Hassan Hassan

Hassan Hassan

IŞİD yıkıldı ama ölmedi

IŞİD yıkıldı ama ölmedi

Bu sene, bölgedeki iki anahtar ülke olan Irak ve Suriye’de, aşırıcılığa karşı verilen savaşın notunun yüksek olduğu bir sene oldu. 2014 yılının Haziran ayında IŞİD tarafından ilan edilen sözde halifelik projesinin devrilmesi için başlatılan operasyon büyük oranda amacına ulaştı. 3.5 yılın ardından, IŞİD bir zamanlar kontrolü altında tuttuğu toprakların %98’inden uluslararası koalisyon eliyle çıkartıldı.

Normal şartlarda bunun, dünyanın artık benzer ölçekte bir tehdit altında olmadığı anlamına gelmesi gerekir. IŞİD’in binlerce yabancı savaşçı ve bu savaşçıların ailelerini kendine çekmesinin önünü açan momentum kesintiye uğratıldı. Grubun genişleme ve diğer ülkeleri tehdit etme kabiliyetleri ciddi oranda azaltıldı. Bir zamanlar sürekli yeni topraklar kazanan milis bir grubun korkusuyla yaşayan Irak ve Suriye gibi ülkeler şimdi başka noktalara odaklanmak için bir nebze nefes alma imkanına sahipler.

IŞİD, bugün inanılmaz şekilde sıkıştırılmış durumdadır. Adam gücü, ekonomi, saldırı ve savunma kabiliyetleri açısından, 2014 yazından bu yana en zayıf dönemini yaşıyor. Bu durumun bir sonucu olarak, ideolojisi ve albenisi de azaldı. Gruba bizzat şahit olanlar şunu anladılar; IŞİD – Sünni olduğunu iddia etmesine rağmen—Sünnilere, doğu Suriye’nin Deyr ez-Zor bölgesindeki Şeytat aşireti mensuplarının toplu olarak katledilmesi örneğinde olduğu gibi, diğer gruplara davrandığından daha da zalimce davranan milis bir organizasyondur.

IŞİD’e karşı toprak kazanmak, beraberinde sadece grubu yok etmek için değil aynı zamanda bir daha tekrardan canlanmasını engellemek için bir fırsat getirdi. Bunu garanti altına alabilmenin yolu şu basit gerçeği kabul etmekten geçiyor: ABD ve ortakları, 2014 yazından başlayan savaşı kazandılar ama daha önceden başlamış olan savaşı kazanmadılar. 

Uzun soluklu bu savaşın anahtar meselelerinden birisi, cihatçıların faaliyet gösterdiği ülkelerin güçsüz ve yönetim kabiliyeti yitirmiş olması veyahut ülkenin tamamını yönetemiyor hale getirilmesi olarak göze çarpıyor. IŞİD, savaşın bu yönü için sağlam bir stratejiye sahipti ve 2014 yılında bu taktiğin meyvelerini de topladı. Amerikalıların ve sık sık diğer güçlerin yaptığı gibi IŞİD de içinde bulunulan savaşı “uzun savaş” olarak tanımlıyor. Grubun en fazla odaklandığı noktalardan birisi de belirli bir amaca ulaşmak için bu uzun savaşın sürdürülmesidir. Bahsedilen amaç da, Batıdaki ve bölgedeki düşmanların yıpratılarak, nihai bir biçimde savaşı kazanmak için gerekenleri yapamamalarını sağlamaktır. 

Savaşın bu yönü dikkate alınmadığı sürece, batı destekli güçler aynı “galibiyetleri” tekrar tekrar kazanmaya devam edecektir. Ancak, iyi bir iş başardıklarını sanarak kutlama yaparken, halklar acılar çekiyor, şehirler sürekli olarak yok oluyor ve aşırıcılık sorunu daha da genişleyip, derinleşiyor. “Teröre karşı savaş” ilanının ardından geçen 16 yılda sürekli olarak bunu gördük. Bu sürecin sonunda El Kaide daha da güçlendi. Hem Sünniler hem de Şiiler içinden IŞİD ve diğer yeni bölgesel ve küresel cihatçı organizasyonlar çıktı. 

IŞİD’i mağlup etmenin peşinde olanlar şanslıydı çünkü bunu nasıl yapacaklarını sorabilecekleri birilerine sahiptiler. Ne de olsa, ABD ve müttefikleri aynı grupla 10 yıldan fazla süredir savaşıyordu; mantık olarak da bu süre içerisinde örgütün tarihini ve doğasını artık öğrendiklerini varsaymak yanlış olmasa gerek. Daha da önemlisi, IŞİD örgüt olarak kendisi de varlığının kritik zaman aralıklarını geniş çaplı olarak ele aldı. Geçmişte nasıl daha da ağır mağlubiyetlerden sonra toparlandığını inceledi. 

Örgüt daha önce de, birçok durum altında, güçsüz olduğu dönemlerden geçti. Dolayısıyla, bu veriler ışığında grubun bir sonraki hamlesinin ne olacağını kestirmek mümkündür. 

