Analiz | İran neyi amaçlıyor?

Analiz | İran neyi amaçlıyor?

"İran'ın bir numaralı önceliği İran'dır ve bunu asla unutmamalıyız. İran doğrudan vurulmadığı sürece kendi güçlerini harekete geçirmeyecektir."

Andrew England, Najmeh Bozorgmehr | Financial Times | Tercüme: Mepa News

(Fotoğraf: David Stanley)

Ortadoğu'da aylardır süren gerginlik ve düşmanlığın ardından İran'ın güç gösterisinde bulunma ihtiyacı hissettiğine dair ilk işaret 11 Ocak'ta deniz kuvvetlerinin Umman açıklarında bir petrol tankerini ele geçirmek üzere helikopterden atlamasıyla geldi.

Günler sonra askeri yeteneklerini gösterme sırası seçkin Devrim Muhafızları'na geldi. Muhafızlar, İran'ın İsrail'e ait bir "casusluk merkezi" olarak tanımladığı yere balistik füze yağdırarak Kuzey Irak'taki Erbil semalarını aydınlattılar.

Biden yönetimi, yakındaki ABD konsolosluğunu da sarstığı bildirilen saldırıyı "pervasızca" olarak niteleyerek kınadı.

Ancak Tahran'da bu eylemler, İsrail'in Gazze'de 100 günü aşkın süredir devam eden saldırısına karşı İran'ın hesaplı tepkisinin bir parçası olarak yorumlandı. Bu güç gösterisi ABD, İsrail ve diğer bölgesel güçlere bir uyarı mesajı göndermeyi amaçlıyordu ancak İsrail-Hamas savaşının ön cephelerinden uzakta, hedefe yönelik bir şekilde gerçekleştirildi.

İranlı analist Saeed Laylaz, "Bu saldırılar kesinlikle Gazze'deki savaşla ilgili ve İran'ın İsrail'e karşı duran tek ve önde gelen askeri kuvvet olarak güç gösterisidir" diyor.

Saldırılar, Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'le savaşı tetikleyen ve Orta Doğu'da şok dalgaları yaratan saldırısından bu yana İran'ın ordusunu ilk kez doğrudan kullanmasıyıdı.

Başından beri İsrail'de, Batılı müttefiklerinde ve Arap devletlerinde İran'ın ve desteklediği sayısız militan grubun nasıl karşılık verebileceğine dair endişeler vardı. Hamas'ın saldırısından günler sonra ABD Başkanı Joe Biden, İran'ı "dikkatli olması" konusunda uyardı ve caydırıcı olması için bölgeye iki uçak gemisi gönderdi.

O zamandan bu yana geçen aylarda İran liderleri İsrail'i azarladı ve Hamas'a desteklerini ifade etti, ancak bölgesel bir çatışmadan kaçınma arzularını açıkça belirttiler ve güçlerini mücadelenin dışında tuttular. Rejim, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'deki militan grupları içeren sözde Direniş Ekseni'nin İsrail'e, bölgedeki ABD güçlerine ve küresel deniz taşımacılığına karşı füze, insansız hava aracı ve roket saldırıları düzenleyerek askeri tepkiye öncülük etmesinden memnundu.

Ancak son üç hafta içinde İranlıların yanı sıra İran'ın vekil güçlerinin üst düzey liderlerine yönelik bir dizi düşmanca eylem, İran'ı çıtayı yükseltmeye zorlamış görünüyor.

Bunlardan ilki Aralık ayı sonunda İsrail'in Suriye'de üst düzey bir Devrim Muhafızları komutanını öldürdüğü hava saldırısıydı. Ertesi hafta bir başka İsrail saldırısında Hamas'ın siyasi lider yardımcısı Salih el Aruri, İran'ın en güçlü vekili olan Lübnanlı Şii militan hareket Hizbullah'ın kalesi olan güney Beyrut'ta öldürüldü.

