Taliban kimdir, ne için savaşıyor?

Taliban kimdir, ne için savaşıyor?

ABD'nin çekilme sürecini tamamlamasıyla, Afganistan ve Taliban bir kez daha dünya kamuoyunun gündemine oturmuş durumda.

ABD'nin çekilme sürecini tamamlamasıyla, Afganistan ve Taliban bir kez daha dünya kamuoyunun gündemine oturdu.

Halihazırda dünyanın en çok konuşulan devlet dışı aktörlerinden biri olan ve yeniden iktidar sürecine giren hareketin tarihi ise oldukça eski yıllara kadar uzanıyor.

Taliban'ın kökeni ne?

Taliban hareketinin kökeni, Afganistan-Pakistan-Hindistan bölgesindeki Diyobend medreselerine ve ülkedeki medrese kültürüne dayanıyor.

Ülkede Taliban'ın altyapısını oluşturan siyasi düşünce ise, Afganistan'ın ilk siyasi oluşumlarından olan ve aynı zamanda ülkede kurulan ilk İslami siyasi parti sıfatını taşıyan Huddamu'l Furkan (Kuran'ın Hizmetçileri) adlı harekete dek uzanıyor.

Din alimleri ve hocalarından oluşan bu hareket içerisinde Nakşibendi geleneğe yakın olan alimler de önemli yer tutuyordu. Yapının liderliğini, aynı zamanda Afganistan'ın en eski İslami eğitim kurumu olan Gazni merkezli Nuru'l Medaris'in başında bulunan Muhammed İsmail Müceddidi yürütüyordu.

Nida-i Hak isimli bir gazete de çıkaran yapı, 1979'da liderinin Komünist yönetim tarafından hapsedilmesinin ardından silahlı mücadeleye başladı ve Hareket-i İnkılab-i İslami adını aldı. Muhammed Nebi Muhammedi liderliğindeki bu grup içerisinde, daha sonra Taliban'ı oluşturacak olan Molla Muhammed Ömer gibi birçok isim liderlik pozisyonlarında bulundu.

hakkanimuhammedi.jpg

Muhammed Nebi Muhammedi (solda) ve Celaleddin Hakkani

Afganistan'ın güney kesimindeki en etkili grup olan yapı, 1989-1994 arasında iç savaş sürecinden kaçınmış, ardından 1994 yılında bu yapı içerisinden, yapının eski üyelerinin inisiyatifi ile Taliban doğmuştur.

Taliban'ın dini anlayışı ve Diyobend medreseleri

Taliban'ı oluşturan dini gelenek ve anlayış ise 1700'lü yılların başına uzanıyor. Hanefi Diyobendi gelenekten gelen bu anlayışın temelini, ünlü İslam alimi Şah Veliyullah Dehlevi'nin (1703-1762) oluşturduğu biliniyor.

Özellikle Hindistan-Pakistan-Afganistan bölgesinde yaygın olan bu dini gelenek, temelini Hanefi fıkhının sistematik olarak öğretildiği Diyobend medreselerinden alıyor. Medreselerde, İslam alimi Nizamuddin Sihalivi'nin temelini attığı "Ders-i Nizami" sistemi temel alınıyor. Bu sistemin müfredatında esas olarak tefsir, hafızlık, Arapça sarf ve nahiv, Farsça, Urduca, İslam tarihi, fıkıh ve şeriat yer alıyor. Diyobend medreseleri, Hanefi Maturidi anlayışı esas alıyor. Diyobendiler, bölgedeki Sufi ve Selefi düşünceden "bidat" -dine sonradan eklenmiş- olarak gördüğü bazı uygulamalara da karşı çıkıyor.

Diyobendi medreseleri resmi olarak 1866 yılında, Hindistan'ın Uttar Pradeş eyaletindeki Diyobend şehrinde "Daru'l Ulum Diyobend"in kurulmasıyla faaliyete başladı. Zaman içerisinde Diyobend medreseleri tüm bölge genelinde yayıldı.

darululumdiyobend.jpg

Darul Ulum Diyobend

darululumdiyobend2.jpg

Darul Ulum Diyobend logosu

Taliban'ın temellerini oluşturan medrese ise, Pakistan'ın Peşaver şehri doğusundaki Akora Hattak yerleşiminde bulunan Daru'l Ulum Hakkaniye medresesi.

