Tom O'Connor

Tom O'Connor

Abbas rejiminin çöküşünün ardından Filistin ve İsrail'i ne bekliyor?

Abbas rejiminin çöküşünün ardından Filistin ve İsrail'i ne bekliyor?

Oslo Anlaşmaları'nın İsrail tarafından tanınan ilk özerk Filistin yönetim organının kurulmasına zemin hazırlamasından sadece 30 yıl sonra, Filistin Ulusal Yönetimi  azalan toprak kontrolü, zayıflayan halk desteği ve yaşlanan liderinin net bir halefinin olmaması nedeniyle çöküşün eşiğinde duruyor.

İsrail de 87 yaşındaki Başkan Mahmud Abbas liderliğindeki Batı Şeria merkezli hükümeti zayıflatan koşulların oluşmasında etkili bir rol oynarken, çeyrek asırdır uluslararası ilgiyi üzerinde toplayan bir çatışmanın her iki tarafındaki halklar için bundan sonra ne olabileceği konusunda derin belirsizlikler var.

Daha önce Filistin Ulusal Yönetimi'nin müzakere ekibinde danışman olarak görev yapan ve şu anda Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı olan eski Filistin Ulusal Yönetimi yetkilisi Gays el Ömeri Newsweek'e verdiği demeçte "Filistin Yönetimi'ni kuruluşundan bu yana gördüğüm en kötü nokta bu" diyor ve ekliyor:

"Eskiden Filistin Yönetimi'nin çöküşünden soyut, uzak bir tehdit olarak bahsederdik. Bence bu artık çok daha acil bir endişe kaynağı. Birçok açıdan Filistin Yönetimi'nin çözülüşüne tanık oluyoruz."

Ömeri, Filistin Yönetimi'nin tamamen çökmesi halinde, "en azından birkaç nesil için bunun Filistin ulusal hareketinin sonu olacağını" öngörüyor.

Umutsuzlukla birlikte ölüm gelir

Eski bir Filistin Yönetimi müzakere danışmanı olan ve bugün Orta Doğu Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı olarak görev yapan Halid El Gindi de aynı fikirde. FKÖ'nün kurucu nesli ile haklarından mahrum bırakılmış Filistinlilerin artan nüfusu arasındaki uçurumun büyümesiyle birlikte El Gindi, "herkesin halefiyet konusunda tedirgin olduğu, ancak aynı zamanda halefiyet konusunda tedirgin olan aynı kişilerin bir seçim yapılması konusunda da tedirgin olduğu bir tür paradoksu" özetliyor. Bu çerçevede Filistinliler, Filistin Yönetimi'nin kuruluş taahhütlerini yerine getireceğine dair umutlarını giderek kaybediyor.

El Gindi şöyle diyor:

"Bence işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinliler arasında şu anda var olan umutsuzluk düzeyi, bağımsız bir Filistin devleti hayalinin buharlaştığının ve geriye hiçbir şey kalmadığının farkına varılmasına verilen bir yanıt."

Filistin devleti projesine karşı çıkan İsrailliler böyle bir sonucu kutlamaya hevesli olsalar da, El Gindi, beraberinde gelen umutsuzluğun daha da şiddetli ihtimalleri doğuracağı konusunda uyarıyor.

"Eline bıçak alıp bir askeri bıçaklamaya çalışan 19 yaşındaki bir gencin nasıl bir düşünce yapısına sahip olduğunu bir düşünün. Operasyonel olarak askeri açıdan sıfır değeri olan ve neredeyse kesinlikle kendi ölümüyle sonuçlanacak bir eylemden bahsediyoruz." diyor El Gindi. "Yine de araçlı saldırılar, bıçaklı saldırılar, silahlı saldırılar, birinin İsrailli bir yerleşimciyi vurması, İsrail'in tepkisinin bir Filistin mülteci kampının bir bölümünü yerle bir etmek olması giderek arttığını gördüğümüz şeyler. İnsanların, sonuçlarını bilseler bile hala bu tür faaliyetlerde bulunmaları, bence umutsuzluğun seviyesini gösteriyor. Ve umutsuzluktan çok ama çok korkmalıyız, çünkü insanlar umutsuz olduklarında neredeyse her şeyi yapabilirler."

İki halkın hikayesi

Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) gerilla lideri Yaser Arafat tarafından kurulması, ilk kez bağımsız bir devlete giden barışçıl bir yol hayal edebilen Filistinliler için bir dönüm noktası olmuştu. Ancak bu umutlar, yüzyılın başında İkinci İntifada'nın patlak vermesiyle şiddetin yeniden su yüzüne çıkması ve Arafat'ın yaklaşık yirmi yıl önce ölmesiyle Abbas'ın sadece Filistin Yönetimi ve FKÖ'nün değil, aynı zamanda her ikisinin de en büyük fraksiyonu olan seküler solcu El Fetih partisinin de başına geçmesiyle kısa sürede yıkıldı.

