Jonathan Cook

Jonathan Cook

ABD aksini istese de Hamas'ı yok etmek mümkün değil

ABD aksini istese de Hamas'ı yok etmek mümkün değil

Beyaz Saray bir ikilemle karşı karşıya. İstediği zaman Gazze'deki ölüm ve yıkımı durdurabilecek güce sahip. Ama bunu yapmamayı seçiyor.

ABD, vekil devletini sonuna kadar desteklemeye kararlı ve görünüşe göre Filistinlilerin hayatları pahasına da olsa İsrail'e bu küçük kıyı bölgesini yerle bir etme izni veriyor.

Ancak görüntü -ki Washington'u ilgilendiren tek şey de budur- felakettir.

Yayınlanan görüntüler, İsrail'in 1948 ve 1967'deki kitlesel etnik temizlik operasyonlarından bu yana görülmemiş bir ölçekte, yüz binlerce Filistinlinin yerle bir edilen yurtlarından kaçtığını gösteriyor.

Batı medyası bile Gazze'deki ezilmiş ve kanlar içindeki ceset yığınlarını gizlemekte zorlanıyor. Bilinen ölü sayısı 11.000'i aşmış durumda ve binlercesi de enkaz altında yatıyor. Hayatta kalanlar ise yiyecek, su ve elektrikten mahrum bırakılarak soykırım politikasıyla karşı karşıya.

İsrail'in Hamas'a karşı ilan ettiği savaş, hafta sonu itibariyle Gazze'deki hastanelere karşı açık bir saldırıya dönüştü. Medicins San Frontieres, Gazze Şehrindeki Şifa Hastanesinin defalarca bombalandığını ve elektriğinin kesildiğini, prematüre bebeklerin kuvözlerinin çalışmaması nedeniyle öldüğü korkunç sahnelerin yaşandığını bildirdi. İsrail'in emrettiği şekilde hastaneyi tahliye etmeye çalışan personele de ateş açıldı. Benzer sahneler El Rantisi Hastanesinde de yaşandı.

Batılı toplumların öfkesi giderek artıyor. Protesto yürüyüşleri, 20 yıl önce Irak savaşına karşı yapılan kitlesel gösterilerden bu yana görülmemiş boyutlara ulaştı.

Batılı müttefikler, İsrail'in insanlığa karşı işlediği tartışmasız suçlardaki ortaklıklarını gizlemekte ve meşrulaştırmakta zorlanıyorlar. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hafta sonunda saf değiştirdi. Verdiği mesaj BBC tarafından açık bir şekilde özetlendi: "Macron İsrail'i Gazze'deki kadınları ve bebekleri öldürmeyi durdurmaya çağırıyor."

ABD'nin Orta Doğu'daki müttefikleri özel olarak ABD'den İsrail'i dizginlemek için elindeki kozu kullanmasını istiyor.

Bu arada Washington, İsrail'in bölgedeki rakiplerinin ne kadar hızlı bir şekilde çatışmanın içine çekilebileceğinin ve çatışmayı tehlikeli bir şekilde büyütüp tırmandırabileceğinin de farkında.

Washington'un ilk tepkisi, Salı günü Biden'a Beyaz Saray'ın İsrail'e verdiği kapsamlı desteği protesto eden bir mektup gönderen 500 idari personel de dahil olmak üzere, eleştirileri hafifletmek için umutsuz ve akıl almaz tedbirler almak oldu.

Bu önlemler arasında, İsrail güçlerinin Şifa Hastanesine saldırdığı bildirilmeden kısa bir süre önce Başkan'ın İsrail'den hastanelere yönelik "daha az müdahaleci adımlar" atmasını istemesi ve ABD'nin 2003 yılında uluslararası hukuku ihlal ederek başlattığı Irak işgaline ortak olan eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in Gazze'de Batı'nın "insani yardım koordinatörü" olarak görev yapabileceği söylentileri de yer alıyor.    

