'Bayındırlık Cihadı': İran devrim ideolojisi kırsal bölgelerde nasıl yayıldı?

'Bayındırlık Cihadı': İran devrim ideolojisi kırsal bölgelerde nasıl yayıldı?

Şii din adamlarının ve Devrim Muhafızları olarak anılan askeri güçlerin yanı sıra, kırsal bölgelere devrimin etkilerini ulaştıran "Bayındırlık Cihadı" organizasyonu, bu sürecin en önemli aktörleri arasındaydı.

İran'da 1979 yılında gerçekleştirilen devrimin başarıya ulaşmasına, yeni rejimi oluşturan birçok yapı önemli rol oynadı.

Şii din adamlarının ve Devrim Muhafızları olarak anılan askeri güçlerin yanı sıra, kırsal bölgelere devrimin etkilerini ulaştıran "Bayındırlık Cihadı" organizasyonu, bu sürecin en önemli aktörleri arasındaydı.

Ortadoğu hakkında araştırmalarıyla tanınan akademisyen Eric Lob, The Maydan için kaleme aldığı makalede, İran'daki "Bayındırlık Cihadı" organizasyonunu değerlendirdi.

Makale, Mepa News okurları için tercüme edildi.

*

Giriş

"Bayındırlık Cihadı" (Jahad-i Sazandigi, yazının geri kalanında kısaca BC olarak belirtilecektir) olgusu İran Devrimi yıllarına dayanır. BC’nın kökleri, 1941-1979 arasında hüküm süren Muhammed Rıza Şah Pehlevi döneminde yürürlüğe konulan kırsal bölgelerin yeniden inşası ve kalkınma politikalarına uzanıyor olsa dahi bu programların ciddiyetle uygulanmaya başlaması, 16 Ocak 1979 tarihinde Şah’ın İran’dan ayrılması ve ardından 1 Şubat’ta da Ayetullah Humeyni’nin sürgünden dönmesi ile başlayan dönemde olmuştur.

BC’nın organize edilip başlatılmasının amacı, 78 ve 79 yıllarında devrimcilerin halka vaat ettiklerini yerine getirmek ve ülkedeki yaklaşık 70.000 köyün yeniden inşa edilip kalkınmasını sağlamaktı. Bu atılım çatısı altında binlerce aktivist ve gönüllü eliyle ülke nüfusunun yaklaşık yarısına ev sahipliği yapan bir alanda bir yandan büyük çaplı bir kalkınma hareketi başlatılırken bir yandan da hem din hem de devrimle alakalı değerler yayıldı. Bu amaç doğrultusunda, yollar, köprüler, okullar, kütüphaneler, hastaneler ve hamamlar inşa edildi, elektrik, su, ilaç ve aşılar bu bölgelere ulaştırıldı, yerel halkın içindeki çiftçilere, çobanlara ve zanaatkarlara tavsiyeler, krediler, rehberlik ve yardım götürüldü, devrim ve dini içerikli filmler ve kitaplar ve Kuran ile diğer İslami eserler dağıtıldı, ilmi vaazlar, ibadet grupları ve ders yapılacak sınıflar organize edildi.

İran sınırları içinde yapılan geniş çaplı saha çalışmaları ve orijinal araştırmalara dayanan bu makale, BC üyelerini, toplumun alt kesimlerinden gelerek bu dev organizasyonu kurup bünyesinde çalışmaya sevk eden nedenleri incelemektedir. Makalede ayrıca, Humeyni tarafından, bu organizasyonun tepeden devlet seviyesinde katılımlar ile kurucu üyelerin (BC’nı başlatan üyeler veya makaledeki orijinal hali ile “cihatçılar (jihadists)”) baskı ve nüfuzu kullanılarak daha da genişletilmesi ve hızlandırılması için yapılan konuşma da analiz edilmektedir. Makalenin ilk bölümünde, yukarıda bahsedilen üyelerle gerçekleştirilen röportajlara dayanılarak, bu insanları harekete geçiren etkenlerin büyük ölçüde kişisel ve vatanperverliğe dayalı olduğu zira bu kadrodaki bazı şahısların tek amacının hem kendi memleket ve köylerindeki hem de ülkenin diğer bölgelerindeki kalkınma ve sosyoekonomik vaziyetin şartlarını iyileştirmek olduğunu savunulmuştur. Bu etkenlerin aynı zamanda son derece fedakâr karakterli, dini ve milliyetçi nosyonlar içermekte olduğu, kurucu üyelerin ve gönüllülerin özellikle de henüz daha yeni devrim olmuşken fakirlere yardım ederek Tanrı’ya ve memlekete hizmet etmeyi, gönülden ve samimi bir şekilde arzu etmesinden anlaşılmaktadır.

