Andrew Hammond

Andrew Hammond

Suudi Arabistan'ın 'komşularla sıfır sorun' politikası neyi amaçlıyor?

Suudi Arabistan'ın 'komşularla sıfır sorun' politikası neyi amaçlıyor?

İslamcı AKP 2002 yılında Türkiye'de iktidara geldiğinde, "komşularla sıfır sorun" olarak bilinen bir politikayla Ortadoğu ülkeleriyle yeni bir sayfa açmaya kararlıydı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun rehberliğinde bu politika, Kemalist ordunun daha önce mesafeli durduğu ülkelerle siyasi ve ekonomik ilişkilerin gelişmesine tanıklık etti. Ta ki Arap Baharı ayaklanmaları ve Türkiye'nin bu ayaklanmalarda taraflara verdiği destekle her şey yerle bir olana kadar.

Şimdi sıfır sorun politikası belki de en beklenmedik yerde geri dönüyor: Suudi Arabistan'da.

Kral Selman 2015'te iktidara geldiğinde ve tüm politikaların kontrolünü en sevdiği oğlu Muhammed bin Selman'a verdiğinde -2017'de veliaht prens olarak atandı- krallık çok sayıda bölgesel siyasi güçle anlaşmazlık içindeydi. Kralın görevdeki ilk aylarında Batılı ülkeler İran nükleer anlaşmasını imzaladı ve Yemen'deki İran müttefiki Husi hareketi Sana'da iktidarı ele geçirdikten sonra yönetimlerini Aden'e kadar genişletmeye çalıştı.

Mısır'da Müslüman Kardeşler önderliğindeki hükümete karşı 2013'te yapılan darbeye rağmen olası iç muhalefete ilişkin endişeler devam ediyordu.

Yeni liderliğin duruşu paranoyak ve kavgacıydı. Devrik hükümeti yeniden kurmak amacıyla Yemen'de bir savaş başlatıldı.

Husilerin insansız hava araçları ve füze kabiliyetleri gelişip Suudi Arabistan içindeki hedeflere saldırmaya başladıklarında, krallık İran içinde saldırılar düzenleyen İranlı muhalif grupları desteklemekle tehdit etti.

Bin Selman, Lübnan Başbakanı Saad Hariri'yi Riyad'daki bir gözaltı sırasında dövdükten sonra Hizbullah'ın gücünü kontrol edememesine öfkelenerek istifaya zorladı.

Riyad, Doha'nın İslamcılara verdiği desteği kırmak için 2017'de Katar boykotunu başlattı, 2018'de ise rejim içerisinde eleştirmene dönüşen Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'da öldürülmesini organize etti.

Bölgenin alay konusu

Ancak bu şahin yaklaşım Eylül 2019'daki Aramco saldırılarıyla birlikte aniden durdu. Birkaç ay önce BAE sularındaki petrol tankerleri saldırıya uğramıştı. Şimdi sıra Suudi Arabistan'daydı ve sabahın erken saatlerinde, küresel petrol üretiminin yüzde beşini birkaç hafta boyunca devre dışı bırakacak kadar hassas bir drone ve füze saldırısı düzenlendi.

Daha da kötüsü, Suudi Arabistan'ın on yıllardır müttefiki olan ABD, Başkan Donald Trump'ın yönetimi boyunca Bin Selman'ı sürekli kışkırtmasına rağmen adım atmadı. Trump piyasaları istikrara kavuşturmak için stratejik petrol rezervlerini serbest bıraktı ve ABD ordusunun karşılık vermek üzere "hazır ve nazır" olduğunu ilan etti. Ancak bunun ötesinde, İran'ın cüretkar hamlesine somut bir yanıt gelmedi ve Suudi liderliğinin yaşadığı şok derindi.

Ertesi yıl, Demokrat aday Joe Biden, Yemen'deki savaşı nedeniyle Riyad'a silah satışını durdurma sözü vererek başkanlık seçimlerini kazandı ve Covid pandemisi patlak verdi. Bu iki olay Suudi liderliğine, sadece sonuç vermeyen değil, aynı zamanda Suudi Arabistan'ı bölgesel bir alay konusu haline getiren fiziksel güce dayalı dış politikayı yeniden düşünmek için alan açtı.

Bundan sonra ortaya çıkan şey, modern Ortadoğu siyasetinin en dikkat çekici U dönüşlerinden biriydi.

Kral Selman'ın başlattığı cüretkar siyasete ekonomik alanda da aynı derecede fantastik bir politika eşlik etti.

Bin Selman 2016 yılında, krallığı içine kapalı, son derece muhafazakar, petro-dolar devletinden, artık petrol ve gaz rezervlerine bağımlı olmayan, eskiden bastırılmış bir toplumun gizli güçlerinin açığa çıkarılacağı sosyal açıdan liberal bir ekonomik güç merkezine dönüştürmeyi amaçlayan 15 yıllık köklü bir sosyo-ekonomik reform projesi başlattı.