Afganistan'daki yerel Diyobendi medreselerde eğitim alan birçok isim, yüksek eğitimlerini görmek üzere bu medreseye dahil oldu.

darululumhakkaniye3.jpg

Darul Ulum Hakkaniye

Bu medrese, 1947 yılında, Mevlana Samiu'l Hak'ın babası olan Mevlana Abdu'l Hak tarafından kuruldu. Bu medresede Molla Ömer, Celaleddin Hakkani, Molla Ahtar Muhammed Mansur gibi birçok isim eğitim gördü.

darululumhakkaniye2.jpg

Darul Ulum Hakkaniye

darululumhakkaniye.jpg

Darul Ulum Hakkaniye logosu

Çoğunluğu Diyobendi gelenekten gelmekle beraber, Taliban bünyesinde az da olsa farklı İslami ekollerden kişiler de bulunuyor. Bunlar arasında en dikkat çekeni ise, ülkenin doğusundaki Kunar ve Nuristan gibi bölgelerde yaklaşık 50 yıllık bir geçmişe sahip olan Selefi anlayışa sahip din alimleri. Bu yapılar 1980'li yıllarda Sovyetler Birliği'ne karşı savaşmış, zaman içerisinde Taliban'a katılmaya başlamıştı.

Taliban nasıl kuruldu?

Taliban'ın kuruluş süreci, Afganistan'ı etkisi altına alan iç savaş döneminde yaşandı.

1970'li yıllardaki Komünizm etkisi ve 1979 yılında başlayan Sovyet işgaline karşı direniş 1989 yılında başarıyla sonuçlanmış, Sovyetler Birliği ülkeden çekilmişti. Bunun ardından ülkedeki Komünist iktidara karşı savaş 1992 yılına dek sürmüştü. Ancak 1989-1996 arası dönem, Afganistan'da direniş grupları arasında büyük savaşlara sahne oldu.

Bu savaşların temelinde, ülkedeki direniş sürecinin organize ve kontrollü bir biçimde değil, daha çok yerel teşkilatlanmalar, etnik ve kabilevi bağlar, şahsi ilişkiler ve güç merkezleri üzerinden yürümüş olmasıydı. Direniş gruplarıyla bağlantılı yapılar, bazı suç çeteleri, Komünist rejimin kalıntıları ve savaş ağaları, 1989 yılının ardından ciddi bir kaos süreci başlattı. Bu doğrultuda sivil hayat, eğitim, ticaret, emniyet ve hukuk tamamen durmuş, ülkede büyük bir kriz başlamıştı.

İşte Taliban bu kriz sürecinin bir sonucu olarak doğdu. İç savaş sürecine katılmayan ve medreselerdeki eğitimlerine dönen, çoğunluğu Hareket-i İnkılab-i İslami üyesi olan din adamları, ülkedeki kaos ortamına karşı harekete geçti. İlk başta 1994 yılında güneydeki Peştun mollallar üzerinden başlayan bu yapılanma, bir yıl içerisinde ülkenin diğer etnik grup ve kesimlerine yayıldı. Birçok bölge çatışmasız şekilde Taliban'a katıldı.

Taliban'ın kurucu lideri Molla Muhammed Ömer, hareketin kuruluş sürecinin 1994 yılında, "kendisinin bölgede devam eden kaosu sona erdirmek için yaptığı çalışmalarla" başladığını ifade ediyor. Molla Ömer, bölgedeki medreselerin mollalarını ve talebelerini ziyaret ettiklerini ve bu girişim için ikna ettiklerini, bölgeden borçla aldıkları silahları kullanarak yerel savaş ağalarını mağlup ettiklerini söylüyor.

Bu sürecin ardından hareket, Kandahar ve Hilmend'den başlayarak kısa bir süre içerisinde birçok bölgeyi kontrolü altına aldı. Bu bölgelerde düzenli bir yönetim kurulmaya, mahkemeler tesis edilmeye, iç ve dış taraflarla ilişkiler kurulmaya başlandı. 1996 yılının Eylül ayında, iç savaşta yer alan grupların arasındaki ihtilaflardan yararlanarak başkent Kabil'i ele geçiren Taliban, "Afganistan İslam Emirliği"ni ilan etti. 2000 yılına gelindiğinde ülkenin yüzde 90'ından fazlası Taliban kontrolündeydi.