Ertesi gün, 3 Ocak'ta iki intihar bombacısı, ABD'nin ülkenin en güçlü komutanı Kasım Süleymani'ye düzenlediği suikastın yıl dönümünde güneydeki Kirman kentinde toplanan yaklaşık 100 İranlıyı öldürdü. IŞİD saldırının sorumluluğunu üstlendi, ancak Devrim Muhafızları komutanlarının suçlunun İsrail olduğunu öne sürmesinin ardından.

Ardından ABD'nin Bağdat'ta düzenlediği bir saldırıda İran destekli Iraklı milislerin üst düzey bir komutanı öldürülerek Direniş Ekseni'ne bir darbe daha indirildi.

İşte o zaman İran doğrudan saldırmaya başladı. Muhafızlar Erbil'e yaptıkları saldırıyı "Siyonist rejimin son zulümlerine" ve muhafızların ve "direnişin" komutanlarının öldürülmesine bir yanıt olarak tanımladılar.

İran eş zamanlı şekilde Kirman'daki intihar saldırılarına misilleme olarak Suriye'deki IŞİD hedeflerine füze fırlattı. 16 Ocak'ta Pakistan'da nadir görülen bir saldırı düzenleyerek bir başka Sünni militan olan Ceyşu'l Adl'i hedef aldı. İslamabad da İran'daki Pakistanlı ayrılıkçılara karşı füze saldırılarıyla karşılık verdi.

"Taktik değişikliği"

İranlı bir yetkili, İran'ın saldırılarının bir strateji değişikliğini değil, ABD ve İsrail'i Gazze'deki savaş devam ettiği sürece oluşabilecek tehdidin farkına varmalarını sağlamak için bir taktik değişikliğini gösterdiğini söyledi.

Yetkili şöyle söyledi:

"Pakistan ve Erbil'in dahil edilmesi doğrudan İsraillilere ve Amerikalılara bir mesaj gönderiyor ve bu mesaj 'İran'la uğraşmayın ve Gazze'deki savaşı bitirin' şeklinde. İran, İsrail ve ABD ile doğrudan bir savaş istemiyor. Ama biz Amerikalılar tarafından görülmek ve hissedilmek istiyoruz. Ve ne kadar ciddi olabileceğimizi göstermek istiyoruz."

Yetkili, bu stratejinin risksiz olmadığını, ancak İran içindeki sertlik yanlılarının zararın kontrol edilebileceğine inandığını da ekliyor:

"Onların bakış açısına göre, sınırlı ve hesaplı bir angajman İran'ın vekillerine zor zamanlarda onları desteklediğimiz mesajını da verebilir."

İran'ın vekil güçleri

1980'lerde Irak'la yaptığı yıkıcı savaştan bu yana Tahran rejimi, ABD ya da İsrail'le boy ölçüşebilecek konvansiyonel silahlara sahip olmadığının bilincinde olarak vekillerini ve asimetrik savaşı ulusal güvenlik stratejisinin ayrılmaz bir parçası haline getirdi.

1980'lerde Hizbullah'ın doğuşuyla başlayan bu ağ, 2003'te ABD öncülüğünde Irak'ın işgali ve 2011 Arap ayaklanmalarının tetiklediği kargaşa bölgenin dinamiklerini yeniden şekillendirirken son yirmi yılda genişledi.

ABD ve İsrail karşıtı bir ideoloji etrafında birleşen grup, Irak'taki güçlü Şii grupları, İran'ın iç çatışmada Esad rejimini desteklemek için müdahale ettiği Suriye'deki milisleri, Hamas'ı ve İran'ın bölgesel rakibi Suudi Arabistan liderliğindeki Arap koalisyonuna karşı dokuz yıldır savaşan Yemen'deki Husi isyancıları bünyesine kattı.

