İsrail'de gazetecilik faaliyetini hedef alan askeri sansürle ilgili neler biliniyor?

İsrail'de gazetecilik faaliyetini hedef alan askeri sansürle ilgili neler biliniyor?

İsrail'de çalışan gazeteciler geçen ayki çatışmaların ardından daha da kötüleşen şiddet, taciz ve sansürle karşı karşıya.

Lubna Masarwa ve Simon Hooper | Middle East Eye | Tercüme: Mepa News

İsrail'de çalışan gazeteciler, geçen ay İran'la yaşanan çatışma sırasında getirilen yeni kısıtlamalarla güçlendirilen askeri sansür yetkilerinin bir sonucu olarak taciz, şiddet ve haber yapma yetenekleri üzerinde giderek sıkılaşan kısıtlamalarla karşı karşıya kalıyor.

İsrail'deki Filistinli gazeteciler, basın özgürlüğüne yönelik son baskıların en ağır yükünü taşıdıklarını söylüyor ve bazıları çalışırken polis ya da düşman çeteler tarafından saldırıya uğradıklarını anlatıyor.

İsrail'in askeri sansürü geniş yetkilere sahip ve hem yerel hem de uluslararası medya kuruluşlarının ulusal güvenlik konularıyla ilgili haberlerde kendisinden onay almasını gerektiriyor.

Bu yılın başlarında +972 dergisi, 2011 yılından bu yana her yıl derlediği verilere dayanarak İsrail'in 2024 yılında askeri sansür yetkilerini kullanmada “benzeri görülmemiş bir artış” yaşadığını bildirdi.

Dergi, geçen yıl sansürün 1.635 makalenin yayınlanmasını yasakladığını ve 6.265 makaleyi daha sansürlediğini, günde ortalama 21 habere ve incelenmek üzere gönderilen 20.000'den fazla hikayenin yaklaşık yüzde 38'ine müdahale ettiğini söyledi.

Middle East Eye'ye konuşan +972'nin icra direktörü Haggai Mattar, “Kendilerini liberal ve demokratik olarak tanımlayan diğer ülkelerde böyle bir şey yok” dedi.

İsrail bu yıl Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından hazırlanan yıllık Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 101. sıradan 112. sıraya gerilerken, RSF Gazze savaşının başlamasından bu yana gazetecilerin “yoğun baskı” ile karşı karşıya kaldığı uyarısında bulundu.

RSF ayrıca İsrail'i, “gazeteciler için dünyanın en tehlikeli devleti” haline geldiğini söylediği Filistin'de “gazeteciliği yok etmekle” suçladı ve Gazze'de en az 200 gazetecinin İsrail güçleri tarafından öldürülmesine atıfta bulundu.

Geçtiğimiz ay sansür ofisi, gazetecilerin haber yapma imkanlarını daha da kısıtlayan, özellikle de medya kuruluşlarının füzelerin düştüğü bölgelerden haber yapmak için yazılı izin almalarını gerektiren ve yeni kurallara uymayan gazetecileri potansiyel olarak suçlu ilan eden bir dizi yeni yönerge yayınladı.

Bu kısıtlamalar, İsrail'de akredite olan İsrailli ve Filistinli gazetecileri temsil eden İsrail Gazeteciler Birliği tarafından “İsrail'de basın özgürlüğünün tabutuna çakılan son çivi” olarak kınandı.

Uluslararası basın özgürlüğü örgütleri de endişelerini dile getirdi.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri Anthony Bellanger şunları söyledi: "İsrail'de Filistinli İsrailli ve yabancı gazetecilere yönelik bu saldırı ve sansür dalgası son derece endişe vericidir. Gazetecilerin özgürce ve güvenli bir şekilde haber yapmalarına izin verilmelidir."