Taliban'ın Afganistan'daki iktidar süreci

1996-2001 yılları arasında "Afganistan İslam Emirliği" adı altında Taliban Afganistan'ı idare etti. Bu dönem kimilerince "Osmanlı'nın ardından dünyada İslam şeriatıyla yönetilen ilk devlet" olarak nitelenirken, kimileri ise 5 yıllık bu dönemi "baskıcı bir dini yönetim" olarak addetti.

Bu süreçte, ülkenin içerisinde bulunduğu siyasi, sosyal ve askeri krizlerin etkisine, dünyanın Afganistan'a uyguladığı ambargolar ve Taliban'a karşı yürütülen Batılı medya kampanyasının oluşturduğu etkiler de eklenmişti. Ülkeye uygulanan abluka ve ambargo sonucunda yüzlerce çocuk ilaç ve gıda eksikliği sebebiyle yaşamını yitirdi.

Taliban, iktidar olduğu süreçte ilk olarak İran, Hindistan, Rusya, ABD, Türkiye, Tacikistan, Özbekistan gibi taraflarca desteklenen Kuzey İttifakı güçlerine karşı savaştı. Bu ittifaka Suudi Arabistan'ın desteklediği Abdurrasul Seyyaf'ın grubu, İran'ın desteklediği Şii Hazara milisler gibi taraflar da katılmıştı.

Bunun yanı sıra yerel savaş ağalarına, uyuşturucu kaçakçılığı yapan gruplara karşı da savaş açıldı.

Uyuşturucu üretimi amacıyla ekimi yapılan afyonun tarımının yapılması yasaklandı. Bu paralelde, Afganistan'da afyon ekimi ve bağlantılı olarak uyuşturucu üretimi yüzde 100'e yakın bir oranda azaldı. ABD işgali sonrasında bu oran 13 kattan fazla artacaktı.

Ülkede ticaret yolları, sivil ve hukuki altapı, emniyet ve istikrar, 1960'lı yıllardan bu yana ilk kez tesis edilebildi. Savaş süreci ilk kez büyük ölçüde son buldu.

Taliban'ın en çok eleştirildiği nokta ise İslam hukukuna uygulama konusundaki tavırda yaşanan sertliklerdi. Özellikle Hanefi fıkhının tavizsiz bir şekilde uygulanması, Bamyan'daki Buda heykellerinin yıkılması bazı tepkilere yol açtı.

Bu tavrın, Batı medyasının Taliban karşıtı kampanyalarıyla birleşmesi sonucunda, dünya genelinde Taliban karşıtı düşünceler güçlendi. Taliban özellikle kadın eğitimine karşı olmak, sakal uzatmayı mecburi tutmak, kadınların dışarı çıkmasını ve çalışmasını engellemek gibi uygulamalarla suçlanırken, hareket bunların gerçek olmadığını savundu.

Taliban'ın propaganda ve medya kapasitesinin Batı medyasıyla boy ölçüşemeyecek derecede kısıtlı olması, dünyanın Afganistan'a dair bakışının Batı medyası ekseninde gelişmesi sonucunu doğurdu.

Bir diğer tepki çeken nokta da Taliban'ın Hazara nüfusa dair tutumuydu. Bu süreçte Şii Hazaralara, özellikle İran ile olan ilişkileri üzerinden olumsuz bir tavırla yaklaşıldığı ve bunun, Hazaraları tamamen İran'a ittiğine dair eleştiriler yapıldı.

Taliban, 1990'lı yıllardaki iktidar döneminde yönetim tecrübelerinin az olduğunu ifade ederek kendilerine dair bu eleştirileri kısmen kabul ediyor. Yeni dönemde Taliban'ın birçok konuda daha uzlaşmacı ve kapsayıcı hareket etmesi ise dikkat çekici bir gelişme olarak yorumlanıyor.

El Kaide, yabancı savaşçılar ve ABD işgali

Sovyet işgali döneminde Afganlara destek için bölgeye giden Arap yabancı savaşçıların bir kısmı daha sonra bölgede El Kaide'yi oluşturmuştu. Taliban, 1995-1996 sürecinde Afganistan doğusunu ele geçirdiği süreçte ilk olarak El Kaide ile temas kurdu. Bu temaslar bir süre sonra yakın ilişkilere ve iş birliğine dönüştü.

