En tatlı ürünün tarihi: Şekerin arkasındaki trajik hikaye

En tatlı ürünün tarihi: Şekerin arkasındaki trajik hikaye

York Üniversitesi Emekli Tarih Profesörü James Walvin, ''Şeker sadece sağlığa değil topluma da zararlıdır'' diyerek tarih boyunca insanların sevinçlerine ve kutlamalarına eşlik eden tatlılığının ardında olağanüstü bir ıstırap yattığını belirtiyor.

York Üniversitesi Emekli Tarih Profesörü James Walvin'in "Şekerin İnanılmaz Tarihi" kitabında ''Şeker sadece sağlığa değil topluma da zararlıdır'' diyerek tarih boyunca insanların sevinçlerine ve kutlamalarına eşlik eden tatlılığının ardında olağanüstü bir ıstırap yattığını belirtiyor.

Walwin, “Pek çok yönden (şeker) her zaman zararlı olmuştur; Bu, işgücü (köleler ve sözleşmeli zorunlu işçiler) için felaket ve ekildiği bölgelerin ekolojisi için dehşet vericiydi, "ifadelerini kullanıyor.

Walwin''e göre, ''Sağlık üzerindeki olumsuz etkileri artık kanıt dahi gerektirmemesine rağmen şeker, popülerliğini koruyor''

Yazar, şekerin ilk olarak bal şeklinde tüketildiğini ve çok geçmeden Hindistan'da milattan iki yüzyıl önce şeker kamışından yapıldığını söylüyor.

Yaklaşık 10 bin yıl önce Papua Yeni Gine’de ham olarak tercih edilen şeker kamışı, yerliler tarafından işlenmeden, doğada bulunduğu haliyle kamış kısmı çiğnenerek tüketiliyordu. Geçmişte gelişen inanışlara göre şekerin her hastalığa ilaç, her soruna çözüm sunacağı düşünülüyordu.

Tarihçinin aktardığına göre Afrika, Orta Doğu ve Akdeniz havzasına hızla yayılırken 1400 yılına kadar Mısır, Suriye, Ürdün, Kuzey Afrika, İspanya ve belki Etiyopya ve Zanzibar'a şeker kamışı ekildi. Daha sonra şeker kamışı Atlantik'i geçti. 

Şeker 18. asrın ortalarında artık bütün dünyada tanınmıştı. Şekerin, kahve ve kakaoyla beraber pişirilerek içilmesi Avrupa burjuvasında bir moda halini almıştı. Ticaretini yapanlara kazandırdığı gelir sebebiyle şekere beyaz altın adı verilmişti. 

Şekerin trajik öyküsü, şirketlerin iştahını tatmin etmek için 1600 yılından sonra Amerika'daki üretiminde büyük patlama yaşanmasıyla başladı.

Üretimde yaşanan patlamanın bedeli, Afrika'dan kölelerin getirilmesi, akabinde bunların yerine yaşam koşulları daha kötü olan Asya'dan işçilerin getirilmesi oldu. Daha sonra ise Amerikan halkları, manzaraları ve biyolojik çeşitliliği dev şeker tarlaları tarafından tahrip edildi.

Gittikçe daha fazla kamışın ekilmesi ile fiyatı düşen şekerin yüzleştiği artan talebi karşılamak için şeker kamışına ayrılan tarım alanları artmaya devam eder. Ve zamanla kamış sadece zenginlerin tükettiği bir baharattan, orta sınıf ve daha sonra fakirlerin de günlük hayatına girmeyi başaran popüler bir ürün halini alır.

Aynı şekilde yerli halkı ya savaşla ya da köleleştirilerek elimine edilen, yüksek tepelerindeki yağmur ormanları yok edilen Jamaika ve Küba da şeker kamışı yetiştirilmesi ve şeker üretilmesi için sömürgeleştirilir. Portekiz ise en iyi sistemi kurarak, Brezilya’yı kolonileştirerek 100,000’den fazla kölenin tonlarca şekerin üretiminde kullanır.

İngilizlere gelince şeker üretimi için kullandıkları ilk ada Barbados adası olarak biliniyor. 14 Mayıs 1625’te İngiliz kaptan adayı keşfettikten çok geçmeden sonra ada, öğütücü değirmenlerle, ekim evleriyle, gecekondularla dolduruldu. Diğer kullanılan adalarda olduğu gibi ilk yıllarda tütün ve pamuk yetiştirilse de, zamanla yerlerini şeker kamışı üretimine bıraktılar. Bir yüzyıl içinde de bütün verimli topraklar tamamen tüketilmiş oldu.

''Şeker: Acı Tatlı Bir Tarih'' yazarı Elizabeth Abbott şöyle aktarıyor: ''Bir Afrikalı için, bu adalarda yaşam tam bir cehennem gibiydi. Bu süreçte milyonlarca insan bu tarlalarda, evleri basılarak veya kaçmaya çalışırken öldüler. Köle, şeker değirmenlerinde çalışırken eğer parmakları değirmen taşına sıkışırsa elleri, kaçmaya çalışan olursa da bacakları kesiliyordu.''

Ancak zamanın petrolü olarak görülen şeker üretimini durdurmak mümkün olmaz. Tükettikçe daha da tüketmek isteyen insanların şekeri günlük hayatlarına artan miktarlarla almasıyla, yıllık şeker kamışı üretimi 1900’ların başlarında 13 milyonu aşar. Artan şeker miktarı ile gelen obezite ve kalp hastalıklarının ilk suçlusu olarak görülen yüksek doğmuş yağ oranları, zamanla yerini şekere, ve özellikle fruktoza bırakır.

 Colorado Denver Üniversitesi’nden Nefrolog Richard Johnson: “Ne zaman bir hastalık üzerinde çalışıyor olsam ve temel sebebi için bir yol izlemeye çalışsam, o yol beni şekere götürüyor” yorumunda bulunuyor.

Tarihçi Walvin, üretimdeki artışla birlikte şeker, pekmez ve meyve suyu gibi mamul ürünlerin fakir insanların kalorilerini artırmanın ucuz ve etkili bir yolu haline geldiğini söylüyor.

Bu nedenle - Walvin- dünyanın bugün acı çekmekte olduğu obezite salgınının tohumlarının Sanayi Devrimi'nden geldiğine ve şeker ticaretinden elde edilen kârlarla bağlantılı olduğuna inanıyor.

Yazar, ''şekerin bir lezzet artırıcı olmasının yanı sıra mükemmel bir toprak rantı olduğu, düşük maliyetli yiyecekleri ticari altına çevirmesine ve sağlıksız yiyeceklerin iyi gıdalardan daha karlı olduğu bir dünya oluşturmasına olanak tanıyan gıda endüstrisi felsefesinin temel taşı olduğu'' sonucuna vararak yazısını bitiriyor.

Günümüzde Şeker üretiminde dünyada 35 milyon tonla Brezilya sıranın başında yer alırken onu 28 milyon tonla Hindistan, 16 milyon tonla Avrupa Birliği, 12 milyon ton civarında Çin ve yaklaşık 10 milyon tonla Tayland takip ediyor.

Kaynak: Mepa News

twtbanner-001.jpg

İlgili Haberler
Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.