'Mafya gibi': Yahudi yerleşimciler Filistinlileri topraklarını terk etmeye zorluyor

'Mafya gibi': Yahudi yerleşimciler Filistinlileri topraklarını terk etmeye zorluyor

Yahudi yerleşimciler ve İsrail güçleri Batı Şeria'daki Filistinlilerin topraklarını terk etmeleri için baskıyı artırıyor.

Al Jazeera | Tercüme: Mepa News

İki oğlu hapiste yatan ve geçim kaynağı olan hayvan ahırları neredeyse boşalmış olan 57 yaşındaki Filistinli çoban Kadri Darağmeh kendini kaybetmiş durumdaydı.

Suyu akmayan ve elektriği olmayan açık hava çadırlarının içinde hasta eşi gözyaşlarına hakim olamadı.

"Çocuklarım hapiste ve yiyecek alacak paramız bile yokken her gün daha fazla para ödemek zorunda kalıyorum" dedi perişan haldeki Kadri.

Kadri'nin sıkıntıları geçen ay dramatik bir şekilde kötüleşmeye başladı. 25 Aralık'ta yerleşimcilerin gece 100 sığırını çaldığını, birkaç sığırı yol kenarına saldığını ve ardından İsrail polisini aradığını söylüyor.

Sığırların "serbestçe dolaşması" İsrail yasalarına göre yasadışı olduğundan polis ineklere el koymuş. Kadri 19 ineğini geri alabilmek için 49.000 şekel (12.900 dolar) ceza ödemek zorunda kaldı.

Kadri bu parayı ancak arkadaşlarının ve İsrailli aktivistlerin desteğiyle ödeyebildi.

Kadri bu çileyi geride bırakmak istiyordu ancak 7 Ocak akşamı iki oğlu onu arayarak Uri Cohen adlı bir yerleşimci tarafından tuzağa düşürüldüklerini ve tutuklandıklarını söyledi.

Cohen, 29 yaşındaki Yaser ve 19 yaşındaki Rihab ile temasa geçti ve onlara hayvanlarını rahatsız edilmeden otlatabilecekleri bir yer önerdi. Bu reddedilmesi zor bir teklifti. Savaşın ilk günlerinde, Cohen için çalışanlar da dahil olmak üzere yerleşimciler çobanlara ve sürülerine silahlarla saldırıyor, köpekleri serbest bırakıyor ve hatta koyunları arabalarla korkutarak kaçırıyorlardı ve son haftalarda yetkililer tarafından bu tür el koymalar artıyordu.

Kadri, "ne zaman [bir olay olsa]" diye hatırlıyor, "Uri şöyle derdi: 'Bu sorunlara neden ihtiyacınız var? Sığırlarınızı bana satın' derdi."

Böylece Kadri'nin oğulları Cohen'in teklifini kabul etmeye karar vermişler. Ancak olay yerine vardıklarında Cohen bir yerleşimci olan belediye müfettişini, o da polisi aradı. Polis geldi ve iki adamı birbirlerine kelepçeledi ve "özel araziye" soktukları için yanlarındaki 60 ineğe el koydu.

Haberi alan Kadri, eşi ve diğer iki oğlu -31 yaşındaki Luay ve 27 yaşındaki Basel- yardıma koştu.

Kadri, Ürdün Vadisi Bölge Konseyi'nde arazi müfettişi olan yerel yerleşimci Shai Eigner'i şikayet ederken bir sınır devriye polisi geldi ve kısa bir süre sonra Kadri'nin yüzüne yumruk atarak kanlar içinde kalmasına neden oldu ve onu yere savurdu.

Yaşanan şiddet karşısında korkuya kapılan Luay ve Basel arabaya geri koştu. Kadri'nin oğullarına durmaları için bağıran sınır devriye memuru arabaya ateş etmeye başladı.

İsrailli polisler Luay ve Basel'i tutuklayarak karakola götürdü. Daha sonra Ofer cezaevine, bir hafta sonra da başka bir cezaevine nakledildiler. Basel bir buçuk hafta sonra serbest bırakılırken, Luay iki haftadan fazla bir süre sonra sınır devriye görevlisi tarafından kendisini ezmeye çalışmakla suçlanarak kefaletle serbest bırakıldı.

Sığırları getiren Yaser ve Rihab, 7 Ocak gecesi İsrail güvenlik personeli tarafından uzak bir bölgeye götürüldü ve orada tek başlarına bırakıldılar.