El Kaide'nin maddi imkanlarını, tecrübelerini ve küresel bağlantılarını Taliban'ın hizmetine sunarken, Taliban'da El Kaide'nin ülkede sığınmasına izin verdi. El Kaide mensuplarının dışında, diğer birçok yabancı savaşçı da Taliban iktidarı döneminde Afganistan'da yaşadı. Bunlar etkin bir şekilde Taliban'ın "Afganistan İslam Emirliği"ne destek oldu. Özellikle, 1996 sonrasında Taliban'ı Kabil'den atmak için düzenlenen birçok saldırı yabancı savaşçıların desteği sayesinde başarısızlıkla sonuçlandı.

El Kaide'nin ABD'ye karşı küresel ölçekli olarak düzenlediği Kenya ve Tanzanya elçilik saldırıları ve Yemen USS Cole saldırısı gibi saldırılar sonrası Taliban tepki çekmeye devam etti. Taliban'ın El Kaide'yi barındırdığı gerekçesiyle Birleşmiş Milletler, ABD ve diğer ülkelerin birçoğu Taliban'a yaptırım uygulamaya başladı.

Taliban'ı resmi iktidar olarak tanıyan üç ülke bulunuyordu; Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri. Bu süreçlerin ardından Taliban'ın üç ülke ile de ilişkileri bozuldu. Taliban, başta Usame bin Ladin olmak üzere El Kaide mensuplarını iade etmeyi reddetti. 11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon Saldırıları sonrasında da bu kişiler iade edilmedi.

ubl.jpg

Usame bin Ladin. Ladin'in arkasındaki duvarda dünya, Arap Yarımadası ve Afganistan haritaları asılı

Taliban, 1990'lı yılların ardından Çeçenistan'ın bağımsızlığını tanırken, ülkesine sığınan Çeçenleri de kabul etti. Taliban; Doğu Türkistan'da Çin rejiminden kaçan Uygurların, Tacikistan'dan kaçan Taciklerin ve Özbekistan'dan kaçan Özbeklerin de ülkeye sığınmasını kabul etti. Bu sebeple Taliban'ın tüm komşuları ile ilişkilerinde sorunlar yaşanmış oldu. Bu sorunlarda ABD, Fransa, İngiltere, Çin ve Rusya'nın bölge ülkelerine baskını da rol oynadı.

İran ile de ilişkiler, Tahran yönetiminin ülkede Şii Hazaralara desteği ve Afganistan sınırına asker yığması sebepleriyle gerilmişti.

11 Eylül sonrası ABD ve İngiltere öncülüğünde NATO, Afganistan'da Taliban rejimini devirmek için askeri hamle başlattı. Bu hamlede hukuki temel olarak "önleyici meşru müdafaa kavramı" kullanıldı. Söz konusu kavram halen milletlerarası hukuki çevrelerde ciddi bir tartışma konusudur.

İşgal sürecinde ABD ve Batı sahaya danışmanlarını yollarken, Rusya ve Çin'den de siyasi destek gördü. Pakistan açık bir şekilde ABD tarafında yer aldı. Birçok Taliban lideri hapsedildi, yabacı savaşçılar esir alınarak ABD'ye teslim edildi. İran da gerek Herat gibi sınır şehirlerinin alınmasında gerekse Kuzey İttifakı'nın desteklenmesinde ABD ile beraber hareket etti. ABD işgalinde kara gücü olarak görev alan Kuzey İttifakı İran tarafından yoğun olarak destekleniyordu.

İşgal süreci ve yeni hükümet

2001 yılının Ekim ayında başlayan işgal sürecinde Taliban, sahada konvansiyonel bir askeri direniş göstermedi. ABD ve desteklediği Kuzey İttifakı güçlerinin, savaş esiri olan Taliban mensuplarını öldürmesi dışında, Taliban iktidarının devrilmesi sürecinde hareket büyük bir kayıp vermedi. Kırsal kesime ve Pakistan'daki Peştun bölgelerine çekilen hareket, uzun soluklu bir gerilla savaşını planlamaya başladı.

