İsrail'in bir deri bir kemik bıraktığı Filistinli vücut geliştirmecinin hikayesi
Muazzez Abayat, İsrail idari gözetiminde yaklaşık dokuz ay geçirdikten sonra memleketi Beytüllahim'deki bir hastane yatağından konuştu.
Lubna Masarwa ve Peter Oborne | Middle East Eye | Tercüme: Mepa News
Bir deri bir kemik kalmış, yardım almadan yürüyemeyen, sağ kolu önde sallanan ve yüzü bir şaşkınlık tablosu olan Muazzez Abayat, İsrail hapishanesinden topallayarak çıktı.
İsrail ordusu geçen yılın sonlarında onu tutuklamadan önce Abayat iri yarı, kendinden emin bir adamdı. Amatör bir vücut geliştiricisi olan Abayat 109 kg ağırlığında ve tamamen kaslıydı. İsrail hapishanelerinde geçirdiği dokuz ayın ardından Filistinli, vücut ağırlığının yarısından fazlasını kaybetti.
Bu, İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşından bir başka acımasız, dehşet verici bir hikaye.
Oysa Muazzez Abayat Gazze'ye hiç gitmemiş. Batı Şeria'nın Beytüllahim kentinde doğup büyümüş ve İsrail güçleri 26 Ekim günü saat 02.30'da evine girene kadar kasap olarak çalışıyordu.
İsrail hapishanelerinde tutulduğu yaklaşık dokuz ay boyunca Abayat'a karşı herhangi bir suçlama yöneltilmedi. İdari gözetim altında tutuluyordu, bu da bir mahkumun herhangi bir suçlama yöneltilmeden yerel askeri komutanın takdirine bağlı olarak gözaltına alınmasını sağlıyordu.
İsrail merkezli bir insan hakları grubu olan HaMoked, şu anda İsrail hapishanelerinde tutuklu bulunan 9.000 Filistinliden 3.500'den fazlasının idari gözetim altında tutulduğunu rapor ediyor. Muazzez Abayat gibi pek çoğu Batı Şeria'dan. Hamas öncülüğündeki 7 Ekim saldırısından bu yana bu sayı hızla arttı.
Abayat Middle East Eye'a hapiste kaldığı süre boyunca dövüldüğünü, kötü muameleye maruz kaldığını, işkence gördüğünü, aç ve susuz bırakıldığını söyledi. Abayat kendi durumunun istisnai bir durum olmadığını söyledi. Diğer tüm Filistinli mahkumlar da benzer kötü muameleye maruz kalıyor.
Muazzez Abayat'ın tökezleyerek, sırtı bükülmüş, kolları morarmış ve çarpık bir şekilde hapishaneden çıkışının görüntüleri sosyal medya mecralarında viral oldu.
Ancak batı medyasının ilgisi ya çok az oldu ya da hiç olmadı. Middle East Eye, serbest bırakılmasının ardından 39 yaşındaki gençle röportaj yapan ilk Batılı medya kuruluşu oldu.
Beytüllahim'e geri döndü
Onu memleketi Beytüllahim'de uzun bir iyileşme yolculuğuna çıktığı bir hastanede bulduk. Kardeşi Ahmed de yanındaydı.
Vücudunda hiç et yoktu, sadece deri ve kemik vardı. Damarlar ve kaslar boynundan dışarı çıkıyordu. Son dokuz ayın travması adeta yüzüne kazınmıştı.
Abayat hapishanede o kadar düzenli, o kadar acımasızca ve o kadar çok farklı kişi tarafından dövülmüştü ki artık herkesi potansiyel bir tehdit olarak görüyordu. Bize ilk sözleri şunlar oldu: "Hapisten çıktığımdan beri üç gün boyunca hiç dayak yemedim. Bana bu hastanede dayak yemeyeceğim söylendi."
Yavaş ama akıcı bir şekilde konuşarak, İsrail askerlerinin kendisini tutuklamasından önceki hayatını hatırlayamadığı konusunda bizi uyardı: "Hapishaneyi aklımdan çıkaramıyorum ve -geçmişi- hatırlayamıyorum. Halen hapishanede yaşıyorum. Hapishane içimde."
