Analiz | Usame bin Ladin ve 'imkansız devlet'

Analiz | Usame bin Ladin ve 'imkansız devlet'

"Bin Ladin öncelikle 'modern' olan sistemin ortadan kalkması, bu amaçla da ABD'nin gücünün bertaraf edilmesi gerektiği kanaatini taşımaktadır."

Analiz | Mepa News

Gerek İslami hareketlerde gerekse cihadi gruplarda askeri, siyasi ve sosyal perspektifin en uç noktasında yer alan hedef genel olarak bellidir: Bir İslam devleti kurabilmek ve onu hayatta tutabilmek.

Osmanlı Devleti'nin yıkıldığı dönemden bu yana devam eden süreçte birçok İslami hareket bu hedefe doğru belirli ölçülerde yaklaşmış, bu yönde çeşitli tecrübeler ortaya konmuştur. Mısır, Sudan, Çeçenistan, Afganistan, Yemen, Irak, Suriye, Cezayir, Filistin gibi birçok farklı coğrafyada benzeri süreçler yaşanmıştır. "Modern çağ" olarak adlandırılan bu dönemde, tıpkı geçmişte olduğu gibi bir İslam devletinin kurulması, bu devletin bölgesindeki ve dünyadaki diğer gayri İslami güçlere meydan okuması, İslami hareketlerin önemli gündemlerinden biri olmuştur.

Modern çağın normlarının hüküm sürdüğü bir düzlemde böyle bir devletin mümkün olup olmadığı teorik ve pratik açılardan ise tartışmalara konu olmuş, bu mesele üzerinde birçok eser verilmiştir. Gerçekten de "modernite" olarak adlandırılan mevcut küresel değerler bütünü siyasi, sosyal ve iktisadi yönleri başta olmak üzere birçok açıdan İslam'ın temel dinamikleriyle çelişmektedir. Bu sebeple, modernitenin değerler bütünü hayatta olduğu ve dünyaya empoze edildiği sürece, gerçek anlamda bir İslam devletinin kurulup kurulamayacağına ilişkin soru işaretleri gündeme gelmektedir. Her ne kadar modernite ile İslam'ı birleştirmeye çalışan çeşitli hareketler ortaya çıksa da bu hareketlerin ideolojik ve siyasi açıdan başarısız oldukları görülmektedir.

Wael Hallaq'ın 'İmkansız Devlet' kitabı

Bu yönde ortaya konulan ve oldukça ses getiren eserlerden biri, Wael Hallaq'ın "İmkansız Devlet" isimli kitabıdır. Hallaq kitabının girişinde şu ifadelere yer vermektedir:

"Bu kitabın argümanı oldukça basittir: 'İslam devleti', modern devletin neyi temsil ettiğine dair herhangi bir standart tanıma göre değerlendirildiğinde, hem bir imkansızlık hem de bir çelişkidir."

Hallaq, İslam şeriatı tarafından dizayn edilmiş sosyoekonomik ve siyasi sistemin, 19'uncu yüzyılın başlangıcında Avrupalı sömürgeci güçlerin işgallerinin ardından ortadan kaldırıldığını vurgulamaktadır. Bu tarihin ardından İslam şeriatının içinin boşaltıldığını ve modern dünya içerisinde şahsi halleri düzenlemekten ibaret kılındığını ifade etmektedir.

Mevcut çağda Müslümanların modernitenin kavramları içerisinde yaşadığını, böylece düşünce biçimlerinin de bu eksende oluştuğunu ifade eden Hallaq, mevcut ikilemi şu şekilde ifade etmektedir:

"Dolayısıyla modern Müslümanlar iki olguyu uzlaştırma zorluğuyla karşı karşıyadır: Birincisi, devletin ontolojik olgusu ve inkar edilemez güçlü varlığı, ikincisi ise deontolojik olgu olan şer'i yönetim biçimini hayata geçirme gerekliliği. Müslüman ülkelerdeki devletlerin kabul edilebilir herhangi bir gerçek şer'i yönetim biçimini sağlamak için pek bir şey yapmadığını göz önüne alırsak, bu zorluk daha da karmaşık hale gelmektedir. Mısır ve Pakistan'daki İslamcıların anayasal mücadeleleri, İslami bir siyasi ve hukuki proje olarak İran Devrimi'nin başarısızlıkları ve diğer benzer hayal kırıklıkları bu önermeyi fazlasıyla kanıtlamaktadır. Yine de devlet, İslamcıların ve ulemanın yeğlediği bir şablon olmaya devam etmektedir."

