Analiz | Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışmayı anlamak

Analiz | Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışmayı anlamak

"Her iki taraf ta düşmanın caydırıcılığı sebebiyle şu anda ihtiyatlı davranıyor. Hizbullah da İsrail de tam teşekküllü bir savaş eşiğini aşmak istemiyor."

Sally Abou AlJoud | L'Orient Today | Tercüme: Mepa News

İsrail ile Hizbullah arasında neredeyse bir aydır devam eden sınır hattındaki çatışmaların Lübnan ile topyekûn bir savaşa dönüşüp dönüşmeyeceği hala belirsizliğini koruyor.

Çatışmaların başlamasının ardından ilk kez dün sahneye çıkan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah da bu soruya kesin bir cevap vermedi.

Hizbullah ile İsrail arasındaki karşılıklı sınır çatışmaları perşembe akşamı şiddetlenince insanlar, o ana kadar iki taraf arasındaki ufak çatışmaların büyümesine müsaade etmeyen "oyun kurallarının" değişeceğinden endişe etmeye başladılar.

Perşembe günü harekete geçen İsrail, sınır hattındaki 22 Lübnan köyünü hedef alırken Hizbullah da 20 ayrı sınır ötesi saldırı gerçekleştirdi ve bu saldırılarda İsrail "doğrudan kayıplar" verdi. Hizbullah tarafından gerçekleştirilen ilk bombalı drone saldırısı da yine o gün yapıldı. Buna ilaveten, Lübnan'daki Hamas unsurları İsrail'in Kiryat Şimona kasabasını bir roketle hedef alınca roketin atıldığı sınırın Lübnan tarafındaki bölgeler İsrail ordusu tarafından ateş altına alındı.

Ortadaki soru şu; tansiyonun arttığı açık ancak bu yaşananlar hala oyun kurallarına uygun mu yoksa iki taraftan birinin kırmızı çizgileri ihlal edildi mi?

Hâlihazırdaki 'kurallar' neler?

"Bir yandan oyun devam ederken bir yandan da kurallar yazılıyor" diyen Atlantik Konseyi'nin Orta Doğu Programları bünyesinde görev yapan akademisyen Nicholas Blandford'a göre sanılanın aksine Hizbullah ile İsrail arasında neyin mubah neyin yasak olduğuna dair üstü kapalı da olsa bir karşılıklı anlayış var.

Geçmişte iki taraf arasında yaşanan çatışmalarda bu tür kurallara bazen riayet edilmediği vakitlerde tansiyon artmış ve sivil kayıplar yaşanmıştı.

İsrail'in 1996'da gerçekleştirdiği "Gazap Üzümleri Operasyonunun" ardından Hizbullah ile Tel Aviv arasında imzalanan "Nisan Mutabakatı" gereği sivillerin korunması amacıyla bir dizi angajman kuralı belirlense de bu anlaşmanın maddeleri ilerleyen dönemlerde sık sık ihlal edildi. Amacı 2006 yılındaki savaşı sonlandırmak olan ve Lübnan'daki devlet dışı aktörlerin silahlarını bırakmasını talep eden 1701 numaralı BM kararının hayata geçirilmesi sürecinde de benzer bir durum yaşanmıştı.

Ancak bugünkü durum herkesi hazırlıksız yakaladı. Blanford'a göre "90'lı yıllardan ve 2006'dan beri sınır hattındaki durum haliyle bayağı değişti."

2006'dan 7 Ekim gününe kadar geçerli olan kurallar çerçevesinde Hizbullah'ın sınır ötesine gerçekleştirdiği saldırıların tamamı İsrail işgali altındaki Şeba Çiftlikleri civarıyla kısıtlıydı. Herhangi bir İsrailli sivilin yaşamadığı ve bir askeri bölge kabul edilen bu bölgenin vurulması tansiyonun artması riski taşımıyordu.

Tansiyon yükseldi ama hala belirli bir düzen var

Ancak sınır ötesi saldırıları bu kez haliyle Şeba Çiftlikleri bölgesiyle sınırlı kalmadı.

Hizbullah belirlediği hedefleri tanksavar füzeleriyle vururken İsrail de karşılık olarak Lübnan içindeki sivil binaları hedef aldığından artık ölümlü hadiseler yaşanmaya başladı. Saldırıların yoğunluğunun artması, iki taraf arasında uzun yıllardır devam eden çatışma normlarını değiştirdi.

Tarafların gerçekleştirdiği saldırılar eski "mutabakatları" yok saysa da Crisis Group bünyesinde çalışan akademisyen David Wood'a göre "7 Ekim günü yaşananların ehemmiyeti göz önüne alındığında aslında bu karşılıklı saldırıların çok daha şiddetli olması lazımdı."

