Mehmet Ayaydın

Mehmet Ayaydın

Hindistan'da Gucerat Katliamı bağlamında devlet-Müslüman-Hindu ilişkileri

Hindistan'da Gucerat Katliamı bağlamında devlet-Müslüman-Hindu ilişkileri

Tarihin başından günümüze kadar bir araya gelip topluluklar oluşturmuş insanlar içerisinde bir iktidar mücadelesi yaşanmıştır. İnsanlık bu mücadele etrafında siyasi tarihi yazarken, yazımın en başat aktörünü insanın ben ve öteki algısı oluşturmuştur. İçine girdiği bu iktidar ve güç mücadelesinde tek başına etkin bir güce sahip olamayan insan, böylesi bir etkiye sahip olabilmek için birliktelikler oluşturmuştur. Oluşan bu birlikteliklerin doğal bir sonucu olarak da kendi ötekilerini oluşturup bunlarla mücadeleye girişmeye başlamıştır. Devletlerin oluşturduğu uluslararası toplumu bir kenara koyarsak, bu mücadeleler devlet çatısı altında yaşayan farklı topluluklar arasında gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

Çizilen bu tabloda sonuç olarak şu ifade dile getirilebilir: İnsanlar yaşadıkları toplum içerisinde, kendi etraflarında oluşturduğu gruplar vasıtasıyla, belirli nedenlerden ötürü toplumun diğer gruplarıyla bir mücadele içerisine girmektedirler. Bu mücadele belki de tarihin bize gösterdiği toplumsal ilişkilerin en doğal ve en rasyonel örneklerinin başında gelmektedir. Aynı zamanda bir egemen olarak devletin, toplumda yer alan iki ya da daha fazla grubun mücadelesindeki bazı grupları ötekileştirerek bir tarafa destek vermesi durumu da tarihi bir gerçekliktir. Fakat genel olarak devletin toplum içerisindeki gruplar arasında böylesine bir ötekileştirme yahut destekleme durumu, bu gruplar arasındaki ilişkiyi ve devlete olan güveni büyük ölçüde olumsuz etkilemektedir. Ön plana çıkan bir hususiyetinden ötürü devletle aynı kimliği paylaşan grupların, azınlık durumunda olan diğer gruplara karşı haksız ve adaletsiz tutumlarını devletin görmezden gelmesi, toplum içerisindeki adalet ve adil yönetim değerlerinin zarar görmesine neden olmaktadır.

Yukarıda bahsedilen gruplar arası ilişki ve devletin rolü tarihi süreç içerisinde Hindistan bölgesi için de büyük bir önem arz etmektedir. Tarih boyu Hindistan toprakları birçok farklı etnik ve dini grup tarafından yönetilmiş ve aynı şekilde birçok farklı grubun göç güzergahında yer almıştır. Aryanlardan Müslüman Türklerin Hindistan'a göçüne kadar birçok etnik ve dini grup bu topraklara göç etmiştir. Yaşanılan bu göçler sonucu ise günümüz Hindistan toplumu şekillenmiştir. Tarih boyunca Müslüman ve Hindu gruplar arasında oluşan denge bölgeye hakim olan güçlerin kimliklerine göre değişim göstermiştir. Özellikle Müslümanların Hindistan'a göçünden İngilizlerin Hindistan işgaline kadar olan süreçte toplum içerisinde ön plana Müslümanların çıktığı görülmektedir. İngiliz işgali ile değişen toplum yapısı ve anlayışı var olan gruplar üzerinde de etkili olmuştur. İşgale karşı geliştirilen ulus bilinci bazı gruplarda etnik ve dini kimliklerin üzerinden bir anlama sahip olmuştur.

