Analiz | İran'ın saldırısı Netanyahu için nasıl can simidi oldu?

Analiz | İran'ın saldırısı Netanyahu için nasıl can simidi oldu?

Bir hafta önce yaygın eleştirilere maruz kalan izole bir lider şimdi Batı'nın desteğine sahip ve dünyanın dikkatini Gazze'den uzaklaştırdı.

Mairav Zonszein | Foreign Policy | Tercüme: Mepa News

Birkaç gün önce dünyanın dikkati Gazze'de yaklaşmakta olan kıtlık ve İsrail'in Hamas'ı devirmek ve rehineleri geri almak gibi savaş hedeflerine altı aydan fazla bir süredir ulaşamaması üzerindeydi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Joe Biden'ın yeterli insani yardımın ulaştırılması ve ateşkesin sağlanması yönündeki baskısının yanı sıra İsrailli protestocuların rehine anlaşması yapılması ve yeni seçimlere gidilmesi yönündeki çağrılarının da baskısı altındaydı.

Ancak 13 Nisan Cumartesi gecesi, İran'ın 1 Nisan'da Suriye'nin başkenti Şam'da üst düzey İranlı subayların öldürüldüğü İsrail saldırısına misilleme olarak İsrail'e yüzlerce insansız hava aracı ve füze fırlatmasıyla tüm bunlar bir anda yok oldu. İsrail'in Şam'daki saldırısı ve İran'ın buna doğrudan karşılık vermesi, iki ülkenin uzun süredir devam eden çatışmasını -genellikle gizli saldırılar ve vekillerin kullanımıyla karakterize edilen- gölgelerin dışına çıkardı, dikkatleri İsrail'in Gazze'deki başarısızlığından uzaklaştırdı, İsrail'in savaş gayretini İran'a doğru genişletti ve Netanyahu'nun yurtdışındaki muhaliflerini -en azından şimdilik- onun arkasına geçmeye zorladı.

İsrail altı aydır birkaç cephede birden savaşıyor. Gazze'yi vururken Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'den de ateş alıyor. İsrailli liderler 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırısını takip eden ilk günlerde Lübnan'daki Hizbullah'a önleyici bir saldırı düzenlemeyi düşündüyse de Biden'ın ısrarıyla son anda bundan vazgeçildi.

Biden bölgesel gerilimin daha da tırmanmasını önlemek için büyük çaba sarf etti ve o zamandan beri İsrail de büyük ölçüde aynı şeyi yaptı. Lübnan'da Hizbullah'a ve Suriye'deki hedeflere yönelik kısasa kısas saldırılarında oyunun zımni kurallarına sadık kaldı ve Irak ve Yemen'le ilgilenmeyi ABD'ye bıraktı. Hizbullah tarafından her gün insansız hava araçları, tanksavar füzeleri ve roketlerle vurulmasına ve kuzey sınır bölgesinde yaşayan 80.000 kişinin yerinden edilmesine rağmen İsrail, savaşın başlarında Gazze'ye odaklanma ve Lübnan'ı ikincil bir cephe olarak tutma kararı aldı. Bu cephenin kontrolden çıkmaması ya da topyekûn bir savaşa dönüşmemesi, aylardır her iki tarafın da neredeyse her gün yanlış hesaplama yapma riskinin yüksek olduğu düşünüldüğünde hiç de azımsanacak bir şey değil

Ancak İsrail'in Suriye'deki bir İran konsolosluk yerleşkesinde üst düzey bir Kudüs Gücü komutanını öldürmeye karar vermesinin ardından bu temkinli yaklaşım pencereden dışarı çıkmış gibi görünüyor. İsrail'in daha önce de Suriye'de İran Devrim Muhafızlarını hedef aldığı doğrudur. Son olarak geçen yıl Noel günü Şam'da İranlı yetkili Seyyid Razi Musavi bir füze saldırısı sonucu öldürülmüştü. Ancak 1 Nisan'daki saldırının İran konsolosluğuna yapılmış olması -İran ve diğerleri tarafından uluslararası anlaşmaların ihlali olarak değerlendiriliyor- önemli bir tırmanma oldu.

İsrailli askeri uzmanlar, analistler ve bazı eski güvenlik yetkilileri arasında bunun İsrail'in yanlış bir hesaplaması olduğu, operasyonel bir fırsat gördüğü ve bunu tüm yansımalarını düşünmeden kullandığı konusunda bir fikir birliği var gibi görünüyor. Bu kesinlikle akla yatkın. İsrail, Tahran'dan doğrudan bir misillemeyle karşılaşmadan İranlı askeri yetkililere saldırmaya alıştı.

Aynı zamanda bu saldırı ve İran'ın misillemesi İsrail'in lehine oldu. En azından Batı başkentleri nezdinde artan diplomatik izolasyonunu azalttı ve özellikle Netanyahu'ya bir can simidi oldu.