Wood'a göre ortaya "yeni bir orantılılık denklemi" çıktı. Yani her iki taraf ta her ne kadar eski kurallara riayet etmese de gerçekleştirilen saldırılar son haftalarda şahit olduğumuz operasyonlar çerçevesinden dışarı taşırılmayarak belli bir yeni "şiddet eşiği" tayin edildi.

Yanlış hesap riski

Gazze meselesi ne kadar uzun süre çözümsüz kalırsa İsrail ile Hizbullah arasındaki çatışmalar da o kadar uzayacaktır.

Çatışmalar uzadıkça haliyle "ortadaki hata payı da daralmaya devam edecek" diyen Wood şunu da ekledi:

"Her iki taraf ta el yükseltmek yani daha önce yapmadıkları kadar şiddetli bir şey yapmak istiyor. Bunun için yeni silahlar kullanılıyor veya düşmanın gözünde caydırıcılığı artırmak için yeni bölgeler hedef alınıyor."

Mesela, Hizbullah ile Hamas Lübnan içinden ateşledikleri mühimmatlarla İsrail'deki Kiryat Şimona kasabasını birden fazla defa hedef alarak sivil hedeflere saldırabileceği mesajı vermesine rağmen İsrailli yetkililer birkaç gün önce buradaki muharip olmayan unsurları tahliye ettiği için herhangi bir sivil kayıp yaşanmaması nedeniyle aslında ortada büyük çaplı bir risk hiç yoktu.

Wood diyor ki "Vurmamanız gereken bir şeyi veya yeri vurduğunuzda karşı taraftan ağır bir mukabele görme riskinizi artırmadan sürekli biraz daha tehditkâr davranmak ne kadar mantıklı?"

Bulanık kırmızı çizgiler

Daha geniş bir çaplı yaşanması için tarafları harekete neler geçirebilir?

Hem Wood hem de Blandford'a göre her iki taraf ta düşmanın caydırıcılığı sebebiyle şu anda ihtiyatlı davranıyor. Hizbullah da İsrail de eskiden olsa kabul edilemez olarak görülebilecek bir tavır veya operasyon yaşanması halinde dahi mukabele ederken tam teşekküllü bir savaş eşiğini aşmak istemiyor.

Ama bu açmaz da değişebilir.

Hizbullah, Hamas'ın hayatta kalması söz konusu hale gelirse, Gazze nüfusu başka bir yere gönderilmeye çalışılırsa veya muhasara altındaki Gazze Şeridi'ndeki statüko değişirse duruma müdahale edeceği tehdidini savurdu.

Wood bununla alakalı şöyle diyor:

"Hizbullah şu ana kadar kırmızı çizgilerini ve kendisini tetikleyecek şeyleri sayarken kasti olarak muğlak tabirler kullanmaya devam etti. Bunun amacı İsrail'e bir tepki gösterilmesi gerektiği zaman 'tek çarem şu şu hamleyi yapmak' düsturu ile değil de tamamen kendi istediği şekilde davranabilmek için kendisine manevra alanı oluşturmaktır."

Hasan Nasrallah'ın cuma günkü konuşmasında "yapıcı muğlaklık" diye bahsettiği şey tam olarak budur.

Blandford, içeriği her ne kadar son derece spekülatif olsa da yaşanma ihtimali düşük olmayan senaryolardan oluşan bir dizi tahminlerde de bulundu.

Blandford'a göre örneğin "gelinen noktada İsrail'in kuzey sınır bölgeleri ordu tarafından neredeyse tamamen tahliye edildiği ve buralarda artık sivil kalmadığı için Hizbullah mensuplarının sınırı geçerek ufak çaplı operasyonlar icra etmesine şahit olabiliriz."

Ayrıca "Hizbullah, İsrail sınırındaki askeri noktalara veya kuzeyde konuşlu askerlerin durduğu alanlara karadan bir baskın düzenleyebilir. Bir diğer ihtimal ise İsrail tarafındaki karakolların veya örneğin Meron Dağı'ndaki İsrail'e ait dinleme tesisi veya Safed'deki Kuzey Komuta Karargâhı gibi İsrail ordusuna ait askeri merkezlerin SİHA'lar ile hedef alınmasıdır."

İsrail'in de el artırabileceğini düşünen Blandford şöyle diyor:

"İsraillilerin hedeflerden hedef seçme gibi bir lüksü var. İsterlerse sadece sınır bölgeleriyle kalmayıp tüm Lübnan sathındaki Hizbullah tesislerini vurabilirler."


L'Orient Today'de yayınlanan bu analiz Mepa News tarafından tercüme edilmiştir. Analizde yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlgili Haberler
Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
3 Yorum