Makalenin ikinci kısmında, Humeyni’nin 16 Haziran 1979 tarihinde, BC girişiminin devrime ait bir organizasyon olarak resmen kurulduğunu ilan eden konuşmasının içeriğinin analizi yapılırken Humeyni’nin bu hamle ile diğer aktivist ve vatandaşları BC’na, onların fedakârlık, dindarlık ve milliyetçilik duygularını kullanarak katılmaya ikna etmeyi hedeflediği varsayılmıştır. Bu nedenle, taklit edilmesi insanı kurtaran (taklit makamı), büyük ayetullah (ayetullah ‘uzma) Humeyni, organizasyona zaten dahil olanlar ve gelecekte katılmayı planlayanlara sevap ve diğer dini faydalar elde edeceklerini vaat etti.

Bu araştırma, İran devriminin, tarihi ve zaman içindeki evrim sürecinde gayet önemli fakat üzerinde az çalışılmış olan organizasyonun (BC), adam toplama, harekete geçme ve genişleme safhalarına ışık tutarak alanında kendine has bir katkı yapmaktadır. BC, devrim sonrası İran’daki en önemli organizasyonlar arasında sayılmasına ve dünyanın farklı yerlerinde paralel örnekleri olmasına rağmen, bugüne kadar yeterince akademik dikkat çekmemiştir. Bu makale, BC’nı bir analiz merkezi ünitesi olarak kullanan az sayıdaki akademik çalışmadan birisidir. Çalışma ayrıca, İran Devrimi genelinde yazılmış geniş literatürün İslam Cumhuriyeti’nin halkın toptan desteğini arkasında toplayabilme kabiliyeti üzerine odaklanan kısmına da bir katkı olmaktadır. Ancak, var olan literatür, söz konusu kapasiteyi genellikle, aktivistlerin dini ve devrimci heyecanını yeni palazlanan devlet aracılığı ile yeni ve paralel askeri ve idari organizasyonlara aktaran, tepeden inme ve tek yönlü bir süreç olarak tanımlayarak, bu kapasiteyi sınırlandırmaktadır. Bu makale, BC’nın kurulması ve genişlemesi ile üyelerinin organizasyona katılma ve harekete geçme süreçlerinin arkasındaki hem sosyal hem de devlet kaynaklı nedenleri ve mekanizmaları ifşa ederek bu süreci detaylandırmaktadır.

İlaveten, bu vaka çalışması göstermektedir ki İslam dini, özellikle de milliyetçilik ile birleştirilmiş İslam, İran veya başka herhangi bir yerde inanca dayalı kalkınmayı kendine amaç edinen aktivistler ve gönüllüler arasında birlik kurulması, bu insanlar arasından adam toplanması ve harekete geçirilmesi süreçlerinde kullanılabilen bir güçtür. Siyasi ve dini üst tabaka, bu süreç içinde, kalkınma, insan sevgisi ve diğer meselelerle alakalı İslami söylem “üreterek” veya var olanlarını bir araç olarak kullanarak kendi çıkarlarını koruyabilir. Bu yaklaşım söz konusu üst tabakanın işine yaramasına yarar ancak aynı zamanda aktivist ve gönüllülerin beklentilerini arttırır ve halk kaçınılmaz olarak üst tabakadaki insanların manipülasyonunu ve halkın çok sevdiği dini değerlerden sapan kimseler olduğunu fark ettiğinde hayal kırıklığına uğrar.