İşgal sonrasında, ülkede yeni bir hükümetin kurulması için girişimlere başlandı. Hükümete Taliban'dan ayrılan grupların da dahil edilmesi ve Taliban'ın parçalanması isteniyordu. Ancak birkaç isim haricinde Taliban saflarından ayrılan olmadı. Özellikle ülkenin doğusunda etkin olan Celaleddin Hakkani grubuna yeni hükümete katılması teklif edilirken, Hakkani bunu kabul etmedi ve Taliban'ın direniş sürecine katılma kararı aldı.

Ülkede kurulan yeni hükümet, üç ana temel üzerine bina edilecekti. Bunlar şu kesimlerdi:

- Batılı ülkelerde eğitim gören Peştun teknokratlar ve yerel Peştun kabileler

- İran destekli Şii Hazara liderler

- Kuzey İttifakı bünyesindeki Cemiyet-i İslami güçleri, Burhaneddin Rabbani ve Ahmed Şah Mesud'un, Atta Muhammed Nur'un, İsmail Han'ın ve diğer isimlerin kadroları, Abdurreşid Dostum güçleri

Aynı zamanda eski Komünist rejimden kalan isimler de hükümete dahil oldular.

Özellikle Taliban'ın 1996-2001 sürecinde savaş açtığı savaş ağalarına da yeni süreçte ABD tarafından yoğun destek verilerek, bu kişiler hükümet bünyesine dahil edildi. Bonn Konferansı başta olmak üzere çeşitli müzakereler sonucunda bu hükümet kuruldu.

Taliban'ın geri dönüşü

Taliban, 2002 yılında başlayarak ABD öncülüğündeki güçlere karşı savaşına start verdi. ABD ve İngiltere liderliğinde düzenlenen kapsamlı operasyonlara Taliban ciddi bir mukavemet gösterdi. 2001 işgaliyle bitmesi beklenen Taliban direnişi, bu tarihin ardından sürekli olarak yükselen bir ivme gösterecekti.

Taliban direnişine temel olan üç ana nokta vardı. Kandahar ve Hilmend'in kuzey kesimleri, Pakistan'ın Veziristan bölgesi sınırı ve güneydeki Belucistan çölleri. Bu bölgeler üzerinden Taliban, ülkede kırsala çekilen güçlerini yeniden desteklemeye, organize etmeye ve süreci koordine etmeye başladı. Süreçte El Kaide ile de ilişkiler, ABD'ye karşı savaş sürecinin güçlenmesinde önemli role sahipti.

taliban2001sonrasi.jpg

2002-2006 arası dönemde Taliban direnişinin ilerleyişini gösteren harita

"Bahar Saldırıları"

2006-2007 dönemi sonrasında Taliban'ın geri dönüşü ve yürüttüğü savaş daha organize bir hal aldı. Taliban 2007'den itibaren her yıl "bahar saldırıları" düzenlemeye, il ve ilçe merkezlerini tehdit etmeye başladı. Taliban'ın geri dönüşü şiddetlenirken, ABD ve Batı koalisyonunun ülkede verdiği kayıplar da arttı. 2008-2011 sürecinde yabancı güçlerin verdiği kayıplar doruğa çıkarken, ABD ülkeden çekilme sürecine başlayacağını açıkladı. Bölgede düzenlediği insansız hava aracı saldırılarına ağırlık verdi. Bu saldırılarda özellikle El Kaide'nin lider kadrosu hedef alındı.

2011 ve sonrası: Taliban nasıl bugüne geldi?

Taliban ilerleyişine engel olamayan ABD, kontrollü bir biçimde ülkeyi terk etme, sorumluluğu Kabil hükümetine bırakma eğilimini benimsedi. Bunda en büyük etken, ülkede yaşadığı kayıplar ve savaşın yol açtığı masraftı. Afganistan savaşı ABD'ye doğrudan ve dolaylı olarak 2 trilyon doları aşkın masrafa sebebiyet verdi.

Ülkenin her tarafında organize olan Taliban hareketi, özellikle kuzey bölgelerdeki Türk ve Tacik nüfus içerisinde de yapılandı. Zamanla bu iki etnik unsura bağlı gruplar da Taliban içerisinde ciddi bir yer tutmaya başladı.