Kadri, geçim kaynağı olan sığırlarının neredeyse hiçbirini alamadan ortada kaldı ve yerel yerleşim konseyinin elindeki 60 ineği geri almak için bir şekilde ödemesi gereken 120.000 şekellik (31.600 dolar) bir faturayla karşı karşıya kaldı. Bu fatura her gün inek başına 50 şekel artıyor.

Yahudi yerleşimcilerin ve İsrail askerlerinin saldırı ve tacizleri, Hamas'ın İsrail'e saldırdığı 7 Ekim'den önce de yaşanıyordu. Ancak Kadri, bu olayın ilk kez önceden planlanmış ve koordine edilmiş olduğunu söylüyor.

Kadri, "Yerleşimciler, polis ve ordu ilk kez bu şekilde bir araya gelerek tek yumruk oldular" diyor.

ekran-resmi-2024-01-27-13-28-50-001.png
Kadri Darağmeh (Al Jazeera)

Giderek artan borçlarla karşı karşıya kalan Kadri ve ailesi artık işin sonunun geldiğini görmeye başladı. Artan el koymalar, kısıtlamalar, şimdi de tutuklamalar ve olağanüstü para cezaları nedeniyle yaşamaları artık mümkün olmayabilir.

Şimdi Kadri'nin iki kardeşi sığırlarını Uri Cohen'den başkasına satmayacak olan bir aracıya satıyor. Üçüncü bir kardeşin de aynı yolu izlemesi muhtemel.

"Durum çok kötü," diyor perişan haldeki Kadri. "İnsan hakları yok, adalet yok. Biz barış istiyoruz. Hiç kimseden nefret etmiyoruz - Yahudi, Hıristiyan, Müslüman, İsrailli, Amerikalı, her neyse. Çocuklarımız var, yaşamak istiyoruz. Ama onlar öyle bir hale getiriyorlar ki bizim için bir gelecek yok.”

"Daha önce hiç yapmadıkları şekilde işbirliği yapıyorlar"

Kadri'nin ailesinin karşı karşıya kaldığı uçurum, Ürdün Vadisi'nde ve Batı Şeria'nın İsrail ordusunun tam kontrolü altında olan C Bölgesi'nde yaşayan Filistinli çobanların çoğunun da karşı karşıya kaldığı bir durum. Bölgedeki diğer pek çok kişi de son zamanlarda İsrail güçleri tarafından, genellikle yerleşimcilerle birlikte ya da onlar tarafından gerçekleştirilen benzer el koyma, gözaltı ve kısıtlamaları anlatıyor.

Kadri'ninkine benzer bir başka olay da iki hafta sonra meydana geldi. El Ciftlik'teki Filistinli çobanlar Şehda Deys ve Ayid Deys'in koyunlarına İsrail güvenlik güçleri tarafından el konuldu ve el konulmasını önlemek için 150.000 şekel ödemek zorunda bırakıldılar. Yerleşim meclisinin, çobanları ve topluluktan altı aileyi, sürülerini otlatmaya çıkarmaya kalkışmaları halinde 1 milyon şekel (271.260 dolar) ödemek zorunda kalacakları yönünde tehdit ettiği iddia edildi.

Hak örgütü B'Tselem'e göre sayıları yaklaşık 65.000 olan Ürdün Vadisi Filistinlileri, bölgede yaklaşık 11.000 kişi (Filistin nüfusunun altıda biri) olmalarına rağmen, yüzde 85'i yerleşimcilere giden su gibi kritik kaynaklara erişimde onlarca yıldır ciddi kısıtlamalarla karşı karşıya. Yağmur suyu toplamaları ya da topraklarındaki herhangi bir suya erişmeleri yasak. Kadri ve oğulları, sadece yerleşimcilerin kullanımı için çitle çevrilmiş bir pınarın kenarında yaşıyor.

Tüm yerleşimler uluslararası hukuka göre yasadışı olsa da, Ürdün Vadisi'nde geçmişte nispeten daha az şiddet yanlısı olan yerleşimciler vardı ve Kadri bir zamanlar yerleşimcilerle dostane ilişkiler içinde olduğunu anlatıyor.

Ancak daha sonra, İsrail yasalarına göre dahi yasadışı olan, fakat uygulamada İsrail tarafından büyük ölçüde izin verilen ve güvenlik güçleri tarafından desteklenen ilk İsrailli yerleşimci karakolu 2016'da kuruldu ve o zamandan bu yana çobanlara yönelik saldırı ve tacizler arttı.

Farsiya'dan 33 yaşındaki Ahmed Darağmeh, 7 Ekim'den sadece birkaç hafta önce yerleşimciler tarafından elinin kırıldığını ve iki ay boyunca iş göremediğini söyledi.