Sağlık görevlileri bize hala onun durumunu anlamaya çalıştıklarını söyledi.
Hapishane onun için çok canlı olsa da aile hayatı çok bulanık. Kardeşi bize Abayat'ın her gün ziyaret etmesine rağmen babasını tanımadığını söyledi.
Eşi Nur ve annesi Muna, onu hapishaneden topallayarak çıkarken gördüklerinde yere yığılmışlar.
Abayat, İsrail güçleri ailesinin evine girdiğinde dört küçük çocuğuyla (Nur beşinci çocuklarına hamileydi) yatakta olduğunu söyledi.
"Nedenini sordum. Benim bir katil olduğumu söylediler. Ben de sordum: 'Ben kimi öldürdüm? Karısı ve çocuklarıyla birlikte yaşayan barışçıl bir adamın evine girdiniz ve onu katil olmakla suçladınız' dedim."
Abayat MEE'ye bundan sonra olanları asla unutamayacağını söyledi. Parmağıyla şakağını işaret ederek şöyle dedi: "Tüm detayları hatırlıyorum. Hepsi burada, kafamın içinde."
Askerler onu yakındaki İsrail yerleşimi Gush Etzion'daki askeri soruşturma merkezine götürdüler. Orada ellerini demir zincirlerle kelepçelediler, gözlerini bağladılar ve giysilerini çıkardılar.
"Çıplakken beni dövdüler. Sol gözüme demir bir çubukla vurdular. Yere düştüm ve üzerime soğuk su dökene kadar bilincimi kaybettim"
Sonraki haftalarda ordu Abayat'ı bir üsten diğerine taşıdı ve her merkezde daha fazla dayağa maruz bıraktı. Anlatabildiği kadarıyla, kendisine uygulanan dayakların ciddi bir nedeni yoktu. Bu sadece tüm Filistinlilere uygulanan 7 Ekim'in intikamıydı.
Özellikle bir gün aklından çıkmıyor: "4 Aralık vücudumu parçaladıkları gündü, kocaman bir çatlak."
"Beni küçük bir sandalyeye oturttular ve gözlerimi kapattılar. Bacaklarım ve kollarım arkadan zincirliydi. Bir grup adam bana saldırdı ve korkunç bir dayak attılar."
Abayat, İsrail'in iç istihbarat servisi Shin Bet'ten bir memurun kendisiyle görüştüğünü ve kendisine şu soruyu sorduğunu söyledi "Bizimle misin yoksa onlarla mı?"
Cevap verdiğini hatırlıyor: "Ben kimseden yana değilim. Ben Filistinli bir vatandaşım. Barışçıl bir adamı evinden aldınız. Tüm İsrail'e soruyorum: Silahım var mıydı? Onlara ateş ederken beni tutukladılar mı? Bebeklerim ve hamile eşimin arasında küçük çocuklarımla uyuyordum."
Sorgulamadan sonra dayak yeniden başladı. "Beni bir torbaya koydular. Bacaklarımı kırdılar" diyor Abayat, yara izlerini göstermek için yatak örtüsünü geri çekerken.
Bayılana kadar "zehirli gaz" dediği şeyle dolu bir minibüse bindirildiğini hatırlıyor.
Negev hapishanesi
En kötüsü henüz gelmemişti. "Şu ana kadar anlattıklarım Negev'deki hapishaneye kıyasla okyanusta bir damlaydı" dedi.
Abayat, 7 Aralık'ta kışın ortasında, İsrail'in Mısır sınırının yaklaşık 10 kilometre doğusundaki kötü şöhretli çöl hapishanesine götürüldüğünü söylüyor.
"Oraya vardığınız anda kıyafetlerinizi çıkarıyorlar. Sadece bir tişört ve pantolona izin veriyorlar. İç çamaşırı yok. Orada hava dondurucu. Özellikle geceleri çok soğuk oluyor." diyor Abayat.
Gün boyunca, 10 ila 20 kişilik bir hapishane hücresi bir litrelik su şişesini paylaşıyordu. Günde bir öğün yemek veriliyordu ve yemekler o kadar iğrençti ki mahkumlar hasta olma korkusuyla yemekten çekiniyorlardı.
