Analiz | ABD Somali'de yeni bir stratejiye muhtaç
"Amerika Birleşik Devletleri tek başına Somali'ye barış getiremez. Ancak Somali'de etkili olmaya devam ediyor ve birçok taraf liderlik için ABD'ye bel bağlıyor."
Somali'de savaş tüm şiddetiyle devam ederken ABD'nin Somali politikası da eleştirilere konu oluyor.
Uzmanlar ABD'nin ülkede savaşı kazanması için yeni bir politikaya ihtiyaç duyduğu görüşünde.
International Crisis Group bünyesinde tecrübeli bir analist olan Sarah Harrison, Foreign Affairs'te yayınlanan analizinde, ABD'nin ihtiyaç duyduğu politika değişikliğini değerlendirdi.
Analiz Mepa News okurları için Türkçeleştirildi. Analizde yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.
ABD Başkanı Joe Biden 2021'de göreve geldiğinden bu yana ABD'nin 11 Eylül sonrası bazı çatışma sahalarına katılımını azalttı. Ancak Somali göze çarpan bir istisna. ABD ordusu 16 yıldan fazla bir süredir, 2006 yılında ortaya çıkan Eş Şebab ayaklanmasına karşı bir savaş yürütülmesine yardımcı oldu. Biden'ın yönetimi altında ABD kuvvetleri hala her yıl ortalama bir düzine hava saldırısı düzenliyor ve Danab olarak bilinen Somali özel kuvvetler birimini eğitmek ve donatmak için milyonlarca dolar harcıyor.
Somali bir anlamda ABD'nin terörle savaşında uzun zamandır bir dipnot olarak yer alıyor. Başkan George W. Bush, Barack Obama ve Donald Trump'ın yönetimleri başka bölgelere odaklanmıştı, sonuç olarak ABD Somali'deki çatışmayı çözmeye odaklanan uzun vadeli bir strateji geliştiremedi. Bu başkanlar aynı zamanda Eş Şebab'dan gelen tehdide agresif bir şekilde karşılık vermeye çalıştı, yerel militanlar ile El Kaide arasındaki bağlantıların altını çizdi, Etiyopya ve Afrika Birliği'nin askeri müdahalelerini destekledi ve hava saldırılarını artırdı.
Şimdiye kadar ABD, bazı ABD'li yetkililerin "çimleri biçmek" olarak tanımladığı bir çevreleme stratejisi yoluyla sorunu basitçe yönetmeye razı geldi. Ya da acı çeken ülkede kalıcı barış için ciddi bir çaba sarf etmeden Eş Şebab'ın kapasitesini periyodik olarak kırpmakla yetindi. Şimdi ise tutum değiştirme zamanı. Önümüzdeki ay Somali'nin en etkili güvenlik ortakları olan Katar, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Birleşik Krallık ve ABD'den oluşan beşli grubu temsil eden diplomatlar Ankara'da Somalili liderlerle bir araya gelecek. Washington bu toplantıda sadece terörle mücadele tedbirlerine değil, istikrar ve uzlaşıya dayalı bir barış planı sunmalı.
Bu kulağa ABD misyonunun genişletilmesi gibi gelebilir ki bu da genellikle denizaşırı ülkelerdeki sorunlu askeri angajmanları sonlandırmaya kararlı bir başkanın hedefleriyle çelişen bir yaklaşım. Ancak gerçek şu ki Eş Şebab'ın sadece askeri yollarla yenilgiye uğratılması pek mümkün değil. Eğer ABD, kuvvetlerini Somali'den tamamen çekmek istiyorsa, askeri çevrelemenin ötesine geçmeli ve uzlaşmayı desteklemeye ve Mogadişu'nun bölgesel kazanımlarını istikrara kavuşturmasına yardımcı olmaya öncelik veren bir Somali stratejisi geliştirmeli. Washington Somali'nin "çimlerini" sonsuza kadar "biçemez". Bunun yerine, kendi başına işleyebilen barışçıl bir Somali'nin büyümesini desteklemesi gerekir.
Rastgele atışlar
ABD hükümetinin Somali'deki müdahalesinin geçmişi Eş Şebab'ın yükselişinden önce de karanlıktı. Somali'yi yirmi yıl boyunca yöneten acımasız askeri diktatör Siad Barre'nin 1990'ların başında devrilmesinin ardından Somali devleti çöktü ve ülke iç savaşa sürüklendi. 1993 yılında ABD, BM'nin açlık çeken Somalililere insani yardım dağıtma çabasına destek verdi, ancak bu görev Mogadişu'da iki ABD Black Hawk helikopterinin düşürülmesiyle ve Vietnam Savaşı'ndan bu yana yaşanan tüm savaşlardan daha fazla ABD askerinin ve 100'den fazla Somalilinin ölümüne neden olan bir çatışmayla sona erdi.
