Ayasofya'nın yeniden inşası süreci Bizans'ı nasıl çöküşe sürükledi?

Ayasofya'nın yeniden inşası süreci Bizans'ı nasıl çöküşe sürükledi?

Ayasofya'nın yeniden inşası ile başlayan tarihi devir, Bizans'ın çöküşüne dek varacak olayların önemli bir aşaması.

| Mepa News Akademi

Uzun süren bir mâli kemer sıkma dönemine tepki olarak 530’lu yıllarda Bizans İmparatorluğu’nda büyük bir mali gevşeme yaşanmış, vergilerin düşürülmesinin yanı sıra büyük bir imar faaliyetine girişilmişti. 532-537 döneminde inşa edilen mevcut Ayasofya, bu imar patlamasının yaşandığı dönemin zirve ve simgesi, en büyük şaheseriydi.

Fakat bu kadar fazla yatırım devlet hazinesinin boşalmasına, ülkenin iflasına ve paralı askerlik sistemi olan lejyonerliğin son bulmasına neden olarak, Bizans’ta sanayinin çökmesine, kültürel düzeyin gerilemesine, Feodalizmin çok güçlenmesi sebebiyle mevcut bazı Anadolu şehirlerinin ortaya çıkmasına, Müslümanların fetihlerine kadar etkileri yüzlerce yıl sürecek olan sonuçlar doğurmuştur. 

Arka plan

Roma İmparatorluğu’nun ünlü askeri birliği lejyonlar, Roma’nın gerçek temsilcisi olduğu iddiasındaki Doğu Roma/Bizans İmparatorluğu’nda da devletin askeri birimi olarak varlığını sürdürdü. Üç ayda bir gümüş akçe (Denarius/Dinar) ile maaşları ödenen lejyon mensupları, 30 sene askerliğin ardından emekli olduklarında da emekli maaşı alıyorlardı.

Dolgun bir maaşa sahip olan lejyon mensupları ülke çapına yayılan garnizonlarında yaptıkları tüketimle ülke ekonomisine ve gelişmişlik düzeyine büyük katkı sağlıyordu. Sanayi ürünlerine talep oluşturdukları gibi antik kültür ve sanatı da talepleriyle ayakta tutmaktaydılar. Sütunlu konut, mobilya, iyi cins seramik, mermer heykel satın alıyor, okumak için katiplere eski eserleri yazdırıyorlardı.

Şu an Bizans ve Osmanlı döneminde Anadolu denildiğinde anlaşılan alanın sınırlarından oldukça genişletilmiş biçimde Anadolu olarak isimlendirilen, önceki devirlerdeki ismiyle Küçük Asya/Ön Asya, düzenli olarak gümüş parayla maaş olan lejyonların bu parayla yaptığı tüketimle müreffeh olan yerlerin başında geliyordu. 

5. yüzyıl sonlarına doğru Bizans, uzun süren ve başarısızlıkla sonuçlanan getirisiz büyük masraflı savaşlar ve mali yönetim aksaklıkları nedeniyle lejyonların maaşlarına yetişmekte problem yaşamaya başladı. Eksik ödemeler sebebiyle lejyon ayaklanmaları çıktı, ayaklanmaların yayılıp düzenin tamamen bozulmasından korkulur oldu. 

Bu krizin ortasında, 491’de maliye alanında bir saray memuru iken, şu an Arnavutluk sınırları içerisinde yer alan Draç şehrinden asil bir aileden gelen 1. Anastasius, Bizans İmparatorluk tahtına çıkarıldı. Kendisinden en büyük beklenti maliyeye çeki düzen vermesiydi. 

İmparator Anastasius, döneminde (491-518) sıkı bir kemer sıkma politikasına giderek vergileri artırdı, tüm harcamaları kıstı, yeni yatırımları ve inşa faaliyetlerini kesti. Döneminde lejyonlara ve diğer memurlara maaşları düzenli verildiği gibi hazine de arttı. Fakat artan vergiler ve kesilen yatırımlar halkın hoşnutsuzluğunu artırdı. 

518’de 1. Anastasius’un yerine geçen 1. Justinus da, döneminde (518-527) Anastasius’un mali politikalarını aynen devam ettirdi. 

527’de tahta geçen 1. Justinianus da aynı politikaları devam ettirince halkta, özellikle de İstanbullularda hoşnutsuzluk zirveye çıktı. 

Nika Ayaklanması ve Katliamı (Ocak 532)

532 yılına gelindiğinde Bizans halkında ve özellikle İstanbullularda hoşnutsuzluk büyük oranda artmıştı. Ana sebep 40 senedir süren mali kemer sıkma politikası olsa da, hoşnutsuzluğu besleyen başka sebepler de vardı.