Nisan ayında MEE'ye konuşan Negev'deki Filistinli mahkum Yusuf Saur da aynı koşulları anlattı. Saur, haftada dört kez saldırıya uğradıklarını ve "ölmemek için" günde bir kez beslendiklerini söylemişti.
Mahkumlar birbirlerine o kadar yakın tutuluyordu ki uyuz salgını baş göstermişti. Abayat'ın hapishanede geçirdiği yaklaşık altı ay boyunca sadece bir kez duş almasına izin verilmiş.
Yeşil üniforma giyen ve süpürge çubuklarıyla "bizi hayvanlar gibi itip kakan" ve mahkumlardan "domuz oğlu domuz" diye bahseden gardiyanlardan özellikle korkarak bahsetti.
Abayat, bazı dayaklar sırasında İsrailli gardiyanların mahkumların özel bölgelerine vurmak için özel aletler kullandığını söyledi.
Ebu Asab adlı bir mahkumun kendi hücresine yakın bir hücrede ölüme terk edildiğini hatırlıyor.
"Onu ölene kadar dövdüler ve ölüme terk ettiler."
Orada tutulan diğer Filistinliler gibi Abayat da Negev hapishanesini, ABD'nin Guantanamo Körfezi ve Ebu Gureyb'deki kötü şöhretli tesislerine benzetiyor ve buralarda mahkumlara işkence ve kötü muamele yapıldığını söylüyor.
Beytüllahimli baba bu süre boyunca dünyadan koparıldı. Serbest bırakılan mahkumlardan durumu hakkında çok az şey öğrenebilen ailesiyle hiçbir teması olmadı. Hiçbir avukat onu temsil etmedi.
Filistinli Mahkumlar Derneği Başkanı Abdullah El Zaghari'ye göre, Kızıl Haç da dahil olmak üzere insan hakları örgütlerinin İsrail hapishanelerine erişimi kısıtlı, bu da "mahkumların durumu hakkında hiçbir bilgi olmadığı" anlamına geliyor.
MEE'ye şunları söyledi: "Muazzez ile aynı durumda olan yüzlerce mahkum var."
Middle East Eye, İsrail Cezaevi Servisi'ne bir mektup yazarak bu makalede detaylandırılan iddialara yanıt vermesini istedi.
"Aynı istismar ve işkence"
Abayat kendisine yapılan muamelede alışılmadık bir şey olmadığında ısrar ediyor. "7 Ekim'den sonra tutuklanan her mahkum aynı kötü muamele ve işkenceye maruz kaldı. Uluslararası basına meydan okuyorum, benim gibi işkence görmeyen tek bir mahkum bulsunlar" dedi.
Hastanedeki yatağından ayrılmadan önce Abayat'a dünyaya bir mesajı olup olmadığını sorduk.
Cevabı bizi şaşırttı: "Biz sizden bizi işgalden kurtarmanızı istemiyoruz. En azından halkımıza destek olmanızı istiyoruz.
"Sizden Filistindeki hapishanelerin durumuna bakmanızı istiyorum. İsrail dedikleri ülke mahkumları öldürüyor ve işkence ediyor. Yapılması gereken korkunç tespitler var."
Konuşurken dehşet içinde görünen Abayat, 21. yüzyılda "hiçbir gücü olmayan barışçıl insanların hiçbir koruma, yasal temsil ya da uluslararası öfke olmaksızın aç bırakılabileceğine, işkence görebileceğine ve öldürülebileceğine" inanmadığını ifade etti.
Abayat'ın İsrail gözaltısında kabus gibi geçen dokuz ayına dair anlattıkları, Batı Şeria ve Gazze'den gelen diğer haberlerle tamamen uyumlu. Bir deri bir kemik kalmış Filistinlilerin İsrail hapishanelerinden topallayarak, eski hallerinin gölgeleri olarak çıktıklarına dair başka pek çok görüntü var.
Abayat'ın hapsedilmesi münferit bir hikaye değil. Onun acısını, bugün hala İsrail hapishanelerinde çürüyen yüzlerce, hatta binlerce unutulmuş Filistinli mahkum paylaşıyor.
Kaynak: Mepa News