Alttan gelen seferberlik (11 Şubat - 16 Haziran 1979)

Kurucu üye kadroları (cihatçılar) yukarıdaki tarihler arasında BC organizasyonunu kurmak ve ona katılmak üzere toplumun en alt seviyelerinde harekete geçtiler. Gerçekleştirilen röportajlar ve münazaralarda kurucu üyelerin organizasyonu, devrimin ilk yıllarında, toplum tabanından gelen (āz pāyīn bih bālā) ve bir anda (khūdjūsh) harekete geçen popüler ve katılımcı bir hareket (nihżat-i mardumī va mushārikatī) olarak algıladıkları ve yansıttıkları gözlemlenmiştir. Kurucu üyelerin bazıları, Tahran dışındaki memleketlerinde harekete geçerek organizasyona katılıp büyümesine yardım eden üniversiteli gençlerdi. Bu kişiler gerek İran’daki gerekse yurtdışındaki üniversite kampüslerinde gittikçe artan bir şekilde politize olup radikalleştikleri süreçte, öğrenci derneklerine katıldılar ve yenilerini kurdular, hükümet karşıtı gösterilere ve diğer siyasi faaliyetlere katıldılar. Şah’ın ülkede ayrılıp, Humeyni’nin sürgünden döndüğü günlerde bu insanlar kendi memleketlerine ve ülkenin her köşesine giderek, BC’nın alt birimlerini kurup, gönüllüler toplayarak alt sınıf insanlara hizmet ve projeler götürdü.

BC’nın 16 Haziran’da resmi olarak bir devrim organizasyonu yapıldığının ilan edilmesinden önce, kurucu üyeler çoktan geçici hükümetin olurunu ve desteğini de alarak, sınırlı miktardaki malzeme ve mali yardıma rağmen alt birimler kurup, gönüllüler toplayarak toplumun en alt seviyesine hizmet ve projeler götürmeye başlamıştı. Kurucu üyeler ve etraflarına topladıkları gönüllüler sürecin başlarında şahsi girişimler, akrabalık ağları ve şahsi kaynaklar üzerinden çalışmalarını yürüttü. Kurucu üyelerin bazılarının mütevazi geçmişleri (kalkındırmaya çalıştıkları köyler ve kasabalardan yetişmiş olmaları) çalışma yapılan bölgedeki insanları kendi köy ve kasabalarının kalkınma ve sosyoekonomik vaziyet şartlarını iyileştirmeleri adına motive etti. Konuştuğumuz kurucu üyelerden bir tanesi bizlere, kendi memleketleri olan İsfahan’daki şartları iyileştirmek istedikleri için o günlerde nasıl yorulmak nedir bilmeden çalıştıklarını anlattı.

Eskilerin kurucu üyeleri, BC’na katılma nedenleri arasında kendi memleketlerini kaldırma isteklerinin yanı sıra, din ve milliyetçiliği, ideolojik etkenler olarak önemle vurgulamaktadır. Kendilerini diğer insanlara kıyasla daha milliyetçi ve dindar olarak tanımlayan kurucu üyeler organizasyona gönüllü olarak katılma amaçlarının yalnızca fakir ve hakir köylülere yardım etmek olduğunu söylemektedir. Bu kişiler, ellerindeki projeleri bitirmek için ya hiçbir ücret almadan ya da çok az bir ücret karşılığı (yaklaşık aylık 100 dolar) sabahlara kadar çalıştıklarını, yiyecek, barınma ve yolculuk gibi temel ihtiyaçlarını gidermek için yerel halkın katkı yaptığı ortak fondan utana sıkıla para aldıklarını gururla anlatmaktadır. Bu kişilerin, materyalizmden uzak durmaları ile özveri, komünalizm, ve toplumun menfaatinin şahsın menfaatine üstün olması olgularını vurgulamaları, onların idealistlikleri, milliyetçilikleri ve dindarlıkları kadar devletin arazilere el koyması ve gelirin yeniden dağıtımı gibi radikal ve popülist politikalara verdikleri desteğe de işaret etmektedir. Milliyetçilik hususunun da hakkını vermek gerekir zira eski kurucu üyelerden bazıları BC’ye katılma nedenlerinin memleketlerine hizmet etme aşkı ve ülkelerini yeniden inşa etme isteği olduğunu vurgulamaktadır. Eski üyelerden birisi o günlerde, insanın kendi kaderini tayin etme ve hem organizasyonun hem de ülkenin geleceğine katkıda bulunma, ihtimali ve kabiliyeti hususunda özgür, bir şeylere sahip olan ve geçmiştekinden daha güçlü hisseden bireyler gibi hissettiklerini anlattı.