Hiç bitmeyen işgal

Ancak Biden yönetiminin asıl ihtiyacı olan şey, İsrail'in göz göre göre işlediği suçları gerçekleştirmesi için ihtiyaç duyduğu silah ve finansmanı sağlamaya devam ettiği gerçeğini meşrulaştıracak bir kılıf bulmaktır.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken geçen hafta G7 zirvesinde sahneye çıktı. Amaç, odağı İsrail'in Gazze'deki soykırım politikalarından ve Washington'un bunlara verdiği destekten uzaklaştırarak, çatışmalar sona erdikten sonra neler olabileceğine dair tamamen teorik bir tartışmaya kaydırmak.

Gazze için savaş sonrasındaki "vizyonunu" özetleyen Blinken şunları söyledi: "İsrail'in Gazze'yi işgal etmeyeceği de çok açık. Gerçek şu ki, çatışmanın sonunda bir geçiş dönemine ihtiyaç olabilir... Gazze'nin yeniden işgal edileceğini düşünmüyoruz ve İsrailli yöneticilerden duyduğum kadarıyla Gazze'yi yeniden işgal etmek gibi bir niyetleri yok."

İngiltere'nin eski dışişleri bakanı James Cleverley de ABD'li mevkidaşı gibi Gazze'de iktidarın "barış yanlısı bir Filistin liderliğine" verilmesi konusunda ısrar ediyor.

Her ikisi de Filistin Yönetimi'nden Mahmud Abbas'ın Gazze'yi -ya da Gazze'den geriye kalanları- yönetmesini destekliyor gibi görünüyor.

Bu kötü niyetli manevra, ikilinin her zamanki yalancılık standartlarına göre dahi alışılmışın dışında. Hem ABD hem de İngiltere, en azından Filistinliler her gün katledilirken, iki devletli çözümün uzun süredir soğuk olan kadavrasını yeniden canlandırmak konusunda ciddi olduklarına inanmamızı istiyorlar.

Aldatmacanın katmanları o kadar çok ki teker teker soyulmaları gerekiyor.

İlk göze çarpan aldatmaca Washington'un İsrail'in Gazze'yi "yeniden işgal etmekten" kaçınması yönündeki ısrarıdır. Blinken, İsrail'in 2005 yılında Yahudi yerleşimlerini boşaltması ve yerleşimcileri koruyan askerleri çekmesiyle Gazze Şeridi'ndeki işgalin uzun zaman önce sona erdiğine inanmamızı istiyor.  

Ancak Gazze İsrail'in mevcut kara işgalinden önce gerçekten işgal edilmediyse, Washington İsrail'in son 16 yıldır bu küçük yerleşim bölgesini abluka altında tutmasını nasıl açıklıyor? İsrail Gazze'nin kara sınırlarını kapatmayı, Gazze'nin karasularına erişimi engellemeyi ve Gazze semalarında 7/24 devriye gezmeyi nasıl başardı?

Gerçek şu ki Gazze 1967'den bu yana İsrail işgalinden uzak bir gün bile geçirmedi. İsrail'in 18 yıl önce Yahudi yerleşimcilerini çektiğinde yaptığı tek şey, silah ve gözetleme teknolojilerindeki yeni gelişmelerden faydalanarak işgali daha uzaktan yönetmek oldu.

İsrail, 2.3 milyon hapsedilmiş Filistinlinin hayatlarıyla Tanrıcılık oynamak için uzak bölgelerde ellerinde kumanda kolları olan İsrailli gençleri kullanarak çok sofistike, bir kol mesafesinde bir işgal geliştirdi ve bunu sürekli geliştirdi.

İsrail Gazze'yi "yeniden işgal etme" tehlikesiyle karşı karşıya değil. İşgali hiçbir zaman sona erdirmedi.

Hayali yüzleşme

Blinken'in kasıtlı olarak yarattığı bir başka yanılgı da ABD'nin Gazze'nin geleceği konusunda İsrail ile bir yüzleşmeye hazırlandığı izlenimidir.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, "barış yanlısı" bile olsa Filistinli liderlerle masaya oturmaya niyeti olmadığını açıkça ortaya koydu. Hafta sonunda bir kez daha Hamas gider gitmez İsrail'in bölgenin "güvenlik kontrolünü" ele alacağını ifade etti.