Özetlemek gerekirse, Hallaq'ın kitabındaki önermesi "bir İslam devletinin mümkün olmadığı" değil, "modern bir İslam devletinin mümkün olmadığı" yönündedir. Bu açıdan mesele modernitenin veyahut İslam'ın "sorunları" değil, bu ikisinin çeliştiği noktalardır. Wael Hallaq'ın kendisinin de defaatle "Emevi ya da Abbasi devleti altında bir Hıristiyan olarak yaşamayı modern bir devlette yaşamaya tercih edeceğini" vurgulaması durumun hakikatini ortaya koymaktadır.

Buradan hareketle İslami hareketlerde ve cihadi gruplarda odak noktası zaman içerisinde mevcut "modern" çağın ve değerlerinin ortadan kaldırılarak insanlığın yeni ve ahlaki açıdan daha uygulanabilir bir çağa geçmesinin sağlanması düşüncesine kaymıştır.

Yani İslam ile modernitenin çeliştiği noktada İslam'ın gereklerini tevil yoluyla moderniteye uygulamaya çalışmak, kabul edilebilir bir yöntem olarak görülmemiştir. Bu aslında insan düşüncesi ve yaşayışının sürekli bir devinim içerisinde olduğu gerçeğiyle de çelişmektedir. Modernite "insanın gelebileceği son nokta" olarak değil, insanın yaşayış dönemlerinden bir dönem olarak görülmüştür. Modernitenin böyle görülmesiyle birlikte ortaya çıkan mesaj açıktır: İslam, insan hayatının kendisiyle değil moderniteyle çelişmektedir. İslam pratize edilemeyecek yahut yaşayışı dizayn edemeyecek bir anlayış öngörmemektedir. Bilakis modern dünya yaşanamayacak ve insan ruhuyla bağdaşmayacak bir gerçeklik ortaya çıkarmaktadır.

Nihayetinde varılan yargı bellidir: İslam'ın hakim kılınması, yani İslam devletinin kurulması için modernite ortadan kaldırılacaktır.

Usame bin Ladin ve 'imkansız devlet'

Cihadi hareketler denildiğinde akla gelen ilk isim kuşkusuz söz konusu akımın en önemli mimarı olarak görülen Usame bin Ladin'dir.

Usame bin Ladin'in modernite ve devlet konusundaki görüşleri, kurguladığı cihadi anlayışta da tezahür etmektedir.

Buna göre modernitenin, modern çağın ve onun getirdiği anlayışların yıkılması, moderniteyi ayakta tutan askeri, iktisadi ve siyasi iradenin yıkılmasıyla mümkündür. Usame bin Ladin bu konudaki asıl hedefin Amerika Birleşik Devletleri olduğu kanaatindedir. Ona göre ABD yıkılmadığı, askeri gücü ortadan kalkmadığı, bünyesindeki Anglo-Yahudi sermaye gücü işlemez hale gelmediği sürece modernitenin gücü ortadan kalkmayacaktır. Bu eksende yine küresel sistemin değer yargılarını besleyen sosyal, kültürel ve eğitimsel kurumlar ve anlayışlar da Amerikan gücü sayesinde dünyada yayılmaktadır. Söz gelimi seküler hareketler, eşcinsel yapılar ve benzeri "modern" algılara sahip akımlar, Amerikan siyasi gücü ve sermayesi sayesinde dünyanın birçok bölgesinde varlık gösterebilmektedir.

Bin Ladin bu sebeple Müslümanların bir devlet kurmadan önce Amerikan gücünü dizleri üzerine çökerterek moderniteyi yıkması ve kendilerine bir alan edinmesi gerektiği kanaatindedir. Ona göre ABD'nin yıkılması veya dünyaya müdahil olamayacak derecede zayıflaması halinde, Müslümanların devlet de dahil olmak üzere kurumsal güçler inşa etmesi mümkün olacaktır. Bu konuda Bin Ladin Sovyetler Birliği'ni örnek göstermektedir. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından Doğu Avrupa'dan Yemen ve Afganistan'a dek tüm komünist rejimler çökmeye yüz tutmuştur. Komünist-sosyalist fikirleri benimseyen sistemler ya bunları terk etmiş yahut büyük değişimler geçirerek tavizler vermiştir. Usame bin Ladin, Amerikan gücünün yıkılmasının ardından ABD ve Batı desteğiyle ayakta duran tüm kurumları, devletleri ve diğer yapıları da aynı akıbetin beklediği görüşündedir.

Buna karşılık Usame bin Ladin, doğrudan bir devlet kurulmasından ziyade, mevcut küresel sistemin yıkılmasının hedeflenmesini yeğlemektedir. Zira mevcut şartlarda bir "İslam devleti" kurulması halinde bu devletin askeri, siyasi, sosyal, iktisadi ve diğer yönlerden küresel sistem tarafından kolaylıkla hedef alınarak yıkılabileceği, böylece Müslümanların çabalarının başarısızlığa mahkum olacağı kanaatini taşımaktadır.