531’de, şu an Suriye sınırları içerisinde yer alan Rakka’da, Bizans ve ona bağlı Arap Gassanilerin orduları, Sasaniler ve onlara bağlı Arap Lahmilerin ordularına yenilmişti.

Dönemin ateşli Hristiyanlık tartışmaları ve itikadi mezhepleşmenin siyasi sonuçları da olmaktaydı. 

O dönemde, tarihçilere göre 400-500 bin nüfusuyla dünyanın en büyük şehri olan İstanbul, Ocak 532’de Hipodrom Oyunları’na hazırlanmaktaydı. Ayasofya ve İmparatorluk Sarayı’nın hemen önünde yer alan, Sultanahmet Camisi’nin alanını da kapsar biçimde mevcut Sultanahmet Meydanı, Bizans döneminde Hipodrom’un alanı olup Sultanahmet’teki dikili taşlar da Hipodrom’un ortasında yer almaktaydı. Hipodrom’da en sevilen etkinlik, at arabalı yarışlardı. Bu yarışlarda takımlaşmanın da oluşmasıyla takımların taraftar kitleleri oluşmuş hatta İstanbul’un sokaklarında holiganca karşılıklı saldırılar da yaşanır olmuştu.

Antik İstanbul Tarihi

İstanbul Hipodrom Yarışları’na dair bir canlandırma

Ocak 532 yarışları öncesi halkın çoğunluğunun tuttuğu takımlar tarafından şike iddiaları ortaya atılmış, Bizans İmparatoru ve siyasi elitin taraftar sayısı az olan bazı takımları tuttuğu, bunları kayırdığı iddia edilmişti. At arabalı yarışlara büyük önem veren takımına tutkun kitleler Ocak 532’deki yarışlarda Hipodrom’u nefretle doldurmuştu.

Bu büyük etkinliğe İstanbula yakın yörelerden de halktan katılımın olması İstanbul’daki kalabalığı daha da artırmıştı. 

10 Ocak 532’de oyunlar başladı. 13 Ocakta İmparator’un sarayından izlediği oyunlar esnasında Hipodrom’u dolduran on binlerce kişinin takımlarını şevklendirmek için kullandığı “Nika” (Sen kazan) tezahuratlarına, başta mali kemer sıkma politikası ve oyunlarda şike iddiaları olmak üzere çeşitli sebeplerden İmparator Justinianus aleyhine hakaret dolu tezahüratları eklendi. 

Kalabalık Hipodrom’dan imparatoru ele geçirmek üzere saraya hareket etti. İmparatorun muhafızları ile isyancı kalabalık arasında İstanbul’da, ağırlıklı olarak şu anki Sultanahmet çevresinde kanlı bir savaş yaşandı. 30-40 bin kadar asinin katledildiği olaylarda imparatorun muhafızlarından ve komutanlarından da pek çok kişi öldü. Ayasofya başta olmak üzere şehrin pek çok önemli yapısı ağır derecede tahrip oldu.

İmparator Justinianus kemerleri gevşetiyor

İsyanı bastıran Justinianus ağır vergilerin ve kemer sıkma politikalarının halkı yeniden isyana sevk etmesinden endişe ederek 40 yıldır sürdürülen bu sıkı mali politikanın artık esnetilmesine karar verdi. Vergiler düşürüldü, büyük yatırımlara girişilmesine karar verildi.

Ayasofya’nın yeniden inşası: Üçüncü Ayasofya

Ayasofya ilk kez şu anki alanında 4. yüzyılda inşa edilmiş ve 360 yılında açılmıştı. 404’te meydana gelen bir isyanda yıkılması üzerine yeniden inşa edilip 415’te açılmıştı. Nika İsyanı’nda bu ikinci Ayasofya’nın da çok ağır derecede tahrip olup yıkılması üzerine İmparator Justinianus Ayasofya’nın bu kez çok sağlam bir şekilde ve olağanüstü büyüklükte inşa edilmesini emretti. Bizans Hazinesi bu inşaat için sonuna kadar açıldı. En iyi mimarların ve işçilerin istihdam edildiği bu inşaat 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlandı ve mevcut üçüncü Ayasofya 537’de açıldı.

Üçüncü Ayasofya Bizans, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde çeşitli restorasyonlar geçiren, 2020 itibariyle 1483 yaşında olan mevcut Ayasofya’dır.

Dünya’nın ayaktaki, inşa amacına göre en eski katedrali olan mevcut üçüncü Ayasofya 1453’te camiye çevrilmesine kadar en büyük katedraliydi. Sonrasında sadece 16. yüzyılda İspanya’da açılan Sevilla Katedrali büyüklükte Ayasofya’yı geçebilmiştir. 