Savaş başladığında Ürdün Vadisi'nde şiddet patlak verdi ve C Bölgesi'nin diğer yerlerinde olduğu gibi Filistinliler saldırıların dramatik bir şekilde arttığını, yerleşimcilerin geceleri evlerini basarak onları tehdit ettiğini belirttiler.

ekran-resmi-2024-01-27-13-30-09.png
Ayn el Hilve bölgesindeki Filistinlilere ait hayvanlar (Al Jazeera)

Savaşın ilk haftalarında yaşanan ilk yerleşimci şiddetinin ardından ABD İsrail'e baskı uyguladı ve İsrail de şiddet yanlısı birkaç yerleşimciyi idari gözetim altına aldı. Şiddet bir nebze azalmış olsa da, son haftalarda ortaya çıkan durum, yasal prosedürlerin İsrail güçleri ve yerleşimciler tarafından daha agresif bir şekilde kullanıldığını gösteriyor. Ayrıca yerleşimcilerin birçoğu yerel güvenlik birimleri aracılığıyla bölgesel güvenlik gücü olarak görevlendirildi ve artık askeri üniforma giyiyor ve uzun namlulu silahlar taşıyor.

47 yaşındaki Yusuf Bişarat Mahul'de yaşayan bir çoban. Kendisi, eşi ve 10 çocuğu evlerinin etrafındaki yüzlerce koyun, keçi ve tavuğa bakıyor.

Sonraki haftalarda ev işgalleri başladı. Bir komşusunun evine silah zoruyla girildiğini hatırlıyor. Yusuf, "Silahlarıyla içeri girdiler ve 'Artık burada bulunmanıza izin yok' dediler" diye anlatıyor.

Güvenlik güçleri geldi ve Filistinli çobanları tutukladı, onlar da bir daha dönmemek üzere ayrıldılar.

Yusuf, "O günden beri buradaki insanlara hayvanmış gibi davranıyorlar” dedi ve ekledi:

"Ama burası bizim toprağımız. Ayrılmayı kabul etmiyorum."

11 Ocak'ta koyunlarını güttüğü sırada askerler tarafından gözaltına alınan Yusuf'un yakınlardaki bir askeri kampa götürüldüğünü ve burada gözlerinin bağlanarak altı saat boyunca tutulduğunu, koyunlarıyla birlikte yağmur altında kaldığı için sırılsıklam olduğunu anlattı. Askerler onu bağlamış ve daha da üşümesi için klimayı açmışlar.

ekran-resmi-2024-01-27-13-32-34.png
Yusuf Bişarat (Al Jazeera)

Al Jazeera'ye konuşan çobanlar ve İsrailli aktivistler, doğa koruma alanları, askeri atış bölgeleri ya da özel arazilerde otlatma gibi farklı nedenlerle çobanların gözaltına alınmasının, gözlerinin bağlanmasının ve kelepçelenmesinin yaygınlaştığını söylüyor. Bölgenin büyük bir kısmı yıllar önce "askeri atış alanı" ilan edilmiş, ancak çobanlar buralarda hayvanlarını otlatmak için çoğunlukla serbest bırakılmıştı.

Bazıları ise gözaltına alındıktan sonra bağlanıp aşırı soğuğa ya da dayağa maruz kaldıklarını anlatıyor.

Yusuf, "Yerleşimciler ve polis, daha önce olmadığı şekilde birlikte çalışıyorlar," dedi.

"[Savaştan önce] yerleşimciler sorun çıkarmaya geldiklerinde orduyu arardık ve ordu bazen onlara gitmelerini söylerdi."

"Şimdi orduyu aramaya çalıştığımızda muhatap bulamıyoruz" dedi Yusuf

'Neden bize karşı birleştiler?'

Genellikle üniformalı ve silah taşıyan yerleşimcilerin her zamankinden daha güçlü ve İsrail güvenlik aygıtının bir parçası gibi göründüğü bir ortamda, Filistinliler kırılma noktasına ulaşan gergin bir ekonomik durumla karşı karşıya.

Çobanlar, yıllardır kullandıkları arazilerde hayvanlarını otlattıkları takdirde yerleşimcilerin şiddetinden -ve şimdi de yerleşim konseylerinin kısıtlamalarından- kaçınmak için pahalı hayvan yemlerine para ödemek zorunda kaldıklarını anlatıyor. Yusuf, 7 Ekim'den bu yana peynir ve kuzu eti gibi ürünlerini satamadığını çünkü müşterilerinin parası olmadığını ve Tubas gibi yakın pazar kasabalarına girişlerin kapalı olduğunu söylüyor.

