Analiz | 'Odadaki fil': ABD ordusunun dehşet verici karbon ayak izi

Analiz | 'Odadaki fil': ABD ordusunun dehşet verici karbon ayak izi

ABD ordusu, Portekiz ve Danimarka gibi sanayileşmiş ülkelerin tamamından daha fazla emisyon salıyor, ancak hiçbir denetime takılmıyor.

Lorraine Mallinder | Al Jazeera English | Tercüme: Mepa News

ABD ordusu, dünya üzerindeki diğer tüm kuruluşlardan daha büyük bir karbon ayak izine sahip, devasa ölçekte bir kurumdur. Ancak iş sera gazı emisyonlarının açıklanmasına geldiğinde, bu durum kayıt dışı tutulmuş ve paçayı sıyırmasına izin verilmiştir.

"Bu, odadaki fil" diyor Base Nation kitabının yazarı David Vine: ABD'nin yurt dışındaki askeri üsleri Amerika'ya ve dünyaya nasıl zarar veriyor? "Çok ciddi zararlara yol açan uzun bir geçmişe sahip olmasına rağmen bu tür bir görünmezlik pelerini ile faaliyet gösteriyor."

ABD savaş makinesinin çevresel etkileri 2019'da yayınlanan iki raporla belgelenmiş ve dünyanın en büyük kurumsal hidrokarbon tüketicisi olduğu, Portekiz ve Danimarka gibi sanayileşmiş ülkelerden daha fazla emisyon yaydığı ortaya konmuştur.

Ancak ABD yönetimi, imzacı ülkeler için bağlayıcı emisyon hedefleri belirleyen 1997 Kyoto Protokolü'nden askeri faaliyetlerin muaf tutulması için lobi faaliyetleri yürüttüğü için gezegenin ısınmasına katkısı büyük ölçüde göz ardı ediliyor. 2015 Paris görüşmeleri sırasında muafiyet kaldırıldı, ancak askeri emisyonların raporlanması "isteğe bağlı" olmaya devam ediyor.

Dünya liderleri Dubai'deki COP28 zirvesinde iklim değişikliğinin sonuçlarını tartışırken, işte ABD ordusunun çevresel maliyetlerine bir bakış.

ABD ordusu ne kadar büyük?

Çok büyük. Bütçe, ateş gücü ve mevcudiyet bakımından ABD, asker sayısı bakımından ilk sırada yer alan Çin ve en büyük nükleer silah stokuna sahip olan Rusya da dahil olmak üzere dünyadaki tüm orduları geride bırakıyor.

Pentagon üslerle ilgili verileri yayınlamıyor. Ancak Vine'ın araştırması, yaklaşık 80 ülkede 750'den fazla denizaşırı ABD askeri üssü olduğunu gösteriyor ki bu dünya tarihindeki tüm imparatorluklardan daha fazla.

Tüm bunlar büyük paralara mâl oluyor. ABD'nin askeri harcamaları 2022 yılında yaklaşık 877 milyar dolara ulaşarak toplam küresel harcamaların yaklaşık yüzde 40'ını temsil ediyor.

ABD merkezli İklim ve Toplum Projesi'nin (CCP) araştırma direktörü Patrick Bigger, "ABD'nin şu anda diplomatik misyonlarının üç katından fazla denizaşırı üssü var ve bunların hepsi operasyonlar için fosil yakıtlara ihtiyaç duyuyor ve atık ve çevre kirliliği üretiyor" dedi.

İklim üzerindeki etkisi nedir?

CCP ve Birleşik Krallık düşünce kuruluşu Common Wealth tarafından yayınlanan yakın tarihli bir rapora göre, ordular bir bütün olarak dünyanın en büyük yakıt tüketicileri arasında yer alıyor ve küresel emisyonların yüzde 5,5'ini oluşturuyorlar. Buna karşılık sivil havacılık yaklaşık yüzde 2'lik bir paya sahip.

Küresel askeri varlığın en az dörtte üçünü temsil eden ABD Silahlı Kuvvetleri açık ara en büyük emisyon kaynağıdır. Rakamlar yetersiz, ancak 2017 yılında günde yaklaşık 269.230 varil petrol satın aldıkları tahmin ediliyor. Bu rakam o yıl yaklaşık 100 milyon varile denk geliyor.

Yakıt tüketimi on yıllar boyunca artış gösterdi. İkinci Dünya Savaşında ortalama bir ABD askeri 3,8 litre yakıt tüketirken, ABD 2003 yılında Irak'ı işgal ettiğinde bu rakam 83,3 litreye çıktı.

Bu rakama askeri teçhizat, ekipman ve ABD'nin dünya genelindeki banliyölerinde kullanılan tüm modern araçların güç tüketimi de dahildir. Ancak Bigger, yakıtın büyük kısmının silah sistemleri -tanklar, gemiler ve uçaklar- tarafından tüketildiğini ve bunun yüzde 80'inin yüksek irtifalarda görev yapan savaş uçakları için harcandığını belirtiyor.

Zarar hiçbir şekilde savaş zamanı ile sınırlı değil. 2001 ve 2018 yılları arasında ABD'nin askeri emisyonlarının sadece üçte biri Irak ve Afganistan gibi büyük operasyon bölgeleriyle ilgiliydi.

Bigger, "ABD, hem operasyonlar hem de askeri-endüstriyel kompleks açısından askeri emisyonların gerçekten 800 kiloluk gorilidir" dedi.

Peki ya çevreye verilen diğer zararlar?