Justinianus aynı dönemde Ayasofya çevresinde Yerebatan Sarnıcı’nı inşa ettirdiği gibi yine aynı bölgede bulunan Aya İrini Kilisesi’ni de yeniden inşa ettirmiştir.

Justinianus’un inşa seferberliği

Vergileri azaltan imparator 40 yıllık mali kemer sıkma politikasının doldurduğu hazineye dayanarak sadece İstanbul’da değil ülke çapında, özellikle de Bizans’ın Asya kısmında büyük bir inşaat seferberliğine girişti.

İran sınırı boyunca Rize-Mardin hattı ve gerisinde yüzden fazla görkemli kale, başta Anadolu şehirleri olmak üzere şehirlere büyük ve bolca masraf edilen kiliseler, köprüler, anıtlar ve bu gibi pek çok yapı inşa edildi. Halka geniş istihdam olanakları sağlayan bu yatırımlar aynı zamanda görkem ve büyüklükleriyle İmparator Justinianus’un halk nazarında şanını da artırıyordu.

Justinianus’un masraflı seferleri

Aynı dönemde İmparator Justinianus Batı Roma’dan kalan bölgeleri ele geçirmek üzere Balkanlar, İtalya, Kuzey Afrika ve İspanya’da büyük masraflı seferlere girişti. 532’deki Nika Ayaklanması’nı bastırmada büyük başarı gösteren komutanı Belisarius’un komuta ettiği bu seferler başarıyla sonuçlansa da inşaat seferberliği gibi devlet hazinesine büyük masraflar çıkardı. İki sebeple de 40 yıl süren mali kemer sıkma döneminde dolan Bizans Hazinesi tamamen boşaldı.

395’ten 1453’e yıl yıl Bizans İmparatorluğu sınırlarındaki değişim

Milattan önce 753’ten 1479’a Roma Krallığı, Roma Cumhuriyeti, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ve Bizans’tan arta kalan Trabzon Rum İmparatorluğu ve Epir Despotluğu sınırlarındaki değişim

540’lı yıllardan itibaren başlayan veba salgınları ve depremler ülke nüfusuna ve devletin maddi kaynaklarına ağır zarar verdi. Bizans Devleti’nin savaşlar ve inşaatlar ile meşgul olması bu felaketlerle mücadele edilememesine ve sonuçlarının daha da büyümesine yol açtı.

Bizans iflas ediyor 

Hazinenin boşalmasıyla lejyon maaşlarının verilememesiyle 550’li yıllardaki İtalya Seferleri’nin ardından lejyonlar tamamen dağıldı ve 500 yıllık bu askeri düzen son buldu. Gümüş para dolaşımı ellide birine düştü. Mobilya, lüks konut, seramik gibi ürünlere olan talebin neredeyse sıfırlanması ve sadece gıdaya odaklanılmasıyla sanayi üretimi çöktü. Batık gemi oranından tarihçilerin tahminde bulunduğu şekilde deniz ticareti %95 geriledi. Yazıya olan rağbette büyük düşüş yaşandı.

Pronoia (Tımar Düzeni) ve sonuçları

Maaşlı lejyonerliğin kalkmasıyla Bizans asker ihtiyacını Feodalizm (Derebeylik Sistemi) ile çözmek zorunda kaldı.

570’li yıllardan itibaren duyurulup ve üzerinde çalışılıp 620’li yıllarda oturan bu sistemle yerleşim yerlerin idaresi güvenilir olduğu düşünülen, o bölgenin vergileri karşılığında belli miktar asker beslemesi istenen beylere bırakıldı. Bu beyler zamanla güçlenerek babadan oğula ‘Pronoia’ sistemi kapsamında kurulan Bizans vilayetleri olan ‘Thema’ları yöneterek “devlet içinde devlet” olurlar. Hiyerarşik biçimde kendi altlarındaki derebeylerini de yönetmeye başlarlar. Bu da merkezi otoriteyi zayıflatır.

 theme1.png

650 yılında Bizans Thema’ları

theme2.png

950 yılında Bizans Thema’ları

Yeni sistemin bir sonucu olarak ovaya kurulmuş büyük ve düzenli şehirler inişe geçer, kimisi tamamen terk edilir. Yeni derebeyleri Feodalizmin mantığıyla sırtını bir yükseltiye kurmuş alanlara yerleşip kendilerini koruyacak kaleler inşa eder. Şehirler eski ova şehirlerinin heybetinden uzak şekilde bu derebeyi kalelerinin etrafında teşekkül eder. Amasya, Kastamonu, Çemişgezek, Divriği, Denizli gibi şehirler bu dönemin ürünüdür.