Ve şimdi, kış yağmurları çiftçilik mevsiminin başlangıcını işaret ederken, Filistinli üreticiler yerleşimciler ve güvenlik güçleri yüzünden topraklarını süremiyorlar.

Ahmed Darağmeh, kış yağmurları vadiye yemyeşil otlar getirse bile 7 Ekim'den bu yana her ay üç ya da dört koyununun açlıktan öldüğünü tahmin ediyor. Çobanlığının ve tarımının güvenlik güçleri tarafından sık sık kesintiye uğradığını ve bu kesintilere genellikle güvenlik teşkilatı içindeki yerleşimcilerin öncülük ettiğini söylüyor.

"Sürekli tutuklanıyorum" diyor Ahmed.

"Çoğu zaman koyunlarımla birlikteyken alınıp gözaltına alınıyorum. Her seferinde farklı bir gerekçe gösteriliyor: Arazi doğa koruma alanı, askeri bölge ya da burada bulunmaya hakkınız yok."

5 Ocak günü sabah 9 sularında İsrail güçleri 20 yıldır çiftçilik yaptığı araziye gelmiş ve arazinin bir kısmının doğal sit alanı olduğunu söylemişler. Ahmed arazinin kendisine ait olduğunu kanıtlayan belgeleri olduğunda ısrar ediyor.

Traktörünü Umm Zuka askeri üssüne getirmesini emrettiler ve onu sabah 9.30'dan akşam 17.15'e kadar gözleri bağlı bir şekilde alıkoydular. Kendisine hiçbir şekilde hitap etmediler ve "soru sormaya çalıştığımda" dedi Ahmed, "sadece susmamı söylediler."

Ahmed serbest bırakıldı ama traktörünü geri alamadı. Traktörü olmadan sadece arazisinin sürülmediğini değil, aynı zamanda çok ihtiyaç duyduğu suyu da taşıyamadığını ve bunun için yolculuk başına 200 şekel (54 dolar) ödemek zorunda kaldığını söylüyor. Traktörünü geri almak için yerel yerleşim konseyine 4.740 şekel (1,286 dolar) ödemesi gerekiyor.

Koyunlarını ya da ailesini beslemek arasında seçim yapmak zorunda kaldığını anlatan Ahmed, "Ama bugünlerde çocuklarıma akşam yemeğini zor yediriyorum" diyor.

"Tarlalar ve bir gelir olmadan ve fahiş cezalarla, C Bölgesi'ndeki izole toplulukları ayakta tutacak hiçbir şey olmayacak. Ve plan da bu: Filistinli nüfusu A ve B Bölgelerine yoğunlaştırmak.” Kendilerine Ürdün Vadisi Aktivistleri adını veren bir grup İsrailli aktivist de böyle diyor. Aktivistler hayvanlarını otlatmaya giden Filistinli çobanlara sık sık eşlik ediyor ve yüzde 95'i C Bölgesi'nde bulunan Ürdün Vadisi'nde yerleşimcilerin onlara saldırma riskini azaltmak için sırayla çobanların evlerinde uyuyorlar.

Grup, "Kurumsallaşmış ekonomik şiddetin ara sıra yapılan saldırılardan çok daha etkili olduğu açık ve bu da yerleşimcilerin ordu ve polisle kurdukları derin bağlar sayesinde mümkün oluyor" dedi.

Sürekli taciz ve el koymalar Ahmed gibi çobanlara da zarar veriyor. Bu bağlamda, savaştan bu yana birkaç izole Filistin kampı dağıtıldı ve şimdi Kadri'nin kardeşleri gibi giderek artan sayıda çoban, karşılaştıkları koşullar nedeniyle sürülerini satıyor.

"Tam bir mafya gibi çalışıyorlar. Polis ve ordu toplumla çatışma yaratmaya devam ediyor." diyor Ahmed Darağmeh.

"Hepsi çete üyesi gibi davranıyor."

Çobanlar, yetkililerin eylemleri ve gerekçeleri karşısında kendilerini abluka altında ve şaşkın hissettiklerini söylüyor.

"Bizden ne istediklerini bilmiyoruz" diyor öfkeli Ahmed.

"Olanlar çok mantıksız. Biz barışçı insanlarız."

"Hayatımızı yaşamak ve geçimimizi sağlamak istiyoruz. Öyleyse neden bize saldırıyorlar?"

Kaynak: Mepa News

tg.gif

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.