2013 yılına gelindiğinde Taliban ülkenin yaklaşık yarısını kontrol ediyor, ABD ve Kabil hükümetine ait merkezlere ve başkent Kabil'e yönelik etkili sayılabilecek saldırılar düzenliyordu.

Kırsal bölgeleri kontrol altına alan ve bunun üzerinden kentlere, il ve ilçe merkezlerine baskı kuran hareket, uzun soluklu bir gerilla stratejisi izledi. Bu strateji sebebiyle 2017 yılına gelindiğinde Taliban kontrolündeki bölgeler yüzde 65'in üzerine çıktı.

2018 yılında ABD, ülkeden imajını kurtaracak bir barış anlaşmasıyla çekilmek ve çekildikten sonra da ülkenin kontrolsüz bir biçimde Taliban eline geçmesine engel olmak için, Taliban ile barış görüşmelerine başladı.

Taraflar, 2020 yılının Şubat ayında Katar'ın başkenti Doha'da imzalanan anlaşmayla süreci netleştirdi. ABD Afganistan'dan 2021 yılında çekilecek, Taliban da ülke topraklarının ABD'ye karşı kullanılmamasını sağlayacaktı. Taliban, ülkede İslami bir yönetim kurulacağını ifade etti.

29subat.jpg

29 Şubat 2020 tarihinde imzalanan Doha Anlaşması'nın imza töreninde, ABD'nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad ve Taliban Siyasi Ofis Şefi Molla Abdulgani Birader

Rusya, İran, Çin, Pakistan iddiaları

Taliban'a dair en çok gündeme gelen iddialar arasında, hareketin Rusya, İran, Çin ve Pakistan gibi taraflarla ilişki içerisinde olduğu söylemleri var.

Hareketin kurulduğu ilk yıllarda Pakistan'ın, Orta Asya'ya giden ticaret rotalarını korumak ve sınır hatlarındaki istikrarsızlığı sona erdirmek için Taliban ilerleyişine ses çıkarmadığı bilinen bir gerçek. Ancak birçok uzman, Pakistan'ın Taliban'ın bu denli uzun soluklu ve etkin bir hareket haline dönüşeceğini tahmin edemediği fikrinde birleşiyor.

Öte yandan Pakistan, ülke içerisinde yaşayan yaklaşık 45 milyon Peştun nüfusa sahip. Bunların -net bir rakam bilinmemekle birlikte- 4 milyona yakını Afgan mülteciler. Bu kişiler ülkedeki en büyük ikinci etnik grup ve Afganistan sınırının tamamında bu etnik gruplar yaşıyor. Pakistan'ın bölgede Taliban'a nispeten göz yummasındaki diğer büyük etken de, devletin kendisinin de bu bölgeleri tamamen ele alacak bir güce sahip olmayışı. Bunun ötesinde Pakistan, özellikle 2001 sonrasında Taliban'ın başta Molla Abdulgani Birader olmak üzere birçok üst düzey ismini hapsetti. Hapiste bulunanlardan, Molla Ubeydullah ve Üstad Yasir gibi birçok isim de Pakistan tarafından öldürüldüğü öne sürüldü. Taraflar arasında bir mecburiyet ilişkisi olsa da, bu olaylar sebebiyle ciddi bir gerilim mevcut.

ubeydullahahund.jpg

Taliban'ın Pakistan tarafından 2010 yılında, Pakistan'ın Karaçi şehrinde bir hapishanede öldürülen liderlerinden Molla Ubeydullah Ahund

İran ile Taliban ise en başta mezhepsel bir gerilime sahip. 1990'lı yıllarda birçok kez savaşın eşiğine gelen tarafların ilişkileri, İran'ın işgal sürecinde ABD'ye destek olmasıyla daha da gerildi. 2001 sonrasında İran'ın Taliban'a destek olduğu iddia edilse de bu iddiaları kanıtlayacak bir argüman ileri sürülemedi. Aynı şekilde Rusya ve Çin'in de Taliban'a destek olduğu iddiaları kanıtsız kaldı. Özellikle Rusya'nın Taliban'ı terör örgütü kabul ettiği, Orta Asya ülkeleri ve Kafkaslardan gelen savaşçıları bünyesinde barındıran Taliban'a karşı bölgede tedbir aldığı biliniyor. Aynı şekilde Çin ile Taliban'ın ilişkileri de Uygurlar nedeniyle gergin.