Usame bin Ladin'in bakış açısı, Yemen'deki El Kaide liderlerinden Nasır el Vuhayşi'ye yazdığı ve Abbotabad Belgeleri'nin yayınlanmasıyla ortaya çıkan mektuplarda net bir şekilde görülmektedir. Burada Bin Ladin, Yemen'deki cihat yanlılarına hitaben, burada doğrudan bir devlet kurmanın stratejik bir yaklaşım olmadığını, bundan ziyade Amerikan gücünün yıkılmasına odaklanılması gerektiğini savunmaktadır.

Bin Ladin'in bu konudaki görüşlerinin daha iyi anlaşılması için, 2009-2010 dönemindeki mektuplardan bazı alıntılara yer verilecektir:

"Düşmanlarımız devletimizi yıkacak kadar güçlü"

"(Yemen'in başkenti) Sana'yı (kontrol etmeyi) bir İslam devleti kurulması için istiyoruz ama önce Sana'yı kontrol altına alabilecek kapasiteye sahip olduğumuzdan emin olmamız gerekir. Her ne kadar 11 Eylül öncesinde ve sonrasında en büyük düşmanımızı askeri ve ekonomik olarak yıpratıp zayıflatmayı başarmış olsak da, düşmanımız kuracağımız herhangi bir devleti yıkma kabiliyetine sahip olmaya devam ediyor."

"Aynı zamanda, düşmanın Taliban'ı ve Saddam rejimini devirdiğini de unutmamalıyız. Ayrıca Suriye, Mısır ve Libya'daki deneyimleri biliyorsunuz. Düşmanın Yemen'deki alarm seviyesi, Afganistan'daki alarm seviyesi ile karşılaştırılamaz. Düşmanımız, dünyanın en büyük petrol deposunun bulunduğu Körfez'in kalbinde yer alan coğrafi konumu nedeniyle Yemen'i kendisinin bir parçası olarak görmektedir. Şu anda kendimizi ve Yemen'deki ailelerimizi bu konuda sıkıntıya sokmak istemeyiz. Başarılı olmak için her şeyin hazırlanması ve organize edilmesi gerekir, zira başarısız olursak insanlar ikinci kez bize yardım etmeyecektir."

"Amerika küfrün başıdır. Eğer Allah bu başı keserse kanatlar da zayıflayacaktır."

"Ağacın gövdesi hedef alınmalı"

"Ümmetin düşmanları, devasa bir gövdesi ve birçok farklı boyutta dalı olan şerli bir ağaç gibidir. NATO ülkeleri ve bölgelerdeki diğer rejimler de bu ağacın dallarıdır. Biz bu ağacı kökünden kesmek istiyoruz. Sorun şu ki gücümüz sınırlı, bu nedenle ağacı kesmenin en iyi yolu ağacın gövdesini kesmeye odaklanmaktır. Bu sebeple Amerika'nın gövdesini kesmemiz gerekiyor. Örneğin İngilizlere saldırma şansımız olsa da çabalarımızı bunun için harcamamalı, Amerika'yı yenmeye konsantre olmalıyız. Bu da Allah'ın izniyle diğerlerini yenmemizi sağlayacaktır."

"İşte size bir örnek: Mücahitler Rus ağacının kökünü kesebildiler ve ondan sonra Yemen'in güneyinden Doğu Avrupa'ya kadar tüm dallar birbiri ardına düştü. O dönemde bu dallar için hiçbir çaba harcamadılar. Bu nedenle, sahip olduğumuz her ok ve mayın, NATO da dahil olmak üzere diğer tüm düşmanları göz ardı ederek ve sadece Amerikalılara odaklanarak onlara karşı kullanılmalıdır."

"Bir denge oluşana; savaş, işgal ve ülkelerimiz üzerindeki nüfuz masrafları onlar için bir dezavantaj haline gelene ve bundan bıkıp sonunda ülkelerimizden çekilene ve Yahudileri desteklemeyi bırakana kadar Amerikalılara baskı yapmaya devam edeceğiz.

Mevcut tarihin de doğruladığı gibi, zamanlamanın çok önemli olduğunu unutmamak gerekir. Şimdiye kadar bir İslam devleti kurmak için uluslararası kafirleri yok etmemiz gerektiğini anlamamız gerekir. Zira bunlar, mesela Fas'ta olduğu gibi, ne kadar küçük olursa olsun bir İslam devleti kurulmasına karşılar. Şeyh Abdulkerim el Hattabi Fas'ta bir İslam emirliği kurdu, ancak Haçlılar emirliği ablukaya aldı ve sona erdirdi.