Kurucu üyeler, dini kimliğinin sağlamlaştırılması ve bu sayede daha fazla gönüllü toplayabilmesi için bu girişimin adını ilk başta “Bayındırlık için Cihat (Jahad baray-i Sazandigi)” koyduklarında, Humeyni’nin 16 Haziran’da organizasyonu resmi bir devrim kuruluşu olarak ilan ederken BC adını tercih etmesinde büyük etki sahibi olacaklarını bilmiyorlardı. Kurucu üyelerden birisinin dediklerine göre, BC’nın cihat kısmı askeri mücadele ile aynı manaya gelmiyor, daha çok Humeyni’nin de eserlerinde üstünde önemle durduğu, ahlaki temizlik ve manevi gelişim aracılığı ile dini bir ilham kaynağından gelen kendini (küçük cihat veya al-jihad al-aşghar) ve içinde yaşanılan toplumu (büyük cihad veya al cihad al-ekber) geliştirmeye yönelik, kalkınma ile alakalı meseleleri kapsayan bir anlam içeriyordu. Katılımcılar ve gönüllüler bu konseptleri içselleştirip, kutsal bir vazife olarak algıladıkları, kırsal kesimlerin yeniden inşa edilmesi ve kalkındırılması sürecinde uyguladılar.

Kurucu üyelerle konuştuğunuzda size, BC’na katılma sebeplerinin Allah'ın için iş yapıp onu memnun ederek ahirette avantaj elde etmek anlamına gelen manevi ödüller (sevap) olduğunu tekrar tekrar anlatırlar. Makalenin sonraki bölümlerinde daha derinlemesine işlendiği üzere, Humeyni bu girişimi devrime ait resmi bir organizasyon olarak ilan ederken, kendileri de dindar olan kurucu üyelerin organizasyonun adam toplama, harekete geçme ve genişleme kabiliyetlerini arttırmak için manevi ödül olgusunu kullanmasından etkilendi. Humeyni bu hamle ile bir yandan insanların beklenti seviyelerini yükseltirken diğer yandan, özellikle de yaptıkları çalışmalar için insanlara para teklif edilmesinin ardından bu insanlardan bazılarının yaşadığı hayal kırıklığının seviyesini arttırmış oldu. Humeyni’nin sevap konseptini kullanmasının bir diğer nedeni de kurucu üyeler nezdindeki dini ve siyasi otoritesini, meşruiyetini ve güven seviyesini ilk önce kurtarıp sonra korumaktı.