Hindutva ideolojisi

Hindistan bağımsızlık hareketi ve yeni kurulan Hindistan devleti için büyük bir öneme sahip olan Hindistan Ulusal Kongresi, etnik ve dini kimliklerin ötesinde seküler ve çoğulcu Hint milliyetçiliği fikri etrafında ulus bilincini oturtmaya çalışmıştır. Bunun dışında özellikle dini ve kültürel bir motivasyonla hem işgale karşı çıkmak hem de devlet içerisinde iktidarı ele geçirmek için bir araya gelen topluluklar da olmuştur. Bunların başında ise Vinayak Damodar Savarkar tarafında kavramsallaştırılan Hindutva ideolojisi gelmektedir. Hindistan topraklarında Hindu dini ve kültürü etrafında şekillenmiş saf bir toplum idealize eden Savarkar, Hint toplumu içerisindeki diğer dini ve kültürel grupların da Hinduizm içerisinde asimile olmaları gerektiğini belirtmiştir. Sang Parivar çatısı altında bu fikriyata bağlı olarak hem bağımsızlık öncesinde hem de sonrasında birçok irili ufaklı grup kurulmuştur. Kurulan bu grupların temel gayeleri önce Müslümanları, ardından kendilerince işgalci kabul ettikleri diğer tüm "yabancı" grupları ülkenin dışına itmektir. Bağımsızlık sonrası bu grupların özellikle Müslümanlara karşı birçok ötekileştirici ve şiddet içerikli eylem gerçekleştirdiği bilinmektedir.

Hindistan'da Müslüman–Hindu ilişkisini ve devletin bu ilişki üzerindeki rolünü görebilmek için Gucerat Katliamı'nı ele almak gerekmektedir. Çünkü Hindu–Müslüman ilişkileri kapsamında Hindistan'ın Gucerat eyaletinde gerçekleşen pogrom, diğer olaylardan biraz daha farklı bir noktada durmaktadır. 2002 yılında gerçekleştirilen Gucerat Katliamı sonrasında hükümet ve eyalet yöneticilerinin, olayın takibi yönünde önemli derece ihmalkarlık gösterdikleri, hazırlanan raporlar ve haberlerle tarihe geçmiştir.

Gucerat Katliamı

Binden fazla Müslümanın katledildiği, 20 binden fazlasının evsiz kaldığı Gucerat Katliamı, 150 binden fazla kişinin diğer şehir ve eyaletlerde mülteci kamplarına sığınmasına sebep olmuştur. Katliam, 27 Şubat 2002 tarihinde Hindu hacıları taşıyan Sabarmati Express adlı trenin 2 vagonuna yapılan ve 58 kişinin ölümü ile sonuçlanan saldırı sonrası başladı. Trende bulunan Hindular hem 1992 yılında yıkılan Ayodhya'daki Babri Camii'nin yerine Ram Tapınağı'nı inşa etme girişimlerine destek vermek hem de hacı olabilmek için gittikleri Uttar Pradeş eyaletinden dönerken Godha'daki tren istasyonunda saldırıya uğradılar. Özellikle Ayodhya'daki Babürlüler döneminden kalma caminin yerine Ram Tapınağı'nın inşa edilmesine destek vermiş olmaları hasebiyle saldırıdan ilk olarak bölgede yaşayan Müslümanlar ve de Pakistan istihbaratı ISI sorumlu tutuldu. Bu suçlama kampanyası hem Sang Parivar'a mensup milliyetçi gruplar hem de milliyetçi parti BJP tarafından etkin bir şekilde yürütüldü. Hindutva ideolojisini benimsemiş bu iki kesim özellikle seçimler yaklaşırken bölgede ve ülke genelinde Hinduları konsolide etmek istemekteydiler. Bu sebeple ilk günden itibaren özellikle VHP'nin (The Vishva Hindu Parishad) başını çektiği büyük bir hedef gösterme ve halkı galeyana getirme propagandasına başlandı. Bu kampanya ertesi gün etkisini göstermeye başladı. Gucerat'ın Gulbarg bölgesinde Hindu radikal gruplar tarafından Müslümanların evlerine saldırılar düzenlenmeye başladı. Gulbarg'da başlayan pogrom diğer bölgelere de yayıldı. Raporlarda ölüm vakalarının yanında hamile kadınların karnının yarılıp bebeklerinin çıkarılması ve küçük çocuklara tecavüz edilmesi gibi taciz ve işkence olayları da not edildi. İnsanlara saldırmakla yetinmeyen Hinduların, 500 kadar cami, 3 kilise, 100 bin ev, 15 bin dükkan ve 5 bin şahsi aracı da insanlara saldırmakta kullandıkları balta ve çekiçlerle tahrip ettikleri raporlara yansıdı.