Her biri İsrail'in Gazze'deki saldırısına askeri olarak karşılık verdi: Hizbullah İsrail ile her gün sınır ötesi çatışmalara girdi, Husiler Kızıldeniz'deki ticari gemilere 30'dan fazla saldırı düzenledi ve İsrail'in Eilat limanına insansız hava araçları ve füzeler fırlattı, Iraklı militanlar ise Irak ve Suriye'deki ABD güçlerine 140'tan fazla füze ve insansız hava aracı fırlattı.

Tahran, militanların bağımsız hareket ettiklerinde ısrar ediyor ancak birden fazla cephe açarak İranlı liderlerin İsrail'e karşı güç ve düşmanlık göstermelerini sağlarken, İran'ın kendisini doğrudan savaştan uzaklaştırıyor ve daha geniş bir çatışmanın içine çekilme riskini azaltıyor.

Bu arada ABD'li yetkililer İranlıları Husilerin gemilere yönelik saldırılarının planlanmasına "derinlemesine dahil olmakla" suçluyor ve gruba insansız hava araçları ve "taktik istihbarat" sağladıklarını söylüyor. İran uzun zamandır Hizbullah militanlarına ve Irak'ta Haşdi Şabi çatısı altında toplanan gruplara mali ve askeri destek sağlıyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Perşembe günü Tel Aviv'de gazetecilere yaptığı açıklamada "İran ahtapotun başı ve Husilerden Hizbullah'a ve Hamas'a kadar her yerde kollarını görüyorsunuz" dedi.

"İyi bir askeri tatbikat"

İranlı sert bir siyasetçi olan Hamid Rıza Taraghi, 7 Ekim sonrası çatışmaların eksen için "iyi bir askeri tatbikat" sağladığını söyleyerek övünüyor:

"Bugün Direniş Ekseni'nin farklı grupları arasında daha fazla birlik ve koordinasyon var ve farklı yerlerdeki ortak savaşçılarını savunmak için hayatlarını tehlikeye atarak birbirlerine yardım ediyorlar. Bunun nedeni hepsinin tek bir lideri, Ayetullah Hamaney'i takip ediyor olması."

İran'ın dini lideri Hamaney bu ay "direniş gücünü korumalı, hazır olmalı, düşmanın oyunlarına gelmemeli ve Allah'ın izniyle mümkün olan her yerde darbeyi indirmelidir" dedi.

Yine de eksen içindeki gruplar homojen değil ve her birinin kendi ulusal gündemi var. Hizbullah ve Iraklı Şii grupların liderleri Tahran ile en güçlü bağlara sahip olanlar. Hamas Sünni İslamcı bir hareketken, Zeydi Şii mezhebine mensup Husiler diğer gruplara göre İran'la ideolojik olarak daha az uyumlu. Ancak İran ile olan ilişkileri, Yemen'in kuzeyindeki üslerinden Suudi liderliğindeki koalisyona karşı yıllarca savaştıktan sonra derinleşti.

Son aylarda Husiler ağın en aktif üyelerinden biri oldu ve Kızıldeniz üzerinden yapılan küresel ticareti ciddi şekilde sekteye uğratıp ABD ve İngiltere'yi savaşın içine çekerek İran için stratejik değerlerini ortaya koydular. Ancak İran'ın grup üzerindeki etkisinin gerçek boyutu sıklıkla tartışılıyor.

Nitekim Batı başkentlerinde bazıları İran'ın krizi ne kadar etkin bir şekilde yönettiğini sorguluyor. Crisis Group'ta İran uzmanı olan Ali Vaiz şöyle söylüyor:

"İran bazılarının algıladığı gibi net bir strateji, somut hedefler ve zekice manevralarla hareket eden parlak bir deha değil. Eylemlerinin çoğu tepkisel, düzensiz, kısa görüşlü ve aceleci görünüyor."