2006'da Hamas'la yaşanan şiddetli ayrılık İslamcı militan hareketin Gazze Şeridi'ni sıkı bir şekilde kontrol etmesine yol açtığından beri Abbas parlamento seçimlerini düzenlemeyi reddetti. Bu siyasi felç, tartışmalı İsrail-Filistin güvenlik anlaşmaları ve artan iç yolsuzluk iddiaları nedeniyle Filistinlilerin büyüyen hayal kırıklığı ile birlikte, hem İsrail'e hem de Filistin Yönetimi'ne meydan okuyan yeni nesil bağımsız grupların silahlanmasını teşvik etti.

Buna paralel olarak İsrail de kendi kimliğiyle bir hesaplaşma içine girdi. Başbakan Binyamin Netanyahu'nun geçen yılın sonlarında yeniden iktidara gelmesi, ancak ve ancak Batı Şeria'da genişletilmiş Yahudi yerleşimlerini desteklerken Filistin devletini sonsuza dek sona erdirmeyi amaçlayan aşırı sağcılarla koalisyon kurmasıyla mümkün oldu. Bu da büyük bir Filistinli nüfus üzerinde kontrol uygularken Yahudi çoğunluğun nasıl korunacağı sorusunu cevapsız bıraktı.

Dökülen kan da artıyor. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), son iki yılda İsrail-Filistin şiddetinde yaşanan ciddi artışa tepki olarak Batı Şeria'ya, özellikle de Filistin Yönetimi'nin kontrolü dışında militan faaliyetlerin merkezi olan huzursuz Cenin mülteci kampına doğrudan baskınlar düzenlemeye başladı.

Ancak İsrail'in kendi içinde Filistin Yönetimi'nin bir halefiyet krizi veya çöküşü durumunda ne olacağına dair daha derin endişeler ortaya çıktı. Bu kaygılar Filistin'in siyasi iklimini anlamaya ve acil durum seçenekleri oluşturmaya ilgi duyulmasına neden oldu.

İsrail Güvenlik ve Savunma Forumu'nda (IDSF) araştırma direktörü olarak görev yapan eski IDF istihbarat analisti Or Yissachar Newsweek'e "Bence günün sonunda İsrail bu fırsatı kendi çıkarlarını geliştirmek için kullanmak zorunda" diyor. "Kimsenin buna ciddi bir şekilde hazırlandığını görmüyorum. Böyle bir şey olduğunda da ulusal çıkarlarımıza göre hazırlanmamız çok önemli, öyle ki karar vermek için beş dakikamız olmayacak."

Krizin boyutları

Yissachar, Filistin kamuoyunun liderlik ve diğer konulardaki görüşlerini ortaya koyan veriye dayalı bir projenin yürütülmesine yardımcı oldu. Newsweek ile, yayınlanmasından önce özel olarak paylaşılan çalışma, Filistin'de yapılan anketlere göre katılımcıların yüzde 80'inin Abbas'tan memnun olmadığını ve istifa etmesini istediğini gösteriyor. Bu arada Hamas ve lideri İsmail Heniye, seçimlerde tercih edilen aday ve Filistinlilerin meşru temsilcisi de dahil olmak üzere neredeyse her ölçütte El Fetih ve Abbas'tan daha iyi performans gösteriyor.

Çalışma aynı zamanda Filistinlilerin sosyal medya trendlerinin kapsamlı bir incelemesini sunarak Hamas'ın Telegram, TikTok ve diğer platformlarda El Fetih'e karşı önemli bir destek avantajına sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Hamas son yıllarda Filistin Yönetimi'nden iktidarı almak için açık bir girişimde bulunmamış olsa da, İsrail'in politika planlamasında böyle bir senaryo büyük önem taşıyor. Yissachar, Hamas'ın iktidarı ele geçirmesinin "IDF müdahalesi" ile sonuçlanacağını ve "bunun İsrail'in hiç de istediği bir şey olmadığını" söylüyor. IDF'nin Batı Şeria'yı denetlemekle görevli "Judea ve Samaria Bölgesi"nde yaklaşık 10 bin personel olsa da Yissachar İsrail'in "tüm bunlarla başa çıkmak için yeterli insan gücüne sahip olmadığı" konusunda uyarıyor.

