Ebu Katade'nin öğrencisinden Tahriru'ş Şam hakkındaki 'şüphelere' cevap

Ebu Katade'nin öğrencisinden Tahriru'ş Şam hakkındaki 'şüphelere' cevap

'Düşman hücum ettiğinde düşmanın dine, cana ve namusa verdiği zararı defetmekten imandan sonra daha büyük bir vacip yoktur.'

Suriye'nin en geniş ve organize muhalif grubu Heyetu Tahriru'ş Şam (HTŞ)'ın kuruluşunun ardından cihat yanlısı gruplar arasında yükselen 'aykırı seslere', Ürdünlü meşhur ilim adamı Ebu Katade el Filistini'nin öğrencisi Ebu Mahmut el Filistini'den cevap geldi.

Suriye'deki rejim muhalifi gruplardan Nusra Cephesi'nin halefi olan Şam'ın Fethi Cephesi, Nureddin Zengi Tugayı, Ensaruddin, Liva el Hak, Ceyş es Sünne grupları kendilerini feshederek HTŞ adı altında birleşmiş, yeni oluşuma Ahraru'ş Şam'dan da büyük katılımlar yaşanmış, nitekim grubun lideri Ahraru'ş Şam'ın eski lideri Ebu Hişam eş Şeyh olmuştu. 

Ancak beş maddelik ilke ile kendini "Ehl-i Sünnet'in çatı grubu" olarak sunan HTŞ projesi, kimi selefi-cihat yanlısı savaşçı veya ilim adamı tarafından kabul görmedi.

"Ehli Sünnet cephesi"

Şeriat komitesi üyelerinden Ebu Abdullah el Şami, geçen ay kaleme aldığı yazısında HTŞ'yi "birden fazla imajı, renkleri ve görüşleri olan Ehli Sünnet cephesi" olarak tanımlamış ve ana ilkeler üzerinde birleşen herkesin bu yapıda yer alması gerektiğini söylemişti. 

Bu projeye karşı çıkan isimler arasında eski Nusra Cephesi  ve Şam'ın Fethi Cephesi üst düzey sorumlularından Sami Ureydi bulunuyordu. Öte yandan selefi cihat ekolu tarafından takip edilen ve önemsenen bir isim olan Ürdünlü ilim adamı Ebu Muhammed el Makdisi de sıklıkla HTŞ projesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. 

Saddam'ın yanında savaşma meselesi

Ebu Mahmut el Filistini, 'selefilik' iddiası ile HTŞ'ye karşı çıkan kişileri 'geleneksel selefilik' olarak tanımladığı Ehli Sünnet ekolüne aykırı hareket etmekle suçladı. El Filistini eleştiriler hakkında, "Şayet Tahrir Şam Heyeti tekfir sancağını dalgalandırıp insanların kanını dökseydi bu mutaassıplar onlardan razı olurdu ve onlarla beraber savaşılmasına cevaz verirlerdi." ifadesini kullandı.

HTŞ'nin şeri sorumlularından Abdullah el Muhaysini, HTŞ ile birlikte savaşılmaması yönündeki yorumlara, dünyaca ünlü Suudi Arabistanlı din alimi Suleyman el Ulvan'ın 'ABD'ye karşı Saddam'ın ordusu ile birlikte savaşılabileceğine' dair fetvası ile cevap vermiş, Suriye'deki durumun bir savunma savaşı olduğunu ve laik-milliyetçi Baas ordusu ile birlikte savaşılırken 'şeriat üzere olan HTŞ ile birlikte savaşmanın evleviyetle meşru olduğunu' ifade etmişti. 

Sami Ureydi, Muhaysini'nin ifadelerini eleştirerek bu fetvanın 'IŞİD ile birlikte savaşmayı da normalleştirdiğini' iddia etmişti.

Ebu Mahmut el Filistini  bu yoruma "Tahrir Şam Heyeti, kanın akmasına engel olan, düşmanı def eden ve şeriat ile hükmeden Sünni bir hareketken IŞİD kan döken aşırı haricilerdir. Hangisi daha çok semereyi ve sayısının arttırılmasını hak ediyor?" şeklinde cevap verdi. 

