Yusuf el Karadavi vefat etti

Yusuf el Karadavi vefat etti

Müslüman Âlimler Birliği eski Başkanı Prof. Dr. Yûsuf el Karadâvî, 96 yaşında yaşamını yitirdi.

Dünyanın önde gelen din adamları arasında gösterilen Prof. Dr. Yusuf el Karadavi'nin hayatını kaybettiği bildirildi.

96 yaşındaki Karadavi Katar'da yaşıyordu.

Mısır'daki Abdulfettah el Sisi rejimi, uzun süredir Katar'da ikamet eden Mısırlı din adamı hakkında 2013 yılındaki darbeden bir süre sonra yakalama kararı çıkartmıştı.

9 Eylül 1926 tarihinde Mısır Krallığı'nda dünyaya gelen Karadavi, Mısır'ın önde gelen dini kurumlarından Ezher'den mezundu.

Prof. Dr. Yusuf el Karadavi'nin vefatının ardından İslam dünyasından birçok isim ve kurum taziye mesajı yayımlayarak, Karadavi'nin ölümünden dolayı derin üzüntü duyduklarını ifade ettiler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan taziyelerini iletti

Türkiye'den de birçok isim ve kurum Karadavi'nin vefat haberi sonrası taziye mesajları paylaştı.

Taziyelerini iletenler arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da vardı. Erdoğan, Dünya Müslüman Alimler Birliği eski Başkanı Yusuf el Karadavi’nin vefatı dolayısıyla oğlu Abdurrahman Yusuf ile telefonda görüşerek taziyelerini iletti.

Abdurrahman Yusuf ise Erdoğan'a gelecek hafta İstanbul'de bir taziye organizasyonu düzenleyeceklerini ifade etti.

Karadavi'nin en meşhur fetvası

Karadavi, ilmi faaliyetlerinin yanı sıra 2001 yılında Amerikan askerlerine dair verdiği fetva ile de anılıyordu.

27 Eylül 2001 (10 Recep 1422) tarihli fetvaya Karadavi'nin yanı sıra Tarık el Bişri, Muhammed el Ava, Heysem el Hayyat, Fehmi Huveydi, Taha Cabir el Alvani gibi isimler imza koydu.

Karadavi fetvadan 9 yıl sonra yaptığı bir açıklamada ise bu fetvadan rücu ettiğini belirtecekti.

Fetva, Amerikan ordusunun baş vaizi Muhammed Abdurreşid'in talebi üzerine yayınlanmıştı. Abdurreşid'in sorduğu fetva Müslüman askerlerin Amerikan ordusunda yer almasının caizliği üzerineydi ve Amerikan askeri müdahalelerinin maksadına dair ifadeler şu noktaları kapsıyordu:

"1- Sivil ve askeri hedeflere yönelik 11 Eylül saldırılarının planlanmasında ve finanse edilmesinde 'yer aldığı düşünülenlere' misilleme yapılması.

2- Afganistan ve diğer ülkeleri güvenli liman olarak kullanan unsurların temizlenmesi ve diğer yönetimlerin onlara sığınak ve destek vermekten caydırılması.

3- Dünyanın tek süper gücü olarak ABD'ye duyulan hürmet ve saygının yeniden tesis edilmesi."

Fetvanın içeriği ise şu şekildeydi:

"Bu soru hiç şüphesiz halihazırda Amerikan ordusu veya diğer ülkelerin orduları bünyesinde faaliyet gösteren Müslüman kardeşlerimizi ilgilendiren çok önemli bir konuya parmak basmaktadır. Tüm Müslümanların, masumları terörize edenler ve meşru bir sebep olmadan, muharip olmayanların kanını dökmeye izin verenlere karşı birleşmelidir.

Amerikan silahlı kuvvetlerindeki asker kardeşlerimizin bu duruşu sergilemesi ve bunun dini gerekçesini tüm üstlerince ve denklerince bilinir kılması, bunu dillendirmesi ve sessiz kalmaması onların üzerine bir sorumluluktur.

(...)

Eğer ABD'de meydana gelen terör saldırıları şeriat veya İslam fıkhınca değerlendirilecek olursa, bunları yapanlara 'hirabe' hükmü uygulanması gerekir.

