Analiz | İsrail'in suikast siyaseti çatışmayı kazanıp savaşı kaybetmenin en büyük örneği

Analiz | İsrail'in suikast siyaseti çatışmayı kazanıp savaşı kaybetmenin en büyük örneği

"İsmail Heniye'den İmad Muğniye'ye, İsrail'in suikast siyaseti çatışmayı kazanıp savaşı kaybetmenin en büyük örneği."

Emad Moussa | The New Arab | Tercüme: Mepa News

İsrail'in 31 Temmuz'da Hamas'ın siyasi lideri İsmail Heniye'yi Tahran'da ve Hizbullah'ın en üst düzey askeri yetkililerinden Fuad Şükür'ü Beyrut'ta çifte suikastla öldürmesi tüm dünyada şok etkisi yarattı.

Kontrolden çıkarak bölgesel bir savaşa dönüşebilecek büyük bir tırmanış; İsrail, Gazze'de kitlesel vahşete imza atarken, 24 saat içinde iki ülkeye saldırarak öfkesini kustu.

Ancak bu yeni bir şey değil. Aslında İsmail Heniye, İsrail'in uzun suikastlar tarihinin sadece sonuncusu.

Temmuz 2002'de, İkinci İntifada'nın en şiddetli döneminde, bir İsrail F-16'sı Gazze Şehri'ndeki Derrac mahallesine bir tonluk bomba attı.

Hedef Hamas'ın askeri kanadı El Kassam Tugayları'nın lideri Salah Şehade'ydi. Bütün bir yerleşim bloğu yerle bir olurken, Şehade ve ailesinin yanı sıra aralarında yedi çocuğun da bulunduğu 15 kişi daha hayatını kaybetti.

Bu acımasız baskını Hamas'ın siyasi ve askeri yetkililerine yönelik suikast dalgası izledi ve 22 Mart 2004'te hareketin ruhani lideri Şeyh Ahmed Yasin'in öldürülmesiyle doruğa ulaştı.

Namazdan sonra Gazze'deki bir camiden çıkarılırken bir Apaçi helikopteri ona Hellfire füzesi fırlattı. 67 yaşındaki lider ve ibadet için camide bulunan diğer dokuz kişi öldü.

Bir ay sonra İsrail Hamas'ın üst düzey yetkilisi Dr. Abdülaziz Rantisi'ye suikast düzenledi. Ve çemberi tamamlamak için İsrail 2012 yılında Hamas Komutanı Ahmed Cabiri’yi öldürdü.

Ahmed Cabiri, Kassam Tugayları'nın lideri ve İsrail'in yirmi yıldır en çok aradığı kişi olan Muhammed Deyf'in sağ koluydu. Deyf birçok suikast girişiminden kurtulmuş ve 2014 yılında bunlardan birinde eşini ve çocuklarını kaybetmişti.

İsrail'in Temmuz ayı başında Gazze'nin güneyindeki El Mevasi'de gerçekleştirdiği iddia edilen suikast girişimi de korkunç bir katliamla sonuçlandı.

İsrail'in "hedef gözeterek öldürme" politikası son on yılda giderek daha kapsamlı, ayrım gözetmeyen ve akıl almaz derecede acımasız bir hal aldı ve mevcut Gazze saldırısında kitlesel vahşet düzeyine ulaştı.

Ekim 2023'te bir İsrail jeti Cebaliye mülteci kampının kalbini yerle bir etti ve iddiaya göre bir Hamas komutanını vurmak için elli kişiyi öldürdü.

Deyf'i öldürmek için çok sayıda savaş uçağı kullanıldı ve İsrail ordusu tarafından yerinden edilen Gazzeliler için 'güvenli bölge' olarak tasarlanan bir alana çok daha fazla ateş gücü gönderildi.

Savaş boyunca bu yöntem tekrarlandı: Tek bir kişiyi hedef almak için bölgeleri yerle bir etmek ve düzinelerce masum insanı öldürmek. Sadece savaşın yıkıma uğrattığı Gazze Şeridi'nde değil, işgal altındaki Batı Şeria'da da İsrail ordusu Filistinli direnişçileri hedef almak için insansız hava araçları ve savaş uçaklarına başvurdu.

İsrail: Haydut bir devlet

İsrailli gazeteci Ronan Bergman, Rise and Kill First adlı kitabında, İsrail'in İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Batı dünyasındaki diğer tüm ülkelerden daha fazla insanı öldürdüğünü söylüyor.

Kitabın yayınlandığı 2019 yılına kadar İsrail 2300 operasyon gerçekleştirmiş ve birkaç bin kişiyi katletmişti. Bergman'ın iddialarının doğruluğunu ya da eksikliğini teyit edecek resmi rakamlar bulunmamaktadır.

Ancak başka hiçbir ülke suikastın bir devlet politikası olduğu ve sıklıkla uygulandığı konusunda İsrail kadar açık sözlü ve rahat olmamıştır.

Yahudi terörist grup Lehi, 1944 yılında Filistin'e yasadışı Yahudi göçüne karşı çıkan İngiliz politikacı Walter Guinness'i öldürerek suikast politikasını başlatmıştır.

Siyonist devlet 1948'de kurulduktan sonra suikast resmi bir devlet politikası haline geldi ve üç aşamadan geçti. İlk aşama 1965'te Filistin silahlı mücadelesinin başlamasının ardından geldi ve onlarca Filistinli kilit isim tasfiye edildi.

İkinci dalga 1990'ların ortalarında Oslo'dan sonra geldi ve öncelikle İsrail'deki canlı bomba eylemlerini planlamakla suçlanan Hamas mensuplarını hedef aldı.