BC içinde yer alan bazı eski üyeler, Humeyni ve diğer üst düzey yetkililer tarafından organizasyon bünyesinde yaptıkları çalışmalar karşılığında insanlara maaş teklif edilmesi ve organizasyonun 1983’de profesyonelleştirilerek bir devlet bakanlığına dönüştürülmesi ile devrim merkezli dini şevk ve gönüllü fedakarlığın sulandırılması nedeniyle büyük hayal kırıklığı yaşadıklarını anlatmaktadır. Tabi birçok diğer üye de hem onlara hem de diğer insanlara manevi ilham ve rehberlik sunduğu için Humeyni’ye derin bir saygı duyduklarını ifade etmektedir. İlaveten, bazı üyeler ise BC’nın devrimsel bir organizasyon olmasının ardından gelen ilk süreçte devlet ve bürokrasi tarafından kendilerine yapılan malzeme ve para yardımının yeterli olmadığından şikâyet etmektedir. Bu grup, duruma tepki olarak önce devletin organizasyona daha fazla kaynak ayırması için bürokrasi üzerinde baskı kurmaya çalıştı daha sonra da organizasyonun bir bakanlığa çevrilerek üye ve gönüllülerin düzenli maaş almasını ve toplumdaki seviyelerinin artmasını sağlamak amacıyla lobi faaliyetlerinde bulundu. Birbirine tam zıt iki kutbu ve daha fazlasını içinde barındırması, BC’nın çeşitlilik ve ayrışma içerdiğini, bu nedenle de organizasyonun uzun vadede savunmasında gedikler olduğunu ve organizasyonun eninde sonunda dağıtılıp bir bakanlık olarak kurumsallaşmasına yönelik tercih ve taslaklara karşı koymasının imkânsız olduğunu göstermektedir.

Üstten gelen seferberlik (11 Şubat – 16 Haziran, 1979)

4 Şubat 1979 günü Humeyni aldığı kararla Mehdi Bezirgan’ı geçici hükümetin başbakanı olarak atadı. Bezirgan, geçici hükümet içindeki ana siyasi blok olan İran Özgürlük Hareketi (Freedom Movement of Iran – FMI) mensubuydu. Bu geçici hükümet henüz görevdeki ilk haftasında bir dizi zorlukla karşılaştı ve ordudaki Humeyni taraftarları ile Şah taraftarları arasında çatışmalar patlak verdi. 11 Şubat günü ordu tarafsızlığını ilan etti ve Şahın başbakanı Şapur Bahtiyar istifa etti. Geçici hükümet aynı gün, kırsal bölgelerin yeniden inşası ve kalkınması organizasyonu yani diğer adıyla BC’nın ilk safhasını onayladı. Yeni hükümetin bunu görevdeki ilk gününde yapmış olması, BC’nın desteklenmesinin devlet için son derece öncelikli bir mesele olduğunu göstermektedir.

İlk safha resmi olarak onaylanmasına rağmen, geçici hükümet organizasyonun bir bütün halinde resmi olarak onaylanması ile faaliyetler için kaynak aktarılması için 16 Haziran’a kadar yani dört ay bekledi. Geçici hükümetin BC’nı ilk başlarda tüm gücüyle desteklemekten kaçınmasının sebebi, FMI hareketinin BC ve diğer benzer devrim organizasyonlarını kısıtlayıp devlete bürokrasi ve Bezirgan liderliğindeki bakanların yön vermesini uygun gören ideolojik ve siyasi tercihleriydi. Humeyni ve din adamlarından müteşekkil cenah olan İslami Cumhuriyetçi Parti (IRP), devrimin ilk günlerinde, devlet idaresi hususunda daha tecrübeli ve maharetli olmaları hasebiyle Bezirgan ve FMI’ı bu çerçevede kullandı. Ancak, 79 yılının şubat ve haziran ayları arasındaki süreç boyunca hem BC üyeleri hem de diğer radikal devrim grupları, BC’nın resmi olarak kurulması ve devrim bünyesindeki bir organizasyon olarak tanınmasını destekleyerek Bezirgan ve FMI’ın bürokratik tercihlerini yok saymaları için Humeyni ve IRP’yi sürekli baskı altında tuttu. Kurucu üyelerin gözünde bu zaten çoktan halledilmiş olması gereken bir meseleydi zira kendilerinin kasaba ve köylerdeki varlığı bunun en büyük ispatıydı. Kurucu üyeler, 11 Şubat tarihinde, idari gücün Bahtiyar’dan Bezirgan’a geçmesinin hemen ardından geçici hükümetin BC’nın ilk safhasının onaylanmasını, kendilerine harekete geçmeleri için verilen bir işaret olarak algıladı. Bu nedenle, resmi bir yapı oluşturulmasını beklemeden, köylere ve kasabalara giderek projeler başlattılar, temel hizmet götürdüler ve daha birçok faaliyette bulundular.

