araştırmacılara kışkırtıcı söylemlerden oluşan kapsamlı bir katalog sunuyor.

Geçtiğimiz ay bizzat Netanyahu, Yahudi kutsal kitabında İsrailoğullarına intikam amacıyla yok etmeleri emredilen bir ulus olan "Amalek"e atıfta bulundu.

Yeni bir uç noktaya varan Miras Bakanı Amichai Eliyahu, Gazze'ye nükleer bomba atmanın gerçekten bir seçenek olabileceğini söylediği için bu ay açığa alındı.

ABD ve İsrail aynı görüşte mi?

1978-2003 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı'nda analist ve müzakereci olarak görev yapan Carnegie Endowment for International Peace'in kıdemli araştırmacılarından Aaron David Miller, "Bu çatışma başlamadan önce bile ilişkiler giderek gerginleşiyordu çünkü İsrail tarihindeki en aşırı sağcı hükümete sahipti" dedi.

Bu yılın başlarında Netanyahu, Biden'ın İsrail yargısını tartışmalı bir şekilde güçten düşürmeyi yavaşlatması yönündeki talimatlarına karşı gelmişti. Bu hamle, sadece kendisini yolsuzluk suçlamalarından korumak için değil, aynı zamanda Batı Şeria'nın ilhakını hızlandırmak için bir taktik olarak da eleştirilmişti.

Ancak ikilinin geçmişi çok eskilere dayanıyor ve ilişkileri son kırk yılda yaşanan krizler boyunca inişli çıkışlı bir seyir izledi. Miller, ABD-İsrail ilişkisinin "işletim sisteminin" kısmen Biden'ın siyasi DNA'sına işlemiş olan İsrail ile derin ilişkisi sayesinde hala sağlam olduğuna inanıyor. Miller'ın da belirttiği gibi, Biden kendini Siyonist olarak tanımlıyor.

Yine de iç cephede ABD Başkanı, New York'tan Alexandria Ocasio-Cortez gibi Demokratların savaşı durdurmak için harekete geçmesi çağrısında bulunduğu bir siyasi yelpazenin hem sağından hem de solundan gelen baskılarla karşı karşıya. Cumhuriyetçiler ise Miller'ın deyimiyle "İsrail asla yanlış yapmaz partisi" olarak ortaya çıktı. Gelecek yılki seçimler ufukta görünürken, Biden sıkıştığını hissediyor.

Miller savaş konusunda İsrail ve ABD'nin Filistinlilerin ölümünün önlenmesi, rehinelerin kurtarılması (10'u Amerikan vatandaşı), "kısa duraklamalarla çözülemeyecek" insani krizin ele alınması ve nihayetinde inandırıcı bir siyasi sürecin inşa edilmesi dahil olmak üzere "tüm kritik konularda oldukça ciddi bir çıkmazda" olduğuna inanıyor.

Ancak yakın zamanda birbirlerine düşmeyecekler.

Miller şunları söyledi:

"Yönetim hangi noktada İsrail'e ciddi maliyetler ve sonuçlar dayatacak ve taktik ve stratejilerini değiştirmediği takdirde ABD-İsrail ilişkileri üzerinde son derece zararlı bir etkisi olacağını açıkça ortaya koyacak? O noktaya gelineceğinden emin değilim."

Tarih tekerrürden mi ibaret?

Biden geçtiğimiz hafta sonu kaleme aldığı köşe yazısında, can çekişen iki devletli çözümü yeniden canlandıracağını belirtmişti. İsrail'e olan güçlü desteğini yinelerken, Batı Şeria'daki Filistinlilere saldıran ve onları yerlerinden eden sertlik yanlısı yerleşimcilere yönelik vize yaptırımlarından bahsederek daha eşitlikçi bir yaklaşımın ipuçlarını verdi.

