Diplomasi veya bomba: İran'ın nükleer programının geleceği
İran, ABD ve İsrail saldırıları sonrası diplomasiye dönüş yapacak mı?
Dario Sabaghi | The New Arab | Tercüme: Mepa News
ABD ve İsrail'in son çatışmalar sırasında İran'a yönelik saldırıları, Tahran'ın nükleer programından geriye ne kaldığı konusunda soru işaretlerine neden oldu.
İsrail ve İran arasında ABD ve Katar arabuluculuğunda sağlanan kırılgan ateşkesin 24 Haziran'da yürürlüğe girerek 12 gün süren savaşı sona erdirmesinden bu yana, hasarın boyutuna ilişkin çelişkili değerlendirmeler ortaya çıkmaya başladı.
ABD Savunma Bakanlığı'na bağlı Savunma İstihbarat Ajansı (DIA) tarafından sızdırılan bir istihbarat değerlendirmesinde, saldırıların İran'ın nükleer programının temel bileşenlerini yok etmediği ve nükleer silah geliştirme potansiyelini sadece birkaç ay geciktirdiği sonucuna varıldığı bildirildi.
Bu durum, saldırıların İran'ın nükleer tesislerini “yok ettiğini” söyleyen ABD Başkanı Donald Trump'ın daha önceki iddialarıyla çelişiyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da operasyonun İran'ın oluşturduğu nükleer tehdidi ortadan kaldırdığını söylemişti.
Ancak İran'ın nükleer programından geriye ne kaldığı konusundaki şüpheler ABD siyasetinde bir parlama noktası haline geldi. Trump yönetimi ve üst düzey yetkililer DIA'nın hasarı küçümseyen değerlendirmesini reddediyor. Trump ayrıca CNN ve New York Times'ı da İran'a yönelik askeri operasyonu baltalamakla suçladı.
Quincy Institute for Responsible Statecraft'ın başkan yardımcısı Trita Parsi, yönetimin gür sesli "başarı" iddialarının daha fazla askeri angajmandan kaçınma arzusunu yansıtabileceğini söyledi.
The New Arab'a (TNA) konuşan Parsi, “Diplomasiye bir şans vermek istiyorlar ve İsraillilerin kendilerini Trump'ın ilgilenmediği uzun süreli bir savaş durumuna sokmaya çalıştıklarının farkındalar” dedi.
Tahran'da ise Ali Hamaney Perşembe günü yaptığı açıklamada ABD ve İsrail'in saldırılarının hiçbir kendilerine hiçbir zarar vermediğini söyledi.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ise devlet televizyonuna yaptığı açıklamada önemli ve ciddi zararlar tespit ettiklerini kaydetti.
Hem Washington hem de Tahran, İran'ın nükleer tesislerinin zarar gördüğünü kabul etmekle birlikte, İran'ın nükleer programının gelecekteki yönünü anlamak için kilit öneme sahip olarak görülen bir değerlendirme olan kapsam konusunda farklı düşünüyorlar.
12 gün süren çatışma 13 Haziran'da İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine saldırması ve üst düzey komutanlar ile bilim adamlarını öldürmesiyle başladı. İran da İsrail'e füze saldırılarıyla karşılık verdi. 22 Haziran'da ABD de çatışma sürecine katılarak Fordo, Natanz ve İsfahan'ı "bunker-busters" (sığınak delici) ve cruise (seyir) füzeleriyle vurdu.
İran 23 Haziran'da Katar'daki El Udeyd Hava Üssü'nü hedef alarak Amerikan saldırılarına misilleme yaptı, ancak herhangi bir hasar rapor edilmedi.
ABD ve Katar'ın arabuluculuğunda sağlanan ateşkes 24 Haziran'da yürürlüğe girdi. O zamana kadar İsrail'in İran'da 900'den fazla kişiyi öldürdüğü, İsrail'de ise 28 kişinin öldüğü bildirildi.
Onlarca yıllık anlaşmazlık: İran'ın nükleer programı
İsrail ve ABD tarafından gerçekleştirilen saldırılar, İran'ın nükleer programı konusunda on yıllardır süren anlaşmazlıkta ciddi bir tırmanışa işaret ediyor.
ABD'nin 2015'te imzalanan nükleer anlaşmadan 2018'de çekilmesinden bu yana İran'ın nükleer programını genişlettiği, zenginleştirme ve stoklama sınırlarını ihlal ettiği iddia ediliyor. Ancak Tahran nükleer silah arayışını reddederek programının sivil ve barışçıl olduğunda ısrar ediyor.
ABD ve İsrail saldırılarına ilişkin ilk değerlendirmeler İran'ın Fordo ve Natanz'daki uranyum zenginleştirme tesisleri ile İsfahan'daki uranyum dönüştürme tesisine odaklandı.