Yayından kaldırılan içerikler

Celile bölgesinden İsrail basın kartı sahibi Filistinli bir gazeteci olan Razi Tatur, Ürdün'ün Alghad TV haber ağı için İran saldırıları hakkında haber yapmaya çalışırken günlerce tacizle karşı karşıya kaldığını ifade etti.

Bir olayda, İsrail'in ulusal yayın kuruluşu Kan'dan gazetecilere eşlik eden bir televizyon ekibiyle birlikte Tel Aviv yakınlarındaki bir hava saldırısında hasar gören bir konuta gitmişti.

Başlangıçta, ekibin İsrailli basın meslektaşlarıyla birlikte içeri girmesine izin verildi. Ancak Tatur, bir polis memurunun Arapça konuştuğunu duyması üzerine havanın hızla değiştiğini söyledi.

"Hemen bana saldırdı, kamerayı kapatmaya ve beni korkutmaya çalıştı. Sonra da gitmemizi söylediler."

Tatur ve ekibi bölgeden ayrıldı. Ekipmanlarını bölgenin yakınına kurdular ve canlı yayına başladılar.

Daha sonra Tatur'a daha fazla polis memuru yaklaştı ve ona kimin için çalıştığını sordu.

"Onlara yayında olduğumu ve basın kartım olduğunu söyledim. Ancak dinlemeyi reddettiler ve kabloyu kesip bizi yayından almaları için takviye güç çağırdılar."

Tatur, polis memurlarının kendilerine “terörist” de dediğini ve bunun olay yerinde toplanan kalabalığı kışkırtma riskinden korktuğunu söyledi. Ekipmanlarına el konuldu ve ancak dört saat sonra kendilerine iade edildi.

Ertesi gün Tatur yine kuzeydeki Hayfa şehrine bakan bir otel odasından yayın yaparken polis içeri daldı.

“Odaya baskın yaptılar ve yayını durdurdular” dedi ve ekledi: “Yasadışı bir yerde çekim yaptığımızı, askeri sansürü ihlal ettiğimizi ve düşmana bilgi verdiğimizi iddia ettiler.”

Tatur, kendisinin ve Arap haber kuruluşları için çalışan diğer bazı kişilerin yaklaşık üç saat gözaltında tutulduğunu ve ekipmanlarına tekrar el konulduğunu söyledi.

"Beni Hizbullah'la çalışmakla suçladılar, görüntülerin Hizbullah'la bağlantılı web sitelerine ulaştığını söylediler. Beni tutuklamakla tehdit ettiler ama tutuklama olmadı."

Ertesi sabah Tatur, kendisini Hayfa'daki polis karakoluna çağıran bir telefon aldı.

"Sonunda hiçbir şey olmadı. Sansürün talimatlarını açıkladılar ve Hayfa'yı haber yapmamızın yasak olduğunu söylediler. Bugüne kadar kameralarımız hala onların elinde."

Tatur yaşadıklarının İsrail hükümetinin gazetecileri sindirmeye yönelik sistematik bir politikasının parçası olduğuna inandığını söyledi.

Tatur, "sivil toplum örgütleri, insan hakları grupları ve gazeteci sendikaları bizi yasal olarak ve mahkemelerde destekleyebilir ama bizi gerçekten koruyamazlar. Gerçek bu" dedi.

"Gazeteciler arasında korku var, gerçek bir korku var ve bu korku kasıtlı. Biz bir ibret vesikası haline getirildik. Bu, ülkedeki diğer tüm gazetecilerin gözünü korkutmaya yönelik bir girişimdi."

Başka vakalarda da gazeteciler roket ve füze saldırılarının gerçekleştiği yerlere ulaşmalarının polis tarafından engellendiğinden şikayetçi oldular.

Tel Aviv yakınlarındaki Rishon Lezion kasabasına düzenlenen ve iki kişinin ölümüne, onlarca kişinin de yaralanmasına yol açan balistik füze saldırısının ardından, Suudi Arabistan'ın Al Arabiya kanalı ile Türk ve Mısır kanallarından gazeteciler bölgeyi ziyaret etmek istediklerinde kendilerine erişim izni verilmediğini açıkladılar.

