Analiz | Batı Şeria'da yeni bir Nekbe yaşanıyor

Analiz | Batı Şeria'da yeni bir Nekbe yaşanıyor

İsrail'i kurmak için Filistinlilere yönelik büyük bir etnik temizlik kampanyası yürüten Yahudi milisler, 1948'de Batı Şeria ve Gazze'yi arzu etmedikleri için değil, kapasiteleri olmadığı için ele geçiremediler.

Mariam Barghouti | Al Jazeera | Tercüme: Mepa News

Geçtiğimiz bir buçuk ay içinde İsrail'in Gazze'deki soykırım hedefleri giderek daha açık hale geldi. İsrail ordusu sadece sivilleri toplu halde katletmekle kalmıyor, aynı zamanda yaşamın sürdürülmesini sağlayan tüm sivil altyapıyı yok etmek amacıyla bölgeyi halı bombardımanına tutuyor.

Hastaneler, okullar, su arıtma tesisleri, güneş panelleri de dahil olmak üzere her türlü elektrik kaynağı, depolar ve çiftlikler hedef alındı. Bu durum Gazze Şeridi'ni yaşanmaz hale getirmiş ve oradaki Filistinlileri yeni bir Nekbe'ye zorlamıştır.

Ancak İsrail'in Filistinli nüfustan kurtulma çabası sadece Gazze'de değil. İsrail'in etnik temizlik çabası işgal altındaki Batı Şeria'ya da uzanıyor ve İsrail burada da benzer bir planla -ancak daha gizli bir şekilde- ilerliyor.

İlhak planları ve bir problem

Gazze'de devam eden soykırımı daha geniş Filistin bağlamından ayırmak, İsrail suçlarının hedefinin ne Hamas ne de Gazze Şeridi olduğunu, daha ziyade tarihi Filistin'deki Filistin varlığının bir bütün olduğunu inkar etmektir.

Bu Filistinlilerin hayali bir korkusu değil, İsrail devletinin kurucularının dahi sürekli ve açıkça itiraf ettiği bir gerçektir.

Yahudi Ulusal Fonu'nun (JNF) direktörü Joseph Weitz 1940 yılında günlüğüne şunları yazmıştı: "Arapları buradan komşu ülkelere nakletmekten ve belki Beytüllahim, Nasıra ve Eski Kudüs Arapları hariç hepsini nakletmekten başka bir yol yok."

Weitz, "Tek bir köy, tek bir kabile bile bırakılmamalıdır. Ve ancak bu şekilde ülke milyonlarca kardeşimizi kabul edebilecek ve Yahudi sorunu ortadan kalkacaktır. Başka bir çözüm yok" diyerek sözlerini noktalamıştır.

İsrail'i kurmak için Filistinlilere yönelik büyük bir etnik temizlik kampanyası yürüten Yahudi milisler, 1948'de Batı Şeria ve Gazze'yi arzu etmedikleri için değil, kapasiteleri olmadığı için ele geçiremediler. Uluslararası baskı ve kendi askeri kapasitelerinin sınırlılığı bunu engelledi.

Aynı zamanda bu bölgeler, Akdeniz kıyı şeridinden sürülen Filistinliler, Yafa, Safad, Lydd gibi şehirler ve milislerin ele geçirdiği bu şehirlerin çevresindeki köyler için uygun bir yer olmuştur.

1967 savaşı İsrail'e tarihi Filistin'in tamamına hükmetme hedefini gerçekleştirme fırsatı verdi. Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze'nin yanı sıra Mısır'ın Sina Yarımadası ve Suriye'nin Golan Tepeleri'ni de işgal etti.

O zamandan bu yana, Batı Şeria ve Gazze'nin bir kısmını ya da tamamını ilhak etmek ve Filistinli nüfusu ya izole edilmiş bölgelere ya da komşu Ürdün ve Mısır'a doğru itmek için çeşitli planlar hazırlandı.

İşgal altındaki Batı Şeria'da 150'den fazla yasa dışı İsrail yerleşiminin ve 120 yerleşim karakolu inşa edilmesi bu planlardan kaynaklanan bir politikadır. İsrail'in yerleşimlerini boşalttığı ve iki yıl sonra şeridi kuşattığı 2005 yılına kadar Gazze'deki plan da buydu.

İsrail, 700.000 kişilik yerleşimci nüfusunu "koruma" bahanesiyle giderek daha fazla Filistin toprağını işgal etmiş, giderek daha fazla Filistinliyi yaşadıkları yerlerden sürmüş ve çiftliklerine, otlaklarına ve zeytinliklerine erişimlerini engellemiştir. Bu durum Filistinlilerin geçim kaynaklarına ve kendi kendilerine yeterliliklerine zarar verdi.

