Bin Ladin belgeleri: Yüz binlerce döküman arasındaki tek Türkçe metin

Bin Ladin belgeleri: Yüz binlerce döküman arasındaki tek Türkçe metin

Usame bin Ladin'in evinden ele geçirilen, CIA tarafından yayınlanan yüz binlerce belge arasında bir de Türkçe metin bulunuyor.

El Kaide lideri Usame bin Ladin'in evine düzenlenen baskın sırasında ele geçirilen belgeler CIA tarafından yayınlandı. Yayınlanan belgelerin büyük çoğunluğunu Arapça metinler oluştururken, yüz binlerce döküman arasında bir de Türkçe metin bulunuyor.

Bin Ladin'in bilgisayarından ele geçirilen tek Türkçe dökümanın, El Kaide'nin Irak sorumlusu Ebu Hamza el Mucahir tarafından kaleme alınan "Niçin ve kiminle savaşıyoruz?" başlıklı metin olduğu tespit edildi. 34 sayfadan oluşan metinde Irak'ta ABD ve Şii milislere karşı yürütülen savaşın dini dayanakları ortaya koyulmaya çalışılıyor.

ABD güçleri ile işbirliği yapanların öldürülmesinin önünde herhangi engel olmadığı savunulan dökümanda örgütün savaşma gerekçeleri ve uzun vadedeki hedeflerine değiniliyor. 

Yayınlanan dökümana CIA resmi internet sitesi üzerinden ulaşmak mümkün.*

*(Yoğunluk nedeniyle ulaşılamıyor)

El Kaide Irak'ta direnişi örgütlemeye çalıştı

CIA tarafından yayınlanan belgeler El Kaide'nin Irak işgali öncesi ülkedeki ABD karşıtı direnişi örgütlemek ve etkin hale gelmek için yoğun çaba harcadığını gösteriyor.

Bölgede örgüte bağlı silahlı güç oluşturması için Ebu Musab ez Zerkavi'nin Irak'a gönderildiğine dair belgelerin yanısıra Zerkavi'nin biyografisinin yer aldığı bir de ses kaydı bulunuyor. 

Ele geçirilen Türkçe dökümanın yazarı Ebu Hamza el Muhacir ise Ebu Musab ez Zerkavi'nin ölümünün ardından Irak El Kaidesi'nin liderliğine atanmıştı. 2006 yılında Irak'ta faaliyet gösteren 6 silahlı grup ve Irak El Kaidesi'ni birleştiren Muhacir, Mücahitler Şura Meclisi'ni kurdu.

Mücahitler Şura Meclisi'nin kuruluşunun ardından kısa bir süre sonra ise -daha sonra IŞİD'e dönüşen- Irak İslam Devleti ilan edildi.

El Kaide'nin üst düzey liderlerinden olan Ebu Hamza el Muhacir'in Irak'ta etkisini kaybetmesinin IŞİD ve El Kaide arasındaki dini ve stratejik ayrımda en belirleyici unsurlardan biri olduğu öne sürülüyor. Muhacir'in liderliği bırakmasının ardından göreve gelen Ebu Ömer el Bağdadi ve Ebu Bekir el Bağdadi'nin lider kadrosu içerisinde hızla yükselerek IŞİD'in doğuşuna zemin hazırladığı ifade ediliyor.

Yayınlanan metnin IŞİD'ten daha çok El Kaide'nin görüşünü yansıttığı ifade edilebilir

Irak El Kaidesi lideri Ebu Hamza el Muhacir'in 'Niçin ve kiminle savaşıyoruz?' başlıklı yazısından bir bölüm:

Neden savaşıyoruz? Başka bir ibareyle: Cihadımızla neyi gerçekleştirmeye çalışıyoruz? Ya da neye varmak istiyoruz? Her Müslümanın cevabını bilmesi gereken, ya da anlamaya çalıştığı ya da manasına bakması gerektiği bir soru.

Cevaplamadan önce, şu zaruri olarak bilinmeli, ilk etapta şuna dikkat edilmelidir: İslam rahmet dinidir. İndirilmesinden gaye insanları doğru yolu bulmaları ve onları karanlıklardan aydınlığa, şeriatın rahmet ve adaletine çıkarmaktır. Ta ki sapan doğru yolu bulsun ve küfrün karanlığı bertaraf edilsin.

