Bahauddin Hasan

Bahauddin Hasan

"21'inci yüzyılın hasta adamı" barış içinde ölmeyecek

"21'inci yüzyılın hasta adamı" barış içinde ölmeyecek

Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi, Afrika hariç dünyanın Covid-19'dan en az etkilenen bölgesidir. Yine de pandeminin ekonomik ve siyasi yansımaları, yeni mülteci ve göçmen dalgalarının ortaya çıkmasıyla, bölgenin ötesinde kalıcı olarak hissedilecek büyük bir felaketin habercisi olmuş durumda. Avrupa’nın bununla alarma geçmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi, Covid-19'dan en az etkilenen bölgelerden biri olmasına rağmen, pandeminin ekonomik ve politik yansımaları, muhtemelen bölgenin ötesine yayılacak iltica, düzensiz göç ve diğer terörizm dalgalanmalarını ortaya çıkarabilecek "uzun vadeli" bir felaketin habercisi oldu.

Büyümekte olan düzensizlik, IMF, Dünya Bankası ve BM Genel Sekreterliği gibi, pandeminin yönelttiği uluslararası şahıs ve kurumlarca tahrik ediliyor. Bunlar yaklaşan krizler için ağıtlar yakıyorlar.

IMF ve BM, "son 50 yılın en düşük seviyelerine" ulaşan ekonomik göstergelerdeki beklenmedik düşüşten dolayı alarma geçti. Bu, pandeminin acil sağlık yankılarından ziyade daha çok ortaya çıkan ekonomik yansımalarla ilgisi var.

Erişilmez bilgi

Petrol fiyatlarının düşmesi ve ekonomik faaliyetin daralması, ister petrol ihraç eden ister ithal eden ülkeler olsun, bölge genelinde yaygın olan yapısal deformasyonların ve çarpık büyüme modellerinin etkilerini daha da kötüleştirdi. Otoriter rejim, aynı zamanda Arap devletlerinin, monarşilerin ve cumhuriyetlerin ekonomilerine de zarar verdi. Tüm bunlar göz önüne alındığında, 17 milyon iş kaybedilecek ve toplam işsiz sayısı 30 milyona çıkacak gibi görünüyor. Orta sınıf 3.14 milyon kişiyi kaybedecek ve yoksulluk içinde yaşayanların toplam sayısını 115 milyona çıkaracak; ki bu da bölge nüfusunun dörtte birini oluşturuyor.

Bu, bölgenin Arap Baharı'nın üçüncü dalgasına tanık olacağı anlamına gelmez; daha ziyade, sosyal protestolar ve siyasi huzursuzluk ortasında, uzun süreli bir kaos ve hukukun üstünlüğünün çöküşünü körükleyecek milyonlarca yeni fakir ve işsizin körükleneceği anlamına gelir. Radikalleşme ve teröristlerin takviyesindeki artış, önceki senaryonun pek çok sonucundan yalnızca biridir. Böylesi bir toplumsal felaketin kuşkusuz politik bir felakete dönüşmesinin nedeni, (bu, devletin başarısızlığı anlamına gelebilir), küresel düzeyde en yüksek eşitsizlik oranına sahip bir bölgede dikey (halklar ve devletleri arasında) ve yatay (vatandaş grupları arasında) olarak “derin yapısal güven krizi” anlamına gelir. Dikey güven eksikliği, en iyi, vatandaşların ve ekonomi uzmanlarının bilgiye erişememesiyle kendini gösterir. Dünya Bankası'na göre Ortadoğu ve Kuzey Afrika, şeffaflıkta mutlak düşüşe tanık olan tek bölgedir. Bilgi özgürlüğü üzerindeki kronik kısıtlamalar, makro ve mikro düzeylerde ekonomik stratejiler geliştirmekten sorumlu olanları yanıltmakta ve dolayısıyla bölgenin ekonomik büyümesinin azalmasına katkıda bulunarak onu olması gerekenden %20 daha az zengin hale getirirken, bireysel gelirleri %7 ila %14 oranında azaltır.

19. yüzyılda Çar I. Nicholas, etki alanları birbiri ardına komşu ülkelerin eline düşen, gerileyen Osmanlı imparatorluğunu “hasta adam” olarak tanımlamıştı. O zamandan beri bu terim, genellikle ekonomik açıdan, büyük zorluklarla karşı karşıya olan bir Avrupa ülkesine atıfta bulunmak için kullanılıyor. Arap dünyası en büyük silah ithalatçısıdır, ancak Arap Baharı’nın patlak vermesine neden olan ekonomik ve politik bağlam nedeniyle, vücudu başka ülkeler tarafından parçalanan 21. yüzyılın "hasta adamı" haline gelmiştir. Suriye, Irak ve Libya'da, sınır ötesi Suriyeli paralı askerler eşliğinde askerleri bulunan Türkiye'nin ekonomik ve askeri genişlemesinin gerçekleşmesi ise onun zararınadır.