Aynı zamanda saldırılarda Gulbarg Derneği'nde bulunan ve 68 kişiyle beraber öldürülen Kongre vekili Ehsan Jafri'nin eşi Zakia Jafri bölgede bulunan polislerin olayları dindirmek ve saldırgan Hinduları dağıtmak için herhangi bir müdahalede bulunmadığını mahkemede dile getirmiştir. Zakia Jafri, Hinduların derneğe düzenlediği baskında saklanarak hayatını kurtarırken eşi ve dernek üyeleri o saldırıda yaşamlarını yitirdi. Sadece Zakia Jafri değil, pogromdan canlı kurtulmayı başaran birçok Müslüman, polislerin kendilerini koruması gerekirken saldırganlara Müslümanların evlerini gösterdiği, hatta saldırılara onların da katıldığını aktardı. Pogrom sonrasında yürütülen soruşturma öldürülenlerin bazılarının polislerin silahlarından çıkan kurşunlarla can verdikleri tespit edildi. Saldırganların elinde polislerden aldıkları seçmen kayıt listelerinin de olduğu ve böylelikle direkt olarak Müslüman evlerini hedef alabildikleri mahkeme kayıtlarına geçmiştir.

Ulusal medya kanalları tarafından hükümetin Gucerat'ta yaşanan olaylar için herhangi bir müdahalede bulunmaması üzerine manşetlerde "devlet terörü" ifadesi kullanıldı. Fakat özellikle Hindutva ideolojisine yakın yerel medya organları Godha'daki tren yangınına ithafen "kana karşılık kan" cümlelerini kullanarak olayın hararetini daha da artırdılar. Dönemin Gucerat Başbakanı Narendra Modi, katliamın ilk günlerinde müdahale konusunda bu kadar eksik kalırken devam eden süreçte askeri bir müdahaleye gerek olmadığını, olayların zamanla yatışacağını dile getirdi. Fakat Hindular tarafından gerçekleştirilen pogrom 3 ay sürdü.

Olayların ardından ülkedeki birçok kişi Cumhurbaşkanı Atal Bihari Vajpayee'den pogromu durdurmakta başarılı olamayan Narendra Modi hükümetine karşı Hindistan Anayasasının 356'ncı maddesinin uygulanmasını istedi. 356'ncı maddeye göre bir eyalet hükümetinin görev ve sorumluluklarını yerine getirememesi durumunda Cumhurbaşkanına hükümeti görevden alabilme hakkı verilmekteydi. Fakat Cumhurbaşkanı Vajpayee maddeyi uygulamadı. Bunun yanı sıra, yaşananlar hakkında ancak 3 gün sonra bir a.ıklamada bulunması ve bölgeyi de 36 gün gibi uzun bir süre sonra ziyaret edip bilgi alması halk tarafından tepkiyle karşılandı. Vajpayee'nin, 36 gün sonra Gucerat'a gerçekleştirdiği ziyarette ilk olarak Hindu ailelerin yanına gitmesi de ülkedeki birçok kesimin dikkatini çekti. Siyasilerin ve hükümet görevlilerinin yaşanan bu olaylar çerçevesinde verdikleri tepkiler ve davranışları uzmanlar tarafından "yaklaşan seçim hususunda seçmenler bazında yanlış bir hamle yapmamaya çalışmanın bir sonucu" olarak yorumlandı. Özellikle Narendra Modi'nin katliam sonrasında her yıl düzenlenen "Hindu Jaganath Rath" adlı yürüyüşü 15 kilometrelik yol boyunca Müslüman mahallelerden geçirmesi ve festival sonunda yaptığı konuşmada olaylardan Müslümanları sorumlu tutması seçim çalışmalarında halkın konsolidasyonu için katliamın kullandığının açık bir göstergesiydi. Bu çalışmalar da katliamdan sonraki ilk seçimde meyvesini verdi. BJP daha önceki seçimde Gucerat eyaletinde 126 sandalye kazanırken yürütülen kampanya ve Hinduların gösterdikleri milliyetçilik refleksleri sonucu katliamdan sonraki seçimde sandalye sayısını 186'ya çıkardı.