İranlı liderlerin söylediklerinin aksine, Hizbullah ve Iraklı milislerin komutanlarına yönelik saldırıların İran'ın bu eksen üzerinden bölgesel caydırıcılık sağlama çabalarını azalttığını ve İran'ı "geri adım atmaya" zorladığını da ekliyor. Tahran'ın ABD'ye karşı el yükseltmek için başka bir yola, nükleer programına başvurmasından endişe ediyor.

"İran dengeli davranmaya devam edecek"

İsrail-Hamas savaşı patlak vermeden önce, Batı'nın İran'la nükleer emelleri konusundaki restleşmesinde geçici hareket işaretleri vardı.

Eylül ayında Biden yönetimi ve cumhuriyet, Washington'un İran'ın petrol parasının 6 milyar dolarını serbest bırakmasını içeren bir mahkum takası üzerinde anlaştı. Bu anlaşmanın yanı sıra taraflar, Tahran'ın silah seviyesine yakın uranyum zenginleştirirken agresif nükleer genişlemesine bir sınır koyması da dahil olmak üzere yazılı olmayan gerilimi azaltıcı önlemleri görüştüler. İran'ın yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum üretme hızını yavaşlattığına dair işaretler vardı.

Ancak çatışma ilerleme umutlarını suya düşürdü. Bunun yerine Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın Aralık ayında yayınladığı bir raporda Tahran'ın yüzde 60 saflığa kadar zenginleştirilmiş uranyum üretim hızını -silah üretme düzeyine yakın- 2023'ün ilk yarısında rapor edilen seviyelere yükselttiği belirtildi. Vaiz, "Korkarım İran'ın nükleer hesapları değişebilir ve bu çok sorunlu şekillerde olabilir" diyor.

İranlı yetkili, Washington'un Tahran'a nükleer meseleyi ABD seçimleri sonrasına kadar görüşmeyeceğini bildirmesinin ardından artan zenginleştirmenin Biden yönetimine bir mesaj olduğunu söylüyor. Yetkili, "Eğer Amerika beklemek istiyorsa sonuçlarına katlanmalı ve bu sonuçlar da zenginleştirmeyi artırmak olacak" diyor.

Ancak iki tarafın da istemediği bir sonuç, askeri tırmanış. ABD ve İran bu sonucu engellemek için Katar gibi devletler aracılığıyla arka kanallara güveniyor. Biden da Tahran'a uyarılar gönderdiğini ve en son Husilere yardım etmemesi konusunda uyardığını açıkça ifade etti.

Chatham House Orta Doğu Programı Direktörü Sanam Vakil, rejimin nihai hedefi olan kendini koruma kaygısı nedeniyle itidalli davranmaya devam edeceğine inanıyor:

"İran'ın bir numaralı önceliği İran'dır ve bunu asla unutmamalıyız. İran doğrudan vurulmadığı sürece kendi güçlerini harekete geçirmeyecektir. İran sahnenin arkasında duran devasa bir kukla efendisi değil, aslında taktiksel bir güç. Zayıflıkları var ve caydırılabilir."

Bunun yerine vekil ağına güvenmeye devam edecek.

Vakil şöyle devam ediyor:

"Uyguladığı bir ileri savunma stratejisi var ve algıladığı tehditleri sınırlarından uzağa itmeye çalışıyor. Ancak İran'ın bölgedeki konumunu ya da Direniş Ekseni'ne yaptığı yatırımları göz ardı etmemek gerekiyor."

Ancak Tahran'ın en büyük yatırımı yaptığı ve bazılarının hamisi için vazgeçilmez gördüğü Hizbullah ile İsrail arasında tam anlamıyla bir savaş çıkması halinde Tahran'daki hesapların değişip değişmeyeceği kritik bir soru.

İranlı yetkili "Hizbullah Hamas değildir. Hizbullah İran İslam Cumhuriyeti'dir" diyor.


Financial Times'ta yayınlanan bu analiz Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Analizde yer alan ifadeler yazarların kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlgili Haberler
Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.