Orijinal "Vizyon 2030" belgesi, ülkeyi geleceğin küresel ekonomisini yönlendirecek yeni bir Silikon Vadisi olarak hayal ederek "halkımız dünyayı yeniden şaşırtacak" diyordu.

Bu vizyonun merkezinde bir dizi büyük proje yer alıyor. Ülkenin kuzeybatısındaki Neom, The Line adlı verilen 170 kilometrelik yatay yerleşim ve ultra zenginler için Magna adı verilen tatil köyü gibi, yalnızca Veliaht Prens gibi bir oyuncunun zihninden çıkabilecek, başka dünyalara ait yeni şehirler...

Ya da Riyad'ın "New Murabba" adı verilen ve 30 Empire State Binasını içine alabilecek kadar büyük bir küp yapıya sahip şehir merkezi bölgesi. Ya da Riyad'ın Diriye adı verilen yenilenmiş tarihi bölgesi veya spor ve eğlence şehri Qiddiya.

Turizm projeleri, Vach yakınlarındaki Red Sea Global tatil köyleri, Jeddah Central projesi ve Abha dağlarındaki Ardara gelişimi de dahil olmak üzere Kızıldeniz kıyısına kadar uzanıyor. Bunlardan bazıları, Dammam yakınlarındaki Körfez kıyısında bulunan ve The Rig adı verilen "ekstrem spor" petrol kuleleri gibi, düpedüz saçma görünüyordu.

Tam bir geri dönüş

Suudi yönetiminin tüm geleceğini, bu devasa planlar üzerine kurulu kumara yatırdığını söylemek abartı olmaz. Projelerin sahibi ve yöneticisi olan Kamu Yatırım Fonu'nun çoğu yerel olmak üzere toplam 168 iştiraki var ve bunların toplam değeri 1,25 milyar doların üzerinde.

Hükümetin Neom dağ beldesi Trojena'da 2029 Asya Kış Oyunları'na, Riyad'da 2030 Dünya Fuarı'na ve Vizyon 2030'un tacındaki mücevher olacak 2034 futbol Dünya Kupası'na ev sahipliği yapma haklarını kazanmasının ardından şimdi bunları gerçeğe dönüştürmek için baskı yapılıyor.

Küresel petrol fiyatlarının Suudi Arabistan'ın varil başına 96 dolarlık fiyatına ulaşamaması ve doğrudan yabancı yatırımın 2030 yılına kadar hedeflenen yıllık 100 milyar doların çok altında kalması nedeniyle finansman sorunları şimdiden başladı.

Dolayısıyla Suudi rejiminin ihtiyaç duyduğu son şey komşularıyla siyasi sorunlar yaşamaktır ve Yemen, İran ve geçtiğimiz Ekim ayında patlak veren Gazze savaşından bu yana İsrail-Filistin barışı konusunda da tam bir geri dönüşe neden olan da bu farkındalıktır.

Nisan 2022'de Husilerle resmi bir ateşkes üzerinde anlaşmaya varılmadan hemen önce, Suudi yönetimi sert bir adım atmadan işlerin nereye gittiğini anladı. Husi füzeleri ve insansız hava araçları Cidde'deki bir Aramco dağıtım tesisini, bir arıtma tesisini vurdu ve Riyad'ı hedef aldı. Yemen müdahalesi sadece küresel itibara zarar vermekle ve ABD silahlarına erişimi engellemekle kalmıyor, aynı zamanda ciddi ekonomik zarara da yol açma tehdidi taşıyordu.

O zamandan beri Riyad, Sana'da savaşın galipleri olarak sağlam bir şekilde yerleşmiş olan Husilerle barış şartlarını kabul etmek ve ardından Yemenli müttefiklerini İran destekli Zeydi Şii grupla kendi barış görüşmelerine zorlamak için bir savaş yürütüyor.

Husilerin Kızıldeniz gemilerine yönelik saldırıları Suudileri şimdilik bu planı frenlemek zorunda bıraktı ancak ateşkesin sürmesi ihtiyacı Riyad'ın Temmuz ayında Aden'deki müttefiklerini Sana'nın küresel bankacılık sisteminden koparılması kampanyasında geri adım atmaya zorlamak için müdahale etmesine neden oldu.

Bu müdahale için Husi lideri Abdulmalik el Husi'nin Suudilerin devreye girmemesi halinde saldırıları yeniden başlatma tehdidinde bulunduğu bir konuşma yapması yeterli oldu. Suudi heyeti 7 Ekim'den önceki aylarda Sana'yı ziyaret etti ve Husi heyeti daha sonra Bin Selman'ın küçük kardeşi Savunma Bakanı Halid tarafından Riyad'da kabul edildi.