Bağımsızlıktan sonra Hindistan'da gözlemlenen Hindu–Müslüman ilişkileri kapsamında devletin rolü yukarıda bahsedilen örneklerde de görüldüğü üzere iktidar sahiplerine göre değişse de meselelere temelde ülkenin çoğunluğunu oluşturan Hindular tarafından bakıldığı gözlenmektedir. Bunun temel iki sebebi vardır. Bunlardan ilki iktidara talip partilerin Hindistan'daki seçim endişesidir. 900 milyonluk bir seçmen kitlesine sahip olan Hindistan'da popülist siyasi partiler %15'lik bir Müslüman nüfusunun oylarına karşın %75'lik oy potansiyeline sahip Hindulara daha yakın durmayı tercih etmektedirler. Bu da partiler üzerinde, azınlık durumundaki gruplara karşı yapılan haksız ve adil olmayan müdahalelere seçim kaygısı sebebiyle tepki verememe durumunu doğurmaktadır. İkinci sebebin ise toplumsal hafıza ve ideolojik bağlılık olduğu söylenebilir. Özellikle Gucerat Katliamı sırasında hem eyalet hem de Cumhurbaşkanlığı bazında iktidarda bulunan BJP'nin Hindutva ideolojisini benimsemiş bir parti olduğu bilinmektedir. Hindutva ideolojisinin kurucu düşünürlerinden Savarkar, bağımsızlık mücadelesinin sürdüğü dönemde Hindistan içerisinde Hinduların ilk düşmanının İngilizler olmadığını, Müslümanların olduğunu dile getirmiştir. Aynı şekilde bağımsızlıktan sonra da bu fikir Hindutva ideolojisini benimseyen kimselere aktarılmıştır. Bunun yanında tarihi figür olarak Müslümanların çoğu Hindu tarafından Hindistan topraklarına gelmiş işgalciler olarak görülmesi toplumsal hafıza açısından önemli bir noktadır.  İktidar konumundaki BJP'nin, toplumu oluşturan Müslümanlar ve Hindular arasında ideolojik ve tarihsel sebeplerden ötürü tarafsız kalamayacağı ortada duran bir hakikattir.

Sonuç olarak Hindu–Müslüman ilişkileri kapsamında Hindistan devletinin rolü için, özellikle BJP gibi ideolojik partilerin iktidarı altında, taraflı bir tutum sergilendiğini söyleyebiliriz. Bu kapsamda, binlerce insanın öldürüldüğü yüzlerce ev ile caminin tahrip edildiği katliam sonrasında büyük bir sorumsuzluk ve başarısızlık sergileyen Narendra Modi hükümetinin anayasaya rağmen Cumhurbaşkanı tarafından düşürülmemesi ve olayın sorumluları için kapsamlı bir soruşturma yürütülmesine rağmen etkili bir sonuç alınamaması gibi örnekleri barından Gucerat Katliamı da Hindu–Müslüman ilişkilerinde Hindistan devletinin rolünün anlaşılması bakımından mühim bir örnek teşkil etmektedir.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2453 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
1 Yorum
Mehmet Ayaydın Arşivi