Cihangir Muhammed

Cihangir Muhammed

Pakistan ne bağımsız ne İslami ne de demokratik bir devlet

Pakistan ne bağımsız ne İslami ne de demokratik bir devlet

Pakistan devleti 14 Ağustos'ta yeni bir Bağımsızlık Günü kutlamasına başlarken, Pakistanlılar 76 yıllık tarihlerinin en karanlık anlarından biriyle karşı karşıya. Aslında ülkenin neredeyse aşılamaz siyasi, ekonomik ve insan hakları krizleriyle karşı karşıya olduğunu söylemek abartı olmaz.

Örneğin Pakistan, IMF'den, Körfez ülkelerinin yöneticilerinden ve Çin'den aldığı uluslararası kredilerle ayakta duruyor. Siyasetçileri yolsuzluk skandallarıyla ve iktidar entrikalarıyla boğuşuyor. Siyasi partiler ise zamanlarını sistemi reforme etmek ve halkın çıkarları doğrultusunda yönetmek yerine diğer partilerin üyelerine karşı kan davası gütmekle geçiriyor.

Pakistan, perde gerisinden ordunun hüküm sürdüğü bir demokrasi görüntüsü veriyor. Siyaset bilimi buna "hibrid rejim", yani demokratik ve askeri otokrasinin bir bileşimi diyor. Ama Pakistan böyle bile değil. Aslında Pakistan, gerçek yöneticilerinin -yani ordunun- her kuruma iliştirilmiş görünen muvazzaf ve emekli ordu generalleri aracılığıyla yönettiği iki aileli bir hanedanlık.

Pakistan'da ordu ve iki hanedan partisi (Buttolar ve Şerifler), ülkenin en çok üyeye sahip siyasi partisi olan Tahrik-i İnsaf'ı (PTI) bu yılın sonlarında yapılması planlanan bir sonraki seçimden yasaklamayı ve etkili bir şekilde ortadan kaldırmayı başardı. Partinin en popüler siyasetçisi olan eski Başbakan İmran Han, aday olamaması için uydurma suçlamalarla hapse atıldı. Diğer PTI liderleri de ya hapse atıldı ya da korkutularak partiden ayrılmaya zorlandı.

İmran Han'ın iktidardan uzaklaştırılmasından bu yana geçen 18 ay içerisinde tüm bunların yapılış şekli bir Muz Cumhuriyetini bile utandıracak niteliktedir. Yargıyı, medyayı ve kolluk kuvvetlerini korkutarak ve manipüle ederek yasal süreç, hukukun üstünlüğü ve adalet tamamen altüst edilmiştir.

Dahası yargı, adaleti sağlamak için yeterince bağımsız ya da dirençli olmadığını göstermiştir. Pakistan medyası da iki hanedan ailesi için propaganda ve düpedüz yalan söyleme sanatında ustalaşmış ve ordunun PTI ile İmran Han'a karşı savaş açma tehditlerine teslim olmuştur.

Bir zamanlar politikacılar arasında tarafsız ve dürüst bir aracı olarak saygınlığı olan ordu, otoritesini ve meşruiyetini kaybetmiştir. Artık güvenilirliğini ve otoritesini yeniden tesis etmek için propaganda videolarına başvurmaktadır ve sanki bir siyasi partiymiş gibi ekonomik planlar ortaya koymaktadır.

Protestolardan ifade özgürlüğüne kadar hayatın her alanında insan hakları ihlal edilmiştir. Binlerce insan herhangi bir hukuki süreç olmaksızın acımasızca öldürülmüş, mağdur edilmiş, tutuklanmış, hapsedilmiş ya da kaybolmuştur. Dolayısıyla rekor sayıda Pakistanlının ülkeyi terk etmesi şaşırtıcı değildir.

"Kendi halkına değil ABD'ye hizmet eden bir ordu"

Pakistan'ın ABD Büyükelçisinden sızdırılan bilgiler sayesinde artık ABD'nin İmran Han'dan ve onun ülkeyi götürdüğü yönden memnun olmadığını biliyoruz. Pakistan ordusu da fazla direnmeden teslim oldu. ABD ile 15 yıllık bir askeri anlaşma da dahil olmak üzere alınan son kararlar, liderlerinin Amerikan saflarına geri döndüğünü gösteriyor.

Ülkenin ordusunun, izolasyon ve potansiyel çıkar kaybı korkusuyla ABD'yi mutlu etmek için ne kadar ileri gitmeye hazır olduğu, herhangi bir saygın ordu ya da lidere yakışmayan bir karakteri ortaya koymaktadır. Ancak en azından son 44 yıldır kendi halkından ziyade ABD'nin çıkarlarına hizmet eden bir ordu söz konusu olduğu için bu durum şaşırtıcı değildir.

Sadece son 18 ay içinde iki aile ve ordu yönetimi ekonomiyi mahvetti ve milyonlarca insanı yoksulluğa sürükledi. Peki böylesi bir istikrarsızlık ve kaos ortamında kim bu ülkede iş yapacak ya da yatırım yapacak kadar aptal olabilir? 2050 yılına kadar Pakistan'ın nüfusunun 300 milyonu aşacağı tahmin ediliyor, peki bu nüfusu nasıl besleyecekler? Pakistan halkı çalışkan, yaratıcı ve inançlarına bağlı bir halktır ancak kendilerini yönetenler tarafından fena halde hayal kırıklığına uğratılmışlardır.

Yalan, hile, entrika ve temel adaleti hiçe sayma düzeyi, çoğu Pakistanlının ülkelerinin liderlerinin ve kurumlarının davranışlarından utanç duymasına neden oldu. Peki İslam tüm bu davranışların neresinde? Burası, anayasasında hiçbir kanunun Allah'ın kanunlarından üstün olamayacağını söyleyen ve İslam'la gurur duyan bir ülke. Ama Kur'an'ın ya da şeriatın neresinde tüm bunlara izin verildiği yazıyor? Machiavelli bile Pakistanlı siyasetçilerin ve yöneticilerin entrikaları karşısında hayret ederdi.

Tüm bunlar Pakistan toplumundaki din alimlerinin ve partilerin neden olan biteni dile getirmedikleri ve kınamadıkları sorusunu gündeme getiriyor. Herkesin görebileceği kadar açıkken doğruyu yanlıştan ayırmazlarsa ve insanlara rehberlik etmezlerse bunu kim yapacak?

Gerçek şu ki Pakistan ne İslami, ne demokratik ne de bağımsızdır. Pakistan askeri bir cumhuriyet ve diktatörlüktür. "Pak" topraklar kirlilik ve pisliğe batmıştır ve ancak tüm kurumlarının derinlemesine temizlenmesi onu sağlığına kavuşturabilir.

Kısacası, Pakistanlıların "Bağımsızlık Günü"nde kutlayacakları pek bir şey yoktur.


Cihangir Muhammed tarafından kaleme alınan ve 5 Pillars'ta yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 1959 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Cihangir Muhammed Arşivi