Ayrıca yerleşimcileri Filistinlileri kendi topraklarında taciz etme, işkence etme ve öldürme konusunda cesaretlendirdi ve teşvik etti. Bu durum, Filistin ekonomisini boğmayı ve Filistinlilerin çoğunluğunu sürekli bir güvencesizlik durumuna itmeyi amaçlayan politikalarla birleştiğinde, Filistinli nüfusu "gönüllü" olarak ayrılmaya zorlama nihai amacını taşımaktadır.

Nekbe için hazırlık

Geçtiğimiz yıl boyunca Binyamin Netanyahu yönetimindeki İsrail hükümeti bu politikaları daha da sertleştirdi. Hamas 7 Ekim saldırısını başlattığında, işgal altındaki Batı Şeria'daki durum uzun zamandır tahammül edilemez bir hal almıştı.

BM'nin 2006'da ölümleri belgelemeye başlamasından bu yana 2023 yılı işgal altındaki Batı Şeria'da Filistinliler için en ölümcül yıl olmaya adaydı. 7 Ekim'e kadar İsrail güçleri ve Yahudi yerleşimciler, aralarında en az 45 çocuğun da bulunduğu, çoğunluğu sivil 248 Filistinliyi öldürmüştü.

İsrail ordusu, Filistin Yönetimi güvenlik güçleriyle koordinasyon halinde, Nablus, Cenin ve Tulkarm'in kuzey bölgelerine odaklanarak Batı Şeria genelinde şiddetli baskınlar ve katliamlar gerçekleştirdi.

Filistinli topluluklara yönelik Yahudi yerleşimci saldırılarının sayısı da hızla arttı ve hem kapsam hem de şiddet bakımından büyüdü. Şubat ayında yerleşimciler Filistin kasabası Huvara'da bir pogrom gerçekleştirdi.

Haziran ayında İsrail hükümeti ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Filistin topraklarının ilhakını kolaylaştıran ve hızlandıran yeni tedbirler açıkladı. Temmuz ayına gelindiğinde, İsrail yerleşimlerinin onaylanan genişlemeleri rekor seviyelere ulaşmıştı.

Zaten felaketin eşiğinde olan Filistin ekonomisi, İsrail güçleri ve yerleşimciler tarafından altyapının tahrip edilmesi ve hareket özgürlüğünün kısıtlanması nedeniyle daha da fazla zarar gördü.

Filistinlilerin evlerine ve geçim kaynaklarına yönelik saldırılar arttı. Batı Şeria'da 1 Ekim'e kadar 750'den fazla bina yıkıldı ve 1.100'den fazla Filistinli yerinden edildi.

Filistinlilerin nihai olarak sürülmesini ve topraklarının ilhak edilmesini amaçlayan tüm bu süreçler 7 Ekim'den önce zaten tüm gücüyle devam ediyordu. İsrail, Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısının ardından ortaya çıkan fırsatı bunları hızlandırmak için kullandı.

O zamana kadar "Araplara ölüm" sloganları daha çok Yahudi yerleşimcilerin katıldığı toplantılarda duyulabilirken, 7 Ekim'den sonra İsraillilerin çoğunluğu bu duygularını kendi aralarında ve dünyaya açıkça dile getirme konusunda kendilerini oldukça rahat hissetmeye başladı.

Geçtiğimiz 50 gün içinde İsrail, Batı Şeria'da en az 60'ı çocuk olmak üzere 249 Filistinliyi öldürdü. İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria'da Filistin köylerine, kasabalarına ve mülteci kamplarına düzenlediği baskınların kapsamı, şiddeti ve otomatik tüfekler, tanklar ve "Maoz" intihar dronları da dahil olmak üzere ölümcül silahların kullanımı artmıştır.

İsrail'in resmi adam kaçırma yöntemi olarak tutuklanan ve idari gözetim altına alınan Filistinlilerin sayısında rekor seviyelere ulaştı. İşgal altındaki Batı Şeria'da 7 Ekim'den bu yana aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu en az 3.260 Filistinli tutuklandı. Rehine takası anlaşması kapsamında şu ana kadar serbest bırakılan 150 Filistinlinin de yeniden tutuklanması muhtemel.

