Analiz | Filistinli grupların saldırısı ABD'nin Ortadoğu planına darbe vurdu
"ABD, İsrail’in Gazze’yi yerle bir etmek için ilan ettiği savaşı sadece desteklemekle kalmayıp aktif olarak bu savaşa iştirak ediyor."
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları sonrasında en çok tartışılan konulardan biri de Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşme süreci ve ABD'nin süreçteki rolü oldu.
İsrail'in gerçekleştirdiği saldırılara karşılık olarak Arap ülkelerinin normalleşme sürecinden geri adım atması talebi öne çıktı.
Lamis Andoni, New Arab'da yayınlanan analizinde, Filistinli grupların saldırısının ABD'nin bölgedeki planlarına olan etkisini inceledi. Analiz Mepa News okurları için Türkçeleştirildi. Analizde yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.
El Aksa Tufanı operasyonu hem ABD’nin tüm hesaplarını tersyüz etti hem de Arap devletleri ile İsrail arasında hızlanarak devam etmekte olan normalleşme sürecini tam kalbinden vurdu. Buna ilaveten, en azından şimdilik de olsa İsrail’in bölgede tam olarak kabul görme hedefi ile Filistinlilerin mutlak bir şekilde yalnızlaştırılması süreci durdu. Sekteye uğrayan bu planın bir sonraki safhasında Filistinlilerin tümü yavaş yavaş topraklarından silineceklerdi. İsrail’in nihai amacı, Filistinlilerin fiziki olarak silinmelerine ilaveten Arapların bilinçaltından da silinerek siyasi bir mesele olmaktan çıkarılmasıydı.
Bu nedenle, halen devam etmekte olan acımasız intikam operasyonu İsrail’in olduğu kadar Amerika’nın da bir tepkisi olarak okunmalıdır. Ailelerin tüm fertleriyle birlikte yok edilmesi dahi bugün tanık olduğumuz savaş suçları sadece İsrail’in Hamas’ı, diğer Filistinli grupları ve Filistin halkını mağlup etme arzusu değil aynı zamanda Washington’un da intikamıdır.
Filistinlilerin direnme kabiliyetinin tükenmek bir yana en ufak şekilde dahi zayıflamadığının farkına yediği şokla varan ABD, dünyaya bir mesaj vermek istemektedir. Bunun nedeni Hamas’ın 7 Ekim saldırısının sadece İsrail’in değil ABD'nin de itibar ve saygınlığını zedelemiş olmasıdır.
7 Ekim saldırısı son derece vurucu bir şekilde kanıtlamıştır ki İsrail’in ve dolayısıyla ABD’nin dillere destan teknolojileri ve askeri gücü, vatanlarına derin kökler salmış ve istiklal için her türlü fedakârlığı yapmaya hazır Filistinli savaşçılar karşısında yetersiz ve kısır kalmıştır.
Bu durum, Arap devletlerini başarılı bir şekilde emri altına alarak bölgedeki halklara boyun eğdirme hususunda büyük yol kat ettiğine inanan ABD için tam bir soğuk duş etkisi yarattı. Meselenin geldiği noktada amaç artık Hamas’ı askeri açıdan mağlup etmek değil asıl hedef olan tüm bölgenin kontrolünü tekrar ele almaktır. Bu nedenle ABD, İsrail’in Gazze’yi yerle bir etmek için ilan ettiği savaşı sadece desteklemekle kalmayıp aktif olarak bu savaşa iştirak ediyor.
ABD Başkanı Joe Biden ve Devlet Bakanı Antony Blinken’ın açıklamalardan açık bir şekilde anlaşılmaktadır ki Amerika, ortak amaçları doğrultusunda Hamas’ı tamamen bitirmek için İsrail ile birlikte hareket etmeye devam edecek.
İsrail’in askeri gücünü delip geçen bir hareketi akla getirecek en ufak bir sembolün dahi Gazze’de var olmasına izin verilmeyecek. On yıllardır birbiri ardına göreve gelen ister Demokrat ister Cumhuriyetçi olsun tüm Amerikan hükümetlerinin sarsılmaz önceliklerinden bir tanesi her daim İsrail’in güvenliği ile askeri üstünlüğü olmuştur. El Aksa Tufanı Operasyonu işte bu statükoyu fevkalade bir gösteri ile kırıp atmıştır.
İran’ın nükleer santrallerinin varoluşsal bir tehdit oluşturduğuyla alakalı gürültü yapmakla meşgul olan İsrail ile ABD, bu tehdidin İran’dan değil de muhasara altındaki Gazze’den gelebileceğini beklemiyordu. “İran öcüsünün” sürekli gündemde tutulması, İsrail’in saldırılarını, topraklarını genişletmesini ve etrafındaki devletlere diz çöktürmesini haklı çıkarmak için yürütülen medya ve propaganda faaliyetlerinin bir parçasından ibarettir.
El Aksa Tufanı ABD ve İsrail’e gerçekten bir kez daha göstermiştir ki Filistin halkının direnişi hala devam etmektedir. En önemlisi de bu operasyon ile ırkçı ve kolonici proje ile haklarına, tarihlerine ve özgürlüklerine inancı tam olan bir halkın bir arada var olamayacağı gösterilmiştir.
Gelinen noktada beklenecek tek şey, insan canı maliyeti ne olursa olsun Hamas’ı bir şekilde saf dışı bırakmayı hedefleyen ABD’nin devam etmekte olan kanlı cevabıdır.