Aynı zamanda İsrail'in alternatif planları da var ve Yissachar'a göre "en ilginç çıkış yollarından biri, sözde Filistin Yönetimi'nin kontrolü altındaki bölgelerdeki şehir ve köylerde nüfuz sahibi olmaya devam eden geleneksel Filistinli aşiret ve klan temelli liderliğin yerel grupları."

Yerel Filistin yönetimine geri dönülmesi fikri yeni değil. Ömeri ve El Gindi'nin de belirttiği gibi, en azından 1970'lerden bu yana "köy birlikleri" hareketi şeklinde var olan bir kavram. Böyle bir sistemin Filistin Yönetimi'nin sona ermesinin ardından ortaya çıkacak istikrarsızlık tehdidine karşı yeterli olup olmayacağı konusunda ciddi şüpheler var.

Filistin Yönetimi'nin her iki eski danışmanı da Abbas'ın ortadan kalkması halinde İsrail'de nasıl bir tepki verileceği konusunda gerçek bir fikir birliği olduğundan kuşkulu. IDSF araştırması İsrailli katılımcıların yaklaşık yüzde 52'sinin İsrail'in Abbas'tan sonrasına hazır olmadığını düşündüğünü ve yüzde 28'inin de hükümetlerinin hazır olup olmadığını bilmediğini gösterdiğinden, İsrail halkı da güven eksikliği yaşıyor gibi görünüyor.

Abbas'tan sonra

El Gindi denklemin Filistin tarafında da "çok belirsiz bir tablo" olduğunu belirtiyor. FKÖ Yürütme Komitesi Genel Sekreteri Hüseyin eş Şeyh gibi Abbas'ın yerine geçebilecek bazı potansiyel halefler ortaya çıkmış olsa da El Gindi, Şeyh'in "El Fetih içinde, hele hele El Fetih dışındaki diğer gruplarda -Hamas bir yana- kontrolü kolayca ele geçirmesini sağlayacak kritik bir destek kitlesine sahip olduğuna ikna olmadığını" söylüyor.

İsrailli müzakerecilerin eski danışmanı ve şu anda Bar Ilan Üniversitesi'nde kıdemli öğretim görevlisi olan Menachem Klein, Şeyh ya da Filistin Yönetimi casus şefi Macid Ferec gibi tanınmış Filistinli şahısları yerleştirme çabasının, Filistin Yönetimi'nin çöküşüne İsrail'in ilk tercih edeceği yanıt olacağını söylüyor. Ancak böyle bir planın sadece Filistinlilerin direnişiyle değil, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in başını çektiği aşırı milliyetçi İsrailli grupların meydan okumalarıyla da karşılaşacağını, bunun da askeri müdahaleye ve yerel yönetim kurma girişimlerine yol açabileceğini savunuyor.

Klein Newsweek'e şöyle diyor:

"Filistin halkı direnir ve güç işe yaramazsa ya da Smotrich ve arkadaşlarının tarafı güç mücadelesini kazanırsa, Batı Şeria'nın yeniden işgali ve geçici askeri hükümet kurulması, bölgeyi yönetmenin yoludur. Sükunet yeniden sağlandığında, bağlantısız özerk belediyelere dayanan ilçe ya da bölge konseyleri askeri hükümetin yerini alabilir. "

Ancak "bu düzenin ayrı ve eşitsiz Yahudi rejimini daha da tesis edeceği" uyarısında bulunuyor.

Klein, İsrail'in halihazırda "Batı Şeria'yı fiilen ilhak ettiğini" ve "Filistin Yönetimi'nin Oslo Anlaşmaları'nın öngördüğü gibi kurulmakta olan ya da kurulmayı bekleyen bir Filistin devleti olmadığını" savunuyor. Klein'a göre daha ziyade "fiilen Ürdün ile Akdeniz arasında bir İsrail-Yahudi üstünlükçü rejim bulunuyor." Bu rejimde "Yahudi azınlık (veya az farkla bir çoğunluk) Filistinlileri İsrail vatandaşları, Doğu Kudüs sakinleri, Batı Şeria sakinleri, Gazze Şeridi sakinleri ve Filistin diasporası olarak bölüyor." Bunların her birine "farklı insani ve medeni haklar tahsis ediyor ve diğer haklarını ellerinden alıyor."

Bu arada Klein, Filistin Yönetimi'nin uluslararası meşruiyetinin Abbas'ın yakın zamanda El Fetih toplantısında yaptığı ve Filistin liderinin Holokost'un antisemitik doğasını inkar eder göründüğü konuşmanın ardından daha da azaldığını ileri sürüyor. Abbas yorumlarında Nazi Almanya'sının Yahudileri "dinleri değil toplumsal rolleri nedeniyle" katlettiğini söylemişti. Avrupa Birliği, Fransa, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri, Filistin liderinin sözlerini tarih dışı ve nefret dolu olarak nitelendirerek eleştirenler arasında yer almıştı.

