İsrail'in Suriye'deki hamlelerinin stratejik mantıksızlığı

İsrail'in Suriye'deki hamlelerinin stratejik mantıksızlığı

"İsrail, bölgesel güç dengesini yeniden şekillendirmek amacıyla çatışmaları tırmandırmak için askeri gücü kolayca kullanan daha agresif ve yüksek riskli bir yaklaşım benimsemekte."

Rob Geist Pinfold | The New Arab | Tercüme: Mepa News

Uluslararası toplumun büyük bölümü için Ahmed Şara'nın cihadi bir devrimciden Suriye'nin devlet başkanına dönüşümü konusunda jüri hala kararını vermiş değil.

Buna karşın İsrail, Şara ve yönetimi hakkındaki hükmünü uzun zaman önce verdi ve İsrailli bakanlar Suriye'nin geçici başkanını “saf şeytan” ve “bir El Kaide teröristi” olarak tanımladı.

Esed rejimi devrildiğinden beri İsrail Suriye'yi daha önce görülmemiş sayıda vurdu. İsrail birlikleri Suriye topraklarının 460 kilometrekarelik bir bölümünü ele geçirdi ve birçok kez bölge sakinleriyle çatışmaya girerek onları öldürdü.

İsrail'in bu eylemleri için öne sürdüğü gerekçeler inandırıcı değil. Yetkililer Suriye'deki genişlemenin geçici olacağını iddia ettiler. Ancak İsrail askerleri Suriye'nin içlerine doğru ilerlerken, Savunma Bakanı Israel Katz daha sonra işgalin “süresiz” olacağını açıklayarak kendi yetkililerinin daha önceki açıklamalarıyla çelişti.

Aralık 2024'te İsrail, hava saldırılarının Esed rejiminin konvansiyonel ve kimyasal silah stoklarını ortadan kaldırmak için gerekli olduğunu savundu. Ancak bu doğruysa, İsrail neden bugün Suriye'yi vurmakla kalmıyor, saldırılarını arttırıyor?

İsrail'in Mayıs 2025 başlarındaki son müdahalesinin Suriye'deki Dürzileri Suriye güvenlik güçlerinin “katliamından” korumak için olduğu iddiası da aynı derecede mantıksızdır. Doğru olan, 28 Nisan'dan itibaren çok sayıda Suriyeli Dürzi'nin öldürüldüğüdür. Ancak saldırganlar, daha sonra düzeni sağlamak için müdahale eden güvenlik güçleri değil, esas olarak hükümet kontrolü dışındaki milislerdi.

İsrail'in Suriye'deki Dürzilerin koruyucusu olarak kendini tanımlamasına rağmen, çoğu toplum lideri saldırıları kınadı. Dürzi liderler daha sonra Suriye'nin merkezi hükümetiyle geçici bir sükuneti yeniden tesis eden bir güç paylaşımı anlaşmasına vardı.

Ancak bu durum İsrail'i bu yıl şimdiye kadarki en kapsamlı saldırı serisini başlatmaktan alıkoymadı. Eski rejim tesislerini ya da silah depolarını hedef alma iddiası ortadan kalktı. İsrail'in saldırılarında güvenlik güçleri mensupları öldürüldü ve Suriye liderine “ulaşabileceği” mesajını vermek için Şam'daki başkanlık sarayının sadece 500 metre ötesi kasıtlı olarak vuruldu.

Bu olay İsrail'in Suriye'deki gerçek stratejik mantığını ortaya koymaktadır. Ahmed Şara'yı bir tehdit olarak görüyor ve tehdit altında hissettiğinde sıklıkla yaptığı gibi askeri güç ve toprak işgali yoluyla karşılık veriyor. Bu algı aynı zamanda sinsi hedefini de ortaya koyuyor: Dürzileri korumak değil, Suriye'deki istikrarsızlığı arttırarak hükümeti ve ülkeyi mümkün olduğunca zayıf tutmak .

Görünüşe bakılırsa bunların hiçbiri mantıklı değil. İsrail ve Ahmed Şara hükümeti, başta Hizbullah ve İran olmak üzere ortak düşmanlara sahip. Esed'in ülkeyi terk etmesinden bu yana Suriye'den İsrail'e yönelik herhangi bir saldırı olmadı. Şara da İsrail'le çatışma istemediğini defalarca vurguladı. Üstelik Esed'in kendisinin bile söylemeye cesaret edemeyeceği sözlerle.

O halde İsrail neden Suriye'yi istikrarsızlaştırmaya kararlı? İsrail'in Suriye'deki politikalarının kökleri Ahmed Şara hükümetinin neye inanıp inanmadığıyla pek ilgili değil ve daha çok 7 Ekim'den sonra İsrail'in dış ve güvenlik politikasında -“büyük stratejisinde”- meydana gelen değişikliklerin bir ürünü.

Mevcut bölgesel çatışmadan önce İsrail komşularına karşı “tanıdığın şeytan daha iyidir” politikasını benimsemişti. Siyaset bilimi diliyle ifade edecek olursak, Orta Doğu'daki güç dengesini dondurmaya ve sürdürmeye çalışan bir “statüko gücü” konumundaydı.