Sonraki on yıl boyunca, bazıları El Kaide ile bağlantılı olan İslamcı militanlar Somali'nin istikrarsızlığından yararlanarak güç kazandılar. Bu durum Bush yönetimi yetkililerini endişelendirdi, ancak Afganistan ve Irak'ta daha acil sorunlarla karşı karşıyaydılar ve Somali'ye müdahil olmaktan çekiniyorlardı. Kara Şahin Düştü fiyaskosunun anısı hala ABD politikasını şekillendiriyordu. ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları başka yerlere odaklanmışken, 2005 yılında Nairobi'de bulunan CIA görevlileri, El Kaide üyelerini yakalamaları için vahşi Somalili savaş ağalarına on binlerce dolar nakit para ödemeye başladı.
Bu hamle, Kenya merkezli bir ABD dışişleri görevlisinin bu tür ödemelerin sadece aşırıcılığın yükselişini körükleyeceğini öngören ileri görüşlü bir muhalif telgrafına neden oldu. Telgrafın yazarının da öngördüğü gibi bu strateji geri tepti ve Somalililer arasında daha fazla güvensizlik yaratarak onları İslamcı liderlere yöneltti. Bunun üzerine söz konusu dışişleri görevlisi Çad'a tayin edildi.
2004 yılında uluslararası toplum Somali'de Etiyopya tarafından güçlü bir şekilde desteklenen bir geçiş hükümetini tanımıştı. Ancak yeni kurulan hükümet hiçbir zaman otoritesini tesis edemedi ve 2006 yılına gelindiğinde, bölgesel şeriat mahkemeleri ile bunlara bağlı milislerden oluşan bir koalisyon olan İslami Mahkemeler Birliği (İMB) Mogadişu'nun kontrolünü ele geçirerek geçiş hükümetini Somali'nin kuzeybatısına kaçmak zorunda bıraktı. İMB şeriat hukukunu uyguladı ve 15 yıldan uzun bir süredir ilk kez Somali'nin bazı bölgelerinde istikrarı tesis etti.
Ancak komşu Etiyopya, İMB'yi komşusu olmasını kabul edemeyeceği bir rejim olarak görüyordu. Geçiş hükümeti ile İMB arasındaki müzakere girişimlerinin başarısız olmasının ardından Etiyopya, İMB'yi devirmek için birlikler gönderdi. Somali'de yönünü Etiyopya'ya çeviren Bush, Etiyopya ordusuna eğitim ve istihbarat sundu ve işgali ABD hava saldırılarıyla destekledi. Ve 2007 başlarında, yine ABD'nin desteğiyle, BM Güvenlik Konseyi geçiş hükümetini korumak, insani yardım operasyonlarını kolaylaştırmak ve Somali'nin istikrara kavuşmasına yardımcı olmak için çok uluslu bir Afrika Birliği gücüne yetki verdi.
Ancak Etiyopya'nın müdahalesi İslamcı grupları güçlendirdi. İMB'nin ılımlı sivil kanadının liderliği ülkeden kaçtı. Ancak İMB'nin milisleri, Arapça'da "gençler" anlamına gelen ve grubun genç nesline atıfta bulunan Eş Şebab, direnmeye ant içerek Somali'de kaldı. El Kaide ile daha güçlü bağlar kuran ve Etiyopya ordusunun suistimallerinden mağdur olan Somalililere hitap eden Eş Şebab, Somali'nin güney merkezinin çoğunu kontrol altına almayı başardı.
Bush askeri müdahale yerine daha fazla diyalog için bastırabilir ve Somali liderliğinde bir çözüme duyulan ihtiyacı vurgulayabilirdi. Bunun yerine Bush yönetimi dar bir şekilde Eş Şebab'ın El Kaide ile bağlantılarına odaklanmaya devam etti ve ABD ordusunun Somali'deki müdahalesini derinleştirmeyi tercih etti. Mart 2008'de ABD hükümeti Eş Şebab'ı yabancı bir terör örgütü olarak tanımladı, Eş Şebab üyelerine yaptırımlar uyguladı ve grubu maddi olarak destekleyen herkesi cezai kovuşturmayla tehdit etti.