"Bir iç düşman yaratmak"

İsrail'de çalışan Filistinli gazetecileri destekleyen I'lam Medya Merkezi'nin başkanı Anton Şalhat yaptığı açıklamada en az 30 Filistinli gazetecinin İran'ın İsrail şehir ve kasabalarını hedef alan hava saldırıları sırasında haber yapmaya çalışırken engellemelerle karşılaştığını bildirdi.

Şalhat, bunların arasında fiziksel saldırılara, tehditlere ve gözdağına maruz kalmanın ve ekipmanlara el konulmasının da yer aldığını söyledi.

Bu olayların çoğundan polis sorumlu olsa da Şalhat, gazetecilerin “hedef Arap bir gazeteci olduğu sürece yasaların ihlal edilmesine izin veren” müsamahakâr bir ortamdan cesaret alan çeteler tarafından da tehdit edildiklerini ve saldırıya uğradıklarını bildirdiklerini söyledi.

İsrail'de gazeteci olarak çalışabilmenin artık “etnik aidiyet ve sadakat” ile bağlantılı olduğunu da sözlerine ekledi.

“Basın özgürlüğü artık bir hak olarak anayasal güvence altında değil, ulusal kimlik ve disipline bağlı” dedi.

Bazı İsrailli gazeteciler, hükümetin geçen yıl Mayıs ayında Katar merkezli Al Jazeera'nin İsrail içinde haber yapmasını yasaklamasından bu yana Arap medya kuruluşlarında çalışan meslektaşlarına yönelik tacizin de arttığını gözlemliyor.

İbranice yayın yapan haber sitesi Local Call'da fotoğrafçı ve muhabir olarak çalışan Oren Ziv, “Al Jazeera'yi kapattıktan sonra bir iç düşman yaratmaları gerekiyordu” dedi.

“Bence Arap gazetecilerin tacize uğraması sansür ya da güvenlikle değil, sansürün istismar edilmesiyle ilgili.”

Ziv, fotoğrafçıların Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir ve İletişim Bakanı Shlomo Karhi tarafından basın özgürlüklerine yapılan saldırı nedeniyle tehlikeye atıldığını söyledi.

“Her vatandaşa, her güvenlik görevlisine, her polis memuruna ve polisteki her gönüllüye fotoğrafçıları taciz etme ve zorbalık yapma ruhsatı verdiler” dedi.

“Sadece sahada çalışan Arap ve Filistinli fotoğrafçılara değil, yabancı fotoğrafçılara ve hatta İsrailli fotoğrafçılara da.”

Ziv, korku iklimi ve habercilik kısıtlamalarının artan ağırlığının, birçok gazeteci ve fotoğrafçının artık çalışmalarını otosansüre tabi tutmaya daha meyilli olduğu anlamına geldiğini de sözlerine ekledi.

“Çok kafa karıştırıcı kurallar var; fotoğrafları yayınlamadan önce kontrol etmeniz ve gazetecilik faaliyetlerinizin sürekli kontrol atlında olması gerekiyor. Tabii ki bu cesaret kırıcı.”

Bazı durumlarda, İsrailli fotoğrafçılara fotoğraf çekme izni verildiğinde bile, polis tacizi nedeniyle bunu yapamadıklarını söyledi.

"Diyorlar ki: 'Siz solcusunuz ve İran'a hizmet ediyorsunuz. Burada fotoğraf çekmeyin'. Herkesin düşman olduğuna ve herkesin susturulması gerektiğine dair daha geniş bir hareket var ve kim olduğunuzun bir önemi yok. Ama hiç şüphesiz, bedelini ilk ödeyenler Arap gazeteciler ve fotoğrafçılar oluyor."

Kaynak: Mepa News

x.gif

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.