ABD silahlı kuvvetlerinin çevreye verdiği zarar karbon emisyonlarının ötesine geçmektedir. Yaygın askeri büyüme hava kalitesini, ekosistemleri, biyolojik çeşitliliği ve üslerin çevresinde yaşayan yerel nüfusun sağlığını da etkilemiştir.

Askeri zararların yakın geçmişi, ABD'nin 1946 ve 1958 yılları arasında 67 patlama gerçekleştirerek bölge sakinlerini Çernobil benzeri radyasyon seviyelerine maruz bıraktığı Marshall Adaları'ndaki Bikini Mercan Adası'ndaki nükleer test günlerine kadar uzanıyor.

Sözde "teröre karşı savaş", ABD ordusunun plastik, elektronik ve diğer zehirli atıkları devasa yakma çukurlarında rutin olarak yaktığı Irak ve Afganistan gibi yerlerde de çevresel hasar ve büyük sağlık sorunları mirası bıraktı.

Bu yıkım günümüzde de devam etmekte olup, özellikle yangın söndürme köpüğünde bulunan ve sonsuza kadar kimyasal olarak adlandırılan per- ve polifloroalkil maddelerin (PFAS) yurt içi tesislerde ve Japonya'daki Okinawa gibi yabancı üslerde yaygın kullanımı söz konusudur. Parçalanmaya karşı dirençli olan bu kimyasallar suları zehirleyerek kusurlu doğumlara ve kansere neden olmaktadır.

Base Nation kitabının yazarı Vine, "Temel gerçek, askeri üslerin çevre için hiç yararlı olmadığıdır. Tanım gereği, insanlar ve diğer canlılar için iyi olmayan, genellikle çok büyük miktarlarda son derece tehlikeli tahrip edici malzeme ve silahların yoğunlaştığı yerlerdir." diyor.

Etkiyi azaltmak için bir şey yapılıyor mu?

ABD ekonomisi, ülke genelindeki önemli endüstrilere akan devlet destekleriyle askeri genişlemeden büyük fayda sağlıyor.

Common Wealth'te kıdemli bir araştırmacı olan Khem Rogaly, üretim projelerinin kongre bölgelerinde siyasi destek oluşturmak için kullanıldığını gözlemledi. Tedarik zincirleri neredeyse tüm ABD eyaletlerini kapsayan F-35 savaş uçakları üretimi örnek olarak verilebilir.

Yeşil girişimlere ayrılan miktarlar, ABD ordusu için her yıl harcanan yüz milyarlarca doların yanında çok sönük kalıyor. Federal hükümetin ekonomiyi karbonsuzlaştırmaya yönelik ana aracı olan Enflasyon Azaltma Yasası, 10 yıllık bir süre zarfında 369 milyar dolar gibi oldukça büyük ancak nispeten yetersiz bir rakamı vergi kredilerine ve yeşil enerji projelerinin finansmanına aktarmayı amaçlamaktadır.

Yine de iklim değişikliğinin ortaya çıkardığı tehlikelerin bilincinde olan ABD ordusu etkilerini azaltmaya çalışmaktadır. Geçtiğimiz yıl, 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşma stratejisini açıkladı. Bu strateji kapsamında daha fazla ordu aracının elektrikli hale getirilmesi ve "enerji üretimi, batarya depolama, arazi yönetimi, tedarik" ve "tedarik zinciri esnekliğinin" modernize edilmesi planlanıyor.

Rogaly, savaş uçaklarını karbondan arındırmanın zorlu bir iş olacağını düşünüyor. "F-35 gibi bir jet sistemi inşa etmek, uluslararası ortaklar arasında milyarlarca dolarlık yatırım gerektiriyor, bu nedenle onlarca yıl boyunca tek bir sistemi kullanmaya kilitlenmiş durumdasınız. Bu da başka bir sisteme geçişi kolaylaştırmayacaktır" diyor.

COP28, orduları emisyonlar konusunda daha sorumlu hale getirecek mi?

BM Çevre Programı (UNEP), dünyanın bu yüzyılda 3 santigrat derecelik dramatik bir sıcaklık artışı yaşayabileceği konusunda uyardı.

UNEP'in 20 Kasım'da yayınlanan raporuna göre, ülkelerin sanayi öncesi sıcaklıkların 1,5 santigrat derece üzerinde daha önce kararlaştırılan sınırı aşmamak için 2030'da öngörülen emisyonlardan yüzde 42 kesinti yapmaları gerekecek.

Öte yandan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, COP28'in emisyonlara yönelik "istisnasız" bir politika benimsemesi gerektiğini söyledi.

Yine de sorunun aciliyetine rağmen, askeri kör nokta yerinde kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Ülkelerin karbonsuzlaştırma çabalarına askeri emisyonları da dahil etmek zorunda kalacaklarına dair herhangi bir belirti yok.

Ancak zirvede iklim ve çatışma konularının ele alınmasıyla BM görüşmeleri bağlamında ilk kez bu konular arasında bağlantı kuruluyor. Bigger bunun bir başlangıç olduğuna ve savaşların iklim felaketinin yükünü çeken Küresel Güney ülkelerini nasıl etkilediğine dair bir tartışma başlatılmasına yardımcı olduğuna inanıyor.

Bigger, "Sonu gelmeyen askeri harcamalar ve sonu gelmeyen askeri konuşlanmalarla insan güvenliğini arttırmak mümkün değil" dedi ve ekledi: "Bunu ciddiye alıyor muyuz? Yoksa bunu küresel iklim apartheidının altyapısı olarak mı sürdürüyoruz?"


Al Jazeera için kaleme alınan bu analiz-haber Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. İçerikte yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.