ABD tarafından yapılan açıklamalar ile özellikle ABD Kongresi ve Beyaz Saray içinde yakın bağlara sahip Amerikalı Siyonistlerin gündeme taşıyarak savundukları şeylere bakarak bir sonraki safhada olacaklara dair bir takım tahminler yapılabilir.
Öncelikle, Gazze Şeridi’nde yaşanmakta olan tehcir, insanların yaşadığı binaların kasten hedef alınması ve hayati öneme sahip altyapı ile sivil tesislerin vurulması faaliyetleri, Filistinlilere göç etmekten başka çare bırakmamak ve Gazze’deki altyapıyı tamamen yok etmek amacıyla devam edecektir. Bu sürecin sonunda Gazze “Batı'nın” müdahalesi olmadan yaşanılması mümkün olmayan bir enkaza çevrilecek ve yeniden inşa sürecine ise sadece ABD ile İsrail’in “gözetimi altında” müsaade edilecektir.
İkinci olarak, Gazze (ABD desteğiyle) yerle bir edildikten sonra neler olacağını tahmin etmek için 2001’deki İkiz Kuleler saldırılarını hatırlamak lazım gelir. 11 Eylül saldırılarının ardından ABD, kendisine karşı gelen devletleri (Afganistan ve Irak) bombalaya bombalaya taş devrine geri döndürdükten sonra yeniden inşa etmişti.
Bu deneyin aynısının Gazze’de de uygulanacağını bekleyebiliriz. Burada farklı olarak Gazze büyük ihtimalle bir ‘silahtan arındırılmış tampon bölge’ haline getirilecektir zira Filistinlilerin yoğun olarak yaşadığı bir toprak parçasının ABD ve İsrail’in kabul edebileceği tek formu budur.
Üçüncü olarak, İsrail, işgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs’te yaşayan tüm Filistinlileri direnişin devam etmesiyle alakalı herhangi bir işe kalkışmaları halinde sonlarının Gazze gibi olacağıyla tehdit edecektir. Gazze’deki savaş suçlarının ardından başka yerlerdeki direniş grupları ve örgütlere karşı büyük ihtimalle ‘kökünü kazıma’ operasyonları gerçekleştirilecektir.
Dördüncü olarak, her ne kadar resmi normalleşme süreci geçici olarak sekteye uğramış olsa da yukarıda zikrettiklerimizin Arap rejimlerinin işbirliği olmaksızın gerçekleştirilemeyecek olması unutulmamalıdır.
Tam bu noktada bir uyarıda bulunuyorum.
Normalleşme furyası bölge sathında genişlemiyor, anlaşmalar üzerinden vücut bulmuyor olsa da ve hatta mutabakatlar askıya alınsa da bu süreç İsrail ile çeşitli devletler ve yapılar arasındaki güvenlik işbirlikleri üzerinden fiilen devam etmektedir: Filistin Yönetimi, Mısır, Ürdün ve İbrahim Anlaşmalarına imza atan tüm devletler kendilerini topyekûn Siyonist emellere teslim etmiştir.
Bu güvenlik işbirliği meselesi sona ermelidir.
Şu da bir ihtimaldir ki Washington yönetiminin ortağı ile beraber hareket ederek gerek silah gerek propaganda gerek de Filistinlilerin öcüleştirilmesi faaliyetleriyle işlediği cürümlere rağmen Gazze’nin yerle bir edilmesi operasyonu başarıya ulaşamayabilir.
Umudumuz odur ki Washington’un hedeflerinin bu yazıda izah edildiği gibi okunması, Gazze halkından alınmakta olan vahşi intikama karşı durabilmek adına neler yapabileceğimize dair bir tartışma ortamının zuhur eder.
El Aksa Tufanı Operasyonunun zamanlamasının ardından sanıldığı gibi büyük bir gizem yoktur. Filistin davasının silinme sürecine eninde sonunda bir yerde reaksiyon verilecekti ancak operasyonun doğası ve ölçeğinin bu şekilde olması beklenmiyordu. Filistinlilerin geri kalanı gibi Filistin direnişi mensupları da bu işin neticesinde başına gelecekleri tümüyle biliyordu.
Ancak kimse irade gücü, şiddeti, cüretkârlığı, organizasyonu ve ince planlaması bu kadar takdire şayan bir tepkiyi tahmin edemezdi. Üstüne üstlük bunların hepsi akıl alması güç bir gizlilik içinde hazırlandı.
ABD’nin İsrail’e verdiği destek hususunda bu denli açık ve net olması ile Filistin hayatlarını en ufak şekilde aklına bile getirmemesinin arkasındaki asıl neden işte budur. Filistin mücadelesi bir kez daha kendisini, ABD’nin bölge için planladıkları karşısında büyük bir engel olarak kanıtlamıştır.
Bizim bu plana karşı cevabımız her daim İsrail ile Arap devletleri arasındaki normalleşmenin tümüyle reddedilmesi için elimizden geldiği kadar kavga etmektir.
Bu sözlerin amacı tabi ki de Gazze’de yaşanmakta olan felaketin şiddetini ve Gazzelilerin çektiği ağır ıstırapları küçük göstermek değildir. Hepimiz Gazzelilere bu noktada en üst mertebeden saygı göstermeliyiz. Normalleşmeleri şahsen reddetmek ve Arap rejimlerinin ABD’nin planlarını reddetmeleri için üstlerinde baskı kurmak boynumuzun borcudur ve her birimiz bunu mutlaka yapmak zorundayız.