Türkiye yalnız Arap bölgesinde genişleyen son devlettir. Bundan önce İran, Husi milisleri aracılığıyla Yemen'de silahlı bir çatışmaya girmiş ve Hizbullah aracılığıyla Lübnan'daki siyasi, güvenlik ve askeri kararlara hakim olmuştu. Hizbullah'ın Lübnan'daki rolünü taklit etmeye çalışan müttefik Şii milisleri aracılığıyla Irak'taki sınırsız etkisinden bahsetmiyoruz bile. Bu milislerin bir kısmı, Hizbullah ile birlikte, İranlı devrimci muhafızların Suriye'deki Cumhurbaşkanı Beşar Esed'e ve Suriye'deki dini ve etnik demografiyi yeniden yapılandırma girişimlerine destek vermesine yardımcı oluyor.

Askeri müdahale politikaları

Rusya, Libya'da Wagner paralı askerlerine bağlıyken, Suriye'nin Akdeniz kıyısında bir askeri üs oluşturan Esed'i de destekliyor. İsrail, 1967'de işgal ettiği topraklarda yerleşim yerleri oluşturduğu, Golan Tepeleri'ni ilhak ettiği ve Batı Şeria'yı fiilen ilhak etme sürecinde olduğu için çok daha erken de olsa benzer bir yol izlemişti. Arap bölgesinde bile, BAE agresif bir politika geliştirdi. Aynı zamanda BAE, Husi isyancılarına karşı Yemen'de uluslararası alanda tanınan hükümeti desteklemek için Suudi Arabistan'la ittifak kurmasının ardından, güneydeki ayrılıkçıları hükümete karşı desteklemeye karar verdi.

BAE, Libya'da uluslararası alanda tanınan hükümete karşı isyanında Halife Hafter liderliğindeki sözde Libya Ulusal Ordusu'na askeri destek sağlamış ve orada bir askeri üs kurmuştur. BAE-İsrail anlaşması dolaylı olarak her iki devletin de Mısır'ın bölgesel rolünün kalıcı olarak ortadan kalktığını kabul ettiğini yansıtıyor. Anlaşmanın amacı, yirmi yıllık bir ilişkiyi “normalleştirmenin” ötesine geçiyor ve cezbedici bir güç boşluğuna sahip hasta bir bölgede her iki devletin de saldırgan yaklaşımını sürdüren bir ittifak kurmayı hedefliyor.

Arap bölgesi devletlerinin içi boş ekonomik ve politik yapısı, bu karmaşık felaketi tek başına açıklayamaz. ABD'nin bölgeden siyasi olarak çekilmesinin yol açtığı iktidar boşluğu, Başkan Obama döneminde başlayan ve daha sonra Başkan Trump yönetimi tarafından güçlendirilen önemli bir etken oldu. Otoriter figürlerin bir çeşit kırılgan istikrarı sürdürebileceğini ümit eden Avrupa Birliği'nin ferasetsiz politikaları da buna katkıda bulunan başka bir faktördü.

Uluslararası sorumluluk

Arap Baharı'nın ortaya çıkardığı en önemli gerçeklerden biri, Arap devletlerinin 70 yıllık toplum sözleşmesinin sona ermesiydi. Bu, biraz muhafazakar eğilimleri olan üç uluslararası kurumun, "yeni bir toplum sözleşmesi" ve "daha iyi bir inşa" çağrıları da dahil olmak üzere, doğası gereği radikal tekliflerde bulunmasının nedenini açıklayabilir. Bununla birlikte, kendi değerlendirmesine göre, BM'nin, raporundaki önerileri yerine getirmek için Arap bölgesindeki rolünü yeniden yapılandırması ve altı yıl önce BM Genel Sekreteri'ne sunduğum bir dizi tavsiyeyi dikkate alması gerekebilir. Yeni ABD yönetiminin önceki iki halefinin politikalarını değerlendirmesi gerekirken, Avrupa'nın da bölgeye yaklaşımını yeniden gözden geçirmesi ve uzun vadeli sürdürülebilir istikrara katkıda bulunacak politikalar benimsemesi gerekiyor.

Uluslararası kurumların raporlarından sızan çaresizlik, muhtemelen yazarlarının Arap yöneticilerin uzun süredir görmezden gelinen reform çağrılarına cevap verme olasılığının düşük olduğu bilgisinden kaynaklanıyor. Raporlar, 21. yüzyılın hasta adamının huzur içinde ölmeyeceğinin sinyallerini verdikleri kadar Arap yöneticilere de hitap ediyor gibi görünmüyor.


Bu yazı Mepa News için Kübra Doğrusözlü tarafından Türkçeleştirilmiştir.

Bu yazı toplam 11798 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Bahauddin Hasan Arşivi