Ehli Sünnet'in son kalesi

Tahriru'ş Şam'ın bölgede Ehli Sünnet'i koruyan 'son kale' olduğunu ileri süren el Filistini, destekten yoksun kalmaları halinde Suriye'nin istilaya açık hale geleceğini şu sözlerle ifade etti:

"(Velev ki) Tahriru'ş Şam’ı günahkar askerler ve ahlaksız toplumlar olarak sayın. Ki onlar düşmanı def edeceklerden tek kalan kişilerdir. Onlara yardım etmek dine yardım etmek ve destek vermek anlamına gelir. Çünkü Tahrir Şam’ın yanında savaşmayı terk etmek, Rafizilerin, Nusayrilerin, Mülhitlerin ve Haricilerin istilasını beraberinde getirir. Bunları hepsi din ve dünyada Tahrir Şam Heyeti’nden daha fazla zarar ve fesat sahibidir. Aynı şekilde Tahrir Şam Heyeti, dinin şeriatını ikame etme noktasında IŞİD’ten daha fazla yerine getirmektedir."

"Ya savaşmayı terk edeceğiz ya da istilaya uğrayacağız"

El Filistini, İslam peygamberi Hz. Muhammed'in dinin günahkar adamla veya ahlaksız topluluklarla da desteklenebileceğine dair sözüne atıf yaptı ve ardından iddiasını 13-14. yüzyılda yaşamış İslam bilgini İbn Teymiyye'den şu alıntı ile destekledi:

"Şayet günahkar emirler veya günahı çok fazla askerlerden başka savaşmak için seçenek yoksa bu noktada iki mesele bulunmaktadır. Ya onlarla beraber savaşmayı terk edecek ki, kişinin din ve dünyasına daha büyük zararlar getirecek olan diğerlerinin istilasını kaçınılmaz kılacaktır bu durum. "

Süleyman el Ulvan'ın söz konusu fetvası ve bununla birlikte Ebu Mahmut el Filistini'nin HTŞ'ye yönelik eleştirilere verdiği cevap şu şekilde: 

Soru: 


Allah’ın selamı, bereketi ve rahmeti üzerinizde olsun. Bizler Irak’taki Sünni kardeşleriniz olarak geneli Baas partisi üyeleri veya Irak ordusunda görevli subayların idaresinde olan gönüllü halk merkezlerine katılmanın hükmünü soracaktık. Eğitim verilen ve silah temin edilen bu merkezlere katılmadığımız takdirde ülkemize giren düşmanlarla mücadeleye, Amerikalı ve İngiliz kuvvetlerine karşı dönen savaşa katılma imkânımız da kalmıyor. Bu merkezlere katılmanın hükmü nedir? Allah (azze ve celle) sizleri doğruya ulaştırsın, Müslümanları sizinle faydalandırsın. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. 


Cevap:


Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Değerli kardeşlerim, Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. 


Bizler, dünyanın her köşesindeki Müslümanları, Iraklı halka kâfirlere karşı yardım etmeye ve söz konusu kâfirlerin Müslümanların ülkesinden çıkarılması için destek sağlamaya teşvik ediyoruz. İlim ehli, savunma cihadı için herhangi bir şart koşmamış ve bunun için şer’i (meşru) bir bayrağı vacip görmemiştir. Güç ve imkân oranında savunma yapılır. Ağır basan bir zarar olmadığı müddetçe şer’i bayrağın altında birliğin sağlanması (işleri) kolaylaştıracağı gibi talep de Huedilen bir şeydir. Ancak bu sağlanamazsa veya bu vakitte maslahat, gönüllü halk merkezlerine girilmesini gerektiriyorsa buna engel bir şey yoktur. Bu merkezlere girenler, saldıran düşmanlara karşı koymak ve onları, Müslümanların ülkelerinden def etmek için güçlü araçları ve etkili kuvveti hedefliyorlar. Onların bu tutumu, onlardan veya muhalefetlerinden razı olduğu anlamına gelmediği gibi bunun arkasında küfür rejimlerinin korunması veya bu rejimlerin güçlendirilmesi kastı da aranmaz. Ameller niyetlere göredir. Maslahatların gözetilmesi ve mefsedetlerin def edilmesi hususunda ilim adamları arasında ihtilaf yoktur. Düşman uçakları ve tanklarıyla gelmiş öldürüyor, yıkıyor, ifsat ediyor ve haçlı savaşı ilan ediyor. Hatta onlardan bir şöyle demişti: “Mekke’nin semalarında haç yükselmedikçe ve Medine’de Pazar ayinleri düzenlenmedikçe Müslümanları Hıristiyanlaştırma çalışmalarımız asla durmayacaktır.”