Gözaltında kötü muamele ve işkenceye dair raporlar ve video kanıtları çoğaldı. Filistinliler ayrıca evlerinin içinde ya da sokaklarda bile rutin olarak taciz edilmekte ve dövülmektedir.

İsrailli yetkililer tarafından cesaretlendirilen ve silahlandırılan İsrailli yerleşimciler de daha da şiddet yanlısı oldular. Güneyde Ürdün Vadisi yakınlarında ve Ramallah yakınlarındaki merkezi bölgelerde Filistinli topluluklara yönelik zorla göç ettirme uygulamalarına hız vererek 7 Ekim'den bu yana 1.000'den fazla kişiyi yerinden ettiler.

Bu uygulamaların Filistin ekonomisi üzerinde de yıkıcı bir etkisi oldu. İsrail ordusu işgal altındaki Batı Şeria'da önemli kontrol noktalarını kapatarak ulaşımı neredeyse tamamen felç etti. Gündelik işçiler geçimlerini sağlamakta zorlanırken, gıda stokları azalıyor ve ithalat İsrail limanlarında daha uzun süre bekletiliyor.

Sağlık sektörü de hastaların yanı sıra artan yaralı sayısıyla baş edemeyecek bir kriz halinde. İşleri daha da kötüleştirmek için İsrail ordusu Batı Şeria'daki hastaneleri de kuşatmaya başladı.

Bu taktiklerin hepsi Filistinliler arasında korku ve umutsuzluk yaymaya hizmet ediyor ve nihayetinde onları ilhak ve sürgüne hazırlıyor.

Direnişi ortadan kaldırmak

Günümüzde Gazze ve Batı Şeria'da Nekbe'nin devamına tanık oluyoruz. İsrail'in amacı, 1948 Filistinlilerine yapmaya çalıştığı gibi, Filistinlileri nihai olarak sürgün etmek ve hayatta kalanları asimile etmeye çalışmaktır.

Bugün, hayatta kalanlar İsrail vatandaşlığına sahip olmakla birlikte, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekte ve genellikle Yahudi-İsrail vatandaşları ve yetkililer tarafından ayrımcı ve şiddet içeren uygulamalara maruz kalmaktadır.

Yaklaşmakta olan bu felaket karşısında Batı Şeria'daki Filistinliler kendi başlarının çaresine bakmak zorunda bırakılmıştır.

Filistin Yönetimi silahlara erişimi olan tek Filistinli aktördür, ancak Filistinlileri İsrail şiddetine karşı korumak için hiçbir şey yapmamaktadır. 10.500 kişilik Ulusal Güvenlik Güçleri, ABD ve Ürdün tarafından polis olarak eğitildi, başka bir silahlı güce karşı koymak için değil.

Daha da kötüsü, bu güçler ve istihbarat birimleri, son yıllarda Batı Şeria'daki silahlı direniş gruplarına karşı İsrail'e doğrudan yardım etmiştir. İsrail propagandasının iddialarının aksine, silahlanmaya karar veren gençler -çoğunlukla Cenin ve Nablus'ta yoğunlaşmışlardır- Hamas'ın bir parçası değildir. Bazıları El Fetih üyesidir ya da Filistin Yönetimi güçlerinden ayrılanlardır, ancak çoğunun hiçbir siyasi bağlantısı yoktur.

İsrail ordusu 7 Ekim'den bu yana bu direniş gruplarını ortadan kaldırmaya odaklandı, böylece Batı Şeria'daki sivil halk şiddet, mülksüzleştirme ve sürgün karşısında tamamen savunmasız kalacaktı.

Ancak İsrail şiddeti arttırdıkça Filistin direnişi ön plana çıkmaktadır. Filistinliler, güçleri yetmediği için işgale ve apartheid'a karşı mücadele etmekten vazgeçmeyecektir.

Hiç kimse yabancı bir rejim tarafından silah zoruyla itilerek ve baskı altında tutularak hayatta kalmanın eşiğinde yaşamak istemez.

Dünya en azından İsrail propagandasına kanmayı bırakabilir ve Filistinlilerin özgürleşmek için sömürgeci ve zalime karşı direnme hakkını destekleyebilir. Şimdi sesimizi yükseltecek ve İsrail'in soykırım girişimini durduracak cesareti toplama zamanıdır.

İşte bu noktada tarih kitapları bize, katliamlar üzerine inşa edilmiş vahşi apartheid devletlerinin ne meşru ne de sürdürülebilir olduğunu ayıltıcı bir şekilde göstermektedir.


Al Jazeera için Mariam Barghouti tarafından kaleme alınan bu analiz Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Analizde yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.