Uydu görüntülerine ve istihbarat raporlarına dayandırılan bulgulara göre bu tesisler hassas askeri saldırılar nedeniyle ağır hasar görmüş, zenginleştirme ve işleme faaliyetleri ciddi şekilde sekteye uğramış durumda.
Bununla birlikte, İran'ın değerlendirmesi olmadan içerideki hasarın tam olarak ne olduğu belirsizliğini koruyor.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi Pazar günü CBS News'e verdiği demeçte ABD ve İsrail saldırılarının İran'ın nükleer tesislerinde “ciddi” hasara yol açtığını ancak tam hasara yol açmadığını ve İran'ın uranyum zenginleştirmeye aylar içinde yeniden başlayabileceğini söyledi.
İran'ın yüzde 60'a kadar zenginleştirilmiş 408.6 kg uranyum stokunun akıbeti -ki bu stokun silah seviyesine yakınlığı yüzde 90 olarak belirlenmiştir- aslında bir başka belirsizliktir. Bazı raporlar İran'ın saldırılardan korunmak için uranyumun yerini değiştirmiş olabileceğini öne sürüyor.
UAEA Mayıs ayında İran'ın uranyum stokunu arttırdığı iddiasını rapor etmişti. İran ise bu iddiaları reddetti.
Yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum en son İsrail saldırılarından önce İsfahan'da doğrulanmıştı.
Bloomberg, İran'ın üç hafta önce UAEA'ya bir not göndererek saldırıya uğraması halinde uranyumu güçlendirilmiş tesislere taşıyacağını bildirdiğini ancak yeni yeri açıklamadığını bildirdi.
Tesislerinin ağır hasar görüp görmediğine bakılmaksızın İran'ın nükleer programından vazgeçmesi pek olası değil.
İran tahrip olan santrifüjleri oldukça hızlı bir şekilde yeniden inşa edebilir, ancak kaybedilen uranyum stokunun yerine konması çok daha uzun zaman alacaktır.
Dahası, bilim adamlarına yönelik suikastlara ve nükleer tesislere yönelik hava saldırılarına rağmen İran muhtemelen nükleer programını sürdürecek bilgi birikimine ve endüstriyel kapasiteye sahip.
Güney Florida Üniversitesi'nde profesör olan ve yeni çıkan ‘İran'ın Yükselişi ve Orta Doğu'da ABD ile Rekabet’ adlı kitabın yazarı Mohsen Milani verdiği demeçte İran'ın nükleer programının savunma doktrininin ana bileşeni olmadığını ancak “İslam Cumhuriyeti'nin meydan okumasının ve gururunun sembolü haline geldiğini” söyledi.
İsrail ve ABD ile 12 gün süren çatışmanın ardından İran'ın attığı ilk adımlardan biri, Muhafız Konseyi'nin UAEA ile işbirliğini askıya alan ancak sona erdirmeyen bir Meclis tasarısını onaylaması oldu.
İran 12 günlük çatışma sırasında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'ndan (NPT) ayrılma tehdidinde de bulundu ancak şu ana kadar herhangi bir adım atmadı.
BM'nin nükleer denetleme kurumu İran içinde uzun süredir eleştirilere maruz kalıyor. Orta Doğu Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı olan Alex Vatanka verdiği mülakatta İran'da pek çok kişinin UAEA başkanı Grossi'yi eleştirdiğini ve ajansın Mayıs ayında yayınladığı raporda İran'ın “hızla yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum biriktirmesini” “ciddi bir endişe” olarak göstererek İsrail'e saldırı için bahane verdiğine inandığını söyledi.
İsrail saldırıları başladıktan sonra Grossi, İran'ın nükleer silah geliştirdiğine dair bir kanıt olmadığını açıkladı.
Vatanka, “Grossi'ye karşı saldırılar var, İsrail'in saldırıları için koşulları yaratmaktan sorumlu olarak görülüyor” dedi ve ekledi:
“Pek çok kişi Grossi'nin neden daha önce silahlanmaya dair bir kanıt olmadığını vurgulamadığını soruyor.”
Trita Parsi, İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stokunun imha edilmemesi halinde İsrail'in, hemen olmasa da, ABD'ye daha fazla askeri eylemde bulunması için baskı yapabileceğini belirtiyor. Ancak imha edilse bile İsrail muhtemelen İran'ın füze programına ya da daha geniş kapsamlı konvansiyonel askeri kapasitesine yönelik saldırılara odaklanacaktır.
Parsi, “ABD yönetiminin, İsrail'in İran'a karşı askeri harekâtın devam etmesi yönündeki baskısının durmayabileceğini anladığına inanıyorum ve eğer bunu yapmak istemiyorsa, döngünün tırmanmasına izin vermektense erkenden bir çizgi çekmeyi tercih edebilir.” dedi.
Nükleer caydırıcılık mı diplomasi mi?
ABD-İsrail saldırısı İran yönetimini ve halkını da şoke etti ve bazı sertlik yanlılarını nükleer silahlanmanın ilerletilmesi çağrısında bulunmaya sevk etti.