22 Nisan’da Humeyni’nin devrim bünyesindeki bir kurum ve orduya paralel bir yapı olarak Devrim Muhafızları Birliklerinin (IRGC) kurulmasına onay vermesi üzerine kurucu üyeler ve diğer radikal devrim grupları BC’nın resmi olarak tanınması için daha fazla baskı yapmak için cesaretlendi. Bezirgan ve FMI’ın itirazlarına ve hatta engellemeye çalışmalarına rağmen 16 Haziran tarihinde Humeyni tüm İran’da yayınlanan bir televizyon konuşması gerçekleştirdi. Bu konuşmada BC’nın devrim bünyesindeki resmi bir kurum olarak tanındığını ve Tarım Bakanlığı ile diğer bakanlıklara paralel bir yapı olacağını ilan etti. BC bir yandan kasaba ve köylerde tabandan gelen seferberlik ile zaten çoktan harekete geçmişken, diğer yandan Humeyni’nin konuşması ile organizasyonun adam toplama, harekete geçme ve genişleme kabiliyetleri direk Tahran’dan gelen emir ile kurumsallaşarak daha da hızlanmak üzereydi. Humeyni’nin konuşması, ilhamını kurucu üyelerden aldığı belli olan ve BC üyeleri le diğer devrimciler ve kırsal bileşenleri etkilemek üzere dizayn edilen bir yapıdaydı. Konuşma benzer şekilde, televizyon ve radyo ile geniş kitlelere ulaşılabildiği için şehirdeki vatandaşları da BC’na iştirak etmeleri hususunda teşvik edip harekete geçirdi.

Kurucu üyeler, üzerinden 30 yıldan fazla süre geçmesine rağmen, BC’na katılma nedenlerini sıralarken hemen Humeyni’nin meşhur konuşmasını zikrederler ki bu konuşma o dönemde tüm İranlıları derinden etkilemiş ve onlarda derin izler bırakmıştır. Humeyni bu konuşmada, BC’na katılan veyahut katılmayı düşünen binlerce öğrenci, genç, köylü, şehirli, zengin, fakirden yani birbirinden çok farklı insanlardan oluşan bir topluluğa hitap ederken herkese hem kişisel hem de toplu amaç aşılayabilmek adına son derece heyecanlandırıcı konseptler kullandı. Devrimin beraberinde getirdiği heves ve diğer duyguların hala çok sıcak olduğu bir atmosferde yapılan konuşmada, insanların fedakârlık, birlik, milliyetçilik, dindarlık gibi duygularını harekete geçirmeye yönelik devrim sürecinde de geniş şekilde kullanılan benzer araçlara başvuruldu ve bu sayede BC’na katılma çağrısının gücünün en üst seviyeye çıkması sağlandı.

Humeyni, hali hazırda organizasyonda yer alanlar ile yeni katılacak olanlar arasında birlik ve dostane bir yarış ortamı oluşturmak amacıyla belirli terimlerin üzerinde durdu (vurguladı). Humeyni, yaklaşık 700 kelimeden müteşekkil konuşmasında “yardım (kumak)” ve “kardeş/kardeşlik (baradar/baradari)” kelimelerini dörder kez tekrar etti. Komünist yapılardaki “yoldaş” teriminin fonksiyonu ve uygulanmasına benzer şekilde BC ve diğer devrim organizasyonları üyeleri de kendi grupları içinde birliktelik havası oluşturma amacıyla “kardeş (khabar)” terimini kullandı. Humeyni, konuşmasında, aynı amaç doğrultusunda, kurucu üyelerin BC’nın bir nevi sloganı olarak benimsediği “hep beraber [yeniden inşaya] (hamih bā ham [bih sāzandigī])” tezahüratını da iki kez zikretti.