Hangi bayrak altında olursa olsun bunların def edilmesi, ağır basan maslahattır. Çünkü bu haçlılar, rejimler ve yöneticilerinden ziyade Müslümanları öldürmeyi, inançlarını ve ilkelerini değiştirmeyi, haçperestlere Müslümanları diz çöktürmeyi ve zenginliklerini gasp etmeyi istiyorlar. Irak’ta haçlı saldırıyı def etmek için savaşmak, Filistin’de Siyonistleri def etmek için yapılan cihat gibidir. Cahiliye bayrağını bahane ederek sömürgecilerle mücadelede cihattan geri duranlar ise bu tutumlarıyla mücadeleyi sekteye uğratıyorlar ve haçlı yürüyüşü güçlendiriyorlar. 


Allah’tan sizleri korumasını, sizlere yardım etmesini, düşmanlarınızı zelil etmesini, kokularını gidermesini niyaz ederim. Hakkı tavsiye etmeyi unutmayalım. Allah’ı zikredelim, ona tutunalım, itaatinde daha fazla gayret gösterelim, onu zikretmeyi, ona hamd etmeyi, çoğaltalım, geceleri ihya etmede ve gündüzleri oruçlu geçirmede gayret gösterelim, mihnetlerinde Müslümanları yönlendirelim, onlara nasihat edelim, onlara yumuşak davranalım, safları birleştirelim, Müslümanları zaferle müjdeleyelim, sabra, sebata ve ihlasa teşvik edelim. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: “Kim Allah yolunda savaşırsa o şehittir. Kim Allah yolunda ölürse o şehittir.” Müslim rivayet etmiştir. 


Kardeşiniz

Süleyman bin Nasır Ulvan


1/2/1424

Ebu Mahmut El Filistini'nin yorumu:

"Ey Allah’ın kulları, Şeyh Ulvan’ın “Hangi bayrak altında olursa olsun bunların def edilmesi, ağır basan maslahattır.” sözüne iyi bakın. Düşmanı def eden, tevhit sancağını dalgalandıran, şeriatla hükmeden Ehli Sünnetin son kalesi Tahrir Şam Heyeti’nin yanında savaşmak, onu sayısını artırmak maslahatların tamamı değil midir? Saddam’ın yanında savaşmak semereyi Baas partisine yönlendirmediği ve IŞİD’in yanında savaşmak semereyi Haricilere yönlendirmediği halde Saddam’ın bayrağı altında savaşmanın Müslümanlar için maslahatı varken Tahrir Şam Heyeti’nin yanında savaşmak semereyi yok eden mefsedet öyle mi?


Hangisi daha tercihe şayan ve semereyi daha fazla koruyandır Tahrir Şam mı yoksa IŞİD mi? Tahrir Şam Heyeti ile beraber savaşmaktan alıkonulurken IŞİD ile beraber savaşılmaya nasıl teşvik ediliyor?


Tahrir Şam Heyeti, kanın akmasına engel olan, düşmanı def eden ve şeriat ile hükmeden Sünni bir hareketken IŞİD kan döken aşırı haricilerdir. Hangisi daha çok semereyi ve sayısının arttırılmasını hak ediyor?


Allah (azze ve celle)’den hevaya ve taassuba tabi olmaktan afiyet dileriz. 


***


İbn Teymiyye şöyle demektedir:


“Savunma savaşına gelince; din ve hürmetlere saldırıları def etme yöntemlerinin en önemlisi budur. İcma ile vaciptir. Düşman hücum ettiğinde düşmanın dine, cana ve namusa verdiği zararı defetmekten imandan sonra daha büyük bir vacip yoktur. Bu konuda hiçbir şart söz konusu değildir. İmkana göre def edilir. Bizim mezhepten ve başka mezhepten alimler bu konuda ittifak etmişlerdir.”


İbn Teymiyye’nin “Düşman hücum ettiğinde düşmanın dine, cana ve namusa verdiği zararı defetmekten imandan sonra daha büyük bir vacip yoktur. Bu konuda hiçbir şart söz konusu değildir.” şu sözüne iyi bakın. Selefi menhec nerede? Tevhit savunucularını yükseltmek ve onlara yöneltilen suçlamaları yok etmek nerede? Savunma cihadını takyit eden ve onu muayyen bir menhecle ve muayyen bir fikir ashabıyla sınırlayan şartlar nerede?