Bu sebeple şu unsurların gerçekleşmesi gerekir:

1. Yeryüzünde en yüce kelime İslam şeriatının ve adaletinin olacak. İslam alimi İbni Teymiye dedi ki:

“Peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesindeki gaye, yeryüzünden küfrü ve şirki yok etmektir” [Macmuul Fetava: 7/494]

2. Putlar, müstehcenlik, zina evleri gibi fesat kurumlarını yeryüzünden kaldırmak. Batıl ehlini susturmak ve insanlar üzerindeki tesirlerini ortadan kaldırmak. Aynı zamanda bu kötü müesseseleri koruyan sultaları bertaraf etmek.

İslam âlimi İbni Teymiye der ki: “Peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesindeki gaye, insanların adaletle Allah’ın hakkını ve yaratıkların hakkını yerine getirmeleridir.” [Mecmuul Fetava: 28/263]

İşte bu iki önemli hukuku yerine getirmek için İslam dini yeryüzünde galip ve hâkim olması gerekir. Oda şu şekilde olmalıdır: Yeryüzünde emretme ve yasaklama hakkı İslam’a ait olması. Küfrün mağlup, kontrol altında, zelil, alçak, kuvveti çekilmiş, hâkimiyeti elinden alınmış olması lazım. O da küfür ehlinin silahları ellerinden alınması, haham ve rahiplerinin insanları saptırmaları engellenmesi lazım. Ta ki İslam davetçileri hakkı bütün insanlığa arz edebilsin. Kimse onlarla insanlar arasında engel olmasın.

Müslüman’a düşen görev, bu gayeleri gerçekleştirebilmesi için insanları inandığı şeye davet edecek, eğer iman ederlerse ne ala. Eğer yüz çevirecek olurlarsa Allah yolunu

engelleyenlere karşı savaş açacak.

Sehl bin Sad rivayet eder; Hayber günü peygamber efendimiz (s.a.v.) Ali bin Ebi Talib’e şunu söyledi: “Yavaşça yola koyul. Onların sahalarına indiğinde onları İslam’a davet et ve Allah’ın onlar üzerindeki hakkını onlara anlat. Vallahi Allah senin elinle birine hidayet ederse sana kızıl develerden daha hayırlı olur.” [Buhari-Muslim]

Müslüman hatırlasın, kâfirde bilsin ki; Savaş gaye değil, bir araçtır. Çünkü insanların hidayeti ve İslam’a girmeleri, onları öldürmemizden daha sevimlidir.

İslam âlimi İbni Teymiye der ki: “Yaratılmışların ıslahı için nefislerin gerektiği kadar öldürülmelerini Allah’u Teâlâ mübah kılmıştır.” [Siyesetu’l-Şer’iyye: 154]

İnsanlara İslam arz edildikten sonra halleri şu üç kategoride toplanır;

1) İslam’ı toptan uygulayan ve tafsilatına göre bütün ahkâmına rıza gösterenler.

2) İslam’a girmeyi kabul eden, ancak şeriatını uygulamayan ya da bazı belirgin şiarlarını ve vacip ahkâmını iptal edenler.

3) İslam’a hem genel hem de tafsilatlı olarak girmeyi reddedenler.

İslam’a girenler, genelini ve tafsilatını kabul edenler kardeşlerimizdir. Bizim lehimize ve aleyhimize düşen şeyler onlar içinde geçerlidir. Allah’u Teâlâ şöyle buyurur:

“Eğer onlar tevbe edip namazı kılarlarsa ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer

açıklarız.” [Tevbe: 11]

Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun elçisi olduğuna, namaz kılana ve zekât verene kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Eğer bunları uygularlarsa benden canlarını ve mallarını korumuş olurlar, ancak İslam’ın hakkı müstesnadır. Hesapları Allah’a aittir.” [Buhari]

Ama İslam’ın bir kısmına inanıp diğer kısmına yüz çevirenlere gelince, onlarla dini tamamen kabul edip ahkâmını uygulayana ve dini vecibeleri yerine getirene kadar savaşmak gerekir. Tıpkı Ebu Bekir’in zekât vermeyenlere karşı savaştığı gibi. Aynı şekilde Yahudilerin İslam’a gireceğiz ama hac yapmayacağız dediklerinde peygamberimizin İslamlarını kabul etmeyişi gibi.