Cumartesi akşamı İsraillilere "Hamas diye bir şey olmayacak" dedi ve ekledi: "Çocuklarını İsrail'den nefret etmeleri, İsraillileri öldürmeleri ve İsrail devletini yok etmeleri için eğiten hiçbir sivil otorite olmayacak."

İsrail askerlerinin "teröristleri öldürmek için diledikleri zaman [Gazze'ye] girebileceklerini" de sözlerine ekledi.

İsrailli askeri yetkililer bu mesajı ciddiye almışa benziyor ve Gazze'ye temelli geri döneceklerine dair yeminler ediyorlar.

Ancak İsrail ve Washington'un aynı fikirde olmadığı iddiası tamamen bir kandırmacadan ibarettir. "Kavga" tamamen kurmaca olup, Biden yönetimini müzakereler için bastırırken İsrail'e karşı Filistinlilerin tarafını tutuyormuş gibi göstermek için tasarlanmıştır. Gerçek olan budur.

Bu rol her iki taraf için de bir lütuftur. ABD bir gün -Gazze'deki tüm evler yıkıldıktan ve halk etnik temizlikten geçirildikten sonra- Netanyahu'yu tekme tokat müzakere masasına sürükleyecekmiş gibi görünmek istiyor.

Bu arada zor durumdaki Netanyahu, Biden yönetimine karşı meydan okuyan bir duruş sergileyerek İsrail sağında popülerlik kazanıyor.

Bu tamamen bir tiyatro. Bu yüzleşme asla gerçekleşmeyecektir. ABD'nin "vizyonu" hayalden başka bir şey değildir.

Devletsiz çözüm

Gerçek şu ki Washington, İsrail'in en küçük ölçekli bir Filistin devletine bile asla izin vermeyeceğinin farkında olarak sözde iki devletli çözümü yıllar önce resmen terk etti.

Geçtiğimiz otuz yıl boyunca İsrail, Oslo süreci boyunca devam ettirdiği, bir gün Orta Doğu'nun geri kalanıyla bağlantısı kesilmiş, sahte, askerden arındırılmış bir Filistin devletini kabul edebileceği iddiasından, Filistin devletini hiçbir koşulda kabul etmeme noktasına geldi.

Temmuz ayında, Hamas'ın 7 Ekim saldırısından önce, Netanyahu'nun kapalı bir meclis toplantısında Filistinlilerin egemen bir devlet kurma umutlarının "ortadan kaldırılması gerektiğini" söylediği haberler geniş yankı buldu.

İsrail ile güvenlik koordinasyonunu "kutsal" olarak nitelendiren Filistin lideri Abbas'ın yönetiminde bir devlete izin vermeyi reddeden aynı İsrail, son saldırısından sonra krallığın anahtarlarını teslim etmeye hazır olacak mı?

Unutmayın, 2019'da iktidardaki Likud partisine "Hamas'ı desteklemenin ve Hamas'a para aktarmanın" İsrail için "bir Filistin devletinin kurulmasını engellemenin" en iyi yolu olduğunu söyleyen Netanyahu'ydu.

Bu haydutça bir tutum değildi. Bu görüş tüm askeri ve güvenlik kurumları tarafından paylaşılmaktaydı.

Strateji, gelecekteki herhangi bir Filistin devletinin iki ana toprak parçasını, Batı Şeria ve Gazze'yi, fiziksel ve siyasi olarak kalıcı bir şekilde bölmek üzere tasarlanmış İsrail politikaları yoluyla başarıldı.

İki bölge arasında hareket neredeyse imkansız hale getirildi ve İsrail her iki bölge için de farklı, birbirine düşman yerel liderler yetiştirdi, böylece hiçbiri Filistin halkını temsil ettiğini iddia edemedi.

Temmuz ayındaki parlamento toplantısında Netanyahu, Filistin Yönetimi'nin Batı Şeria'da desteklenmesinin İsrail'in çıkarları açısından hayati önem taşıdığını söyledi.