Rutgers Üniversitesi'nde doçent olan ve "Bazıları için Adalet: Hukuk ve Filistin Sorunu" adlı kitabın yazarı Noura Erakat bu konuda şüpheci. Erakat şöyle diyor:

"ABD kendisini dürüst bir ara bulucu olarak sunuyor. Ancak özellikle 1967'den bu yana tekrar tekrar gördüğümüz şey, ABD'nin ağzından çıkanı kulağının duymaması. Ağzının bir tarafından iki devletli bir çözüm görmek istediğinde ısrar ederken, diğer taraftan İsrail'e yerleşimci sömürgeci hırslarını genişletmesi ve projelerini sağlamlaştırması için açık bir askeri, diplomatik ve mali destek sağlıyor."

İsrail'in en büyük askeri destekçisi olan ABD'nin müttefikini savunmak için yapmayacağı şey yokt. Kongre'nin 7 Ekim'den sonra İsrail'in füze savunma sistemlerini ve askeri teçhizatını yenilemek için aceleyle onayladığı 14,3 milyar dolarlık askeri yardım, ABD'nin 2016'da başlayan 10 yıllık bir plan kapsamında sağladığı yıllık 3,8 milyar dolarlık askeri yardıma ekleniyor.

Erakat'ın deyimiyle "Filistinlilerin kendileri ve toprakları üzerinde bir miktar yargı yetkisine sahip oldukları ancak anlamlı bir egemenliğe sahip olmadıkları egemenlik çerçevesini" mümkün kılan da işte bu demirden ittifaktır.

ABD, en azından 1983'ten bu yana İsrail'i sistematik olarak korudu ve Filistinlileri apartheid dönemi Güney Afrika'sının Bantustanlarını anımsatan izole toprak parçalarına sıkıştıran yerleşimlerin genişletilmesini kınayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını veto etti.

Bu eğilim, Donald Trump'ın ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşıma kararı ve eski ABD başkanının dünyaya Müslüman, Hıristiyan ve Yahudilerin ortak dini mekanlarının bulunduğu bu şehrin artık İsrail'in başkenti olduğunu megafonla duyurmasıyla küstah yayılmacılığı artan Netanyahu döneminde patladı.

Friedman, Kasım 2022'de rekor bir oyla beşinci kez yeniden seçilen Netanyahu'nun, birbirini izleyen ABD yönetimleri tarafından kırmızı çizgileri aşmak üzere "eğitildiğini" savunuyor.

"Şimdiye kadar doğruluğunu ispatlayan bir şekilde, tam bir dokunulmazlığa sahip olduğuna inanıyor" diyor.

Bu Gazze için ne anlama geliyor?

Savaşın başında İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant şu öngörüde bulunmuştu: "Gazze eskisi gibi olmayacak. Her şeyi ortadan kaldıracağız."

Yedini haftasına yaklaşan savaşta BM ajansları bölgedeki evlerin neredeyse yarısının hasar gördüğünü ya da yıkıldığını, 390 bin kişinin işini kaybettiğini ve 1.5 milyon kişinin bölge içinde yerinden edilerek Gazze Şeridi'nin güney yarısına sıkıştığını bildiriyor.

Kuzeyin büyük bölümü harabeye dönmüşken ve İsrail'in inşaat malzemesi ithalatını büyük ölçüde kısıtlayan ablukayı uzatmasına kesin gözüyle bakılırken Friedman güneyde yerinden edilmenin yeni statüko haline gelip gelmeyeceğini sorguluyor:

"İsrail'in güvenlik kontrolü altında, uluslararası toplumun yiyecek ve su sağladığı dev bir Filistin mülteci kampı olacak bir şeridimiz olacak. Ancak hiç kimsenin herhangi bir yaşam geliştirme şansı olmayacak."

Miller ise şöyle söylüyor:

"Bunun hızlı ya da kolay bir şekilde sona ereceğini düşünmüyorum. İsrailliler Hamas'ı zayıflatmak için ellerinden gelen her şeyi yaptıkları sonucuna varsalar bile, burayı bırakabilecekleri biri ya da bir şey olmadığı sürece Gazze'yi terk etmeyeceklerdir. Şu anda manşetler kötü görünüyor ve gidişat daha da kötü görünüyor."


Al Jazeera'da yayınlanan bu analiz Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Analizde yer alan ifadedeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

uyg.gif

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
1 Yorum