IŞİD’in kendi sözleriyle, 2008’in ilk ayları ile 2009’un sonuna kadar geçen süre zarfından örgüt Irak’ta neredeyse tümden bir mağlubiyete uğradı. IŞİD yayınladığı resmi kaynaklarda çok öncelerde bu zaman aralığından bahsetti. Geçtiğimiz 3 sene boyunca bunun neden yapıldığı da daha iyi anlaşılmış oldu. Söz konusu kaynak örgütün bugün içerisinde bulunduğu benzer durumları ele aldığından dikkatli bir şekilde incelenmesi gereklidir.

2009 yılının Aralık ayında Felluce’de hazırlanan “Irak İslam Devleti’nin Siyasi Duruşunun Bütünleştirilmesi Adına Uygulanacak Stratejik Plan” isimli dökümanda IŞİD, Irak’taki Sünni alanları kontrol altına alamayıp ve savaşçıları kendi saflarında birleştirememesinin ardından nelerin yolunda gitmediğine dair kendi tanısını ortaya koymaktadır. 

Çalışma, Amerikalıların yardımıyla Sünni beldelerde IŞİD’e karşı ayaklanmalar yaşanmasını açık bir şekilde “yorucu ve yıkıcı” olarak tanımlıyor. Çalışmada ayrıca, aşiretlerin birlik mefhumu üzerinden nasıl IŞİD savaşçılarına ihanet ettikleri, isyanların bütün aşiretleri içine aldığını, ilk olarak da Suriye sınırı yakınlarındaki Huseybe kentindeki El Hamra Ketibesi ile başlayıp buradan Irak’ın geri kalan bölgelerine sıçradığı anlatılıyor. 

Çalışmanın yazıldığı vakitlerde IŞİD daha önce mahvolmasına yol açan momentumda tam ters istikamette bir değişim gözlemlemeye başladı. Tekrardan aşiret dinamiklerini bir değişim faktörü olarak ele aldılar. O zaman, devam eden çatışmalar üzerine çalışma yapan en iyi analistlerin bile göremediği yeni fırsatları IŞİD tespit etmeyi başardı. Amerika destekli Sünni gruplar (Uyanış Konseyleri) içerisindeki gençler başlarındaki liderlerin gerçek yüzlerini yavaş yavaş görmeye başlamışlardı. Aşiretlerin önde gelenleri, kendi aşiretleri içerisinden yükselen yeni yöneticilerin varlığından rahatsız oldular. Konseyler ivmeli bir şekilde yıkılmaya başladıktan sonra, IŞİD yeniden sahne almaya ve aktör haline gelmeye başladı. 

55 sayfalık söz konusu ilmi çalışmanın amacı, Amerikan güçlerinin 2011’de bölgeden ayrılma sürecinde “planlama ve hazırlık” için yol göstermekti. Irak İslam Devleti’nin o zamanki savaş bakanı Ebu Hamza El Muhacir, Amerikalıların iki sene çekilecek olmasına daha o zamandan itibaren hazırlık yapan Irak’taki diğer gruplarla alakalı olarak; “bir roket atıyorlarsa on tanesini kenara ayırıyorlar” sözlerini sarf etmişti.

Çalışmada altı çizildiği üzere, hazırlık safhası, grubun Irak’ta kendi içerisindeki gücünü sağlamlaştırmak ve rakip grupların kabiliyetlerini sınırlandırmak adına uygulanacak çeşitli taktikleri içeriyor. Amerikalıların çekilmesinin ardından oluşacak güç boşluğunu dolduracak yerel kurumların ortaya çıkmasının engellenmesi bir numaralı öncelik olarak belirtiliyor. Bunu gerçekleştirmek için uygulanacak taktikler arasında, polis ve ordu unsurlarının hedef alınarak, karşı safta bulunmanın “maliyetinin maksimizasyonunun” sağlanması da yer alıyor. 

Bu tür bir yıpratma savaşı yıllar alacağından, grup kendisine daha önce ihanet ederek Sünni bölgelerde hak iddia edebilecek pozisyona ulaşan eski müttefikleri üzerine odaklanmak için yeterli zamana sahip olacaktı. Geçtiğimiz yıllarda IŞİD, Irak’taki eski rakiplerini ya saf dışı bırakma ya da bünyesine katma konusunda çok başarılı oldu. Bu durum ilerleyen dönemlerde grup benzer bir yıpratma savaşı sürecine doğru yelken açarken bir avantaj yaratabilir. 

Dokümanda şöyle bir ibare bulunuyor; “Devlet (IŞİD) için gerçek bir tehlike arz eden Sahve hareketinin (Aydınlanma Konseyleri) yıkılması ve bu sürecin sona ermesiyle beraber ortaya çıkan yeni süreç, Amerikalıların askerlerini çekmesinden sonra neler olacağını planlama ve buna hazırlanma sürecidir… Bu savaşın gerçek galibi çekilme sonrası süreç için en iyi planlamayı ve hazırlığı nasıl yapacağını bilen taraf olacaktır.”

