İran-İsrail çatışmasında olası senaryolar neler?
İsrail ile İran arasında, İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini hedef alan hava saldırılarıyla başlayan çatışma hızla tırmanarak sürekli bir askeri çatışmaya dönüştü. İsrail'in operasyonu Tahran'ın stratejik kabiliyetlerini sekteye uğratmaktan ziyade İran'ın güçlü bir karşılık vermesine neden oldu: İsrail'in hem askeri hem de sivil hedeflerine yönelik insansız hava aracı ve balistik füze saldırıları devam ediyor. İsrail'in Demir Kubbe ve Davut Sapanı gibi son derece gelişmiş hava savunma sistemlerine rağmen, bu sistemler İran'ın füzelerini engellemekte giderek daha fazla zorlanıyor ve önemli güvenlik açıklarını ortaya çıkarıyor.
Bu çatışmanın nasıl bir seyir izleyeceği büyük ölçüde dış güçlerin -özellikle de ABD'nin- kararlı bir müdahalede bulunup bulunmayacağına bağlı olacaktır. Böyle bir müdahalenin olmaması halinde çatışmaların, her iki tarafın da kesin olarak kazanamayacağı, sınırlı ama sürekli çatışmalarla karakterize edilen bir yıpratma savaşına dönüşmesi muhtemeldir. Bu çıkmazdan üç potansiyel sonuç öngörülebilir:
İlk ihtimal: İsrail'in nükleer saldırısı
İran'ın saldırılarının hız kesmeden devam etmesi ve İsrail'in caydırıcılığının aşınmaya devam etmesi durumunda İsrail çatışmayı nükleer eşiğe kadar taşımayı düşünebilir. Bu, İsrail'in egemen bir devlete karşı ilk kez nükleer silah kullanması anlamına gelecek ve bölgesel güvenlik dinamiklerinde derin bir değişime yol açacaktır. Ancak bu senaryonun gerçekleşme olasılığı düşüktür. Özellikle İran'ın Körfez'deki İsrail ve ABD hedeflerine karşı konuşlandırılabilecek hipersonik füze yeteneklerini ortaya çıkardığı düşünüldüğünde, nükleer bir saldırı feci bir bölgesel savaşı tetikleme riski taşıyacaktır. Dahası, böyle bir hamleye İsrail'in Batılı müttefikleri şiddetle karşı çıkacaktır ve bu müttefikler şu anda gerilimin daha da tırmanmasını önlemek için özellikle Umman gibi tarafsız aracılar vasıtasıyla arka kanal diplomasisi yürütmektedir.
İkinci ihtimal: İran'da ABD öncülüğünde rejim değişikliği
Yüksek riskli de olsa bir başka yol da ABD'nin -muhtemelen Körfez Arap ülkeleri veya Pakistan ile birlikte- İran'ın dini liderliğini istikrarsızlaştırmak veya değiştirmek için ortak bir çaba göstermesi olabilir. Bu, bölgedeki Batı destekli rejim değişikliğinin tarihsel emsaliyle uyumlu olsa da, muhtemelen İran'ın sert bir askeri tepkisine neden olacaktır. Tahran balistik ve hipersonik füze cephaneliğini sadece İsrail ve ABD varlıklarına değil, aynı zamanda Washington'la ittifak halindeki komşu Körfez ülkelerine karşı da kullanabilir. Böyle bir müdahale Ortadoğu'yu uzun ve istikrarsızlaştırıcı bir savaşa sürükleme riski taşımaktadır.
Üçüncü ihtimal: Ateşkes ve İran'ın Pirus Zaferi
Çatışmanın her iki taraf için de sürdürülemez hale gelmesi durumunda en olası sonuç, müzakere edilmiş bir ateşkestir. Bu muhtemelen hem İsrail hem de ABD'nin yorgunluk ve stratejik yeniden değerlendirmelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkacaktır. İran askeri kapasitesinin önemli bir kısmını harcamış olsa da, teknolojik açıdan üstün bir düşmanın kışkırtılmamış saldırısı olarak nitelendirdiği bu duruma karşı koyarak ahlaki ve sembolik bir zafer elde ettiğini iddia edebilir. Bu da Tahran'ın bölgesel ve uluslararası alanda, özellikle de Batılı olmayan devletler nezdindeki imajını güçlendirecektir.
İsrail ve ABD için ise ateşkesin itibar maliyeti olacaktır. İran'ın kabiliyetlerinin kararlı bir şekilde azaltılamaması, Batı'nın Afganistan ve Irak'ta daha önce yaşadığı başarısızlıkları yineleyecek ve Batı'nın askeri ve siyasi gücünün azaldığı yönündeki algıları güçlendirecektir. İsrail'in bölgesel bir hegemon olarak imajı, özellikle de savunması İran'ın tehditlerine karşı etkisiz kalırsa, zarar görecektir.
Bölgesel ve küresel güç dinamikleri üzerindeki etkileri
İran'ın lehine görünen bir ateşkes muhtemelen Ortadoğu'da halihazırda yaşanmakta olan jeopolitik değişimi hızlandıracaktır. Tahran'ın stratejik ortakları olan Rusya ve Çin, hem İran'ın kabiliyetlerini yeniden inşa etmek hem de kendi nüfuzlarını genişletmek için İran'a verdikleri desteği kesinlikle artıracaklardır. Aynı zamanda, geleneksel olarak Washington'a yakın duran Arap devletleri, Pekin ve Moskova'nın kilit aktörler olarak yer aldığı daha çok kutuplu bir düzene doğru yönelerek güvenlik ortaklıklarını yeniden değerlendirmeye başlayabilir.
Sonuç
Nükleer gerilim ve rejim değişikliği ihtimaller dahilinde olsa da, potansiyel sonuçların büyüklüğü göz önüne alındığında bunlar pek olası değildir. En akla yatkın sonuç, İsrail ve Batı'nın caydırıcılığının sınırlarını ortaya koyarken İran'ın sembolik bir zafer kazanmasını sağlayan bir ateşkestir. Böyle bir sonuç sadece Ortadoğu için değil, daha geniş uluslararası sistem için de derin sonuçlar doğuracak, tek kutuplu Batı hakimiyetinin aşınmasını hızlandıracak ve daha çok kutuplu bir küresel düzeni başlatacaktır.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.