Filistin yönetimi, İsrail'in kuruluşundan sonra Arap ülkelerinde Yahudilere yapılan zulmü de kabul eden ve İsrail-Filistin çatışmasına iki devletli bir çözümü teşvik eden liderinin ve konuşmasının arkasında durmaya devam ediyor. FKÖ Yürütme Kurulu üyesi Faysal Aranki, Abbas'ın sözlerine yönelik eleştiri yağmurunu reddederek, amacın mevcut gerçeklerle ilgili şikayetleri dile getirmek olduğunu savunuyor.

"Abbas İsrail'in vahşetinin ve yerleşimci-sömürgeci rejiminin etkilerini anlatmaya çalışıyordu. Anlattıklarının Yahudilere yönelik herhangi bir şiddeti meşrulaştırmadığından ya da normalleştirmediğinden eminim." diyor Aranki Newsweek'e. "Anlatımı Filistinlilerin yaşadığı çileleri tasvir etti, bitmek bilmeyen acılardan kaçınmayı reddetti ve müdahalesini devlet ırkçılığına ve nefret suçuna karşı daha verimli bir diyalog fırsatı yaratmak için kullandı."

Abbas'ın Holokost'la ilgili yorumları Hamas ve İslami Cihad gibi daha radikal Filistinli gruplar arasında kabul görse bile, bu yolda büyük bir uzlaşma bekleyen çok az kişi var. El Fetih ve Hamas, Ağustos sonunda Mısır'da düzenlenen ve İslami Cihad'ın boykot ettiği zirve de dahil olmak üzere aralarındaki farklılıkların üstesinden gelmek için sürekli çaba sarf etti ancak her iki taraf da ortak yönetim için gerekli tavizleri verme konusunda çok az adım attı.

Karşılıklı garantili imha

Birlikten, güçlü bir yönetimden ve yenilenen barış görüşmelerine giden yolun herhangi bir görüntüsünden yoksun olan Filistinliler, on yıllardır süren diplomasi ve silahlı mücadele sonucunda bağımsızlıklarını kazanmayı başaramayan Beluciler, Basklar ve Kürtler gibi sayısız diğer hoşnutsuz etnik grubun yolundan giderek devlet olma hayallerini kaybetme riskiyle karşı karşıyalar. Ömeri'nin de dediği gibi, "tarih Filistinliler kadar devlet olmayı hak eden ama bir türlü kendilerini toparlayamayan ulusal hareketlerle dolu."

Yine de yaklaşan kriz İsrail için de ciddi bir varoluşsal tehdidi beraberinde getiriyor.

Rice Üniversitesi Baker Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yapan eski bir İsrailli barış müzakerecisi olan Gilead Sher Newsweek'e verdiği demeçte, "Filistin Yönetimi'nin çöküşünün sağdaki sertlik yanlılarının ilhak arzularıyla birleşeceği fikri çok aptalca ve çok dar görüşlü" diyor.

Sher, dini metinlerde geçen ve vaat edilen "İsrail Toprakları "nı tanımlayan İbranice bir terim olan Eretz İsrail kavramına dayanan bir Yahudi demokrasisi kurma fikrinin, İsrail devletinin Yahudiliğini ortadan kaldıracak olan Filistinliler üzerinde doğrudan yönetimle bağdaşmadığını savunuyor. "İsrail siyaseti demokrasiler tarafından durdurulmazsa ve mevcut hükümetin yayılmacı eğilimleri başta Amerika tarafından durdurulmazsa, Eretz İsrail'in bazı bölgelerinde bir Yahudi demokrasisine sahip olma yönündeki Siyonist girişime tamamen son vermeye mahkum oluruz" uyarısında bulunuyor.

"Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki Filistinliler ve tabii ki İsrail vatandaşı olan İsrailli Araplar da dahil olmak üzere yarısı Yahudi yarısı Yahudi olmayan 15 milyon insanımız var." diye ekliyor. "Toplamda neredeyse aynı sayıda Yahudi ve Yahudi olmayan var. Nüfusunuzun yarısını oluşturan böyle bir azınlıkla demokrasiye sahip olamazsınız ve böyle bir paradigmada Yahudi çoğunluğunu koruyamazsınız.

İşte bu yüzden bu hepimiz için felaket."


Tom O'Connor tarafından kaleme alınan ve Newsweek'te yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 1180 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Tom O'Connor Arşivi