İsrail sahip olduğu niteliksel askeri üstünlüğü “çimleri biçmek” ve kendisine ya da bölgesel düzene yönelik tehditleri küçültmek için kullandı.

Eğer süresiz bir İsrail askeri işgali altında yaşayan bir Filistinli iseniz bu son derece kötüydü. Ancak İsrail'in bölgesel bir savaşı başlatma ya da tırmandırma ihtimalinin düşük olduğu anlamına geliyordu. Başbakan Binyamin Netanyahu düzenli olarak Lübnan, Gazze Şeridi ve Suriye'de rejim değişikliğini savunuyordu.

Ancak İsrail'in eylemleri onun kavgacı söylemiyle uyuşmuyordu; İsrail Hamas'ın yoksul rejimini ayakta tutmak için Gazze'ye yakıt, enerji ve para sağlanmasına bile yardım etti.

İsrail'in sınırlarındaki tehditlere tolerans göstermesinin altında yatan stratejik bir mantık vardı. Netanyahu 2019'da sızdırılan açıklamalarında “Filistin devletine karşı çıkan herkesin” mevcut statükoyu desteklemesi gerektiğini, çünkü bunun Batı Şeria ve Gazze'yi bölünmüş halde tuttuğunu iddia ediyordu.

Aynı mantık Suriye'de de işledi. İsrail Esed rejimine göz yumdu çünkü Esed bir tehdit oluşturamayacak kadar zayıf ve gayrimeşru bir rejimdi. Esed'in kendi vatandaşlarını acımasızca katletmesi, Haziran 1967'deki 'Altı Gün Savaşı'nda ele geçirdiği Suriye toprağı olan Golan Tepeleri'ni geri vermesi için İsrail üzerindeki dış baskının bir gecede ortadan kalkmasını sağladı.

Buna karşılık, Rusya'nın Suriye İç Savaşı'na müdahalesinin ardından İsrail, desteklenen Esed rejiminin iki ülkenin ortak sınırını cihatçılar ya da diğer milisler gibi tehditlerden uzak tutacak kadar güçlü olduğunu düşünüyordu.

Ancak 7 Ekim İsrail'in büyük stratejisinde köklü bir değişikliğe yol açtı. İsrail, devasa istihbarat başarısızlığına yanıt olarak, bölgesel güç dengesini yeniden şekillendirmek amacıyla çatışmaları tırmandırmak için askeri gücü kolayca kullanan daha agresif ve yüksek riskli bir yaklaşım benimsedi.

Bu durum İsrail'in herhangi bir sınırında olduğu gibi Suriye'de de açıkça görülmektedir. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich kısa süre önce İsrail'in Suriye'yi bu ülke “bölünene” ve fiilen varlığına son verilene kadar vuracağını söyleyerek övündü.

Mayıs 2025'te Golan'da görev yapan bir İsrail askeri, Suriye'nin Kuneytra kenti ile bir İsrail kibbutzu arasındaki mesafenin “yaklaşık beş dakika” olduğu konusunda uğursuz bir tehditte bulundu.

Buradaki ima çok açık: İsrail'in Suriye sınırında bir 7 Ekim daha bekliyor. Bunu durdurmanın tek yolu bir tampon bölge (işgal olarak okuyun) ve önleyici askeri güç.

İsrail'in Suriye'yi istikrarsızlaştırmasının gerçek nedeni budur. Suriye'nin halihazırda istikrarsız olduğu düşünüldüğünde, bu son derece ulaşılabilir bir sonuç. Ancak kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet olması bakımından da kötü bir sonuçtur.

İsrail, Ahmed Şara hükümetinden ve Türkiye'nin ülkedeki nüfuzundan korktuğu için Suriye'yi defalarca vuruyor ve işgalini genişletiyor. Ancak bu eylemler onu hem Türkiye hem de yeni Suriye hükümeti ile bir çarpışma rotasına sokuyor.

Bu satırların yazıldığı sırada İsrail'in saldırıları Türkiye ile yapılan görüşmelerin ardından hafifledi. Hatta Ahmed Şara, hükümeti ile İsrail arasında BAE destekli bir arka kapı olduğunu ve bu kanalın gerilimi düşürmeye çalıştığını itiraf etti. Ancak bu arka kapı 13 Nisan'dan beri var ve İsrail'in son tırmanışını durduramadı.

Aynı durum İsrail'in Türkiye ile Nisan ayı başında yaptığı “çatışmasızlık” anlaşması için de geçerli. Aynı şekilde, Suriye'nin son dönemdeki iç çatışmalarına neden olan tüm koşulların -yoksulluk, mezhepsel gerilim ve güçlü bir merkezi hükümetin eksikliği- devam ettiği göz önüne alındığında, yeni bir şiddet patlamasının yaşanması sadece bir zaman meselesi olabilir.

Eğer böyle bir şey olursa, İsrail muhtemelen bunu müdahale etmek ve daha fazla kaos yaratmak için bir bahane olarak kullanacaktır.

Kaynak: Mepa News

wp.gif

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
3 Yorum