O yaz ABD, El Kaide üyesi olduğu düşünülen bir Eş Şebab komutanına bir hava saldırısı daha düzenledi. Saldırının ardından ABD'li yetkililer bu tür eylemlerin Eş Şebab'a zarar mı vereceğini yoksa onu cesaretlendireceğini mi tartıştı. Bu tartışma hiçbir zaman çözülemedi ve Obama yönetimi içinde de benzer bir kararsızlığa yol açtı.
Yargılamalar ve terör
Obama başlangıçta ABD politikasını değiştirmeye çalışarak hem İMB'nin eski lideri tarafından yönetilen yeni geçiş hükümetine askeri desteği hem de kalkınma yardımını teşvik etti. Aşırı taahhüt altına girmeme konusunda temkinli davranan yönetim yetkilileri, bunu bir devlet inşası projesi olarak görmemeye özen gösterdiler. Mogadişu'da ABD büyükelçiliği olmadığı için ABD'li diplomatlar Nairobi'den uzaktan çalışmak zorundaydı.
Eş Şebab'ın savaşı genişlemeye devam etti. İlk uluslararası saldırısını 2010 yılında Afrika Birliği'nin barışı koruma misyonunun bir üyesi olan Uganda'da gerçekleştirerek 74 kişinin ölümüne ve onlarca kişinin yaralanmasına neden oldu. Eş Şebab'ın büyüyen tehdidine karşılık olarak Obama yönetimi 2011 yılında hava saldırılarını artırdı, Afrika Birliği barış gücü Mogadişu'yu isyancılardan temizledi ve Kenya güçleri isyancıları Somali'nin güneyindeki Kismayo kentinden çıkardı. Bu yenilgiler 2012 yılında Eş Şebab'ın destek ve meşruiyet arayışı içinde El Kaide'ye bağlılığını resmen ilan etmesine yol açtı.
Fakat bu gelişme göründüğü kadar tehdit edici olmayabilirdi. Hem Eş Şebab hem de El Kaide içinde iki grup arasındaki ilişkinin niteliği konusunda net bir fikir birliği yoktu. Ancak Eş Şebab liderinin açıklaması, ABD'nin Somali'de daha uzlaşmaz bir çizgi izlemesini isteyen ABD'li yetkilileri cesaretlendirdi ve Obama yönetimi daha militarist bir yaklaşıma doğru kaymaya başladı. ABD'nin desteğiyle BM Güvenlik Konseyi, Afrika Birliği barış gücü askerlerinin görev alanını genişletti. Somali ordusu içinde bir özel kuvvetler birimi oluşturmaya yönelik yoğun bir çabanın Eş Şebab'a karşı mücadeleye yardımcı olacağını uman Dışişleri Bakanlığı yüklenicisi Bancroft ve ABD ordusu, militanlardan bölgeyi temizlemek için Danab adlı böyle bir birimi eğitmeye başladı.
Obama'nın ikinci döneminde ABD'nin Somali'deki hava saldırıları dramatik bir şekilde artarak ilk dönemde 14 iken ikinci dönemde 34'e yükseldi. En önemlisi, 2016 yılında Obama yönetimi Eş Şebab'ın El Kaide'ye bağlı bir güç olduğunu hüküm altına aldı. Bu, herhangi bir Eş Şebab üyesine yönelik ölümcül saldırılar için iç hukukta yasal gerekçe sağladı ve ABD'nin Somali'deki askeri eylemlerini daha da artırmasına yol açtı.
Savaşın içinde bir uyurgezer
Obama'nın halefi Donald Trump, saldırı onayını büyük ölçüde ABD ordusuna devretti. Daha az kısıtlamayla, ABD ordusunun Afrika Komutanlığı Eş Şebab'ı şiddetle takip etti. Somali'de 2017'den 2020'ye kadar, Bush ve Obama yönetimlerinin 16 yıllık toplam döneminden daha fazla hava saldırısı -toplam 219- gerçekleştirildi.
Bu operasyonlar Eş Şebab'a darbe vurmuş olsa da örgütü uyum sağlamayı öğrendi. Örgüt 2019'da Somali'nin en büyük askeri havaalanının girişini bombalamak ve Ocak 2020'de Kenya'daki ABD ve Kenya birliklerine ölümcül bir saldırı düzenlemek de dahil olmak üzere onlarca saldırı gerçekleştirdi. Bu arada Afrika Birliği de barışı koruma güçlerini geri çekmeye başladı. Bu, en büyük donörü olan Avrupa Birliği'nin Eş Şebab'a karşı ilerleme kaydedememesi nedeniyle yıllardır yaşadığı hayal kırıklığının ardından gerçekleşti.