Humeyni ilaveten, “millet ve İslam yolundan” ayrılmama niyeti olduğunu ifade ederek İranlıların milliyetçilik ve dindarlık duyguları ile iletişime geçti. Kelimelerini çok iyi seçen Humeyni, İran’ın tüm Müslümanların oluşturduğu bir topluluk olan “ümmet” olgusuna ait olmak yerine ayrı bir millet olduğunun altını çizdiği konuşmasında, milliyetçilik söylemini öne çıkarmak amacıyla “millet” kelimesini 15 ayrı yerde kullandı. Millet olgusunu öne çıkaran Humeyni sadece BC üyeleri arasındaki birliği pekiştirmekle kalmadı aynı zamanda devrimden yeni çıkılmış ve belirsizliğin kol gezdiği bir dönemde ulusal birliği de sağladı. Bir büyük ayetullah ve taklit makamı olan Humeyni konuşmasını dini söylemler, semboller ve vaatler ile süsledi. “Fedakârlık (fidākārī)” kelimesini iki ayrı yerde kullanarak İranlılara sadece BC’na katılmanın milli bir vazife olduğunu hatırlatmakla kalmadı aynı zamanda Şii halkına organizasyona katılmanın Hüseyin’in (as) Kerbela’da şehit olması ile aynı seviyede olduğunu ima etti. Organizasyonun Humeyni tarafından resmi olarak “Bayındırlık Cihadı” olarak ilan edilmesi, bu yapıya iştirak etmenin her İranlı Müslümanın kutsal vazifesi olduğunu ima etmekteydi; Humeyni böylelikle, BC’nın eski ve gelecekteki üyelerine bu organizasyona katıldıklarında dini bir sorumluluk olan cihat farzını hem şahsi hem de toplu yapılan yönleriyle yerine getirmiş olacaklarını söylemiş oldu. Katılacak olanlarını sayısını en üst düzeye çıkarmak isteyen Humeyni, bu doğrultuda, BC’na katılıp üye olanların kutsal görev olan cihat edenlerle aynı sayılacağını söyledi.

Humeyni konuşmasında açık bir şekilde, BC’na katılmanın, Irak’taki kutsal Şii tapınaklarını ziyaret etmekten ve ekonomik durumları el veriyorsa her Müslümanın hayatında en az bir kere yapmak zorunda olduğu, İslam’ın beş şartından birisi olan hac vazifesini ifa etmekten daha önemli olduğunu ve daha fazla sevap kazandıracağını ilan etti. Humeyni ayrıca, iki farklı anlama gelecek şekilde “kurtuluş (najāt)” kelimesini de kullandı; BC’na katıldıklarında köylülerin fiziki manada fakirlikten, manevi manada da cehenneme gitmekten kurtulacaklarını söyledi. Geleneksel Şiilik açısından bakıldığında bu açıklamalar, Humeyni’nin görev süresi boyunca söylediği en sıra dışı ve tartışmalı laflardı. Humeyni’nin aykırı tutumuna bir başka örnek ise 1988 yılında, kamu çıkarlarını gözetmenin (maṣlaḥat), İslam’ın beş şartını (namaz, oruç, hac, zekât ve şehadet) yerine getirmekten daha önemli olduğunu ilan etmesiydi. Humeyni’nin BC’na katılım sağlamak amacıyla manevi ödüller (sevap) olgusunu kullanması onun henüz hükümdarlığı başlamadan önce dahi “daha önce duyulmamış” açıklamalar yapıp, siyasi kazanımlar elde etmek için dini bir araç olarak kullanmaktan çekinmediğini (buna yatkın olduğunu) ispatlamaktadır.