İbn Teymiyye şöyle demektedir:


“Bu nedenle her iyi veya günahkar kimsenin yanında savaşmak ehli sünnetin asıllarındandır. Allah (azze ve celle) bu dini, tıpkı Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in de belirttiği gibi günahkar adamla veya ahlaksız topluluklarla destekler. Şayet günahkar emirler veya günahı çok fazla askerlerden başka savaşmak için seçenek yoksa bu noktada iki mesele bulunmaktadır. Ya onlarla beraber savaşmayı terk edecek ki, kişinin din ve dünyasına daha büyük zararlar getirecek olan diğerlerinin istilasını kaçınılmaz kılacaktır bu durum. Ya da onlarla savaşmayı kabul edecektir. Bu durumda daha facir olanları def edecek, İslam şeriatlarını hepsini ikame etmese de çoğunluğunu yerine getirme imkanı elde edecektir.”


(Velev ki) Tahrir Şam’ı günahkar askerler ve ahlaksız toplumlar olarak sayın. Ki onlar düşmanı def edeceklerden tek kalan kişilerdir. Onlara yardım etmek dine yardım etmek ve destek vermek anlamına gelir. Çünkü Tahrir Şam’ın yanında savaşmayı terk etmek, Rafizilerin, Nusayrilerin, Mülhitlerin ve Haricilerin istilasını beraberinde getirir. Bunları hepsi din ve dünyada Tahrir Şam Heyeti’nden daha fazla zarar ve fesat sahibidir. Aynı şekilde Tahrir Şam Heyeti, dinin şeriatını ikame etme noktasında IŞİD’ten daha fazla yerine getirmektedir. Rafizilerden ve Nusayrilerden de daha fazla yerine getirdiği aşikardır. İbn Teymiyye’nin “İslam şeriatlarını hepsini ikame etmese de” sözünü iyi düşünün.


Kendilerinin şeriatla hükmettiğini iddia edip Tahrir Şam’ın şeriatı ikame etmediğini söyleyenleri reddetmek için çok önemli bir noktadır. Tahrir Şam Heyeti ile birlikte savaşmak için fetvalara ihtiyaç duymamız şeriattan ve menhecden midir? Umumi olması ve nasihatin bulunması kelamın şanındandır. Belalar, ehline terk edilsin. Şeyhimiz Ebu Katade şöyle demişti: “Tahrir Şam, askeri ve siyasi olarak cihadi tempoyu arttırdı.” Sonra onlara katılmayı tavsiye etti. 


Şeyh Ali Hudayr şöyle demektedir:


"Meşru İslam sancağı olmadığı zaman, hedefi İslami olan ve kafir olmayan bidat sancağı olsa bile onun altında savaşmaya ve onlarla yardımlaşmaya bir engel yoktur. İyi olsun veya günahkar olsun her imamın yanında cihadın devam edeceği ehli sünnetin asıllarındandır.


Allah (azze ve celle) şöyle buyurmaktadır: “Gücünüz yettiği oranda Allah’tan sakının.”


Allah (azze ve celle)’nin sözünün geneli şudur: "İyilik ve takva üzerine yardımlaşın."


Tıpkı ehli sünnetin, Salahuddin sancağı altında hıristiyanlar için savaşması gibi. Aynı şekilde Mağrip’teki ehli sünnet, Ebu Yezid el Harici sancağı altında kafir Ubeydilerle savaşmıştır. Yine İbn Teymiyye ve beraberindeki ehli sünnet, dinden çıkan Tatarlara karşı Eşari yöneticilerin sancağı altında savaşmıştır."


Tahrir Şam’ı amacı İslam olan bidat sancağı olarak görün. Hudayri’nin sözlerine göre düşmanı def etmek için onların sancağı altında savaşılabilir. Halele sevk eden, ilim ve fetvada fesada neden olan taassuba tabi olmaktan Allah’a sığınırız. 


Süleyman Ulvan’ın fetvasından konuşmamız, onu Suriye vakasına indirdiğimiz anlamına gelmesin. Onun sözlerinde sadece bir bap vardır; Baaslılarla beraber düşmanın def edilmesi. İslam sancağını yükselten ve şeriat ile hükmeden kimseyle beraber düşmanın def edilmesi daha evladır. Ancak mutaassıp ergenler ve onların yavruları akılları sadece bir yönü düşünebiliyor. Süleyman Ulvan’ın sözlerinin nakledilmesi ilimdir. İnsanları Tahrir Şam Heyeti ile beraber savaşmaktan alıkoyan sesler devam etmektedir. Çünkü Tahrir Şam Heyeti, psikolojik hastalıklarına ve fıkhı, usulleri ve ilmi kaideleri tamamlanmamış geleneksel selefilikten kopmuş akıllarına muhalefet ediyor. 