6. yüzyılda Bizans hazinesinde yaşanan bu iflas, Bizans’ın uzun yıllar taşrası ile ilgilenmemesine, taşra şehirlerine hiçbir yatırım yapmamasına, hatta İstanbul’un da gerilemesine neden oldu.

Bizans-Sasani Savaşı (602-628)

Bizans’ın mali krizinden ve bu kriz sebebiyle lejyonlarının dağılmasından istifade etmek isteyen Sasani İmparatorluğu Bizans İmparatorluğu’na saldırıya geçti. Savaşın Sasani üstünlüğüyle ilerlemesiyle Ermenistan, Yukarı Mezopotamya, Mısır, Suriye, Filistin gibi önemli bölgeler Sasanilerin eline geçti. Sasani akıncıları Anadolu’yu baştan başa çiğneyip Khalkedon’a (Kadıköy) kadar ulaştı. 

Kuran'daki Rum Suresi’nin başında da zikredilen bu savaşlarda üstünlük daha sonra Bizans’a geçse ve Bizans, Sasanileri aldıkları tüm yerlerden çıkarsa da, Bizans toprakları büyük zarar gördü. Paralı askerliğin bitirilmesiyle küçük çapta da olsa toparlanan Bizans hazinesi yeniden boşaldı. Savaşta askerleri ağır kayıp veren derebeylerinin hoşnutsuzluğu arttı. 

Müslüman-Bizans Savaşları

6. yüzyılda Bizans’ta yaşanan bu büyük değişim ve onun tetiklediği Bizans-Sasani Savaşı, 7. yüzyıldaki İslam fetihlerinin önünü açmada da büyük kolaylık sağlamıştır.

Bizans-Sasani Savaşı’nda Sasanileri destekleyen Kureyş'in aksine Bizans'ı destekleyen Müslümanlar, bu savaşın ardından İslam Peygamberi Hz. Muhammed hayatta iken Arap Yarımadası’nın kuzeyindeki güç mücadelesi üzerinden 629’da kendilerini Bizans ile savaşta buldular. İlk kez 629’da Mute Savaşı’nda Müslümanların ordusu ile Bizans Ordusu karşı karşıya geldi.

Müslümanlar bu savaşta karşılarındaki Bizans ve onlara tabi Hristiyan Arap Gassanilerin ordularının büyüklüğünden dolayı geri çekilmek zorunda kaldılar.

630’da Hz. Muhammed’in komutasındaki İslam Ordusu bugün Suudi Arabistan’ın Ürdün sınırında yer alan Tebuk’e bir sefer düzenleyerek Bizans’ın güneye sarkmasına engel oldu.

Müslümanların Bizans’a yönelik asıl büyük taarruzu ise 634’te Müslümanların ilk halifesi olan Hz. Ebubekir döneminde başladı, aynı sene onun vefatıyla Halife olan Hz. Ömer devrinde büyük başarılarla devam etti.

634’te Halid bin Velid komutasındaki İslam Ordusu’nun Yermuk’ta Bizans İmparatoru Heraklius komutasındaki Bizans Ordusu’nu büyük bir yenilgiye uğratması Müslümanların takip eden 10 yıl içerisinde Suriye, Filistin, Mısır’ı kalıcı olarak fethedip Toroslara dayanmasıyla sonuçlandı.

550’li yıllarda Bizans hazinesinin iflasından beri yaşanan gelişmelerle Bizans’tan oldukça soğuyan halk, Müslüman idarecilerinin kendilerini Müslüman olmaya zorlamadıklarını ve adil bir sistem kurduklarını görünce bu yeni idareye isyan etmediler. Zamanla çoğunlukla Müslüman oldular.

Suriye ve ötesini geri almaktan ümit kesen Bizans İmparatorluğu yeni dönemde Anadolu’yu korumaya odaklandı. Fakat 6. yüzyıldan itibaren yaşanan gelişmelerin etkisiyle Anadolu Roma İmparatorluğu’nun 1. yüzyılda zirvesine ulaşan, etkileri 6. yüzyıla kadar süren refah ve mamurluğuna Bizans döneminde bir daha ulaşamadı. Anadolu buna benzer bir canlılığa ancak 12. yüzyıl sonundan 13. yüzyıl ortalarındaki Moğol İstilası’na kadar Anadolu Selçukluları döneminde ulaşabilecekti.

Kaynak: Mepa News Akademi

twtbanner-001.jpg

İlgili Haberler
Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.