Bu sebeple, bu cürümlerin gerçek faillerini, aynı zamanda onlara yardım edenleri ve teşvik, finansman ve diğer desteklerle onları azmettirenleri yakalamayı zorunluluk olarak kabul ediyoruz. Onlar tarafsız bir mahkemede adalet karşısına çıkarılmalı ve uygun şekilde cezalandırılmalıdır ki bu bir caydırıcılık taşısın. (...) Bu yüzden söz konusu çabada mümkün olan tüm vasıtalarla yer almak Müslümanlar üzerine bir vazifedir.

Öte yandan bu Müslüman askerlerin diğer Müslümanlara karşı savaşma ihtimaline dair huzursuzluğuna ilişkin sebebe gelince bu, savaştıkları kimselerin gerçek suçlular mı yoksa hiçbir işe ellerini bulaştırmamış olan siviller mi olduğunu kestirmelerinin ya çok zor ya da imkânsız olmasıdır. Ve sahih hadis diyor ki: 'İki Müslüman savaşmak için kılıçlarını çektiği vakit ikisi de cehennem ehli olur. Peygambere soruldu: Katil için tamam ama maktul neden cehennem ehlidir? Cevap verdi: Onun niyeti de öldürmekti.' (Sahiheyn)

Burada dile getirilen hadis yalnızca, bir Müslümanın kendi işlerini idare ettiği duruma atıf yapar. Bu kişi isterse savaşır istemezse de savaşmaz. Ancak bu hadis, bir Müslümanın bir devletin vatandaşı veya düzenli ordusunun mensubu olduğu bir duruma hitap etmez. Bu durumda, emirlere itaat etmekten başka seçeneği yoktur. Aksi takdirde ülkesine bağlılığı ve sadakati şüpheye düşer. Bu ona, sorumluluklarını yerine getirmeden vatandaşlığın ayrıcalıklarından faydalanamayacağı için daha fazla zarar verecektir.

Müslüman (asker), savaştaki görevini, '(masum ve mücrim arasında) ayrım yapmadan savaşmak' hususundaki huzursuzluk hissine rağmen yerine getirmelidir. Niyeti hakkı destekleme ve batılı yok etme olmalıdır. Masumlara yönelik saldırganlığı engelleme veya failleri yakalayıp adalet karşısına çıkarma olmalıdır. Bunu kontrol edemeyeceği ve önleyemeyeceği için, savaşın kendisinin şahsi rahatsızlığına yol açabilecek diğer sonuçları onu (Müslüman askeri) ilgilendirmez.

Dahası, soruyu soran kişi Amerikan silahlı kuvvetlerindeki Müslüman askeri personelin geri saflarda hizmet etmesi olasılığını da sormaktadır. Tıpkı yardım hizmetleri sektörü ve benzer işler gibi. Eğer böylesi taleplere yetkililer tarafından izin veriliyorsa ve bu, askerler yahut diğer Amerikalı Müslümanlar hakkında tereddüde veya zarara sebep olmuyorsa, bunu talep edebilirler. Aksi halde, şayet bu gibi talepler bağlılık veya sadakatleri hakkında güvensizlik uyandırıyorsa, şüphe yaratıyorsa, haklarında haksız suçlamalara sebebiyet veriyorsa, gelecek kariyerlerine zarar veriyorsa, yurtseverliklerine dair kuşkular ortaya çıkarıyorsa yahut benzer düşüncelere yol açıyorsa, bunu istemeleri caiz değildir.

Özetle, Müslüman Amerikalı askeri personelin, ülkelerinin karar verdiği gelecek savaşlarda -kendilerine karşı terörizme dahil olan her kimse karşı olursa olsun- yer almaları inşallah caizdir. Daha önce açıklanan doğru niyete sahip olmayı da akılda bulundurmak gerekir. (Böyle yapılmalıdır) ki ülkelerine sadakatlerine dair hiçbir şüphe uyandurulmasın, kendilerine umulabileceği gibi bir zarar isabet etmesin. Bu, İslam fıkhındaki 'zaruretler memnu olan şeyleri mubah kılar' kaidesi ve bir kişinin büyük zarardan sakınmak için küçük zarara katlanması hükmüyle uyum içerisindedir."

twtbanner-001.jpg

 

İlgili Haberler
Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
8 Yorum