Aynı zamanda, bir Filistin devletinin başkenti olması gereken Kudüs, her iki bölgeden de fiziksel olarak tecrit edildi ve Filistinlilerin siyasi temsilinden mahrum bırakıldı.

Biden yönetiminin de çok iyi bildiği gibi İsrail, Gazze'de "ılımlı" bir Filistin yönetiminin kurulmasına, Gazze'nin Batı Şeria ile birleşmesine ve egemen bir Filistin devleti davasının güçlenmesine asla izin vermeyecektir.

Ancak yeniden canlandırılan iki devletli bir çözümden bahsetmek, İsrail'in göz göre göre uyguladığı asıl çözümden dikkatleri dağıtmaya yarıyor.

İsrail'in eylemleri bu durumu ortaya koyuyor. Sadece Gazze'deki evleri değil, dünyanın en kalabalık yerleşim yerlerinden birini ayakta tutmak için gerekli olan sivil altyapıyı da (hastaneler, okullar, Birleşmiş Milletler yerleşkeleri, fırınlar, camiler ve kiliseler) bombalayarak yerle bir ediyor.

Gazze'nin kuzeyindeki nüfus zorla yerlerinden edilerek güney Gazze'de daha da küçük, daha da kalabalık bir toplama kampı oluşturuldu ve İsrail'in eski ulusal güvenlik danışmanlarından Giora Eiland'ın ifadesiyle bu bölge "hiçbir insanın var olamayacağı bir yer" haline getirildi.

Amaç çok açık: Gazze'deki nüfusu komşu Mısır toprağı Sina'ya sürmek. İsrail'in geçmişteki tutumu göz önünde bulundurulduğunda çıkarılabilecek tek makul sonuç, Gazze'deki mülteci ailelerin yıkıntılara geri dönmelerine asla izin verilmeyeceğidir.

Biden yönetimi, var olmayan iki devletli bir çözümü yeniden diriltiyormuş gibi davranabilir. Ancak gerçek şu ki İsrail'in Büyük Gazze Planı adı verilen böyle bir sınır dışı planı on yıllardır planlama aşamasında.

Raporlara göre Washington en azından 2007'den beri Sina'da bir Filistin yerleşim bölgesi kurulmasını destekliyor.

Aciz Abbas

Gazze'nin mevcut saldırı karşısında ayakta kaldığını varsayacak olursak, Blinken'in bir sonraki aldatmacası Abbas ve Filistin Yönetimi'nin Hamas'ın yerini alabileceği ya da almaya istekli olduğu yönündeki iddiasıdır.

Elbette Abbas'ın geçmişte İsrail'in işlediği suçlara sürekli göz yumarak itibarını zedelediği bir halkı nasıl yönetebileceği gibi küçük bir mesele var. Ne de olsa El Fetih, 2006 yılında Filistin parlamento seçimlerinde yenilgiye uğradıktan sonra Gazze'den çıkarılmıştı.

Ancak Abbas Gazze'de yaşanan dehşete seyirci kaldıkça Filistinliler nezdinde daha da itibar kaybediyor. Eski İngiliz Büyükelçi Craig Murray'nin de belirttiği gibi, Filistin'in BM üyesi olmasıyla Abbas İsrail'e karşı Soykırım Sözleşmesi'ne başvurabilir.

Bu da Uluslararası Adalet Divanı'nın kararını gerektirecektir. Bu da İsrail, ABD ve İngiltere'nin elini kolunu bağlayacaktır. Ancak Abbas ABD'yi kızdırmamak için bir kez daha halkını kurban etti.

Aynı Filistin Yönetimi'nin Batı Şeria'yı kontrol etmesine izin vermeyen İsrail'in Gazze'yi Filistin Yönetimi'nin yönetmesine izin vereceği düşüncesi ise daha da akıl almaz.

Abbas, Oslo Anlaşmaları'nın -geçici olarak- İsrail ordusu ve Yahudi yerleşimci milisler eliyle tamamen İsrail yönetimi altına soktuğu Batı Şeria'nın yüzde 62'si üzerinde hiçbir kontrole sahip değildir. Oslo'da geçici olması amaçlanan bu durum uzun zaman önce İsrail tarafından kalıcı hale getirildi.