Stratejik Plan’ın yazarları çalışmanın ilerleyen bölümlerinde İslami bir devlet kurulmasını öngören amacı gerçek dışı olarak gören müttefiklere fikirsel düzeyde cevaplar veriyor. Bu bölümde aşırıcılar bir İslam Devleti kuracaklarını önceden ilan ederken, bir başka tema da biraz daha netleşiyor – vahşilik teması.

14. yy’da yaşamış bir İslam alimi olan İbn-i Haldun’dan alıntı yapılarak; “Vahşi milletler diğer milletlere üstün olmakta daha maharetlidir … vahşi gruplar diğerlerinden daha cesurdurlar. Bu yüzden, onlar diğer milletlerin elinde olan şeyleri onlardan alma noktasında ve üstün olmakta daha maharetlidirler.”

Mısırlı milis Muhammet el-Hakeyme tarafından 2004 yılında kaleme alınan “Vahşilik Yönetimi” isimli kitabın IŞİD militanları tarafından okunduğu, 2014 senesinde IŞİD içindeki iki kaynak tarafından ortaya çıkarılmış, bu iddia daha sonra bir başka kaynak tarafından da teyit edilmişti. 

...

IŞİD tekrardan bir aktör olarak sahneye çıktığında, eski düşmanları çok daha zayıf durumdaydılar. Ortadaki güç boşluğu da Irak ve Suriye’deki geniş alanların ele geçirilmesinin önünü açmıştı. 

IŞİD’in 2014 yılındaki yükselişinden sonra, Washington ve diğer yerlerdeki siyasiler ortaya çıkan durumu anladılar ve sorunu çözmek için ilk olarak Başbakan Nuri el-Maliki’yi görevden aldılar. Durumu dikkatli bir şekilde gözlemleyenlerin bir tarih şuuru vardır. Siyasetçilerin ve medyanın IŞİD’in sonu geldi diye yaptıkları kutlamalar daha önce de yapılmıştı. 2010 senesinde, IŞİD’in dağıldığı, saldırı kabiliyetlerinin sonlandırıldığı ve ideolojisinin de grubun acımasız taktikleri yüzünden zarar gördüğü söylenilmişti. 

IŞİD bu açıklamalardan sonra 2013 baharı ile 2014 yazı arasında bir kez daha “yenildi.” Üstelik bu sefer, kendilerini temsil ettiğini iddia ettiği insanlar yani Beşar Esed’e karşı ayaklanan Suriyeliler tarafından yenildi.  Ebubekir Bağdadi, bir Suriye kolu oluşturması amacıyla gönderdiği kendi adamı tarafından reddedilince, IŞİD Suriye’deki topraklarının çoğunu kaybetti. Idlib ve Halep’ten bir daha dönmemek üzere çıkartıldı. Bunun yanı sıra, Rakka’dan, Deyr ez-Zor’dan ve Haseke’den de çıkartıldılar.

2014’ün Mayıs ayına gelindiğinde, IŞİD birçok muhalif gruba karşı yürüttüğü savaşta gerileme işaretleri göstermeye başladı. Daha da önemlisi bu dönem grubun ideolojik olarak en ağır darbeleri almasına neden oldu. Buradan itibaren grup, ultra-aşırıcı, acımasız ve hakkaniyetsiz ideoloji sebebiyle saldırıya uğradı. Arapça “DAEŞ” ismi IŞİD’e Suriyeliler tarafından takıldı. Suriyeli muhalifleri destekleyen alimler de grubu “harici” olarak nitelendiren fetvalar yayınladılar. Hariciler, İslam tarihinin erken dönemlerinde ortaya çıkan ve Müslümanları IŞİD’in yaptığı gibi kafir ilan eden aşırıcı bir kitledir. 

Böylelikle, 2014 yılının Haziran ayındaki yükselişinin şok dalgaları dünya tarafından tam olarak hissedilememiş olmasına rağmen grup kısa süre içerisinde prestij açısından ağır bir darbe yemiş oldu. Batı dünyası hali hazırda devam eden savaşa 6 ay sonradan katılarak, adam akıllı bir şekilde IŞİD’i bitirebilecek olan bir çatışmayı ehil ellerden çaldı ve bunun önünü tıkamış oldu. 

Dün nasıl meseleden uzak bir bakış açısı mevcutsa, bugün de aynısı geçerlidir. Aynı şeyler tekrar edilmekte … IŞİD’in ideolojisi zarar gördü, insanlar grubun gerçekte ne olduğunu gördüler. 

Bu söylenenler doğru olabilir ancak elde edilen başarılar, kendi başına nihai sonuçlara varılması için yeterli değildir. IŞİD’e karşı yürütülen savaş sadece şekil değiştirdi. Mevcut sorunlar daha da yoğun hale geldi. Derin sefalet, derin nefret ve derin illüzyonlar ilerde yeni canavarların ortaya çıkışını garanti altına almıştır. Değişen ise sadece bunların isimleri ve formatları olacaktır. 

Çeviri: Mepa News

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 3634 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Hassan Hassan Arşivi