İkrime der ki: “Allah’ın şu ayeti: ‘Kim İslam’dan başka bir din isterse ondan kabul edilmez.’ inince, Yahudiler “Biz Müslümanız” dediler. Peygamberimiz (s.a.v) dedi

ki; “Allah Müslümanlardan gücü yetene haccı farz kılmıştır.” Dediler ki; “Bizlere farz değildir” ve hac yapmak istemediler. Allah’u Teâlâ şöyle dedi ‘Kim inkâr ederse Allah âlemlerden müstağnidir’ [İbni Kesir Tefsiri: 3/386]

İslam alimi İbni Teymiye der ki; “Allah’u Teâlâ kitabında şöyle buyurur; ‘Fitne ortadan kalkıp din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!’ [Enfal:39]

Eğer dinin bazısı Allah’ın bazısı da başkalarının olursa, din sadece Allah’a olana kadar onlarla savaşılır. Allah’u Teâlâ şöyle buyurur; ‘Eğer onlar tevbe edip namazı kılarlarsa ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.’ [Tevbe: 11]” [Mecmu’u’- Fetava: 28/469]

Bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr edenler iki sınıftır;

Birinci Sınıf: İslam’a girip sonradan bazı ahkâmını inkâr eden ve bir kısım şeriatını terk eden mürtetler.

İkinci Sınıf: Bütün ahkâmını yerine getirmemek şartıyla İslam’a girenler.

Bunlar hakkında İbni Teymiye şöyle der: “Şeriatın gereğini yerine getirmeden dine girmiş bu kâfir mürtetler, aynı zamanda ismine değil de şeriata yüz çevirmiş bu gurupla, İslam şeriatını uygulayana, fitne kalkıp din sadece Allah’ın, kitabı ve içindeki emir ve yasakları ve Allah’ın kelimesi yüce olana dek bunlarla savaşmak vaciptir.” [Mecmu’u’l- Fetava: 28/416]

Allah ona rahmet etsin ve ondan razı olsun. Tatarlarla savaşmak istemeyen askerlerin durumu soruldu. Ve askerlerin şöyle dediklerini söylediler; “Tatarlarla zorla savaşa çıkarılan kimseler var...” Şöyle cevap verdi; “Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur, Şam bölgesine gelmiş Tatarlarla savaşmak kitap ve sünnete göre vaciptir. Allah’u Teâlâ kuranda şöyle buyurmaktadır;

‘Fitne ortadan kalkıp din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşınız’ [Enfal: 39]

Din itaattir. Eğer dinin bazısı Allah’ın ve bazısı başkasının olursa din sadece Allah’ın olana kadar savaşmak vaciptir. Bu sebeple Allah’u Teâlâ şöyle buyurur; ‘Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve eğer inanmışsanız, faizden artakalanı bırakın. Şayet böyle yapmazsanız, Allah'a ve Rasulüne karşı savaş açtığınızı bilin.’ [Bakara: 279]

Bu ayet Taif halkı hakkında inmiştir. Onlar İslam’a girerken: ‘Namaz ve orucu eda etmeye başladılar ama faizi bırakmayacağız!’ dediler. Allah’u Teâlâ onların bu tutumlarını Allah’a ve Rasulüne savaş açmakla nitelendirdi. Eğer bir gurup İslam’ın zahiri ve mütevatir olan farzlarından yüz çevirirlerse onlarla tevbe edene kadar savaşmanın vacip olduğu İslam uleması arasında ittifak edilmiş konulardandır. Eğer bu gurup şehadet kelimesi söyler ancak namaz kılmazlarsa, ya da zekât vermezlerse ya da ramazan orucu tutmazlarsa ya da Allah’ın evi olan Ka’be’yi ziyaret etmezlerse ya da kendi aralarında Kuran ve sünnet ile hükmetmezler ise ya da fuhşu, içkiyi, mahremlerle evlenmeyi ya da haksız yere canlara ve mallara kıymayı ya da faizi, kumarı yasaklamazlarsa, kâfirlerle cihad etmezlerse ya da ehli kitaba cizye ödettirmezlerse ya da buna benzer İslam’ın şiarlarını yerine getirmezlerse din tamamen Allah’ın olup bu fiillerden uzaklaşıncaya kadar onlarla savaşılır.