Bugün kafirlerin başı Amerika bölgedeki ülkeleri kontrol etmekte ve desteklemektedir. Ayrıca Afganistan'daki İslam devletini ve Irak'taki rejimi devirme kabiliyetine sahiptir. Her ne kadar tükenmiş olsa da bu süre zarfında bölgede bir İslam devletini yok etme gücü hala yüksektir. En önemlisi, yerel ve uluslararası düşmanlar İslami hareketleri yok etmeyi planlamaktadır. Bu nedenle olayları tahmin edip hareket etmeli, onların tüm planlarıyla yüzleşmeli, Afganistan ve Irak'taki savaş alanında onları zayıflatmak için tüketmeye devam etmeliyiz. Bu da kurmak istediğimiz devleti yok etmelerini engelleyecektir."

"Amerika'nın gücü düşüşte"

"Birçok Amerikan raporu, Amerika'nın ekonomik, askeri ve siyasi gücündeki düşüşten bahsetmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nin gerilemesi ve mücahitlerin ilerlemesi, Allah'ın izniyle, bizi düşmanla bir denge noktasına ulaştıracak ve bu süre zarfında devletimizi inşa edip savunabileceğiz. Yukarıdakilere dayanarak, İslam devletini kurma zamanının henüz gelmediği açıktır, çünkü gelecekteki bu devlet için uygun hazırlıkları yapmak da dahil olmak üzere tamamlamamız gereken daha büyük görevlerimiz var. İnşallah bu devlet, hilafetin de çekirdeğini oluşturacaktır."

"Bir de (1990'larda) Libya deneyimi vardı. Libya'daki kardeşler başarısız oldular çünkü öncelikle kendilerine sunulan nasihatlerin hiçbirini dinlemediler. El Kaide onlara beklemelerini tavsiye etti, Cihad Cemaati ve Cemaat-i İslamiyye de öyle. Tüm kardeşler Libyalı mücahitlere rejimi devirmek için temel kaynaklara sahip olmadıklarını söyledi. Zamanlamanın uygun olmadığından bahsetmiyorum bile. Bildiğiniz gibi cihat bir görevdir, ancak Müslümanların her yerde ve her zaman cihat savaşları başlatmasını gerektirmez. Ayrıca cihat, Müslümanların şartların açıkça kendi lehlerine olmadığı bölgelerde savaşmalarını da gerektirmez.

Libyalı kardeşlerin Libya'da bir İslam devleti kurma konusundaki aşırı hevesleri odak noktalarını kaybetmelerine neden oldu. Ardından Libyalı kardeşlerimiz Libya rejimi ile çatışmaya girdiklerinde çok büyük acılar çektiler. Binlerce Libyalı kardeşimiz hapse girdi. Birçoğu işkence ve zulüm gördü. Allah Libyalı kardeşlerimize bir an önce hapisten çıkmayı nasip etsin."

Sonuç

Usame bin Ladin'in bir "İslam devleti" kurulması konusundaki düşüncelerinin öncelikle mevcut sistemin ortadan kaldırılması gerektiğine odaklanması, yazdığı satırlarda da açıkça görülmektedir.

Bunun yanı sıra Bin Ladin'in, Afganistan da dahil olmak üzere İslam aleminde savaşlardan zaferle çıkılması neticesinde devletler veya devletçikler kurulduğu gerçeğine karşı bir pozisyon almadığı da görülmektedir. Bin Ladin bir yandan kendi fikirleri doğrultusunda ABD'nin gücünün hedef alınmasını ve Müslüman grupların çalışmalarına modernite içerisinde boşluklar oluşturulmasını savunmuştur. Diğer yandan da daha yerel faaliyetlere odaklanan gruplarla iş birliği içerisine gitmiştir. Bunlara Etiyopya'daki El İttihad el İslami, Afganistan'daki Taliban ve Güneydoğu Asya'daki cihadi gruplar örnek verilebilir.

Wael Hallaq'ın kitabında sunduğu "imkansız devlet" perspektifi ışığında Bin Ladin'in savunduğu pratik bakış açısı incelendiğinde, modernite-İslam çelişkisine dair ortak bir yaklaşım görmek mümkündür. Her iki tarafta da modernitenin, İslami bir devletin kurulması önünde engel teşkil edeceği kabulü hakimdir. Bin Ladin öncelikle "modern" olan sistemin ortadan kalkması, bu amaçla da ABD'nin gücünün bertaraf edilmesi gerektiği kanaatini taşımaktadır.

Kaynak: Mepa News

tg.gif

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
2 Yorum