2000'deki İkinci İntifada, onlarca direnişçiyi ve onlarla birlikte daha fazla sivili öldüren üçüncü ama özellikle yoğun bir suikast dalgasına sahne oldu.

İsrail'in 'hedef gözeterek öldürme' eylemleri, birincisi bu suikastların yargısız infaz olması ve dolayısıyla uluslararası hukuka göre yasak olması, ikincisi ise masum hayatları hiçe sayması nedeniyle hukuki ve ahlaki gerekçelerle defalarca eleştiri konusu olmuştur.

Ancak İsrailli karar alıcılar, bu suikastların algılanan stratejik değerini, uluslararası eleştiri veya aşırı ikincil zarar gibi yasal veya ahlaki bedellere tercih ediyor.

İsrailli yetkililer, tutuklamanın bir seçenek olmadığı durumlarda öldürmenin son seçenek olduğunu savunuyor.

Bu aynı zamanda İsrail halkının moralini de yükseltiyor. Amaç, "militanlığın" -işgal karşıtı direnişin- maliyetini artıran ve aktivistleri ve direniş gruplarını işgalci devlete veya sivillerine karşı saldırı planlamaktan veya gerçekleştirmekten caydıran özel caydırıcı önlemler almaktır.

Bir başka tipik değerlendirme de hedef gözeterek öldürmenin rahatsızlık verici olduğu; muhalif grupları çok değerli üyelerinden mahrum bıraktığı ve onları direnişe/mücadeleye odaklanmak yerine saklanmaya zorladığıdır.

Bu uygulama kısmen İsrail'in önleyici saldırı doktrinini tamamlamaktadır. Talmudik referans da buradan gelmektedir: Bergman'ın kitabının başlığına da uygun olarak "önce kalk ve öldür".

"Suikastlar bir işe yaramıyor"

Bununla birlikte, deneyimler İsrail'in yargısız infazlarının hedef grubun komuta zincirini, örgütlenme ve adam toplama kabiliyetini bozarak taktiksel faydalar sağladığını, ancak bu faydaların sadece kısa bir süre için geçerli olduğunu göstermektedir.

Hiçbiri uzun vadede stratejik bir kazanç sağlamamıştır. Tam tersine, intikam, yeniden üye kazanma ve Siyonist devlete yönelik genel düşmanlığı artırma açısından çoğu zaman geri tepmiştir.

İkinci İntifada'nın sona ermesinden kısa bir süre sonra ABD Adalet Bakanlığı tarafından yapılan bir araştırma, İsrail'in düzenlediği suikast eylemlerinin Filistinlilerin İsrail hedeflerine yönelik saldırıları üzerinde önemli bir etkisi olmadığı sonucuna varmıştır. Aslında, kısa ya da uzun bir süre içinde saldırıların artmasına neden olmuştur.

Başarısızlığın bir nedeni, İsrail istihbaratının Filistinli muhaliflerin 'bastırılması' ile öldürülen liderin yerine geçen insan kaynağı akışının durdurulması arasında bir denge kuramaması ya da bunun mümkün olmamasıdır.

İsrail teorik olarak liderlerini öldürerek Filistinlilerin moralini bozmanın gerçek anlamda statükonun kitlesel ya da uzun vadeli kabulü anlamına gelmediğini tam olarak anlayamamaktadır.

Bunun en önemli nedenlerinden biri, Filistinlilere ne pahasına olursa olsun İsrail'in işgaliyle mücadele etmekten başka seçenek bırakmayan yerleşimci sömürgeci bağlamdır. Bunun alternatifi, kendi kaderlerini tayin etme haklarını kaybetmeleri ve ardından ulusal olarak unutulmaları olacaktır.

İsrail'in 1948'den bu yana üst düzey liderler de dahil olmak üzere suikast düzenlediği her Filistinli ya da Arap kilit ismin yeri dolduruldu.

İsrail 1965 ve 2005 yılları arasında Filistin Kurtuluş Örgütü'nün aktif cephe üyelerinin çoğunu öldürdü, ancak hareket aldığı darbelerle yeniden şekillendi. Mossad 1995'te Malta'da Kidon Operasyonu'nda Filistin İslami Cihad'ın kurucusu Fethi el Şaki'yi öldürdü ama bugünkü İslami Cihad çok daha güçlü ve iyi silahlanmış durumda.

Hamas'ın önde gelen liderleri Yasin, Rantisi ve Cabiri suikast sonucu öldürüldüler ama yerlerine öncekilerden daha az uzlaşmacı olan ve Hamas'ın askeri kanadını İsrail'in işgaline karşı savaşacak ordu benzeri bir güç haline getirmeyi başaran Yahya Sinvar ve Muhammed Deyf geçti.

Aynı şey Hizbullah için de geçerli. Hizbullah'ın askeri komutanı Imad Muğniye 2008'de Suriye'de ABD-Mossad ortak operasyonunda bombalı bir araçla öldürüldü ancak Lübnanlı grup o zamandan beri gücünü arttırdı ve bugün İsrail ordusuyla Kuzey İsrail'de aktif bir şekilde çatışıyor.

İsrail yargısız infazları güvenliği sağlamanın bir yolu olarak görüp meşrulaştırmış olabilir. Ancak bunu yaparak kendisine olan düşmanlığı daha da arttırdı. İsrailliler sorunun kökeni olan işgal ve sömürgecilikle mücadele etmek yerine, sadece yaptıklarının neden olduğu semptomları görebiliyor ve bunlarla başa çıkabiliyorlar.

Bu kelle avcılığı hiçbir zaman işe yaramadı ve aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı bir sonuç beklemek artık delilik olarak tanımlanmadığı sürece gelecekte de işe yaramayacak.

Kaynak: Mepa News

wp.gif

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
1 Yorum