ABD, İngiltere, Fransa, Ürdün ve hatta Suudi Arabistan, İran'ın misillemesi sırasında istihbarat paylaşımı, hava sahasında devriye gezme ya da insansız hava araçları ve füzeleri durdurma yoluyla İsrail'in yanında yer aldı.

İsrail'in İran mühimmatlarını engellemedeki yüzde 99'luk başarı oranı, iddia ettiği gibi, İran'ın saldırıyı yeterli hazırlık süresi sağlayacak ve Netanyahu'nun Gazze'deki eylemleriyle yabancılaştırdığı dost hükümetlerin desteğini neredeyse garanti altına alacak şekilde tasarlamasına borçluydu.

Pek çok dünya lideri İran'ı kınayan ve İsrail'e destek veren açıklamalar yayınladı. İsrail, savaş kabinesi üyelerinin İran'a karşı bir "stratejik ittifak" ve "bölgesel koalisyon" potansiyeli yarattığını söylediği (ancak Arap devletleri söz konusu olduğunda bu en hafif tabirle hüsnükuruntu) Batı ve Arap desteğine güvenebildi. BM Güvenlik Konseyi Gazze'de ateşkesi tartışmak yerine İran'ın kınanmasını tartışıyor.

Bu değişim, dünyanın İsrail'in Gazze'deki World Central Kitchen konvoyuna düzenlediği ve yedi yardım görevlisinin ölümüne neden olan saldırıyı izlemesinden birkaç gün sonra gerçekleşti. İran'ın saldırısından önce ABD'nin İsrail'e verdiği koşulsuz destek çatırdamaya başlamış gibi görünüyordu.

Netanyahu'ya yönelik açık onaylamama, savaşın başlangıcından bu yana içeride ve dışarıda en yüksek noktasındaydı. Gazze'deki İsrailli rehinelerin bazı aileleri bir anlaşmaya varılamamasından Netanyahu'yu sorumlu tutarken, İsrail müzakere ekibinin üyeleri de isim vermeden Netanyahu'yu bir engel olarak gören açıklamalar yaptı.

Daha birkaç hafta önce ABD Senatosu Çoğunluk Lideri Chuck Schumer Netanyahu'ya istifa çağrısında bulunuyordu. Demokrat senatörler Biden'a İsrail'e yardımı şarta bağlaması çağrısında bulunmaya başlamıştı. New York Times'ın yayın kurulu bunun gerçekleşmesi için çağrıda bulundu.

Bugün ise tam tersine, dünya İsrail'in karşı saldırıya geçip geçmeyeceğini -ama daha çok nasıl geçeceğini- ve Biden'ın böyle bir saldırıyı engellemek için ne kadar ileri gideceğini görmek için bekliyor. Gazze aniden gözden kayboldu. Gazzeliler İran saldırısı sırasında son altı ayın en sessiz gecesini yaşadıklarını söylerken bile, açlığı durdurma, Gazze'deki kanamayı durdurma, rehineleri geri verme ve ileriye dönük bir yol bulma konusundaki acil ihtiyaç, daha büyük ve daha ölümcül bir bölgesel savaş riskiyle bir kenara itilebilir.

Bu, Biden'ın bölgesel tırmanmayı önleme konusundaki kararlılığı için gerçek bir sınav olacak çünkü ABD 7 Ekim'den bu yana bölgede İsrail'in savunmasına kendini bağlamış durumda ve muhtemelen daha geniş bir tırmanmanın içine çekilecek. İsrail, ABD'nin koordinasyonu ve desteği olmadan İran'a etkili bir şekilde saldıramaz. Gerçekten de İsrail-İran takası, Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi yönündeki çabaları hızlandıracaktır, zira savaşın devamının bölgeyi bıçak sırtında bıraktığı artık çok açık.

İsrail ve İran arasındaki doğrudan çatışma, Biden'ın, kabine arkadaşlarının ve İsrail kamuoyunun çoğunun güvenini kaybettiği bir dönemde Netanyahu'yu güçlendirebilir. ABD hükümeti bu fiyaskonun ortasında İsrail'e yardımı şarta bağlamayı ciddi olarak düşünmeyecektir.

Washington, Netanyahu'yu izole etmek ve yabancılaştırmak yerine, ki eğilim bu gibi görünüyor, şimdi onunla yakınlaşmalı ve işbirliğini derinleştirmelidir.

Daha fazla dünya liderinin İran'a karşı kendisini açıkça desteklemesiyle Netanyahu Gazze operasyonunu uzatabilir. Refah işgali tehdidini ortaya atmaya devam edebilir ve ateşkesle ilgilenmediği pek çok kişi tarafından açıkça görüldüğü halde ateşkes için müzakere ediyor görüntüsünü sürdürebilir. Bu arada, dünyanın dikkati Orta Doğu'daki bilinmeyen bölgelere ve daha geniş bir bölgesel savaş tehlikesine çevrilmişken, kendisinin yerini alabilecek herhangi bir seçim girişimini de geciktirebilir.

Kaynak: Mepa News

wp.gif

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.