Buhari ve Muslim’in rivayetine göre Ömer (r.a) zekât hususunda Ebu Bekir (r.a) ile tartışırken Ebu Bekir (r.a.) ona şunu dedi: “Allah ve Rasulünün vacip kıldığı hakları terk edenlerle, İslam’a girmiş olsalar dahi zekât gibi konularda nasıl olurda onlarla savaşmam!” Ve devamla dedi ki; “Zekat İslam’ın haklarındandır. Vallahi eğer Rasulullah’a (s.a.v.) verdikleri dişi oğlağı benden esirgerlerse onlarla savaşırım.”

Ömer (r.a) dedi ki; “Birde baktım ki Allah’u Teâlâ Ebu Bekir’in göğsünü bu konuda açmıştır. Anladım ki o bu konuda hak üzeredir.” Faizi terk etmeyeceğiz diyen Taif halkıyla savaşma konusunda şüphe eden kişi İslam dininde cahildir. Onlarla cihad vacip olunca aralarında zorla çıkarılmış kişiler olsa da, Müslümanların ittifakıyla savaşılır. Tatarlar ve benzerleri, Haricilerden ve zekâtı vermeyenlerden şeriat konusunda daha çok uzaklaşmışlardır. Bedir günü Abbas esir düşünce Peygamberimize; “Ey Allah’ın elçisi beni zorla çıkardılar” deyince, Peygamberimiz (s.a.v) ona şöyle dedi: “Senin zahiri halin bize karşıydı, ama içini Allah’a havale ederiz.” [El-Mecmu’u’l-Fetava: 28/176]

Asli kâfirler gelince, onları İslam dinine davet ederiz. Eğer yüz çevirirlerse onlara iki şık sunarız.

1) Alçalmış bir şekilde cizye ödemeleri. Bu da cizye alınması caiz olan kitap ehli ve Mecusiler için geçerlidir. Ve fıtratı bozacak zahiri şeyler konusunda İslam ahkâmı onlara uygulanır. O da şöyle olur; Küfrün açık şiarı olan şeyleri gizleme. Küfrün imamlarını (Rahipler, Hahamlar v.s) insanların akıllarını etkilemelerine izin vermemek. Müstehcenliği, zinayı, içkiyi, faiz bankalarını v.s. müesseseleri kapatmak.

2) Bu söylenenleri kabul etmezlerse Allah’ın emirleri ve yasakları en üstün olana kadar onlarla savaşırız. İmam Şafii der ki: “Eğer İslam dinine girmezlerse ve şirk üzere kalırlarsa kadınları hariç erkekleri öldürülür.” [El ulum: 1/257]

Süleyman Bin Burde, O da babasından rivayetle; Rasulullah (s.a.v) bir seriyyeye ya da orduya komutan tayin ettiğinde, O’na hem kendi nefsinde hem de yanındakilere takvayı tavsiye ederdi. Ve şöyle derdi; “Eğer müşrik düşmanla karşılaşırsan onları şu üç şeye davet et, hangisini kabul ederlerse onu kabul et ve onları bırak; İslam’a çağır, eğer kabul ederlerse sende onlardan kabul et ve onlardan elini çek, sonra onlara yurtlarından muhacirlerin yurduna hicret etmeye çağır. Eğer bu söyleneni yaparlarsa muhacirlerin lehlerine ve aleyhlerine olanlar, onlarında lehlerine ve aleyhlerine olacaktır. Eğer karşı gelip kendi yurtlarında kalırlarsa Bedevilerin hükmü onlara uygulanır.