Küresel değişim

Bir noktada BM'nin dünyanın en kötü insani krizi olarak nitelendirdiği bir savaşın ardından Yemen konusundaki bu çarpıcı geri dönüş, Suudi Arabistan ve İran'ın Mart 2023'te Çin'in aracılık ettiği bir anlaşmayla ilişkileri normalleştirmeyi kabul etmesiyle başka bir geri dönüşle desteklendi.

O tarihten bu yana, bazı gözlemcilerin soğuk bir barışa dönüşeceğini düşündüğü süreç, her iki ülkede de büyükelçilerin yeniden göreve başlaması, ikili ticaretin artırılmasına yönelik anlaşmalar ve Gazze krizine ilişkin düzenli istişarelerle hızlı bir şekilde ilerledi.

Katar boykotu ise Ocak 2021'de, aralarında Katar Emiri Temim'in de bulunduğu Körfez liderlerinin, Suudi mega projelerinden biri olan ve bir sağlık ve macera turizmi merkezine dönüşen Nebati kalıntıları el-Ula'da medyatik bir kucaklaşma selinin ortasında bir araya gelmesiyle resmen sona erdi. Şimdi hükümet Katarlı yatırımcıları, Suudi Arabistan'ın küresel bir oyuncu olmak istediği bir başka alan olan madencilik başta olmak üzere bazı Vizyon 2030 projelerine para yatırmaya bile ikna ediyor.

Son geri dönüş İsrail'i ilgilendiriyor. Bin Selman uzun zamandır ilişkileri normalleştirmek için bir yol arıyor, bunun karşılığında da ABD'den koparabileceği tavizler peşinde. İsrail'in Gazze operasyonunun ilk aylarında bile, hükümetinin önceki dönemlerin Filistin yanlısı politikalarından pek hoşlanmadığı açıktı.

Savaşın ilk aşamalarında, Genel Eğlence Kurumu Başkanı olan arkadaşı Turki Alu'ş Şeyh tarafından sosyal medya platformu X'te her gün yayınlanan mesajların alt metni, nostalji ve duyguların "kaçınılmaz ilerleme yürüyüşünü" durdurmaması gerektiğiydi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Suudi Arabistan'ın İsrail'le barış karşılığında ABD ile bir savunma anlaşması imzalayacağı "dramatik bir atılımın" an meselesi olduğu konusunda övünüyordu. Filistin Yönetimi'ne ise muğlak bir barış planından başka bir şey sunulmayacaktı ki bu da Suudi ve İsrailli liderlerin işine geliyordu.

O zamanlar böyleydi. Şimdi çatışma herkesin hayal ettiğinden çok daha uzun sürdü. Görünüşe göre İsrail dünyanın bazı bölgelerinde parya statüsüne doğru yol alıyor. Uluslararası Adalet Divanı İsrail'in soykırımdan suçlu olabileceğine hükmetti ve Uluslararası Ceza Mahkemesi başsavcısı İsrailli liderler hakkında savaş suçu ve insanlığa karşı suç işledikleri şüphesiyle tutuklama emri çıkarılmasını istiyor.

Sosyal reformlar biraz tepeden inmeci olsa da gerçekti, ancak devlet tarafından düzenlenen müzik partilerine ve caz festivallerine katılanlar sadece kentli zenginler.

Suudilerin pozisyonu bu küresel değişime yanıt olarak sertleşti. ABD-Suudi savunma anlaşması hala gündemde ancak İsrail kısmından ayrılmış durumda çünkü Riyad artık bir Filistin devleti konusunda ısrarcı.

Siyasi olarak Suudi Arabistan'ın, Bin Selman'ın daha önce çok az zaman ayırdığı bir davayı satıyor gibi görünmesine izin vermesi zorlaştı. Bu konuda suikasta uğrayan Enver Sedat ve Yitzhak Rabin'in anıları süreci gölgeliyor.

Suudi Arabistan'da pek çok şey değişmedi: Filistin'e destek ifadeleri başta olmak üzere ülke içindeki baskılar her zamankinden daha kötü. Aşiret mensupları, The Line gibi çirkin gösterişlere yol açmak için acımasızca topraklarından kovuldu.

Sosyal reformlar biraz tepeden inmeci ve elitist olsa da gerçek: Kadınlar araba kullanabiliyor ve futbol hayranları Cristiano Ronaldo gibi isimleri canlı olarak görebiliyor, ancak devlet tarafından düzenlenen müzik partilerine ve caz festivallerine katılanlar sadece Batılılaşmış zevklere sahip şehirli zenginler.

Suudi Arabistan hala son derece muhafazakar bir toplum ve artan turist sayısının yarısını hac ziyaretleri oluşturuyor.

Ancak Selman'ların yönetimindeki dış politika yörüngesi radikal dönemeçlerden oluşan inişli çıkışlı bir süreç oldu ve rejimin tek bir saplantısı tarafından desteklendi: "Vizyon işe yaramalı."


Middle East Eye'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2246 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Andrew Hammond Arşivi