Dini bir kenara bırakırsak, Humeyni’nin konuşmasının kendisi ve içeriğinin İslam ümmeti yerine İran (Fars) milletine odaklanması, 79 İslam Devriminden sonra dahi, milliyetçiliğin İranlı kimliğinde merkezi bir noktada olduğunu ve harekete geçirici bir güç olarak önemini hala devam ettirdiğine işaret etmektedir. İslam Cumhuriyeti, Şahın etnik kimliğe dayalı söyleminden kendisi uzak tutmaya çalışarak, İran milliyetçiliğini öne çıkararak, aralarında birçok farklı etnik ve dini azınlığın bulunduğu İran halkının tamamının gözünde meşruiyetini ve siyasi desteğini en üst düzeye çıkarmayı hedefledi. Ancak, İran devriminin kendisini Pers milliyetçiliğinden koparamaması ve Panislamizm yerine Velayet-i Fakih olarak da bilinen Şii merkezli bir ideolojiyi benimsemesi, biraz önce zikredilen azınlıkların kötü muamele görmesine ve ayrımcılığa neden oldu. Bu durum doğal olarak, BC ve diğer organizasyonların faaliyetlerine rağmen Şah dönemindeki merkezi eyaletler ile etnik ve dini azınlıkların yaşadığı bölgeler arasındaki gelişmişlik düzeyi ve sosyoekonomik farkların daha da derinleşmesine ve böylece huzursuzluk, istikrarsızlık ve çatışma ortamlarının artmasına yol açmıştır.

Sonuç

BC üyeleri ve gönüllüler, alttan gelen bir girişimle (seferberlik), harekete geçerek kırsal bölgelere dağıldı ve buralarda gayet büyük hedefleri olan kalkınma süreçlerini başlatarak hem din hem de devrime ait değerleri yaydı. Bunu yapan insanlar, fedakâr, dindar ve milliyetçi değerlerin kendilerini harekete geçirmesiyle birlikte ihtiyacı olanlara yardım etmek, Tanrıya ve memlekete hizmet etmek amacıyla manevi ödülleri materyal kazanımlara tercih ederek çalıştılar. Bu nedenle, kurucu üyelerden bazılarının Humeyni ve üst sınıfa tabi diğer isimlerden olan beklentileri arttı ve (kendi aralarından bazıları tam tersi yönde davranmasına rağmen) kendilerine yaptıkları faaliyetler karşılığında para teklif edildiği için son derece büyük hayal kırıklığına uğradılar. Üstten gelen bir girişimle (seferberlik), Humeyni ve diğer IRP üyeleri devrim sonrası FMI kontrolünde olan bürokrasiyi ötekileştirerek, radikal ve dindar devrimcilerin merkezde olduğu bir destek tabanı yaratmak istedi. Humeyni, bu amaç çerçevesinde, kurucu üyelerden gelen baskı ve yönlendirmenin de etkisiyle, insanları BC’na katılmaları için ikna etmek adına fedakârlık, dindarlık ve milliyetçilik merkezli bir yapı ve bu yapıya uygun bir söylem yarattı. Humeyni bu süreçte insanlara manevi ödüller vaat edip, organizasyonu harekete geçirerek, IRP ve henüz yeni palazlanan devrim devletinin çıkarlarını koruma altına aldı. BC vakası, devrim sonrası İran’daki aktivist ve gönüllülerin hem toplum hem de devletin teşvikleriyle yürüttükleri adam toplama, harekete geçme ve genişleme süreçlerinin arkasındaki karmaşık ve ince ayrıntılara sahip dinamikleri açığa çıkarmıştır. Gözden kaçırılmaması gereken bir diğer nokta olan İran milliyetçiliğinin, her ne kadar dini ve etnik azınlıkların dışlandığı gerçeği ile kirletilmiş olsa dahi, üye ve gönüllülerin motive edilerek köyler ve kasabalardaki kalkınma sürecine katılmalarının sağlanması hususunda Şiilikten belki de daha büyük bir rol oynadığı aşikardır.

twtbanner-001.jpg

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
1 Yorum