Müminlere tatbik edilen hükümler onlara da tatbik edilir. Ancak Müslümanlarla birlikte cihad ederlerse onlara ganimetlerden nasip verilir. Eğer buna da karşı gelirlerse onları cizye vermeye davet et. Eğer bu isteğini uygularlarsa onlardan kabul et ve elini onlardan çek. Eğer karşı dururlarsa Allah’tan yardım isteyerek onlarla savaş. Eğer düşmanı kalede muhasara edersen ve onlar; ‘Allah’ın hükmü ile bizlere hükmet’, Allah’ın hükmü budur diye onlara hükmetme, çünkü Allah’ın onlara neyi hükmedeceğini bilmezsin. Ama onlara istediğin şekilde kendi hükmünü ver.” [Ebu Davud]

Cübeyr Bin Hayya dedi ki; “Ömer bizleri bir yere elçi olarak gönderdi ve başımıza Numan Bin Mukrin’i atadı. Düşman bölgesine vardık. Kisra’nın komutanı 40.000 kişi ile bizi karşıladı. Tercümanı kalktı ve dedi ki; ‘Sizden biriniz benimle konuşsun!’ Muğire dediki; ‘Dilediğini sor.’ Dedi ki; ‘Sizler nesiniz?’ Dedi ki; ‘Bizler Araplardan bir topluluğuz. Kendi aramızda çetin bir sıkıntı ve şiddetli bir bela içinde yaşıyorduk. Açlıktan deriyi ve hurma çekirdeğini emerdik. Keçeden ve yünden yapılan elbiseler giyinirdik. Ağaçlara ve taşlara tapardık. Biz bu hal üzereyken, şanı yüce ve ulu olan, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah, bizlere babasını ve anasını tanıdığımız kendi içimizden bir elçi gönderdi. Rabbimizin elçisi, Peygamber’imiz (s.a.v) sizinle sadece Allah’a tapana yada cizye verene kadar savaşmamızı emretti. Sonra peygamberimiz (s.a.v) rabbimizin mesajını

haber verdi; ‘Sizden öldürülenler cennettedir ve eşini görmediği bir nimete kavuşacaktır.’ Bizden sağ kalanlarda sizlere hâkim olacaktır.” [Buhari]

Şanı yüce Allah’ımız bu ahkâmı genel olarak şu ayette topladı; “Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Rasûlü'nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.” [Tevbe: 29]

İbni Kesir der ki: “Taki cizyeyi verene kadar” sözü, yani Müslüman olmazlarsa. “Kendi elleriyle” yani mağlup ve zoraki bir biçimde, “Küçük düşürülüp” yani zelil, hakir ve alçalmış olarak. İşte bu sebeple zimmet ehline saygınlık ve şeref vermek, Müslümanların karşı yüksek bir konuma getirmek caiz değildir. Bilakis onlar alçak, zelil ve bedbahttırlar” [İbni

Kesir: 2/248]

İbnu’l Kayyim der ki; “Din tamamen Allah’ın olması” cümlesinin anlamı, küfrü ve ehlini zelil etmek, küçültmek, halkını cizyeye bağlamak ve onları köle etmektir. Bu da Allah’ın dinindendir. Ona aykırı olan ise, onları dinlerini istedikleri gibi yaşamalarını ve saygın bırakarak kuvvet ve üstünlüğün onlarda kalmasını sağlamak Allah’ın dininden

değildir.” [Ehli Zimmet Ahkamı: 1/111]

İmam Şafii (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir; “Allah’u Teâlâ’nın “küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar” sözü yani; Allah’u Teâlâ’nın

cizye ödemeye kabul ettiği kişilerin ancak verirken alçalmış zelil bir şekilde olurlarsa onlardan kabul edilir.”

Ve dedi ki; “İlim ehlinden birkaç kişinin şöyle dediğini işittim; (aşağılanmış, hakir) sözü yani onların üzerine İslam ahkâmının uygulanmasıdır. Eğer İslam ahkâmı onların üzerine uygulanırsa, uygulandığı kadar onlar aşağılanırlar.” Devamında der ki; “Eğer İmam bir beldeyi kuşatırsa ve onları esir olarak elde etmişse ya da onlara açık bir galibiyetle hâkim olupta onları esir etmemişse... Eğer ona cizye verip İslam ahkâmının üzerlerine icra olmasını isterlerse bunu kabul etmek zorundadır. Ama cizye veripte İslam ahkâmının üzerlerine hâkim olmasını kabul etmezlerse bunu kabul edemez. Ve onlarla Müslüman olana ya da cizyeyi aşağılanmış bir şekilde verene kadar yani İslam ahkâmının altına girene kadar savaşması gerekir.” [El-Ulum: 4/176]