Milani, bazı İranlılar arasında bu yönde hareket etmek için daha güçlü bir baskı olduğunu açıkladı, “ancak bir şey yapmak istemeniz başarılı olacağınız anlamına gelmez” dedi.
“İsrailliler ve Amerikalılar İran'ın önümüzdeki aylarda, hatta belki de yıllarda neler yapacağını çok yakından takip edecekler.”
Parsi de benzer şekilde nükleer caydırıcılık geliştirme arzusunun geçmişe kıyasla çok daha güçlü göründüğünü söyledi.
“İç tartışmalar, programı bir pazarlık aracı olarak kullanmak yerine nükleer silah geliştirmeyi savunanların lehine değişebilir. Bununla birlikte, bu sonucu önlemek için hala bir yol var, ancak bu, İran'a muhtemelen önceki anlaşmalardan önemli ölçüde daha fazla yaptırım hafifletmesi sunan yeni bir anlaşma gerektirecektir.”
Bununla birlikte ABD ile nükleer müzakerelere geri dönmek Tahran için zor olabilir, zira İsrail ABD'nin onayıyla saldırısını başlattığında Umman arabuluculuğuyla ABD ile müzakere halinde oldukları düşünüldüğünde bu konudaki temkinlilik artıyor.
Ancak King's College London Güvenlik Çalışmaları Okulu'nda kıdemli öğretim görevlisi olan Andreas Krieg, askeri saldırıların nükleer sorunu çözmediği için İran'la diplomasinin gerekli olmaya devam ettiğini söyledi.
Krieg verdiği mülakatta, Katar ve ABD'nin Orta Doğu temsilcisi Steve Witkoff'un çabalarının yeni görüşmeler için zemin hazırladığını söyledi. İran, savaş sonrası koşulların güvenlik garantileri, ekonomik rahatlama ve genişletilmiş bir bölgesel rol içermesi halinde müzakerelere dönebilir.
Yeni görüşmeler muhtemelen önceki anlaşmaların ötesine geçerek İran'ın zenginleştirme haklarını Batı'nın gözetimiyle dengeleyecektir.
Krieg, “Savaş, diplomasinin psikolojik manzarasını değiştirdi: Gelecekteki müzakerelerin daha sert, daha geniş kapsamlı olması ve diplomasinin yokluğunun artık iki tarafın da karşılayamayacağı bir maliyet taşıdığı konusunda daha net bir anlayışa dayanması gerekecek” dedi.
Müzakerelerin yeniden başlaması halinde uranyum zenginleştirme konusu büyük olasılıkla anlaşmazlığın merkezinde yer alacaktır.
Florida Uluslararası Üniversitesi'nde doçent olan Eric Lob verdiği demeçte, “Trump ve Witkoff sıfır zenginleştirme tutumunu sürdürdükleri sürece, bu İran için bir başlangıç olmayacak ve müzakerelerde önemli bir tıkanma noktası olmaya devam edecek” dedi.
Ancak müzakereleri yeniden başlatma çabaları, ABD ile İran arasında savaş sonrası süregelen ve bir dizi çelişkili rapor ve değişen pozisyonların yansıttığı gerilimler nedeniyle hala engelleniyor.
Örneğin geçen hafta Trump, ABD'nin bu hafta İran'la görüşmelere yeniden başlamaya hazır olduğunu söyledi, ancak Arakçi görüşmelere yeniden başlama planlarını reddetti.
NATO Zirvesi'nde ABD Başkanı ayrıca İran'ın savaş sonrası toparlanmasını desteklemek için yaptırımların hafifletilebileceğinin sinyalini verdi ve CNN Trump yönetiminin İran'a sivil nükleer programını desteklemek için 30 milyar dolara kadar dondurulmuş fona erişim izni verebileceğini bildirdi.
Ancak Trump bu haberi reddetti. Perşembe günü Hamaney'in konuşmasının ardından Dini Lideri de eleştirerek yaptırımları kaldırma planlarından vazgeçmeyi düşüneceğini söyledi. Beyaz Saray'da ise gerekirse yeni hava saldırılarını değerlendirebileceğini söyledi.
Buna karşılık Arakçi Trump'ı Hamaney'e karşı “saygısız ve kabul edilemez üslubunu bir kenara bırakması” konusunda uyardı.
Hafta sonu çıkan diğer haberlere göre Witkoff'un yaptırımların hafifletilmesi karşılığında uranyum zenginleştirmenin durdurulmasını öngören olası bir anlaşma için İran'la görüşmeler yapması bekleniyor.
Müzakerelere olası bir dönüş konusundaki belirsizlik ve devam eden söz düellosu, her iki ülkenin de 12 günlük savaşın ardından diplomasinin nihayetinde işlemeye başlamasından önce stratejilerini yeniden değerlendirdiğini ve pozisyonlarını yeniden tanımladığını gösteriyor.
Kaynak: Mepa News