Birçoğu Nairobi'de görev yapmış olan ABD Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin çalışmaları sayesinde diplomatik cephede bazı ilerlemeler kaydedildi. ABD, Mogadişu'da daimi bir diplomatik misyon kurdu, Somali'nin borcunu hafifletmek için bir yol haritası hazırladı. 2019'da ülkenin dünya geneline 5 milyar dolardan fazla, ABD'ye ise 1 milyar dolar borcu vardı. Ve Mogadişu'ya milyarlarca dolarlık insani yardım gönderdi.
Ancak bu eylemler Somali hükümetinin güvenlik veya devlet inşası konusunda fazla ilerleme kaydetmesine yardımcı olmadı. Dönemin Somali Cumhurbaşkanı, "Fermacu" olarak bilinen Muhammed Abdullahi Muhammed, zamanının çoğunu, Somali'nin federal sistemindeki üye devletler karşısında merkezi hükümeti genişleterek kendi gücünü pekiştirmeye adadı. Aralık 2020'de Trump, kısa ve öz bir şekilde kaleme alınmış tek sayfalık bir belgeyle, ABD güçlerine alelacele Somali'den çekilme talimatı verdi. Ancak ABD Afrika Komutanlığı'nın başındaki General Stephen Townsend, kamuoyunda "işe gidip gelme" olarak adlandırdığı bir uygulamayla, dönüşümlü olarak ülkeye kuvvet göndermeye devam etti.
Savaşı kazanmak
Ve böylece Biden, Somali söz konusu olduğunda ABD politikasının tersine döndüğü ve terörle mücadeleye aşırı güvenildiği üzücü bir tarihi miras aldı. Başkanlığının başlarında, Doğu Afrika uzmanları değil terörle mücadele yetkilileri tarafından yönetilen Ulusal Güvenlik Konseyi, ülkeye giren ve çıkan ABD güçleri konusunda ne yapılması gerektiğine dair bir inceleme yaptı. İncelemeyi yapanlar Biden'a üç seçenek sundu: Statükoyu korumak, güçleri kalıcı olarak Somali'ye geri göndermek ya da tamamen geri çekilmek.
ABD güçlerinin güvenliğinden endişe eden hiç kimse ilk seçeneği desteklemedi. Ancak Townsend ikinci seçenek olan ABD askeri varlığının güçlendirilmesini destekledi. Eş Şebab'ın sadece ABD çıkarlarına değil, ABD anavatanına bile tehdit oluşturduğunu vurguladı.
ABD'li yetkililerin çoğu Eş Şebab'ın ABD'yi doğrudan tehdit edebilecek kapasiteye sahip olduğuna inanmıyor. Yine de başka hiçbir yetkili Townsend'in argümanına şiddetle karşı çıkmadı. Çoğunlukla kuvvetlerin yeniden konuşlandırılmasını düşük maliyet ve düşük risk olarak görüyorlardı ve Somali politikası kimse için olmazsa olmaz değildi. Ve böylece Mayıs 2022'de Biden birkaç yüz ABD askerini Somali'ye geri göndermeye karar verdi. Aylar sonra, ABD hava saldırıları Eş Şebab'ın Somali'nin orta kesimlerindeki bazı bölgelerden çıkarılmasına yardımcı oldu, buralarda yerel aşiret milisleri de Eş Şebab'ın yıkıcı bir kuraklık sırasında uyguladığı yüksek vergilerden bıkmıştı.
Ancak bu askeri kazanımlara rağmen, Biden'ın seçtiği dar yaklaşımdan çok daha iyi seçenekleri var. 2023 yazının sonlarında Somali hükümeti, ABD hava saldırılarının desteğiyle daha fazla toprak ele geçirmek için yeniden saldırıya geçti. Bu taarruzun Eş Şebab'ı Somali'de daha fazla toprak parçasından çıkarması mümkün. Ancak hükümet bu kazanımları pekiştiremezse Eş Şebab geri dönecektir. Nitekim geçtiğimiz haftalarda Eş Şebab, geçtiğimiz yıl kaybettiği birçok kasabanın kontrolünü yeniden ele geçirdi.