Özet olarak; Allah’ın dini yeryüzünde öbür dinlerden daha üstün olana kadar çalışmak gerekir. Aynı zamanda yeryüzünde Allah’ın dininden bütün fitneyi defetmek gerekir. Bu sebeple Müslüman’ın davası haçlılar tarafından çizilmiş hudutlarla sınırlı değildir. Aynı zamanda bir kısım hükümleri bırakıp bir kısmı ile amel etmeyi de kabul etmez. Kâfirler ancak zelil ve aşağı durumda olurlarsa Müslümanlar susarlar. Allah’u Teâlâ şöyle buyurur; “Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.” [Enfal: 39]

İbnu’l Cevzi derki; “Din sadece Allah’ın olsun” İbni Abbas bu ayet hakkında dedi ki; “Yani tevhid sadece Allah’a olana kadar.” [Zadu’l-Mesir 1/200] “Fitne kalmayana kadar onlarla savaşın!” ayetinde Şevkani şöyle der; “Bu ayette müşriklerle, fitne tamamen ortadan kalkıp din sadece Allah’ın olana kadar savaşılması emrediliyor. O da İslam’a muhalif bütün dinlerden çıkıp İslam dinine girmektir. Kim İslam’a girerse ve şirki terk ederse onunla savaşmak helal değildir.” [Fethu’l Kadir: 1/191]

Taberi dedi ki; “Enfal 39. Ayetin tevili; Şanı yüce Allah’u Teâlâ kendisine ve elçisine inananlara şöyle diyor; ‘Eğer bunlar seninle savaşmaya dönerlerse, Şirk ortadan kalkana ve ortağı olmayan sadece Allah’a tapana kadar onlarla savaş!’ Böylece bela Allah’ın kulları üzerinden kalkar ki oda fitnedir.

“Ve dinin tamamı Allah’ın olana kadar” sözünde derki; ‘İbadet ve boyun eğme sadece Allah’ın olana kadar savaşın’ anlamındadır. İbni Abbas’tan gelen rivayet; “Ta ki şirk kalmasın”... Din sadece Allah’ın olana kadar; Yani La ilahe illallah diyene kadar. Peygamberimiz (s.a.v) bunun için savaştı ve buna davet etti. Hasan’dan gelen rivayet; Ta ki bela kalmayana kadar...

İbni Cüreyc dedi ki; “Yani, Mümin dini ile imtihan edilmesi (zorlanması) ve tevhid sadece Allah’ın olana ve şirk tamamen yok olana kadar ve O’ndan başka ortak koşulanları bırakana kadar...” İbni Zeyd dedi ki; “Küfür ortadan kalkana kadar ve dinin tamamı Allah’ın olana kadar yani dininizle beraber küfür bulunmaması...”

İslam âlimi İbni Teymiye der ki; “Bunun açıklamasında Rabbimiz şöyle buyurur; “(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.” [Bakara: 193] “Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.” [Enfal: 39] Allah’u Teâlâ bu ayetlerde Fitne ortadan kalkıp din sadece Allah’ın olana kadar cihad etmemizi emretmiştir. Buradaki gaye fitnenin kalkması ve dinin tamamının sadece Allah’a ait olması. Fitnenin var olması dinin tamamının Allah’ın olmasına engeldir. Dinin tamamının

Allah’ın olması fitnenin var olmasına engeldir. Fitne şirk olarak yorumlandı. Eğer kalpler imtihan ediliyorsa orda şirk vardır. O da dinin tamamının Allah’ın olmasına manidir. Fitne kategoridir. Altında birtakım şüpheler ve arzular yatmaktadır. Allah’tan başka ilahlar edinenler ve onları Allah’ı sever gibi sevenlerin fitnesi en büyük fitnelerdendir.”

[Kaidetu’n Filmahabbe: 88]

Kaynak: Mepa News

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.