Batı Şeria'nın kalan çeyreğinde ise Filistin Yönetimi, okulları yöneten ve çöpleri toplayan göstermelik bir yerel yönetimden başka bir şey değil.

Bölgenin geri kalan beşte birinde, özellikle de yerleşim bölgelerinde Abbas'ın yetkileri son derece kısıtlı. Filistin Yönetimi'nin sınırlar, dahili hareketler, hava sahası, elektronik frekanslar, para birimi ya da nüfus kayıtları üzerinde kontrolü yok.

Abbas, bu şehirlerde İsrail ordusu için yerel güvenlik taşeronu olarak çalışan bir polis gücünden fazlası değil. İsrail ordusu işi kendisi yapmaya karar verip Batı Şeria'daki bir şehre habersizce girdiğinde Abbas'ın güçleri gölgede kalıyor.

Abbas, Batı Şeria'daki "kalesinde" güçsüzken Gazze'nin kontrolünü ele geçirebileceği fikri bir masaldan ibaret.

Hamas'ın kökünü kazımak mümkün değil

Ancak Beyaz Saray'ın aldatmacalarının belki de en sahtekarı Hamas'ın -ve dolayısıyla tüm Filistin direnişinin- Gazze'den yok edilebileceği varsayımıdır.

Filistinli savaşçılar yerleşim bölgesini işgal eden yabancı bir güç değildir. Her ne kadar tüm batılı hükümet ve medya kuruluşları tarafından bu şekilde lanse edilseler de onlar işgalci değildir.

İsrail'in onlarca yıllık askeri taciz ve baskısına katlanan bir halkın içinden organik olarak ortaya çıktılar. Hamas bu acıların bir mirasıdır.

İsrail'in soykırım politikaları -eğer Gazze'deki tüm Filistinlileri yok etme niyetinde değilse- bu direniş dürtüsünü bastırmayacaktır. İsrail sadece daha fazla öfke, kızgınlık ve daha güçlü bir intikam güdüsünü alevlendirecektir.

Hamas yok edilse bile, muhtemelen daha çaresiz ve acımasız başka bir direniş grubu onun yerini almak için ortaya çıkacaktır.

Şu anda bombalanan ve terörize edilen, aileleriyle birlikte evsiz bırakılan ve sevdiklerinin öldürülmesine tanık olan Filistinli çocukların çoğu önümüzdeki birkaç yıl içinde genç barış elçileri olarak büyümeyecek.

Onların hakkı silah ve roket olacak. Hırsları ailelerinin intikamını almak ve onurlarını geri kazanmak olacaktır.

İsrail ve ABD de tüm bunların farkında. Tarih açgözlü, kibirli sömürgecilere ve işgalcilere verilen bu tür derslerle doludur.

Ancak amaçları, ne iddia ederlerse etsinler, bir çözüm ya da çözümsüzlük değil, kalıcı bir savaştır. "Şiddet döngüsünü" devam ettirmektir. Batılı halklara korunmaları gerektiği söylenen düşmanları ortaya çıkararak Batı'nın kârlı savaş makinesinin paletlerini yağlamaktır.

Filistinliler ister İsrailli askeri komutanların uzun zamandır arzuladığı gibi Gazze'de taş devrine geri döndürülsünler, ister Sina'daki mülteci kamplarında yaşamaya mahkum edilsinler, "hayvani insan" muamelesi gördükleri bir kaderi kabul etmeyeceklerdir.

Mücadeleleri devam edecek. İsrail ve Washington ise bizi Batı'nın ellerinin temiz olduğuna ikna etmek için yeni ve daha da hayali hikayeler uydurmaya devam etmek zorunda kalacak.


Middle East Eye için kaleme alınan bu görüş yazısı Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Yazıda yer alan ifadeler Mepa News'in eidtöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2438 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
1 Yorum
Jonathan Cook Arşivi