Savaşı kaybetme
Somali'nin bu kısır döngüyü kırma şansını artırmak için Washington'un "kontrol altına alma"nın ötesine geçen bir strateji benimsemesi gerekiyor. İlk adım olarak ABD hükümeti, Somali hükümetinin cihatçılardan kurtardığı topraklarda istikrarı sağlama çabalarını desteklemeye daha fazla öncelik vermeli. ABD'li yetkililer Somalili muhataplarına istikrarın en az Eş Şebab'la mücadele kadar önemli olduğunu vurgulamalı. BM ve yerel sivil toplum kuruluşları gibi kalkınma ortakları aracılığıyla çalışan ABD, gıda ve su teminine odaklanmalı ve sondaj kuyularının onarımı ve tıbbi hizmetlerin kolaylaştırılması gibi yerel toplulukların ihtiyaçlarını karşılayan hızlı etkili projeleri genişletmeli. Ancak ABD, bu kez istikrarı sağlamaya yönelik fonların rüşvet için ek fırsatlar yaratmamasını sağlamalı.
ABD Kongresi Somali'deki istikrar çabaları için daha fazla ödenek ayırarak kilit bir rol oynayabilir. Ancak, Kongre'nin herhangi bir yasayı geçirmekte zorlanacak kadar bölünmüş olduğu göz önüne alındığında, Somali'ye yönelik finansman artışının öngörülebilir bir gelecekte gerçekleşmesi pek olası değil. En azından Kongre, ABD'nin Somali politikasının yeterli düzeyde denetlenmesini sağlamayı kabul etmeli. Bu, Dışişleri Bakanlığı'nın ülkedeki ABD girişimlerinin ilerleyişi ve Somali'nin hükümetini mali açıdan daha şeffaf ve hesap verebilir hale getirme yolunda kaydettiği ilerleme hakkında her yıl rapor vermesini zorunlu kılmayı içerebilir. Kısa vadede Senato, Biden'ın Mart ayında aday gösterdiği ABD'nin Somali büyükelçisini onaylamak için hızlı hareket etmeli. Amerika Birleşik Devletleri'nin politikalarının arkasında duracak bir büyükelçiye şiddetle ihtiyacı var.
Amerika Birleşik Devletleri Somali toplumu içinde uzlaşmayı da desteklemeli. Mogadişu'daki yetkililer ve bölgesel liderlerin yanı sıra klanlar ve alt klanlar arasındaki derin bölünmeler ve güvensizlik ülkeyi parçalamakla tehdit ediyor. Bu bölünmeler ele alınmazsa, Eş Şebab bunları istismar etmek için her fırsatı kullanacaktır. ABD'li yetkililer Somalili seçkinlere aralarındaki farklılıkları gidermeleri ve kaynak paylaşımı konusunda kapsamlı anlaşmalara varmaları için baskı yapmalı. Bu da hem üst hem de yerel düzeyde daha adil seçim süreçlerinin ve potansiyel olarak kalıcı bir anayasanın yolunun açılmasına yardımcı olabilir.
Washington için en zor adım, eninde sonunda Mogadişu'nun savaşı sona erdirmek için Eş Şebab ile müzakere etmek zorunda kalacağı gerçeğini kabul etmek olacak. Bu müzakerelerin Somali'nin öncülük ettiği bir çaba olması gerekecem. Ancak Washington bu müzakereleri baltalamayacağını ve müttefiklerini müdahale etmemeye ikna etmek için çalışacağını açıkça ortaya koymalı. Eğer Washington 2008 yılında Eş Şebab'a uyguladığı yabancı terör örgütü tanımlamasını kaldırmazsa, en azından Eş Şebab ile barış görüşmeleri yürüten kişilerin yargılanmayacağına dair güvence vermeli.
Somali'nin etkili güvenlik ortaklarından oluşan beşli grubun ilk toplantıları Kasım 2022'de Londra'da başladı. Ancak bu toplantılarda yetkililer barışa yönelik somut politikalar üzerinde esaslı bir şekilde tartışamadılar. Amerika Birleşik Devletleri, Somali'deki uzun geçmişi ve buraya aktardığı fonlar sayesinde bu grupta tesir gücüne sahip. Tartışmayı belirli eylemlere odaklamak için bu kozu kullanmalı.
Amerika Birleşik Devletleri tek başına Somali'ye barış getiremez. Ancak Somali'de etkili olmaya devam ediyor ve birçok taraf liderlik için ABD'ye bel bağlıyor. Washington ülkedeki askeri faaliyetlerini sonlandırmak istiyorsa, barış için bir platform görevi görecek daha kapsamlı bir politika tasarlamalı. Aksi takdirde Somali, 11 Eylül sonrası dönemin pek çok talihsiz harekatı gibi teröre karşı savaşın bir başka ibretlik hikayesi olma riskini taşıyor.