Üzücü olan bu mutaassıp kimselerin, bizim düşmanı def etmek için delil olarak sunduğumuz Süleyman Ulvan’ın sözlerini, düşmanı def etmek için haricilerin yanında savaşılabileceğini delil olarak sunuyorlar. Bu noktada sorulacak soru şudur; sizler bunu söylediniz ve buna çağırdınız. Neden asıllarınız buna muhalefet ederek düşmanın def edilmesi için Tahrir Şam Heyeti’nin yanında savaşılmasına engel oluyorsunuz? Ki Tahrir Şam Heyeti’nin sancağı en iyi ve hakka en yakın sancaktır?


İlmi kaideler ve muktezaları, sizin düşmanı def etmek için haricilerle (IŞİD) beraber savaşılmasının caiz olduğu görüşünü desteklerken bazı münkerleri olan kimselerle savaşılmasına engel mi oluyor?


Burada asıllarına muhalefet eden kimdir? İlim ehlinin sözlerinden bazıları varit olmadı mı? Müslümanlardan hazır olan kimselerle düşmanın def edilmesine kim cevaz verdi veya IŞİD’in süt kardeşleriyle beraber düşmanın def edilmesine ve bazı münkerlerinden dolayı Tahrir Şam Heyeti ile düşmanın def edilmesinin engellenmesine kim cevaz veriyor?

Musibet, Şam’ın baskın haline sokulmamasında. Oysa biz, ehli sünnete karşı büyük bir saldırı olarak görüyoruz. Bu noktada vakanın dışında yaşayan ve zamandan kopmuş duvarlarla çevrili menhecinden kopan kişiler ortaya çıkmaktadır.


Aynı şekilde onların nazarında açık sancak, tevhidi tekellerine aldıkları akıllarına ve hakkı hasrettikleri sözlerine muvafakat eden şeydir. 


Bu mutaassıplar, ümmetin cihadını istemiyorlar. Çünkü onların hastalıkları, onları tedaviden uzak tutuyor. Çünkü onlar bu hastalıklara alıştılar ve hastalıklarının tutunulması gereken hak olduğuna inandılar. Ümmetin cihadı onları haşiye yapıyordu. Böylece ümmetin cihadını ifsat ederek hevaya ve aşırılığa karşı olan her projeyi mahvederek seçkinliğe tutunmak onlar için kaçınılmaz oldu. Açık sancak mevcuttur, birçok hatayı barındırması onu aşırıların ve mutaassıpların dışında kimsenin nazarında kör bir sancağa çevirmez. 


Soru; Tahrir Şam Heyeti’nin dışında Suriye’de başka bir sancak var mıdır? Tahrir Şam Heyeti’nin sancağı meşru ve İslami mi yoksa cahiliye sancağı mı? Umumi ifadelerle tartışmayı ve münkerleri gizlemeyi veya münkerleri inkar etmeyi istemiyorum. Bunlar başka bir konu. Sadece şu soruya cevap verin; Tahrir Şam Heyeti, İslami-cihadi bir sancak mıdır yoksa cahili bir sancak mıdır? Verilecek cevap ile hataları büyüten ve kendisini tevhidin vasisi olarak masum görüp psikolojik rahatsızlıklar içinde yaşayan bidat ehlinin yoluna kimin tabi olduğunu öğreneceğiz. 


Musibet, bu kopuk menhec sahiplerinin Allah’ın her yarattığı kul hakkında mülahazaları olup kendilerini paslandıran hata ve yanlışları hakkında hiçbir mülahazalarının olmaması. Belki şu an anlamışızdır aşırılığın nereden çıktığını ve cihat sahasını mahvettiğini. 


Onların psikolojik hastalıklarını ve onların ilmi kaidelere muhalefet ettiğini ortaya çıkartan soru şu: Hangisinin bidati ve münkeri daha fazla Tahrir Şam Heyeti’nin mi yoksa IŞİD’in mi?


Düşmanı def etmek için, Suriye’de hakka en yakın olan, hatalarına rağmen bidat derecesine ulaşmayan, insanları tekfir edip kan dökmeyen kimselerin yanında savaşılmasına engel olunurken harici IŞİD ile beraber savaşılmasına nasıl fetva veriliyor ve teşvik ediliyor?


Şayet Tahrir Şam Heyeti tekfir sancağını dalgalandırıp insanların kanını dökseydi bu mutaassıplar onlardan razı olurdu ve onlarla beraber savaşılmasına cevaz verirlerdi."

Kaynak: Mepa News

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.