Bölge uzmanları Taliban'ın bu ülkelerle ilişkisinin siyasi temaslardan ibaret olduğu görüşünde. Taliban'ın ülkedeki savaşta kullandığı silahların piyade tüfekleri, roketler, el yapımı patlayıcılar ve bunun gibi kolayca temin edilebilecek ekipmanlardan ibaret olduğu biliniyor. Taliban'ın cephaneliği büyük ölçüde ABD destekli güçlerden ele geçirilen silahlardan müteşekkil. İran, Pakistan, Rusya ve Çin yapımı uçaksavarlar, güdümlü tanksavar füzeleri ve diğer gelişmiş askeri ekipmanlar ise hiçbir zaman Afganistan'da savaş sahnesinde yer almadı. Bu da Taliban'ın bu taraflarla ilişkilerine dair iddiaların gerçeği yansıtmadığına bir kanıt olarak ileri sürülüyor.

Taliban niçin savaşıyor?

Taliban, ülkede 20 yıldır sürdürdüğü savaşı, ABD işgali sonrasında 1500 İslam alimi tarafından verildiği ifade edilen bir fetvaya dayandırıyor.

Bu kapsamda hareket, işgal öncesinde ülkede meşru bir İslami yönetim olduğunu, Afganistan'ın ABD başta olmak üzere onlarca NATO ülkesi tarafından işgal edildiğini ve bu yönetimin devrildiğini ifade ediyor.

Taliban, amaçlarını bu temeller üzerinde kuruyor. ABD ve NATO işgalinin tamamen sona erdirilmesi, "kukla" olarak nitelendirilen Kabil hükümetinin yıkılması ve Afganistan'da İslami bir yönetimin kurulması.

Hareket, İslam esaslarına dayanan, Afgan kültürü ve değerleriyle uyumlu, bağımsız bir yönetimin Afganistan'da egemen olması gerektiğini savunuyor.

Taliban, bu yolda yöntem olarak "silahlı mücadele" ve "ıslah hareketi" olarak nitelediği yöntemleri benimsiyor. Hareket, toplumun ve siyasi ortamın seçimler ve demokratik yöntemler kullanılarak düzeltilemeyeceğini savunarak, ülke için en iyi yönetimin İslami ilkeler temelinde bir hükümet kurulması olduğunu belirtiyor. Bunun da ancak halka İslam dini anlatılarak ve mevcut hükümetin gücü kuvvet kullanıp yıkılarak mümkün olacağını savunuyor.

Taliban hareketi, "ehl el hal vel akd" ismi verilen, siyasi, sosyal ve İslami yönden önde gelen ve donanım sahibi kişiler öncülüğünde kurulacak sistemin ülke halkının istekleri ve İslami esaslar temelinde ülkeyi yönetmesi gerektiğini düşünüyor.

Taliban nasıl bir ülke istiyor?

Taliban, özellikle son dönemde yerel basına ve dünya basınına sıklıkla açıklamalarda bulunuyor. Bu açıdan hareketin, 1990'lı yıllarda olduğu gibi medyanın olumsuz etkilerine maruz kalmak istemediği dikkat çekiyor.

Hareketin sözcüleri ülkede İslami bir yönetim kurulacağını, komşularıyla saygılı ilişkiler kurmak istediklerini, insanların tüm haklarını tanıyacaklarını, eğitim ve istihdama önem vereceklerini, kadınların da eğitim ve çalışmasına izin vereceklerini vurguluyor.

ABD işgali öncesi dönemde olduğu gibi uyuşturucuyla mücadeleye devam edileceğini ifade eden hareket, ilk etapta ülkenin kalkınması için çalışacaklarını ifade ediyorlar. Ülkenin kalkınabilmesi için ise başta Müslüman ülkeler olmak üzere dünyaya, bölgede kalkınma faaliyetleri yürütme çağrıları yapıyorlar, bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler kurmaya çalışıyorlar.

Afganistan'da olası bir istikrarın ve İslami bir yönetimin kurulmasının Orta Asya, İran, Pakistan, Keşmir, Doğu Türkistan gibi bölgelere de önemli yansımalarının olabileceği düşünülüyor.

Kaynak: Mepa News Akademi

twtbanner-001.jpg

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
10 Yorum